Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bitenler Can Acıtmasın (1 Kullanıcı)

serranur27

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Mar 2009
Mesajlar
383
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Bitenler Can Acıtmasın


Bitenler hep can acıtır... neden?...



... çünkü bitenlerin hep bitmemesi gerekenler olduğu dü*şünülür de ondan...



Bazen de bitenler sevindirir... neden?...



... çünkü bitenlerin hep hayatımızdan gitmesi gerekenler olduğu düşünülür de ondan...



Halk arasında bilinen bir tabir vardır. "Her bitiş, yeni bir durumun başlangıcıdır" şeklinde.



Psikolojide de böyle bir ilke var sevgili okurlar... her ula*şılmak istenen hedef, aslında başka bir şeyin sonudur. Ve aynı durum farklı bir sürecin başlangıcıdır da...

İlk duyulduğunda biraz karışıkmış gibi geliyor.



Diyelim ki hayatımız boyunca bir takım idealler ve hayal*ler uğrunda koşturduk durduk. Gece demeden, gündüz deme*den çalıştık. Kendimize ulaşılacak bir standart belirledik. Bu standart için, aradan geçmesi gereken zaman sürecini hesap*ladık. Derken yıllar geçti... günler, aylar su gibi akıp gitti... ve... ve sevindirici sonuç!... "Nihayet oldu!..." işte tam da is*tediğimiz yerdeyiz...



İnsan organizması ve yaşamın kurulum mantığı çok ilginç. Bir yandan üretiyoruz, uğraşıyoruz, koşturuyoruz, didiniyo*ruz, yoruluyoruz... ama... ama üretirken aslında başka şeyle*ri de tüketiyoruz.



Üretirken tüketen bir varlık olmak, kaygan bir zeminde düşmeden ayakta durmaya çalışmak gibi bir durum aslında... çünkü ulaşılması hedeflenen her amacın, bizden alıp götüre*ceği bir çok şey olabilir. Bu normaldir de.





Okulumuzdan mezun olmayı hedefleriz... aradan yıllar ge*çer... mezun oluruz... üreten kişi oluruz... ama diğer yandan kendi içimizde tükettiğimiz başka süreçler vardır. Sahip oldu*ğumuz "zaman" gibi... "ömür" gibi...





Koşturup dururuz bir sıkıntıdan kurtulmak için... kurtulu*ruz da nitekim... bir şeyleri ele geçiririz belki evet... ama ne*leri tüketerek?...





Son günlerde aldığım bir mail dikkatimi çekmişti. Benzer*leri de zaman zaman geliyor doğrusu... herkes bir şeylerin pe*şinde... herkesin kendisine göre bir yaşam planı var. Kişinin kendi hayatını planlamasından, kendi ilgi-beklenti ve ihtiyaç*larına göre kurgular geliştirmesinden daha doğal hiçbir şey olamaz bence.



... peki doğal olmayanı ne?... Ya da tüm bunların arasında gözden kaçan?...



BUGÜNÜMÜZ!...



Kimileri geçmişe takılarak, sürekli geçmişten çekip aldıkla*rını bugüne taşıyarak, kendi elleriyle, kendi hayatlarını yaşan*maz hale getiriyor.



Kimileri de gelecekteki yaşanacaklar uğruna, bugününden vazgeçiyor...



Doğru olanı ne?...



Her ikisini de harmanlayarak, sağlıklı bir biçimde yaşama*ya gayret etmek.



... şöyle ki... geçmişte yaşananlar "geçmiştir". Yani adı üzerinde "geçmişte kalmış"tır. Onları alıp alıp getiren, bugüne yerleştiren bizleriz. Herhangi bir olay, durum, sıkıntı, zorluk, öfke, kızgınlık... vs. her duygu, yaşandığı zamana aittir. O gün, o günkü ruh hali, o günkü anlama ve algılama süreçleri, o günkü sosyal ve ekonomik koşullar içinde anlamlı ve önem*lidir. Yaşanan ve o günkü şartlarla anlamlandırılan bir olayın, bugünümüze taşınması ve bugün de geçmişteki gibi bizi etki*lemesi olanaksız görünüyor doğrusu. Fakat bir çok kişi, falan*ca zamanda yaşadığı olumsuzluğu niçin taptazeymiş gibi his*sedebiliyor?...



Çünkü bilinçaltı onu beslemeye ve büyütmeye devam edi*yor. Kişilik yapısı, yetiştirilme şekli, olaylarla baş etme yetene*ği gibi bireysel süreçler devreye giriyor. Böylece benzer du*rumlara, birbirinden farklı tepkiler veren insanlar ortaya çıkı*yor.



Geçmiş vardır... ama yaşananlar artık orada kalmıştır. Te*mel prensip bu olmalı sevgili okurlar... geçmiş kendi kendine atlayıp da şu anımıza gelmez... gelemez... onu olduğu yerden itina ile alıp getiren bizlerin patolojileridir tamamen.



Demek ki geçmiş vardır... ama olayın gerçekleştiği yaşam dilimi için*de anlamlı ve önemlidir. Ve geçmiş, geleceğimize ışık tutmak için hafızalarımızda yer almalıdır. Halihazırda yaşadığımız hayatı burnumuzdan getirmek için değil. Sürekli ortaya dök*mek, olayları parmağımıza dolamak, ruhsal açıdan takıntıları olan insanların yaptığı bir tavırdır. Sağlıklı bünye, bu ve ben*zeri durumlarda, yoluna devam etmeyi sever. Geçmişte olanı bir kenarında bulundurur ama, ondan bilgi almak ve olası benzer sıkmaları yaşamamak için tecrübelerden istifade et*meyi seçer.



... ve gelecek...



Gelecek ise, adı üzerine inşallah bir gün "gelecek"... yani henüz ortalıkta yok... zaman ilerledikçe gelecek de bir gün gelecek.



Tam da bu nedenle gelecekle ilgili abartılı duygular yaşa*mak, abartılı planlar yapmak, gelecek için günümüzü zorla*yan yatırımlar yapmak, zaman içinde ruh sağlığımızı bozma*ya başlıyor.



... derken her iki uç noktada yanlışlık yapan insanların sa*yısı artıyor. Ve bu kişilerden gelen maillerin sayısında da artış*lar olmaya başlıyor.



Kimisi geçmişine takılmış... bir türlü oradan çıkıp da bugü*ne gelemiyor...



Kimisi de geleceğe takılmış... her şey gelecek için... nefes almasının anlamı bile gelecek olmuş... bugünü yaşayamı*yor. ..



Sonuç?...



Her iki halde bulunan insan da aynı ortak sorunu paylaşı*yor. .. BUGÜNÜ YAŞAYAMAMAK!...



Oysa ki -ilginçtir- geçmişimizden ve geleceğimizden so*rumlu değiliz. Geçmişte hatalar yapmış olabiliriz... türlü ha*talar... bugün bu yanlışların farkına varmışsak ve benzer sı*kıntıları yaşamamaya özen gösteriyorsak, geçmişin bizi rahat*sız etmemesi gerekir. Ve geçmiş gelip de öyle arabesk içerikli

filmlerde olduğu gibi yakamıza yapışmaz. Diyelim ki yapıştı... o zaman da "Evet... bir dönem o söylediğiniz hatayı yapmış*tım... artık yapmıyorum..." diyerek yolumuza devam etme*miz gerekir.





Bununla birlikte geleceğin bize neler getireceğini de bile*meyiz. Çünkü "gayb"dır. Ve bilinmeyeni bilmek sadece Allah'a (c.c.) mahsustur. Elimizde küre yok ki başımıza ne geleceğini bilelim. Ortalama doğru olduğuna inandığımız ve aklımızı devrede tutarak, güvendiğimiz insanlardan da destek aldığı*mız kararlarla yolumuza devam ederiz. İyi ve güzel bir sonuç*la karşılaşırsak seviniriz. Olumsuz bir durumla karşılaşırsak da "Hayyy Allah... demek ki seçtiğim yolun böyle de bir geti*rişi oldu... neyse bunu düzeltmek için ne yapabilirim aca*ba?..." diye yine yolumuza devam etmeye çalışırız.





Aksi halde "arada derede kalan bir psikoloji"yle hareket et*miş oluruz ki, son derece sinir bozucu bir durumdur.



Ortalama gelen sorular şöyleydi sevgili okurlar... "... geç*mişte falanca gibi bir zorluğum oldu... aslında olaylar düzel*di ama ben hala aradan 10 yıl geçmesine rağmen unutama*dım..."



Veya... "... bütün gücümle gelecek için çalışıyorum ama yi*ne de mutlu olamıyorum..."





Geçmişte yaşayıp da, aşağıdaki marketten aldığı bir külah dondurmanın keyfini çıkaramamak ne kadar büyük bir yanlış*sa; kendisini, daha ne olacağı belli bile olmayan geleceğine ki*litleyip, karnının acıktığının dahi farkında olmadan aç acına deliler gibi çalışıp, bir çikolatayla "Ohhh be işte hayat bu..." diyememek de bir o kadar yanlışlıktır...





Sevgiyle kalın... bugününüz için bir şeyler yapmayı unut*mayın...





Yazar: Mehtap Kayaoğlu
Okunma: 121
Kategori: Hayatın İçinden
Etiketler: Psikolog Mehtap Kayaoğlu-Dünyanın Sonu Değil , Bitenler Can
 

acizanegünahkar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ara 2009
Mesajlar
1,082
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Güzel bir konuyu paylaşmısşınız
emeğinize sağlık.
Yaptığımız her harekette hem maneviyatı, ahlakı, kuralları düşünmeliyiz,
birde belkide bize o an için acı gelen, yanlış olduğunu düşündüğümüz bir çok şeyin
aslında bizim için lehimize olabileceğini unutmayalım KEŞKE demeyelim,
acı ilede bitmiş olsa.
selametle Kardeşim.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt