Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

BİZ OSMANLIYIZ - Kitap Okumayı Sevenler (1 Kullanıcı)

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
Selamünaleyküm...

Sitemizde oluşturulan '' Kitap Okumayı Sevenler '' başlığı altında bir kitap daha tanıtalım ve hep birlikte okuyalım.

Özümüzden ve kendi kültürümüzden uzaklaştığımız , kardeşlerimizle savaşa giriştiğimiz , dini ve ahlaki çöküşler yaşadığımız şu dönemlerde silkinmemiz ve kendimize gelmemiz açısından okunulması gereken bir kitap '' Biz Osmanlıyız ''.

Yavuz Bahadıroğlu ' nun kaleminden yazılmış ve 2006 yılında basımı yapılmıştır.

Kitabı bölüm bölüm aktarmaya çalışacağım sizlere .Ama bu kitabın hazırlanmasında emeği geçen kişilerin kul hakkını almama adına tamamını vermiyorum.

Bunun gibi daha nice güzel kitaplar oluşturulabilmesi için hem yazarlara hem de yayınevlerine destek olmamız gerekiyor ,bu nedenle kitapları satın almamız gerektiğine inanıyorum.Üstelik kitap , hemen herkesin alabileceği şekilde çok uygun fiyata satılmaktadır.

Rabbimiz emeğimizi hayırlara vesile kılsın .

Allah C.C ' e emanet olun.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
ÖNSÖZ

Malazgirt ‘te Alparslan ‘ ın üzerine yürüyen Bizans ordusunda bulunanların ortak adı '' Düşman '' dı ; Selçuklu ordusunun içinde yer alan Türk , Kürt , Laz , Çerkez , Abaza , Arnavut vs. gibi etnik unsurların adı ise
'' Kardeş '' ti…

Kosova ‘ da , Niğbolu ‘ da , Varna ‘ da , Preveze ‘de olanlar da hiç farklı değildi. ''Kardeş '' ler ,
'' Düşman '' la savaşıyor , savaş sonrasında ise ortak zaferin tadını çıkarıyorlardı.

Zafer çizgisi günün birinde Çanakkale ‘ye dayandı.
Çanakkale sırtlarında yine Türkler , Kürtler , Lazlar , Çerkezler , Abazalar , Arnavutlar ; kısacası , bin yıllık tarih yolunu yalnız el ele değil , aynı zamanda yürek yüreğe yürümüş '' Kardeş ''ler vardı…
'' Düşman '' ise bu kez İngiliz – Fransız suretinde gelmişti.

Dünyanın en etkili toplarıyla donatılmış güçlü zırhlıları , Çanakkale sırtlarına siperlenmiş ‘’ Kardeş ‘’lerin imanını delmek için üzerlerine ateş yağdırırken Çanakkale ‘yi savunanların etnik kimliklerini merak etmiyordu.
Ayrıca hiç kimse kendi etnik kökeninin derdinde , davasında değildi…

Bu savaş '' Çanakkale ‘yi geçmeye geldik '' diyenlerle , '' Çanakkale ‘yi geçirtmeyeceğiz '' diyenlerin savaşıydı.
''Düşman '' Çanakkale ‘yi geçemeyecek , İngiliz amirallerinden biri , '' Çanakkale ‘de Osmanlı insanının ortak imanına tosladık , onurumuz kırıldı '' diyerek Çanakkale gerçeğini ifade edecekti.

Bugün için Çanakkale yalnızca tarihimizin bir parçası değil, bu coğrafyada binlerce yıl birlikte yaşama maharetini sergilemiş insanımızın ortak yaşama azmidir.
İnsanımız bu kararlılığını en son Sakarya ‘da kanıyla imzalamıştır.

Tüm bu başarı ve zaferlerin özünde '' İMAN KARDEŞLİĞİ '' ve '' OSMANLILIK BİLİNCİ '' yatmaktadır.

Bu derin idrakin mirasçıları olan bizler ,yıllar sonra , kendimizi etnik kökenlerimize göre tasnif edip , şahsi tercihimizler edinmediğimizi bu farkı , ayrımcılığın temeline dönüştürmek gibi bir hataya sürüklendik.
Birlik öğelerini ıskalayıp , yapay kavga ve tartışma ortamları oluşturduk.
Bir bakıma Çanakkale ve Sakarya ‘da ki ortak iradeyi aşamayanların oyununa geldik.
Bu kasnağın kırılması , bin yıllık birliğimizin odak noktasını tekrar hayata geçirmemizi zaruri kılıyor.

Bence insanımız , iç ve dış dünyaya tarihsel gerçeğini ortak üslup içinde haykırmalı , '' BİZ OSMANLIYIZ .’’ diyerek , varlığını '' eskimez yeni '' de aramaya çıkmalıdır.
Bu sadece bizim toplumsal zaruretimiz değil, aynı zamanda bireysel mecburiyetimizdir.
Çünkü dillere destan yardımseverliğimizde , tarihi dayanışma ruhumuzda , mütevazi duruşumuzda , komşuluk anlayışımızda ; kısacası bizi '' Örnek millet '' yapan özelliklerimizde aşınmalar ve kopukluklar var.
Onları yenide kazanabilmek için de '' Biz Osmanlıyız '' demeye muhtacız.
Böylece belki kadim yürek ritmimizi yeniden yakalar , o ritimde birbirimizle bütünleşerek güçleniriz.

Bir şey daha : Osmanlıların çekildiği topraklar bugün yalnızca hüzün üretmiyor, aynı zamanda kan ve gözyaşı üretiyor.
Filistin ‘le Afganistan kısmi bir işgalin , Irak ise acımasız bir istilanın kıskacında kıvranırken , Balkanlar ateş çemberinde yaşamaya çalışıyor.
Cezire-i Arap , Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngiliz hakimiyetinin kendi çıkarı çerçevesinde oluşturduğu yapay sınırların gerisinde huzursuz…

Vaktiyle her anlamda hayata önderlik eden İslam dünyası , Osmanlı ‘nın hayattan çekildiği tarihten beri insanlık alemine hiçbir katkı yapmadan , kendi varlığını dahi devam ettirmekte zorlanarak yalpalıyor.

Yani şartlar ve her şey , Osmanlılığı hasrete dönüştürdü…
Artık Osmanlı olmak , bir etnik kökene dayanmak değil , kucaklayıcı ve kuşatıcı bir sevgi ekseni etrafında yürekleri bütünlemektir.
İşte o zaman, iç huzuru içinde '' Hoşgeldin şanlı dirilişimiz '' diyebileceğiz.

Bu eser böyle bir hasretin seslendirilişidir.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
Hey Gidi Günler Hey !

Hiç özlenmez mi o günler ?

Faziletliydik …
Kimsenin malına , mülküne göz dikmezdik.Kimsenin namusuna yan bakmazdık.Hırsızlık nedir bilmez , dilenciliği meslek edinmez , kimseyi de küçümsemezdik.

Dürüsttük…
Bir zamanlar Londra Ticaret Odasının en görünür yerinde şu mealde bir levha asılıydı :
'' Türklerle alışveriş et , yanılmazsın ! ''

İtibarlıydık…
Bir zamanlar Hollanda Ticaret Odasının toplantılarında oylar eşit çıkınca Osmanlılarla alışverişi olan tüccarların oyu iki sayılır , onların dediği olurdu.

Temizdik…
Yere bile tükürmezdik.

Çevreciydik…
Kurak günlerde ücretle adamlar tutup sokaktaki ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için saçak altlarına kuş sarayları yapardık.

