sivetok
Kayıtlı Kullanıcı
Ebû Alî adlı bir kişi der ki :
“Basra şehrinde bir veli olduğunu söylediler; görmek ve ziyaret edip duasını almak niyetiyle Basra’ya gittim. Bazı kimselere yerini sordum, ‘Az önce mezarlık tarafına çıktı.’ dediler. Arkasından gittim. Beni görünce acele ile mezarlığın mescidine girdi, kapısını kapadı. Kulağımı kapıya dayadım.
Şöyle niyaz ediyordu:
‘İlâhî! Seni arzulayanlar halktan, şöhretten, gösterişten kaçtılar; sırf sana rağbet ettiler. Sana müştak olanlar halktan ayrı durmuşlar, tenhalarda seni zikretmişlerdir. Bana da senden başkası gerekmez…’
Ben, kendisine bir hizmette bulunmak, istiyordum; seslendim:
- Biraz tatlı getirsem yer misin? dedim;
- Sen bilirsin, dedi.
Döndüm hâlis şekerden makbul cins bir tatlı getirdim, önüne koydum.
- Ben böyle tatlı istemiyordum ki, dedi.
- Peki, senin istediğin nasıl bir tatlı? dedim. İçini çekerek şöyle cevap verdi:
- İTAAT ve İBADET hurmasını alır, içinden KİBİRLİLİK çekirdeğini çıkarır, KULLUK ve HİZMET unuyla karıştırırsın; ayrıca BELÂ ve MİHNET yağına, RIZA ve TESLİMİYET zağferânını katar, TEVAZÛ ve MESKENET tenceresinde hepsini birlikte koyar, üzerlerine SAFA balını dökersin. Altına İŞTİYAK ateşini yakar, İHTİYAT kepçesiyle ağır ağır karıştırıp pişirdikten sonra, ŞÜKÜR tabağına koyarak önüme getirirsin, işte benim istediğim tatlı bu. Her kim bu tatlıdan üç lokma yese, göğsüne şifa, gönlüne nur olur, canına rahatlık gelir…”
Hatiboğlu Muhammed