Uzun yıllar önce karar verdim, “Bizim zamanımızda” sözünü kullanmayacağıma.
Belki kendi iç dünyasında milyonlarca genç bu sözü vermiştir ve yine milyonlarca orta yaşlı söz verdiği halde o kelimeleri telaffuz ederken yakalamıştır kendini.
Elbette “Büyük konuşma!” diyenleri de, kınadığın şeyin bir gün mutlaka başına geleceğini de, “Asla asla deme” şeklindeki o Amerikanvari repliği de aklımın bir köşesinde tutuyorum. Tutuyor ve “asla” demeden, “mümkün olduğunca”, “dilimden geldiğince” diyerek bir karar alıyorum: “Bizim zamanımızda” demeyeceğim, dememeye çalışacağım; elimden geldiğince, dilim döndüğünce böyle bir laf etmeyeceğim.
Bu sadece kendi gençliğimdeki orta yaşlıların ve yaşlıların, damarlarıma bastıklarında çıkan bir feryat değil. Ama itiraf etmeliyim ki, bunun da payı yok değil.
Bu sadece, bana kendimi yaşlı hissettiren bir laf değil. Ama yine itiraf etmeliyim ki, bunu da tamamen göz ardı edemem.
Bu sadece, “Sana yapılmasını istemediğin şeyleri, başkalarına yapma” prensibini hayata geçirme çabası değil. Ama prensibin, bu kararımdaki etkisi hiç küçümsenecek gibi de değil.
Bütün bunlar bir yana… “Bizim zamanımızda” demeyeceğim, çünkü…
Ben kendimi hiçbir zaman belirli bir zamanla sınırlandırmak istemiyorum. Çocukluğumdaki zaman kadar gençliğimdeki zamanı da, orta yaşlılığımdaki zaman kadar ihtiyarlığımdaki zamanı da sahipleniyorum.
Her bir insanı bir dünya olarak kabul ettiğim için, sırf aynı yaştayız diye, hayata bakışımız, duygularımız, algılarımız, anlayışlarımız açısından aramızda dağlar kadar fark bulunan kimi insanlarla kendimi aynı paranteze alıp yaşadığımız zamanı “bizim” saymayı doğru bulmuyorum.
Doğruları anlatırken, kendi zamanımdan örnek vermek yerine, herkesin içinde bulunduğu zaman ve şartlar içinde doğruyu bulmasına yardımcı olmayı tercih ediyorum.
Kendi zamanımın sonraki zamanlardan daha iyi olduğu, insanların, ilişkilerin ve değerlerin hep daha kötüye gittiği önkabulünü reddediyorum.
Büyüklerimin bana yaptığı yanlışları, kendi küçüklerime yaparak intikam almak şeklinde devam eden hatalar silsilesine itiraz ediyorum.
Hayatta doğrular öğrenilirken, bu doğruların en doğru şekilde anlatılması dersinin hep ihmal edilmesine anlam veremiyorum.
Bilgi ve tecrübenin yaşla doğru orantılı olarak arttığı varsayımını bir kenara bırakarak, kendimi her zaman yeni şeyler öğrenmeye, yeni tecrübeler edinmeye hazır hissediyorum. Bu nedenle, kendimi benden sonraki nesillerin hocası olarak değil, bir üst sınıftaki öğrenci olarak görüyorum.
Henüz daha gençken, daha ayaklarım yere basmazken, aklım beş karış havadayken ve daha önemlisi henüz telaffuz etmemişken karar verdiğimi ilan ediyorum:
”Bizim zamanımızda” dersem, biri beni uyarsın…:evet
Belki kendi iç dünyasında milyonlarca genç bu sözü vermiştir ve yine milyonlarca orta yaşlı söz verdiği halde o kelimeleri telaffuz ederken yakalamıştır kendini.
Elbette “Büyük konuşma!” diyenleri de, kınadığın şeyin bir gün mutlaka başına geleceğini de, “Asla asla deme” şeklindeki o Amerikanvari repliği de aklımın bir köşesinde tutuyorum. Tutuyor ve “asla” demeden, “mümkün olduğunca”, “dilimden geldiğince” diyerek bir karar alıyorum: “Bizim zamanımızda” demeyeceğim, dememeye çalışacağım; elimden geldiğince, dilim döndüğünce böyle bir laf etmeyeceğim.
Bu sadece kendi gençliğimdeki orta yaşlıların ve yaşlıların, damarlarıma bastıklarında çıkan bir feryat değil. Ama itiraf etmeliyim ki, bunun da payı yok değil.
Bu sadece, bana kendimi yaşlı hissettiren bir laf değil. Ama yine itiraf etmeliyim ki, bunu da tamamen göz ardı edemem.
Bu sadece, “Sana yapılmasını istemediğin şeyleri, başkalarına yapma” prensibini hayata geçirme çabası değil. Ama prensibin, bu kararımdaki etkisi hiç küçümsenecek gibi de değil.
Bütün bunlar bir yana… “Bizim zamanımızda” demeyeceğim, çünkü…
Ben kendimi hiçbir zaman belirli bir zamanla sınırlandırmak istemiyorum. Çocukluğumdaki zaman kadar gençliğimdeki zamanı da, orta yaşlılığımdaki zaman kadar ihtiyarlığımdaki zamanı da sahipleniyorum.
Her bir insanı bir dünya olarak kabul ettiğim için, sırf aynı yaştayız diye, hayata bakışımız, duygularımız, algılarımız, anlayışlarımız açısından aramızda dağlar kadar fark bulunan kimi insanlarla kendimi aynı paranteze alıp yaşadığımız zamanı “bizim” saymayı doğru bulmuyorum.
Doğruları anlatırken, kendi zamanımdan örnek vermek yerine, herkesin içinde bulunduğu zaman ve şartlar içinde doğruyu bulmasına yardımcı olmayı tercih ediyorum.
Kendi zamanımın sonraki zamanlardan daha iyi olduğu, insanların, ilişkilerin ve değerlerin hep daha kötüye gittiği önkabulünü reddediyorum.
Büyüklerimin bana yaptığı yanlışları, kendi küçüklerime yaparak intikam almak şeklinde devam eden hatalar silsilesine itiraz ediyorum.
Hayatta doğrular öğrenilirken, bu doğruların en doğru şekilde anlatılması dersinin hep ihmal edilmesine anlam veremiyorum.
Bilgi ve tecrübenin yaşla doğru orantılı olarak arttığı varsayımını bir kenara bırakarak, kendimi her zaman yeni şeyler öğrenmeye, yeni tecrübeler edinmeye hazır hissediyorum. Bu nedenle, kendimi benden sonraki nesillerin hocası olarak değil, bir üst sınıftaki öğrenci olarak görüyorum.
Henüz daha gençken, daha ayaklarım yere basmazken, aklım beş karış havadayken ve daha önemlisi henüz telaffuz etmemişken karar verdiğimi ilan ediyorum:
”Bizim zamanımızda” dersem, biri beni uyarsın…:evet