Harama el sürmezdik…
Medeni idik…
Dosdoğruyduk…

Hırsızlık nedir bilmezdik…
'' Bu muazzam payitahtta dükkancılar , namaz saatlerinde dükkanlarını açık bırakıp camiye gittikleri ve geceleri evlerin kapısı basit bir mandalla kapatıldığı halde senede dört hırsızlık vakası bile olmaz.Ahalisi sırf Hıristiyan olan Galata ile Beyoğlu ‘nda ise hırsızlık ve cinayet vakaları olmadan gün geçmezdi . ''

Hayata karşı saygılıydık.
'' Hayvanları beslemek için vakıflar ve ücretli adamları vardır.Bu adamlar sokak başlarında sahipsiz köpek ve kedilere et dağıtırlar. Sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatan Müslümanlara bile rastlamak mümkündür. ’’
'' Birçokları da sırf azat etmek için kuşbazlardan kuş satın alırlardı.Bunu yapan bir Türk’e bir gün yaptığı işin neye yaradığını sordum. Bana şu cevabı verdi :
Allah ‘ın rızasını tahsile yarar. ''

Galiba geçmişimizden uzaklaşmak bize çok pahalıya patladı.

Yahya Kemal Beyatlı ‘nın bir tespitiyle noktalıyalım :

'' Eski Türklerin bir dini hayatları vardı , dini hayatları olduğu için de çok şeyleri vardı ; yeni Türklerin de dini hayatları olduğunda çok şeyleri olacak. ''
 

Nazar57

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Ağu 2008
Mesajlar
1,308
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Severek beğenerek okuduğum bir kitaptı.
her sayfasını okudukça ne kadar asimile bir toplum haline geldiğimiz kafama dant etti ve bir o kadar da üzdü..
sıkılmadan okunabilecek ,özellikle de tarihe düşkün insanlara önerebileceğim nadide bir yazarın nadide bir eseri..
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
Osmanlı İnsanı Kıble Yürekliydi

Galiba 1968 yılıydı…
Köyde bir ev yapıyorduk.Rahmetli babam ‘'' İlle de Kıble '' diye tutturmuştu , '' Evin cephesi mutlaka kıbleye bakmalı…''
Halbuki arsa , cepheyi o şekilde döndürmemize pek izin vermiyordu.
Bunu rahmetli babama anlattıktan sonra , '' Maksat yüreğimiz kıbleye dönük olsun , cephenin kıbleye dönük olup olmaması o kadar önemli değil. '' dedim.
Sert sert , ters ters yüzüme baktı ve ne cevap verdi biliyor musunuz ?
'' Cephesi kıbleye dönük olmayanın , yüreği kıbleye dönmez ! Bu yüzden önce evi kıbleye döndürmek lazım. ''
Büyüyüp Osmanlı insanını tanımaya merak sarınca , rahmetli babamın tam bir '' Osmanlı '' gibi düşündüğünü anladım ve ruhundan özür diledim.
Bilmiyorum ama , Osmanlı insanının çoğunun '' Kıble yürekli '' olmasının hikmeti belki de evlerini kıbleye dönük inşa etmeleriydi.

Her Osmanlı evinin cephesi mutlaka kıbleye dönük olurdu.Yabancı konuklar namaz öncesi kıble arama , sorma zahmetine katlanmadan evin geniş cephesine döner , '' Durdum kıbleye , Allahü Ekber ! '' diye tekbir alırlardı.
Cephesi kıbleye dönük evlerde yaşayanların yürek pusulaları da kıbleyi gösterirdi. (Cephemiz karışınca kıblemiz tümden karışmasa bile kafalarımız iyice karıştı, kimliksizleştik. )

Osmanlı evlerinin giriş kapıları bile Osmanlı ‘nın başkalarını düşünen ve tanısın tanımasın , dara düşen herkese yardım ulaştırmayı amaçlayan '' infak '' ( paylaşma – bölüşme ) ahlakının bir yansımasıydı.
Yardım aşkıyla giriş kapısının üstünün geniş bir çatı ile kapatırlardı.Bu çatı gerçekten de tamamen yardım aşkıyla yapılırdı.Çünkü bu çatı , ev sahiplerinden çok , yağmurdan ve güneşten korunmak isteyen yorgun insanlara hizmet verir ,altına sığınıp dolu dizgin yağmurdan ya da yakıcı güneşten korunurlar , sonra da ev sahiplerine dualar ederek giderlerdi.

Bazen ev sahipleri , kendi saçaklarına sığınanları '' Tanrı Misafiri '' sayar , içeri buyur eder , karnını da doyurduktan sonra yoluna uğurlarlardı.
Tek cümle ile Osmanlı ‘da hayat '' Muavenet '' yani yardımlaşma idi.

