Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
Çocuk, kendini İslam’la buldu. Çünkü çocukluğun tadı, ancak imanlı bir ortamda tam manasıyla yaşanır. Allah, Efendimiz ((S.A.V).)’i, “Alemlere rahmet olarak gönderdi.” (Enbiya, 21/107)
Bu rahmet sağanağından da, en çok çocuklar yararlandı. Rahmet tecellisini, bütün renkleriyle yüreklerinde hissederek gelişerek insan oldular. Hele de kız çocukları, hem maddi, hem de mânevî varlıklarını, Güzeller Güzeli ile kurtarıp insan sayıldılar.
Böyle iken, Malatya çocuk yuvasında uygulanan acımasızlıkları söz konusu ederek, bir yazarımız şöyle diyebiliyor: “Çocuk eğitimini, din ve geleneklere terk ederek, bir toplumun, çocuklarını koruyamayacağını son skandal kanıtlıyor.”
Oysa ki, aynı yazarımız, daha kısa bir zaman önce, önünden sayısız kere geçtiği Yeni Cami’nin içine ilk defa girdiğini ve çok etkilendiğini yazmıştı. İslam’ın mabetlerini bile bütün cazibeli ihtişamlarına rağmen, hep dışından seyreden, içine girip maneviyatını, feyzini, nurunu hissedemeyen nesilden biri olan Yazar, temel bir konuda ve bir hamlede dinimizi nasıl suçlayabilir?
Oysa ki din, Yüceler Yücesi Rabbimiz’in kuluna merhametidir. Allah, en üstün donanımla yarattığı insanı, dünya meydanında başıboş bırakmamış, ona, kitap ve peygamber göndererek, nerede, nasıl davranacağını öğretmiştir.
Bu öğretimde asıl unsur Rahman ve Rahim sıfatlarının tecellisidir. Bu sebeble merhametin, sevginin, koruyup kollamanın da ifadesi olan bu İlahi sıfatlar, biri hariç, hem de sûre başlarında olmak üzere 114 kere tekrarlanır.
Müslüman bu iki sıfatı, her hayırlı başlangıçta besmele çekerek yeniden hatırlar. Böylece Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatlarına sığınır ve o sıfatların tecellilerini içselleştirir. Kendisi de rahmetin, şefkatin, merhametin temsilcisi olma niyetini hep canlı tutmuş olur.
O imanın en muhteşem örneği olan Güzeller Güzeli, Rabbimiz tarafından şöyle tarif edilir: “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe, 9/128)
Yine Rabbimiz, o en güzel örneği, Rauf ve Rahim sıfatlarıyla anmıştır. Oysa ki, çok şefkatli ve çok merhametli anlamına gelen bu sıfatlar, kendisine ait sıfatlardır. Yaratılmışların en üstünü, bu vasıfları en üst düzeyde yaşamasa idi, o acımasız toplumu, sevginin rengine boyayabilir miydi?
Müslüman’ın örneği, önderi, rehberi, Hz.Muhammed ((S.A.V).)’dir. Diğer önder ve örnekler O’na benzediği nisbette başımızın tacıdırlar. Dolayısıyla Müslüman’ı bağlayan, belirleyen ancak Efendimiz ((S.A.V).)’in hali, hareketi ve davranışlarıdır.
İşte, ayrıntılarına kadar bilinen bu hayata baktığımızda, bütün varlığı kapsayan, kavrayan, kucaklayan bir şefkat görüyoruz. Elbette ki çocuklar da bu şefkatten ziyadesiyle istifade etmişlerdir.
Efendimiz, bazan namazı uzun sûrelerle kıldırmak ister ve o niyetle de ibadete başlardı. Ancak, namaz sırasında, “Anne!” diye ağlayan bir çocuk sesi, onu niyetinden hemen vazgeçirir, bir anneyi zorda bırakmamak için namazı kısaltırdı.
Efendimiz, çocuklarını, torunlarını sarılıp öperdi. Bir keresinde de, torunu Hz. Hasan’ı öpmüştü. Orada bulunan biri, “Benim on tane evladım var ama, onların hiç birini öpmedim.” dedi. Bunun üzerine, o kişiye şu cevabı verdi:
“Merhamet etmeyene merhamet edilmez.”
Güzeller Güzeli, kısa bir zaman önce kız çocuklarını diri diri gömebilen bir toplumda, çocukları, açıkça öper, sever ve başlarını okşayarak, örnek olurdu. Yine öyle bir gün, biri dedi ki:
- Siz çocukları öpüyorsunuz, ama biz öpmüyoruz. Şefkat Sultanı, bu adama şu ibretli karşılığı verdi:
- Allah, senin kalbindeki acıma duygusunu çekip almışsa, Ben sana ne yapayım!
