İLK VAHİY
Kayıtlı Kullanıcı

Bizi de Nefis Balığı Yutmasın!
Ahmet Faruk NİZAMOĞLU
Dünya Hayatının Karmaşası ve İnsanoğlunun Bunalımı
İnsanoğlu, dünya denizinin dev dalgaları arasında savrulan, batmakla çıkmak arasında çırpınıp duran çaresiz bir gemi gibidir. Geçim telaşı, çolukçocuk derdi, gelecek endişesi; mal-mülk, makam-mevki, şöhret hırsı; hastalıklar, musibetler, husumetler; karşılanamamış ihtiyaçlar, bastırılamamış arzu ve duygular; sorunlar, sıkıntı, stres, bunalım; meyhaneler, hapishaneler, hastane- ler vs. derken rahata ve huzura eremeden; daha henüz işlerini bitiremeden, sorunlarını çözemeden gözleri açık bir halde göçüp gidiyor dünya misafirhanesinden.
İnsanın telaştan kendini bile unutup; dünya meşguliyetleri arasında kaybolduğu bir anda bir sela veriliyor ve “falanca oğlu/kızı filanca hakkın- da rahmetine kavuşmuştur” deniyor. Artık uğrunda ömür sermayesi tüketilen dünya hayatı bitmiştir. Mal-mülk, makam-mevki, eşdost, çolukçocuk kabir kapısında terk ediyor insanı. Ve insan birkaç metre kefen bezine bürünüp, bütün dünyevi değerleri geride bırakarak giriyor mezara.
Kabir, son durak değil, asıl sonsuz hayatın başlangıç noktasıdır. Fani dünya hayatının bittiği yerde, sonsuz ahiret hayatı başlamıştır. Artık görev ve hizmetler bitmiş, ücret dönemi başlamıştır. İnsan ne ekmiş ise onu biçecektir. Kurulan büyük bir mahkemede, dünya hayatındaki kazanç veya kayıplarına göre ebedi bir cennet saadetini veya cehennem azabını hak edecektir.
Çağımız insanı, dünya denizinde her zamankinden daha büyük fırtınalara maruz ve daha büyük dalgalarla boğuşmak zorundadır. 21. yüzyılda insanoğlunun terakki ederek geldiği nokta, hayret ve hayranlık oluşturacak düzeyde- dir. Çağımızda, insanın fıtri istidatları inkişaf ederek olgunlaşmış; insan beyni ve diğer kabiliyetleri en verimli ve en üretken seviyeye yükselmiştir. Harika icatlar ile bilim ve teknoloji- ki hızlı gelişmeler, insanın gururunu, kendine olan güvenini artırmış ve “ben”lik duygularını kuvvetlendirmiştir. İnsanoğlu her geçen gün kendisini daha büyük, daha güçlü, daha ulaşılmaz ve daha yenilmez olarak görmeye başlamıştır. “Ben” merkezli hayat anlayışı her geçen gün daha fazla yayılmakta; kendi menfaatinden başka değer tanımayan ve kendisinden başka kimseyi sevme- yen insanların sayısı hızla çoğalmaktadır.
Yeni icatlar ve buluşlar, insan yaşamını kolay- laştırmakla birlikte; aynı oranda hayatımızdaki sorunları da çoğaltmaktadır. İleri teknoloji ürünü vasıta ve cihazların hayatımıza girmesi, insanın kendi hayatına olan müdahalesini ve mücadelesini azaltmıştır.
Ekonomik hayatta üretim ve tüketim sistemleri nin yapısal özellikleri, insanı her geçen gün daha fazla monotonlaştırmakta ve insanoğlunu hızla makineleştirmektedir. Bir taraftan üretim ve tüketim sürekli artarken; diğer taraftan bireyin sosyo-ekonomik hayatta tutunabilme, ayakta kalıp geçinebilme ve daha rahat bir hayat sürebilme şartları da ağırlaşmakta ve geçim sıkıntısı şiddetlenmektedir.
Çağımız insanına mutluluk reçetesi olarak takdim edilen “dünyevileşme/sekülerizm” akımı, insani değer yargılarını alt-üst ederek “çıkar ve menfaat sağlamaya endeksli” bir hayat anlayışını insanlığın başına bela etmiştir. Nazarını sadece dünyevi değerlere yönelten insanlar, hayatın asıl gayesini ve dünyaya gönderiliş nedenlerini unuta- rak; dünyanın maddi ve geçici yüzünde boğulmuş- lardır. Dünya pastasından daha fazla pay alabilmek; dünya zevklerinden ve nimetlerinden daha fazla faydalanabilmek; daha meşhur, şan-şöhret, makam-mevki sahibi olabilmek; daha rahat ve konforlu bir hayat yaşayabilmek vs. hayatın asıl gayesi olarak algılandı ve bütün dikkatler, meraklar, himmet ve gayretler bu anlayışla harcanır oldu. Bugün artan maddi imkânlarla fiziki yaşam kolaylaştırılsa da; insani değerler aşınmak- ta, manevi bağlar çözülmekte ve artan nüfusa karşın; insanoğlu, hızla yalnızlaşmaktadır. İnanç ve ahlaki değerlerdeki aşınma, insan ruhunun manevi tatminsizliğini en üst düzeye çıkarmıştır. Günümüz insanının yaşadığı hayattan aldığı zevk ve lezzet azalmakta; sıkıntı, stres, bunalım, depres- yon vs. her türlü psikolojik rahatsızlıklar hızla çoğalmaktadır. İnsanın maddi varlığını esas alıp, maneviyatını ve ruh dünyasını ihmal eden materya list hayat anlayışı, insanın sadece maddi varlığını yani cesedini nazara alıp; kalbin ve ruhun manevi ihtiyaçlarını görmezden geldiği için; insanı, tatminsizlik uçurumundan iterek ruhsal sorunlar bataklığına düşürmüştür.
Makro düzeyde ise; üretim ve tüketimdeki hızlı artış, hammadde, doğal kaynak, enerji vb. üretim girdilerine olan talebi çok büyük boyutlara ulaştırmış; hem de yeni pazarlar ve yeni tüketici kitleleri bulunmasını zorunlu kılmıştır. Bu iki faktör, kuvveti esas alan küresel güç odaklarının yaşadığımız dünyayı savaşlar, zulümler, zorbalık- lar, tecavüzler, ateş, kan ve gözyaşı alnına çevirme- lerine yol açmıştır.
Bugün insanoğlu mutsuzdur, huzursuzdur ve kendini güvende hissetmemektedir. Bütün mevcudiyeti ile dünyaya yöneldiği halde; dünya saadetinden mahrumdur. Dünya saadetini kazana- bilmek uğruna feda ettiği ebedi ahiret saadetinden ise zaten vazgeçmişti. Artık insan, hem dünya saadetinden mahrum; hem de ebedi ahiret saadeti tehlikeye girmiş olan acınacak bir haldedir.