………..

Osmanlı kapılarının tokmakları bile başlı başına bir kültürdü ve Osmanlı insanın sosyal hayata bakışının bir simgesiydi.

Osmanlı insanı hayata '' HARAM '' ve '' HELAL '' perspektifinden bakardı.
Kapı tokmakları da bu hassasiyeti yansıtırdı.
Tokmaklar iç içe iki demir halkadan oluşurdu.Dış halka tok ses çıkardığından erkekler için , ondan daha ince ses çıkaran iç halka ise kadınlar içindi.Eve gelen erkek misafir dış halkayı çalar , kadın misafirler ise iç halkayı kullanarak ev sahiplerine cinsiyetleri konusunda bilgi verirlerdi.Ev sahibi de tokmakların sesine göre kendisini ayarlar , gelen erkekse ona göre giyinip kapıya çıkardı.

Dış kapı bir avluya açılırdı.Avlular çocuklar ve kadınların '' özgürlük alanını '' oluştururdu.
Ayrıca evler başkalarının avlularını görmeyecek şekilde konumlandırılırdı.

……………………….

'' Yürek adam '' ların yetişmesinde sokaklar kadar mahallelerin, eğitim sistemi kadar yaşanan evlerin rolü vardır.
Sayısız '' Yürek adam '' ların yetiştiği Osmanlı evlerinin sözün tam anlamıyla yaşanacak mekanlardı ve evin tamamı kullanılırdı.
Gösterişe açılan tek bir kapısı bile yoktur.Her kapı insana açılır , her bölüm insanın kendini huzurlu ve mutlu hissedeceği şekilde tasarlanırdı.

………

Mimari anlayış tamamıyla Osmanlı insanının hayat görüşünün bir yansımasıydı.
Evlerini kendi faniliklerini simgelercesine kireç ve kerpiç gibi dayanıksız malzemelerden yaparken ; cami , çeşme , kervansaray, hastane gibi hayır kurumları ve devlet binalarını sağlamlığın sembolü olan taş malzemeyle yaparlardı.

Dışarıdan bakıldığında zengin evi ile fakir evini ayırt etmek mümkün değildi.Bu da bugün pek çok çatışma alanı oluşturan sınıflar farkının Osmanlı toplumunda yok denecek kadar az olduğunun göstergesiydi.

Kısaca söylemek gerekirse, Osmanlı evleri içe dönük ama dışarıya kapalıydı.Bu yapılanma hem '' İslami aile yapısının hassasiyetiyle '' , hem de aileyi ve çocukları dış etkilerden korumayla ilgilidir.

Bu evlerde ve ortamlarda yetişen isimleri hatırlarsak , mekanın ve ortamın çocuk yetiştirmede ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz.

İnsan '' tesadüfen '' yetişmez !
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
Severek beğenerek okuduğum bir kitaptı.
her sayfasını okudukça ne kadar asimile bir toplum haline geldiğimiz kafama dant etti ve bir o kadar da üzdü..
sıkılmadan okunabilecek ,özellikle de tarihe düşkün insanlara önerebileceğim nadide bir yazarın nadide bir eseri..


Selamünaleyküm NAZAR57 kardeşimiz ...

Kim olduğumuzu unuttuğumuz bu günlerde , geçmişimiz ile yüzleşmeliyiz.
Hataları tekrarlamadan , güzel olan tüm değerlerimize sahip çıkmalı ve yarınımızı yeniden inşa etmeliyiz.

Allah C.C ' e emanet olunuz.
 

Enes_Bilal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ara 2008
Mesajlar
238
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
ALLAH cc. razı olsun kardeşim çok güzel bir paylaşım
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
ALLAH cc. razı olsun kardeşim çok güzel bir paylaşım


selamünaleyküm ENES-BİLAL kardeşimiz...

Okuma zahmetine katlandınız ,teşekkür ederim.
Rabbimiz cümlemizden razı olsun.
Eseri yazan Yavuz Bahadıroğlundan da Rabbimiz razı olsun , yüreğine ve kalemine güç kuvvet versin.



Allah C.C 'e emanet olunuz.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
Osmanlı insanı , hayata '' HARAM '' ve '' HELAL '' perspektifinden bakardı.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
Muhabbet Geleneğini İhya Hasreti


Sevgi ve Bilgi katılmış sohbete '' Muhabbet '' derler.
Osmanlı ceddimizin sevgi , bilgi , şefkat , dostluk , paylaşım gibi bugün çoğunu unuttuğumuz kavramlardan oluşan bir '' Muhabbet '' geleneği vardı.
Eski kahvehaneler bile bu geleneğe hizmet ederdi.
Şu deyiş meşhurdur :

'' Gönül ne kahve ister , ne kahvehane
Gönül sohbet ister , kahve bahane. ''

Varlıklarıyla bugün bile öğündüğümüz Osmanlar , Orhanlar , Muradlar , Yıldırımlar , Fatihler , Süleymanlar , Sinanlar , Barbaroslar hep o '' Muhabbet '' ekseninde yetişmiş değerlerdir.
Çünkü muhabbetin hem insan ruhunu pişirip olgunlaştırmak , hem de sevgi paylaşımıyla yürekleri bütünlemek gibi özellikleri vardır.

Çocuklar dokuz-on yaşlarındayken '' Muhabbet Sofrası ''na alınır , ondördüne bastıklarında soru sorma hakkı tanınır , on dokuzundan sonra da görüş bildirmelerine müsade edilirdi.
Çocuklar aile ve toplum içinde kendini ifade etmeyi böylece öğrenirlerdi.

Aile bireyleri birbirlerini muhabbet sofrasında keşfeder ; büyükler küçüklere deneyimlerini aktarırken , küçükler büyüklere kendi dünyalarını yansıtırlar ; zamanın kuşaklar arasına girmesinden oluşan dil farklarını giderirlerdi.
Dil , ayırıcı bir özellik olarak kuşaklar arasına girmez , birleştirici ve bütünleştirici bir rol oynardı.

.........................

Babalar '' Bey Baba '' , anneler '' Hanım Anne '' , nineler '' Hanım nine '' , dedeler '' Efendi Dede '' idi.
Ailedeki yaşlılardan '' moruk '' diye bahseden çocuk , herhalde o tarihlerde kıyamet alameti sayılırdı.

Sonra ne olduysa oldu , kuşakları birbirine bağlayan '' Muhabbet '' ipi koptu. '' Sohbet '' geleneği yitti.

Sevgi , bilgi , şefkat , dostluk , paylaşım gibi ailenin ayakta durmasını sağladıktan başka topluma yansımaları son derece olumlu olan ve aslında insanın mayasını da oluşturan kavramlar , '' Muahbbet ''in arkasından bitti, gitti.

Yıllar var ki aileler sümsükut, televizyon dışında kimse konuşmuyor.
Apartman dairelerinden yansıyan ses ya kavga sesidir ( feryat , Figan ) ya da bilgisayar , televizyon , müzik seti sesi...

Bu ülke de uzun zamandır insanlarımızın yerine aletler konuşuyor.Turnikenin konuştuğunu ilk duyduğumda verdiğim tepkiyi hatırlarım :
'' İnsanlar susunca , makineler konuşuyor. ''

Ve bu ülkede kuşaklar arasında müthiş kopukluklar yaşanıyor.
Dil kopmuş , yürek kopmuş ; sonuçta dünyalar öyle farklılaşmış ki , aile fertleri aynı çatı altında farklı dünyaları yaşıyorlar.

Artık eve yorgun geliyor , evden yorgun çıkıyoruz.
Çünkü ailenin insan ruhunu ve zihnini dinlendiren bir işlevi vardı , muhabbet aracılığıyla bu sağlanırdı.Bireyler birbirine küs gibi durunca , bütün misyon televizyona kaldı; eh , onun da '' dinlendirme '' gibi bir görevi yok.
Sonuçta insan beyni dinlenemiyor.
Ruhu sükunet bulmayan insanın beyni nasıl dinlensin?

Ve birbirimizden de git gide kopuyoruz , aramızda sevgi iletişimi gerçekleşmiyor ; tabiatıyla saygı eksenli bir samimiyet oluşmuyor.Artık nezaketi bile boşverdik.
Eşlerimizden bahsederken '' Hanımefendi '' ya da en azından '' Hanım '' diyeceğimize , son derece kaba bir üslupla '' bizim karı '' , '' bizim evdeki '' , '' bizim kaşık düşmanı '' diyoruz.İslamın öngördüğü nezaket içinde birbirimize '' Rica '' etmeyi unutmuş , eşimize ve çocuklarımıza neredeyse hizmetçi muamelesi yapmaya başlamışız.

Ailemize ayırmamız gereken zamanı başka şeylere hasretmek en azından '' Kul Hakkı '' oluşturur.Efendimiz ( S.A.V ) , Veda Hutbesinde '' Kadınların erkekler üzerinde hakları '' olduğunu üstüne basa basa söylüyor.

Böyleyken neden ailemizin vaktini çalıp televizyona ya da kahvehaneye harcayalım ?Aile hassasiyetimizin yanında kul hakkı almama hassasiyetimizi de mi yitirdik ?
Kaldı ki ,insan ömrü boş şaylere harcanacak kadar uzun değil.

.................

'' Doğru Çocuk'' yetiştirmenin yolu '' Doğru Aile '' olmaktan geçer.
Doğru aile olmak için , öncelikle aile bireylerinin konuşmayı yeniden öğrenmeleri , bir bakıma ecdadın '' Muhabbet '' geleneğini keşfetmeleri lazım.

Başarabilirsek tam anlamıyla bir '' Yürek İnkılabı '' olacak...
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
'' Aile bireyleri birbirlerini muhabbet sofrasında keşfeder ; büyükler küçüklere deneyimlerini aktarırken , küçükler büyüklere kendi dünyalarını yansıtırlar ; zamanın kuşaklar arasına girmesinden oluşan dil farklarını giderirlerdi.
Dil , ayırıcı bir özellik olarak kuşaklar arasına girmez , birleştirici ve bütünleştirici bir rol oynardı.''
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
46
Selamün aleyküm kardeşim emeğine sağlık Allah razı olsun.
 

yarensin

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Eyl 2008
Mesajlar
978
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
emeğine sağlık bu kitabını okumamıştım ALLAH RAZI OLSUN DEVAMINI BEKLİYORUM....​
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
emeğine sağlık bu kitabını okumamıştım ALLAH RAZI OLSUN DEVAMINI BEKLİYORUM....​

Rabbimiz cümlemizden razı olsun YARENSİN kardeşimiz.
Elimden geldiğince Yazarının haklarına da dikkat ederek paylaşmaya çalışacağım.

Allah Celle Celalühe emanet olunuz.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
Osmanlı 'yı Osmanlı Yapan Tarihi Vasiyetler

Osmanlı Devletini kuran Osman Gazi 'nin babası Ertuğrul Gazi 'den , Şeyh Edebali ' ye ilişkin birkaç cümle aktarayım :

'' Oğulcuğum !
Şeyh Edebali bizim boyun ( aşiretin ) ışığı ve yüreğidir.Terazisi ince tartar , dirhem şaşmaz. Bu yüzden beni kır , Şeyh ' i kırma ; bana karşı gel , ona karşı gelme. Bana karşı gelirsen üzülürüm , ama ona karşı gelirsen gözlerim sana bir daha bakmaz olur, baksa da görmez olur.
Sözüm Edebali 'yi korumak için değil , seni korumak içindir.
Oğulcuğum bu dediklerimi vasiyetim say , ona göre uy. ''

Şimdi de Ertuğrul Gazi tarafından bu öylesine bir hürmetle anılan mürşidin ( Şeyh Edebali 'nin ) damadı ve beyi Osman Gazi ' ye vasiyetine gelelim.
Bu vasiyet ( ya da öğüt ) aynı zamanda yüreklere '' Devlet-i ebed müddet '' aşkını ilham edip o aşkta muazzam bir imparatorluk inşa eden dinamizmin de kaynağıdır.

'' Ey Oğul , Beysin.
Bundan sonra öfke bize ;uysallık sana.
Güceniklik bize ; gönül almak sana.
Suçlamak bize ; katlanmak sana.
Acizlik bize , yanılgı bize ; hoş görmek sana.
Geçimsizlik bize , çatışmalar , uyuşmalar bize ; adalet sana.
Kötü söz, şom ağız , haksız yorum bize ; bağışlama sana.
Ey Oğul !
Sabretmesini bil , vaktinden önce çiçek açma.
Şunu da unutma : İnsanı yaşat ki , devlet yaşasın !
Ey Oğul , yükün ağır , işin çetin , gücün kula bağlı.
Allah Celle Celalüh yardımcın olsun ! ''

'' İnsanı yaşat '' diyor Şeyh Hazretleri . '' İnsanı yaşat ki , devlet yaşasın ! ''
İnsanı yaşatmak için ne yapacaksınız?

Öncelikle ona '' AŞ '' vereceksiniz. Aş verebilmek için de '' İŞ '' vermek zorundasınız.
Bir işte çalışıp üretecek , kazandırırken kendisi de kazanacak.Böylece ekonomi de gelişecek , devlet de güçlenecek.
İş verebilmek için de tabii ki tesis , fabrika vs… kuracaksınız , yerine göre sanayileşeceksiniz.üretim – tüketim dengesi tesis edecek , ardından gelir dağılımında adalet sağlayacaksınız.

Ve hem doğru doğru yaşaması hem de işini doğru düzgün yapabilmesi açısından insanı eğiteceksiniz.Bunun için okullar açacaksınız, üniversiteler kuracaksınız , öğretim üyeleri yetiştireceksiniz.

Verimli çalışabilmesi ve üretebilmesi için her insana kaliteli sağlık hizmeti vereceksiniz.Yani kendi çağını aşan hastaneler kuracaksınız ; doktor , hemşire , laborant , bakıcı , eczacı , araştırmacı yetiştireceksiniz.

Biliyorum , bunlar hem evrensel hem de çağdaş normlar.
Demek oluyor ki , günümüzden yedi yüz küsur sene önce yaşamış olan Şeyh Edebali , çağını çok aşan evrensel normlarla hayata bakabilmiş , devletin bu çerçevede kurulması halinde ancak kalıcı olabileceğini düşünebilmiştir.
Bu topraklarda böyle bir beyin yetişti.
Fakat ideolojik saplantıları olan aydınla , okuma ve araştırma özrü olan siyasetçi bu beyni görmezden geliyor.Görüp yararlanmak isteyenleri de '' aforoz '' etmeye kalkışıyor.

Buradan Osman Gazi ‘nin oğlu Orhan Gazi ‘ye vasiyetine geçelim :

'' Bak Oğul , Allah Celle Celalühün emirlerine aykırı işler işlemeyesin.
Bilmediklerini ulemadan sorup öğrenesin.
Sana itaat üzere olanları hoş tutasın.
Askerlerine in’amı , ihsanı eksik etmeyesin , ki insan ihsanın kulcağızıdır.
Zalim olmayasın , alemi adaletle şenlendiresin.
Allah Celle Celalüh için cihadı terk etmeyesin.
Ulemaya riayet et ki , din işleri nizam bulsun.İlim ehlini el üstünde tut.
Askerlerine ve dünya malına gurur getirip doğru yoldan uzaklaşmayasın.
Bizim mesleğimiz Allah Celle Celalüh yoludur , maksadımız ila-yı kelimetullah ‘tır ( Allah ‘ın dinini yaymak ) .
Davamız kuru kavga ve cihangirlik davası değildir.
Memleket işlerini noksansız gör , herkese ihsanda bulun. ''

Sürekli insanı korumaya , kollamaya , gözetmeye , hoş tutmaya , sevmeye ; insana ihsanda bulunmaya , saygı duymaya , merhametli davranmaya çağıran bu vasiyetler , aynı zamanda kendi çağlarını aşan insan hakları vesikalarıdır.