Efendimiz ((S.A.V).), bu halinin, halimiz olmasını istemiştir:
- Çocuklarınıza sarılıp, öpünüz. Onları her öptüğünüzde, Cennet’teki makamınız bir derece artar.
Efendimiz, çocukları küçük görmezdi. Onlara büyük muamelesi yapardı. Bu sebeble onlara rastladığında selam verir, hal-hatır sorar, başlarını okşardı. Bazan da oynadıkları oyuna katılır, onlarla birlikte oynardı. Çocuk gelişiminde çok önemli bir yeri olan bu davranışını, hepimize tavsiye etmişti: “Çocuklarınızla çocuklaşın...”
Torunları, Hz. Hasan ile Hüseyin, Efendimiz ((S.A.V).)’in sırtına biner, onu bir binek gibi sürmeye çalışırlardı. Efendimiz bu halden hoşlanırdı. Namazın secdesinde iken bile, sırtından onları indiren Hz. Fatıma’ya, “Kızım Fatıma! Çocuklarımın oyununu neden engelledin?” buyurmuştur.
Güzeller Güzeli, bazan torunlarını omuzuna bindirerek sokakta gezdirirdi. Bir defasında, Ebu Hureyre, Efendimiz ((S.A.V).)’in omuzunda Hz. Hasan’ı görünce, dedi ki:
- Ey Hasan! Senden başka hiç kimsenin, bu kadar kıymetli bir bineği olmadı.
Efendiler Efendisi ((S.A.V).), beş yaşındaki Hz. Hasan’ı kollama ihtiyacı duydu da, çocuk sevgisinin coşkunluğunu şöyle ifade etti: “Ama dikkat edin, binen de çok kıymetlidir.”
Peygamberimiz ((S.A.V).) yolculuktan dönerken, çocuklar o sevgi zirvesine doğru koşarlardı. Onları ikişer, üçer devesine bindirir, şefkatle okşar, sevgiyle konuşurdu. Yaratılmışların en güzeli, çocuklarla şakalaşmaktan da çekinmezdi. Umeyr isimli çocuğun Nuğayr isimli bir küçük kuşu varmış. Ona, “Umeyr! Nuğayr ne halde?” dermiş.
Bir gün Nuğayr ölmüş. Efendimiz, kuşunun ölümüne çok üzülen Umeyr’i ziyaret edip taziyede bulunmuş... Onca işinin, sorumluluğunun ve üzüntüsünün içinde bir kuş için taziyede bulunacak zamanı ayıran ve dahası bu inceliği gösteren bir Peygamber’in sevdalıları, çocuklar için acımasız olabilirler mi?
Küçük yaşından itibaren, Efendimiz ((S.A.V).)’in hizmetinde bulunan Enes bin Malik şöyle diyor:
- VAllahi, O ((S.A.V).)’na dokuz-on yıl hizmette bulundum. Yaptığım, ya da yapmadığım bir şey için, beni kırdığını, “Niçin şöyle yapmadın!” dediğini hatırlamıyorum.
Efendimiz, gerçekten efendiydi. Beyefendilikten öte beyefendiydi. O nezaket, nezahet ve kibarlık örneği, hiçbir çocuğu kırmadı, küstürmedi, azarlamadı, ayıplamadı. Hiçbir çocuğa bağırarak konuşmadı ve asla masum bir gönüle kederin gölgesini bile düşürmedi.
Güzeller Güzeli, terbiyesi altındaki bir çocuğun, yemek kabının her yanında elini dolaştırması üzerine, şöyle buyurdu:
- Ey çocuk, besmele çek, sağ elinle ve önünden ye...
Kızmadan, azarlamadan, aşağılamadan yapılan bu uyarı, uyulan bir kural haline geldi.
Enes bin Malik’i bir işe göndermek istedi. Onun da çocukluğu tuttu, “VAllahi gitmem.” dedi. Oysa ki, içi Efendimiz ((S.A.V).)’in gönderdiği yere gitmek istiyordu. Ama bir kere inat etmişti. Dışarı çıktı. Sokakta, oyun oynayan çocuklara katıldı. Biraz sonra, Efendimiz geldi. Arkasından, başını tuttu. Enes’e gülümsüyordu.
- Enescik, söylediğim yere gittin mi, dedi.
- Hemen gidiyorum, ey Allah’ın Elçisi, diyerek koştu.
