Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Biz De Huzun Onda Vuslat Sevinci... (1 Kullanıcı)

ikraa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Şub 2007
Mesajlar
300
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
icn_kaynak.gif
Bizde Hüzün Onda Vuslat Sevinci

Erdal Menteşeoğlu
Anadolu’dan yeni gelmiş bir bürokrat arkadaşıma bir iftar vakti Anadolu kentlerinin birisinden bir telefon gelmiş ve sormuştu telefondaki ses: “ Muğla’ da Ramazan nasıl gidiyor ?” O da : “ çok iyi Avrupa ‘da gibiyiz “ demişti de hoşuma gitmişti bu cevap…Tabii Anadolu ‘da ki Ramazanlara alışan biri için Muğla ‘da Ramazanlar daha bir sessiz , renksiz ve gürültüsüz..Belediye yasakladığından ramazan davulu bile yoktu bu sene.Ama yine de bulmak isteyen buluyordu neşeli ve renkli bir mekan.Resmi ve özel kurumların bir çoğu geleneksel hale getirdikleri iftar sofralarında gerek kendi personelleriyle gerekse kentteki hatırlı kişilerle bu vesile ile birlikte olabiliyorlar, bir çok hayırsever de özellikle kentte okumak için bulunan öğrencilerin evlerinde ve yurtlarda iftar programlayarak bu günleri idrak edebiliyorlardı.

Öğrenci evlerinin bazıları dershane haline dönüştürülmüştü içerisinde kalanlarca. Sadece yatma, yeme gibi fizyolojik ihtiyaçların giderildiği bir mekan değil aynı zamanda okuma programları ile insana huzur veren , temiz .derli toplu mekanlardı buralar. Genelde birer liderleri vardı içlerinde adlarına imam veya abi / abla denilen…. “ İki kişi bile bir yola çıksanız, biriniz imam olsun, lider olsun “ kültürünün çocuklarıydık ya…Hem bu kültür , saygı ve disiplini de beraberinde getiriyor, en delikanlı çağlarında gençler çok nefis organize olarak ruh ve nefis terbiyesi yanında derslerine de diğer akranlarına göre daha fazla zaman ayırabiliyorlardı. Abi’ ye, ablaya saygı esastı. Bu kavramlar zaten bu unvan sahiplerine inanılmaz ölçüde olgunluk ve vakar veriyordu. Abi ve ablalar birden beş- on yaş büyüyor , gençliklerine rağmen sorumlu birer olgun insana dönüşüveriyorlardı. Çoğu birer küçülmüş, küçültülmüş aile çocukları olmalarına karşın buralarda onlarca kardeşin abisi,ablası oluveriyorlardı. Kardeşlerinin başarıları onları da mutlu ediyor, başarısızlıklarında ve acılarında teselli makamı hep büyük olarak onlara düşüyordu.

Dershanelerde oturup- kalkmanın, yeme - içmenin , hatta konuşmanın bile bir adabı vardı. Bu adap, içindeki insanların edebinden kaynaklanıyordu. " Ben güzel ahlakı tanımlamak için gönderildim" diyen Elçinin kardeşleriydi oradakiler. Her vakit iyi ve güzel işler yapmak üzere planlamışlardı hayatlarını. Allah sanki kitabının Al-i İmran süresi 191. ayetinde onları tarif etmişdi." Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerine düşünürler.-Rabbimiz ! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru derler." İşte o tarifteki işaret edilenler oralarda bulunup, hizmet edenlerdi. İnsanın içine bayağı düşüncelerin gelmesinin imkânsız olduğu yerlerdi o yerler. Akranlarının tüm derbederliklerine, genç yaşta tükenmişliklerine inat, olgun ve dinamiktiler o gençler. Gürültünün kirliliğe dönüştüğü günümüzde öylesine sessiz ve edepliydiler ki...