Avrupa aynı noktaya dün denilebilecek kadar yakın bir tarihte gelebilmiş , ’’insan Hakları Evrensel Bildirisi '' ni sadece elli sene kadar önce yayınlamıştır.Bu itibarla , Avrupa , insanı kavrama konusunda bizden altı yüz elli sene kadar rötarlıdır.
Buna rağmen insan haklarında kurumsallaşmış , nihayet bizden aldığını bize pazarlar haline gelmiştir.Gönülsüzlüğümü görünce de bazı müeyyideler dayatmaya geçmiştir.

Cevdet Paşa : '' Tarihini bilmeyen siyasetçi ile pusula okumasını bilmeyen kaptanın farkı yoktur.İkisi de gemiyi karaya oturtur. '' demekte ne kadar da haklı.
Şu var ki , siyasetçinin karaya oturttuğu '' taka '' değil , koskoca '' Devlet '' gemisi olduğundan , diğerine kıyasla çok daha büyük zayiat ve zararlara yol açmaktadır.
 

BULENT TUNALI

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ağu 2007
Mesajlar
2,307
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Konum
BURSA-m.k.paşa
Web Sitesi
www.bilsankimya.com
SELAMÜN ALEYKÜM GEFHER KARDEŞİM KİTABI YENİ FARK ETTİM.DEVAMLI TAKİPÇİSİ OLACAĞIMA İNANIYORUM.OKUDUĞUM KADARI İLE HEM SÜREKLİYİCİ.HEMDE BİLGİLENDİRİCİ BİR ESER YAZAN BURADA BİZE TAŞIYAN HERKESTEN ALLAH RAZI OLSUN İNŞAALLAH.SELAM VE DUA iLE
 

BULENT TUNALI

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ağu 2007
Mesajlar
2,307
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Konum
BURSA-m.k.paşa
Web Sitesi
www.bilsankimya.com
'' Ey Oğul , Beysin.
Bundan sonra öfke bize ;uysallık sana.
Güceniklik bize ; gönül almak sana.
Suçlamak bize ; katlanmak sana.
Acizlik bize , yanılgı bize ; hoş görmek sana.
Geçimsizlik bize , çatışmalar , uyuşmalar bize ; adalet sana.
Kötü söz, şom ağız , haksız yorum bize ; bağışlama sana.
Ey Oğul !
Sabretmesini bil , vaktinden önce çiçek açma.
Şunu da unutma : İnsanı yaşat ki , devlet yaşasın !
Ey Oğul , yükün ağır , işin çetin , gücün kula bağlı.
ALLAH Celle Celalüh yardımcın olsun ! ''
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
SELAMÜN ALEYKÜM GEFHER KARDEŞİM KİTABI YENİ FARK ETTİM.DEVAMLI TAKİPÇİSİ OLACAĞIMA İNANIYORUM.OKUDUĞUM KADARI İLE HEM SÜREKLİYİCİ.HEMDE BİLGİLENDİRİCİ BİR ESER YAZAN BURADA BİZE TAŞIYAN HERKESTEN ALLAH RAZI OLSUN İNŞAALLAH.SELAM VE DUA iLE

ve aleykümselam BÜLENT TUNALI kardeşimiz...


Sizin başlatmış olduğunuz kitap okuma seferbeliğine ben de naçizane bir katkıda bulunmak istedim.

Eser , Yavuz Bahadıroğlu 'na ait.
Bizi biz yapan değerleri hatırlatan , bu değerlere sahip çıktığımız sürece Osmanlının Muhteşem Kültürüne ve Gücüne sahip olabileceğimizi gösteren bir kitap.

Tabii yazarının hakkına saygı duyarak kitabın tamamını veremiyorum.Bazı bölümlerini aktarabiliyorum sadece.

Mutlaka okunması gereken bir kitap olduğuna inandığım için desteğinizin devamını talep ediyorum , hoşgörünüze sığınarak.

Allah Celle Celalühe emanet olunuz.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
Bizim mesleğimiz ALLAH Celle Celalüh yoludur , maksadımız ila-yı kelimetullah ‘tır ( ALLAH ‘ın dinini yaymak ) .
Davamız kuru kavga ve cihangirlik davası değildir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt