mustafa_xtar
Kayıtlı Kullanıcı
BEDİR'İN İLK ŞEHİDİ NE DİYOR ?
" Bu ayağım niçin kesildi?
Vücudumdaki bu yaralar neden açıldı?
Allah'ın Resûlüne ve Onun
tebliğ ettiği hükümlere
inandığımdan değil mi?
İslâm dâvâsı için, bir değil,
bin Ubeyde fedâ olsun."
Vücudumdaki bu yaralar neden açıldı?
Allah'ın Resûlüne ve Onun
tebliğ ettiği hükümlere
inandığımdan değil mi?
İslâm dâvâsı için, bir değil,
bin Ubeyde fedâ olsun."
"BEDİR muharebesinde Afra hanımın oğullarınınyedisi de hazır bulunmuştu. Bunlar yaşlarının küçüklüğüne, vücudlarının zâfiyetine bakmadan meydana atılmak, müşriklere ilk mukabeleyi yapmak suretiylecihadı başlatmak şerefini kazanmak istiyorlardı. Nitekim Avf ile Muaz ve Ensar'dan Abdullah bin RevahaMekke müşriklerine, karşı ortaya çıkıverdiler. FakatMüşriklerin Reisi Utbe o kadar mağrur ve mütekeb-birdi (kibirli) ki:
"- Yâ Muhammed! Bunlar bizim topuğumuza bile çıkmayan küçük oyun çocuklarıdır. Bunları
karşımıza almayı zillet sayarız. Bize ashabının işe yarayanlarından adam çıkar" diyerek, genç mücahidleri küçümseyip kendilerini dağlar kadar büyük ve kuvvetli görüyorlardı. Onların bu derece gururlanması üzerine Resül-i Ekrem Hazretleri:
«- Kalk yâ Ubeyde! Kalk yâ Hamza! Kalk yâ Ali!.,» buyurdular.
Bedir kuyusu başındaki düz bir kumlukta karşı karşıya elleri kılıçlarının kabzasında bekleşen bu iki ordu'nun ilk hamlecileri, o zamanın âdeti üzere büyük bir çarpışmayı böyle başlatıyorlardı. Her iki taraf da kimisi okunu, kimisi yayını, kimisi de kılıcının kabzasını kavramış, namludan çıkmak üzere olan kurşun gibi beklemekteydiler. İlk hücum başlamıştı.
Henüz çok genç olmakla beraber İmam-ı Ali, meydanda mağrur mağrur dolaşan hasmı Velid'i bir darbede yere serdi. Bu sırada Hazret-i Hamza da karşısındaki hasmını haklamış, ilk karşılaşmada mütekebbir Şeybe'yi sıcak kumların üzerine yuvarlamıştı. Ne
var ki Ubeyde yaşlı bir zat olduğundan karşısındaki Utbe'yî aynı şekilde yere serememiş, her ikisi de birbirinde derin yaralar açtıkları halde, henüz netice alamamıştı. Mağrur hasımlarını haklamış olan Hamza'yla İmam-ı Ali, derhal Ubeyde'nin imdadına yetiştiler ve "Bedir sizin sonunuz olacaktır" diyen Utbe'nin leşini de yere sererek ilk hamleyi zaferle neticelendirdiler.
Lâkin Ubeyde'nin de (R.A.) kılınç darbesine maruz kalmayan tarafı kalmamıştı; hatta, bir
ayağı bile kesilmişti. Bir kan seli içinde Resulüllah'ın huzuruna gelen bu büyük insanın ilk sözü şu oldu :
"- Yâ Resûlallah! Ben bu yaralarla ölürsem, o bahsettiğiniz "Din yolunda mücadele ederken vefat eden" şehidlerden sayılır mıyım?» Mübarek gözlerinden pırlanta gibi akan yaşlarla, kan revan içinde Ubeyde'yi seyreden Resulullah, onun bu hâlinde bile hâlâ hafızasının ne ulvi (yüce) duygularla meşgûl olduğunu, kuvvetli imânının ona hâlâ âhiretini düşündürdüğünü memnuniyetle müşahede ettikten sonra:
"- Evet, ya Ubeyde, dedi. Sen bu yara ile ölünce şehid olacaksın. Hem de makamı Cennet-i âlâdaki en güzel makamlardan Firdevs Cenneti olacaktır." Bu müjde Ubeyde'yi o kadar sevindirdi ki, bir anbütün ıztıraplarını unutarak ayağa kalktı ve imân kuvvetinin verdiği ruhî bir haz ve neş'e içinde şöyle konuştu:
"- Bu ayağım ne için kesildi? Vücudumdaki bu yaralar neden açıldı? Allah'ın Resûlüne ve onun tebliğ ettiği hükümlere inandığımdan değil mi? O halde o, benim şehid olacağımı
müjdeliyor, öyle ise imân dâvâsı uğruna ayağım kesildiği, vücudum parçalandığı için asla müteessir (üzgün) değilim! İslâm dâvâsı için, bir değil bin Ubeyde fedâ olsun..."
Bu sözlerden sonra daha fâzla ayakta duramayarak yere yıkılan Ubeyde, Medine'ye götürülürken çok kan kaybettiğinden, arzuladığı şehadet rütbesine yolda kavuştu...
İşte Bedir zaferi, imanların bu türlü fedakârlıkları ile gerçekleşti; çölün ortasından fışkıran bu ilâhi nur, dünyanın her tarafına kısa zamanda, böyle kahramanların canlarını seve seve feda
etmeleri ile yayıldı."
AHMET ŞAHİN - TARİHİN ŞEREF LEVHALARI