Güzeller Güzeli çocuğu böylesine kuşatmıştı sevgiyle, şefkatle. Dolayısıyla hiçbir şefkatsizliğin İslam’da yeri yoktur. Keşke çocuklarımız dinin bu güzelliğine muhatap olsalar da, kurtulsalar.
Bu rahmet sağanağından da, en çok çocuklar yararlandı. Rahmet tecellisini, bütün renkleriyle yüreklerinde hissederek gelişerek insan oldular. Hele de kız çocukları, hem maddi, hem de mânevî varlıklarını, Güzeller Güzeli ile kurtarıp insan sayıldılar.
Böyle iken, Malatya çocuk yuvasında uygulanan acımasızlıkları söz konusu ederek, bir yazarımız şöyle diyebiliyor: “Çocuk eğitimini, din ve geleneklere terk ederek, bir toplumun, çocuklarını koruyamayacağını son skandal kanıtlıyor.”
Oysa ki, aynı yazarımız, daha kısa bir zaman önce, önünden sayısız kere geçtiği Yeni Cami’nin içine ilk defa girdiğini ve çok etkilendiğini yazmıştı. İslam’ın mabetlerini bile bütün cazibeli ihtişamlarına rağmen, hep dışından seyreden, içine girip maneviyatını, feyzini, nurunu hissedemeyen nesilden biri olan Yazar, temel bir konuda ve bir hamlede dinimizi nasıl suçlayabilir?
Oysa ki din, Yüceler Yücesi Rabbimiz’in kuluna merhametidir. Allah, en üstün donanımla yarattığı insanı, dünya meydanında başıboş bırakmamış, ona, kitap ve peygamber göndererek, nerede, nasıl davranacağını öğretmiştir.
Bu öğretimde asıl unsur Rahman ve Rahim sıfatlarının tecellisidir. Bu sebeble merhametin, sevginin, koruyup kollamanın da ifadesi olan bu İlahi sıfatlar, biri hariç, hem de sûre başlarında olmak üzere 114 kere tekrarlanır.
Müslüman bu iki sıfatı, her hayırlı başlangıçta besmele çekerek yeniden hatırlar. Böylece Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatlarına sığınır ve o sıfatların tecellilerini içselleştirir. Kendisi de rahmetin, şefkatin, merhametin temsilcisi olma niyetini hep canlı tutmuş olur.
O imanın en muhteşem örneği olan Güzeller Güzeli, Rabbimiz tarafından şöyle tarif edilir: “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe, 9/128)
Yine Rabbimiz, o en güzel örneği, Rauf ve Rahim sıfatlarıyla anmıştır. Oysa ki, çok şefkatli ve çok merhametli anlamına gelen bu sıfatlar, kendisine ait sıfatlardır. Yaratılmışların en üstünü, bu vasıfları en üst düzeyde yaşamasa idi, o acımasız toplumu, sevginin rengine boyayabilir miydi?
Müslüman’ın örneği, önderi, rehberi, Hz.Muhammed ((S.A.V).)’dir. Diğer önder ve örnekler O’na benzediği nisbette başımızın tacıdırlar. Dolayısıyla Müslüman’ı bağlayan, belirleyen ancak Efendimiz ((S.A.V).)’in hali, hareketi ve davranışlarıdır.
İşte, ayrıntılarına kadar bilinen bu hayata baktığımızda, bütün varlığı kapsayan, kavrayan, kucaklayan bir şefkat görüyoruz. Elbette ki çocuklar da bu şefkatten ziyadesiyle istifade etmişlerdir.
Efendimiz, bazan namazı uzun sûrelerle kıldırmak ister ve o niyetle de ibadete başlardı. Ancak, namaz sırasında, “Anne!” diye ağlayan bir çocuk sesi, onu niyetinden hemen vazgeçirir, bir anneyi zorda bırakmamak için namazı kısaltırdı.
Efendimiz, çocuklarını, torunlarını sarılıp öperdi. Bir keresinde de, torunu Hz. Hasan’ı öpmüştü. Orada bulunan biri, “Benim on tane evladım var ama, onların hiç birini öpmedim.” dedi. Bunun üzerine, o kişiye şu cevabı verdi:
“Merhamet etmeyene merhamet edilmez.”
Güzeller Güzeli, kısa bir zaman önce kız çocuklarını diri diri gömebilen bir toplumda, çocukları, açıkça öper, sever ve başlarını okşayarak, örnek olurdu. Yine öyle bir gün, biri dedi ki:
- Siz çocukları öpüyorsunuz, ama biz öpmüyoruz. Şefkat Sultanı, bu adama şu ibretli karşılığı verdi:
- Allah, senin kalbindeki acıma duygusunu çekip almışsa, Ben sana ne yapayım!
Efendimiz ((S.A.V).), bu halinin, halimiz olmasını istemiştir:
- Çocuklarınıza sarılıp, öpünüz. Onları her öptüğünüzde, Cennet’teki makamınız bir derece artar.
Efendimiz, çocukları küçük görmezdi. Onlara büyük muamelesi yapardı. Bu sebeble onlara rastladığında selam verir, hal-hatır sorar, başlarını okşardı. Bazan da oynadıkları oyuna katılır, onlarla birlikte oynardı. Çocuk gelişiminde çok önemli bir yeri olan bu davranışını, hepimize tavsiye etmişti: “Çocuklarınızla çocuklaşın...”
Torunları, Hz. Hasan ile Hüseyin, Efendimiz ((S.A.V).)’in sırtına biner, onu bir binek gibi sürmeye çalışırlardı. Efendimiz bu halden hoşlanırdı. Namazın secdesinde iken bile, sırtından onları indiren Hz. Fatıma’ya, “Kızım Fatıma! Çocuklarımın oyununu neden engelledin?” buyurmuştur.
Güzeller Güzeli, bazan torunlarını omuzuna bindirerek sokakta gezdirirdi. Bir defasında, Ebu Hureyre, Efendimiz ((S.A.V).)’in omuzunda Hz. Hasan’ı görünce, dedi ki:
- Ey Hasan! Senden başka hiç kimsenin, bu kadar kıymetli bir bineği olmadı.
Efendiler Efendisi ((S.A.V).), beş yaşındaki Hz. Hasan’ı kollama ihtiyacı duydu da, çocuk sevgisinin coşkunluğunu şöyle ifade etti: “Ama dikkat edin, binen de çok kıymetlidir.”
Peygamberimiz ((S.A.V).) yolculuktan dönerken, çocuklar o sevgi zirvesine doğru koşarlardı. Onları ikişer, üçer devesine bindirir, şefkatle okşar, sevgiyle konuşurdu. Yaratılmışların en güzeli, çocuklarla şakalaşmaktan da çekinmezdi. Umeyr isimli çocuğun Nuğayr isimli bir küçük kuşu varmış. Ona, “Umeyr! Nuğayr ne halde?” dermiş.
Bir gün Nuğayr ölmüş. Efendimiz, kuşunun ölümüne çok üzülen Umeyr’i ziyaret edip taziyede bulunmuş... Onca işinin, sorumluluğunun ve üzüntüsünün içinde bir kuş için taziyede bulunacak zamanı ayıran ve dahası bu inceliği gösteren bir Peygamber’in sevdalıları, çocuklar için acımasız olabilirler mi?
Küçük yaşından itibaren, Efendimiz ((S.A.V).)’in hizmetinde bulunan Enes bin Malik şöyle diyor:
- VAllahi, O ((S.A.V).)’na dokuz-on yıl hizmette bulundum. Yaptığım, ya da yapmadığım bir şey için, beni kırdığını, “Niçin şöyle yapmadın!” dediğini hatırlamıyorum.
Efendimiz, gerçekten efendiydi. Beyefendilikten öte beyefendiydi. O nezaket, nezahet ve kibarlık örneği, hiçbir çocuğu kırmadı, küstürmedi, azarlamadı, ayıplamadı. Hiçbir çocuğa bağırarak konuşmadı ve asla masum bir gönüle kederin gölgesini bile düşürmedi.
Güzeller Güzeli, terbiyesi altındaki bir çocuğun, yemek kabının her yanında elini dolaştırması üzerine, şöyle buyurdu:
- Ey çocuk, besmele çek, sağ elinle ve önünden ye...
Kızmadan, azarlamadan, aşağılamadan yapılan bu uyarı, uyulan bir kural haline geldi.
Enes bin Malik’i bir işe göndermek istedi. Onun da çocukluğu tuttu, “VAllahi gitmem.” dedi. Oysa ki, içi Efendimiz ((S.A.V).)’in gönderdiği yere gitmek istiyordu. Ama bir kere inat etmişti. Dışarı çıktı. Sokakta, oyun oynayan çocuklara katıldı. Biraz sonra, Efendimiz geldi. Arkasından, başını tuttu. Enes’e gülümsüyordu.
- Enescik, söylediğim yere gittin mi, dedi.
- Hemen gidiyorum, ey Allah’ın Elçisi, diyerek koştu.
Güzeller Güzeli çocuğu böylesine kuşatmıştı sevgiyle, şefkatle. Dolayısıyla hiçbir şefkatsizliğin İslam’da yeri yoktur. Keşke çocuklarımız dinin bu güzelliğine muhatap olsalar da, kurtulsalar.