"Buralarda o kadar iyi oluyorsun da ne oluyor? " " Hiç sonu var mı bu işlerin ?" soruları gelebilirdi akıllara. Ama buraları birazcık iyi gözlemleyenler bu soruların da cevaplarını yine buralarda bulabilirlerdi. Bu mekanlardan biri olan Muğla' daki dershaneöğrencilerinden biriydi Harun. Kadir gecesi bir hayırsever abileri tarafından dersanede verilen iftar sonrası artan yemekleri görerek aklına bir başka dersanede kalan kardeşleri gelir ve teravih namazının ardından kendi ile beraber kalan Ercan ile beraber, bir motosiklet ile yola çıkarlar. An öyle bir andır ki ve Mevla o kadar güzel bir zaman seçmiştir ki dersaneye ikiyüz metre kala üzerlerinde abdestleri, ellerinde yemekleri canlarını teslim ederler. Rab: büyüktür, merhamet ve kudret sahibidir. Bir tanesiyle yetinir, Ercan'ı okşar ve bizlere bağışlar. Gözümüz Harun ' un üzerindedir. Sanki gücümüz yetiverse onu da teslim etmeyeceğiz sanki. O bize Ercan'ı bağışlıyor ama biz yetmez diyor, Harun' u da istiyoruz geri. Hastanede var güçleriyle hekim arkadaşlarımız kalbine çalışıyorlar. Hepimizin dudakları kımıl kımıl duada. Yüzlerimiz de öyle bir acz ve telaş var ki.... Gözlerim bakmaya kıyamayarak yüzüne yöneliyor Harun'un. O öyle rahat ve huzurlu ki… Yüzüne yansımış o huzur hali. Çabalarımız da bizim gibi aciz ve cılız. O öylesine teslim olmuş ki sahibine, yapışmış ve artık ayıramazsınız beni der gibi. Ayıramadık da nitekim... Onu, O’ndan alıp getiremedik geri. Hastane önünde tükenmişlik ve çaresizlik. Gerçekten kaybeden bizlerdik, üzülmekde haklıydık bu yüzden. Nelere katlanmamıştık ki, buna da katlanır ve devam ederdik. Hatta üzüntümüze anne-babasını, kardeşlerini, akrabalarını falan da ortak eder, birbirimize sarılır, teselliye çalışırdık. Bunların hiçbiri ilk defa yapacağımız işler değildi. Ama Harun o gün bir ilki başardı. Günde defalarca -Ekber- hitabı ile seslendiği makam tarafından buyur edilerek çağrıldı. Bu davete hazırdı çok şükür. Onun için çok da sürpriz olmadı hani. Bu randevu ve kabul bize sürprizdi asıl. Nereden bilecektik ki az önce bize yemek hazırlayan, su ikram eden, sohbetimize iştirak eden şu fani, az sonra Baki olan tarafından buyur edilecek ve bizlerden ayrılacaktı. Bizde hüzün, onda ise vuslat sevinci… Demek ki bu işlerin sonu vardı ve böyleydi. Güzel gören güzel yaşayacak, güzel yaşayan da güzel ölecek ve güzel ölen de güzel haşrolacakdı.


Hastane bahçesine, duyan koşarak gelmişti. Tevekkül sahibi onlarca yüzde, Harun' a gıpta ile bakmayan yok gibiydi. Böyle mübarek bir gecede, ulvi bir hal üzere gidiş pek alışıldık bir gidiş değildi tabii. Sözler tükenmiş, ıslak gözlerimiz ile birbirimizi süzerek konuşuyorduk. Gözlerim dersane sorumlusu Said kardeşe takıldı. Öylesine doğal, öylesine metindi ki... Diğer kardeşleri öyle güzel idare edip teselli ediyordu ki... Bir yandan Harun' un ailesine ulaşmaya çalışıyor, bir yandan defin hazırlıklarına girişiyor, diğer yandan da hastanede tedavisi süren Ercan ile ilgileniyordu. Sanki bu işleri sürekli yaparmış gibi rahat ve kendinden emin… Yüzünde hiç bir an bizimki gibi bir çaresizlik, tükenmişlik ifadesini ne o gün ne de ertesi günlerde asla hiç görmedim. Cenazenin ardından Harun 'un memleketine de giderken hiç tereddüt göstermedi. Kardeşleri organize etti, bir kısmını cenazeyle birlikte, bir kısmını cenazenin ardından Gaziantep'e gitmeleri işini organize etti. Nefis bir kriz yöneticiliği yaptı adeta. Aslında ona bakarsan bu işlere kriz bile denmezdi. Ölüm Hak' dı ve her an hazır olmak gerekirdi. Ne dilinde ne de içinde asla - keşkeli - cümleler ve düşünceler yoktu. Gençti, aynı evde birlikte kalmışlardı rahmetliyle ama hiç bir zaman üzüntüsünü haline yansıtmadı. Çevresine ve sevenlerine karşı hep mütedeyyin ve mütebessimdi.

Nerede yetişiyorlardı bu Said’ler, hangi okullardan, medreselerden ders alıyorlardı? Böyle insanların böyle dersanelerde sorumlu olmaları elbette tesadüf değildi. Biz ne zaman başımıza beklenmedik bir durum gelse ve bir kriz ortamı içinde bulsak kendimizi; panikler, şaşırır ve medet umar dururuz birilerinden. En anlı şanlı büyüklerimiz bile eline kalem alır veya kendine uzatılan mikrofonlara eğitimsizlikten dem vurmaya başlar. Bir eğitimsizlik paranoyasına takılır gideriz. En ucuz ve en sanal çaredir eğitimsizlik. Güya herkes eğitimli oluverse, herkes anlayışlı olsa veya herkes şöyle yapsa böyle düşünse diye başlarız ahkam kesmeye. Ne kadar gülünçtür aslında bu halimiz. Aynı anda aynı filmi izleyen iki kişinin bile anlamalarındaki farkı bilmemize rağmen aynı yorumları her çaresizliğimizde dışımıza vuruveririz. Bu coğrafyada bizden önceki tecrübelerden faydalanmaktan ise korkarız hep. Geçmişimiz problemlidir ve hafızamız alınmıştır beynimizden. Osmanlı, koca bir medeniyet oluştururken başka bir coğrafyadan getirdiği insanlar ile oluşturmadı o muazzam medeniyeti. Kriz çözüm reçetelerini de dışarılardan bulmadı. Çözüm hep buradaydı ve buradan çıkardı tüm çözüm formüllerini. Eğitim şarttı ancak öncelikle başımızdakiler eğitimli olacak ve örnek olacaklardı. Biz örneklerle daha iyi öğrenen bir toplumuz. Osmanlı’da Lalalık müessesesi bu yüzden oluşturulmuştu.Tüm yönetmeye aday insanlar bu kurumlarda eğitilerek yetiştirildiler. Popülizmden, gösteriş ve riyadan uzak bir eğitim modeli. Hep lider yetiştirdi o kurumlar. Bu gün yurt dışında bir çok yerde müslüman bir çok milletin, cemaat ile namaz kılarken bir imam aradıkları an içlerindeki Türk' e halen o makamı teslim etmeleri o günlerin mirasıdır.

Birçok emperyal devletin birçok sinsi ve kirli planlarının tartışıldığı bu günler Allah ( C.C.) yiğit milletimize düştüğü yerden kalkması için bir fırsat vermektedir. Said' lerin yetiştiği mekanlara sahip çıkıp sayılarını arttırdığımız an, tüm sinsi planlar bozulacak, Anadolu çocuklarının tamamını sarmalayacak, onları kendi, öz yurtlarında garip ve gurbette bırakmamış olacağız. Yeter ki takıntılarımızı bırakalım. Tarihimize sırt çevirmeyelim, içerisinde yaşadığımız coğrafyaya ve bu coğrafyanın maddi- manevi tüm değerlerini görmezden gelmeyelim. Bu değerleri, kendi pis emelleri için düşman görenlerin gözleri ile bakıp, bu değerleri sorun olarak nitelendirmeyelim. Bu coğrafyada sorun varsa , –ki elbette olabilir- çözümünü de kendi üzerinde arayalım. Sevgi ve saygıya beşiklik yapmış bu yurdu, kin ve öfkenin sembolü olan batının vahşiliğine terk etmeyelim. Adları ister medrese olsun ister dersane: böylesine olgun, böylesine saygılı, edepli ve irfan sahibi Said' ler yetiştiren bu kurumlar, bu coğrafyanın kimbilir belki de son şansıdır.

Yazının yazılmasına vesile olan Harun kardeşime Cenab- ı Hak’ tan rahmet, kederli ailesi ve tüm sevenlerine sabır diliyorum

Allah (C.C.) : Harunların yetişmesine vesile olan , vakıf- dersane – medrese hizmetlerinde gecesini gündüzlerine katarak emeğini esirgemeyen , oraları diri tutan, yaşatan ve saygı duyan herkesten razı olsun.!

AMINN...(ALINTI)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt