Siyahgulsevdalisi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 20 Haz 2006
- Mesajlar
- 2,046
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
MUHAMMED BABA SEMMÂSÎ
(Kuddise Sirrûhu)
Baba Semmâsî’nin bir özelliği de, müridlerini bizzat kendisi bulurdu. Halkın arasında dolaşır, müridliğe ve dervişliğe kabiliyetli insanları bularak, onları yanına cezbederdi. Nitekim yerine halife bırakacağı Emir Külal’ı ve hatta ondan sonraki Hâce Bahâeddîn Nakşibend’i hep kendisi keşfetmiş idi.
Orta boylu, güzel yüzlü, esmer tenliydi. Nurlara mazhar olduğu simasından belliydi. Nâfiz bir nazara, keskin bir görüşe ve derin bir hissedi-şe sahipti.
Hâce Ali Ramiteni kuddise sirruhu’nun yetiştirdiği büyük velilerden olup silsiletüz-zeheb’ in onüçüncü halkasıdır. Baba Sem-masi; Râmiten’e bir, bir, Buha-ra’ya üç fersah mesafede bulunan Semmes köyündendir. Burada doğdu, burada yaşadı, bu-rada vefat etti. Kabr-i Şerif’i buradadır.
Ali Ramiteni’nin kuddise sirruh’un derslerinde ve sohbetlerinde yetişip tasavvufta çok büyük mücahahedede, edep ve irfanda akranlarını geride bırakarak, şeyhinin yerine irşad makamına geçti. Şeyhi, Ali Ramiteni vefatı sırasında müridlerine:
“Buna bağlanın, emirlerini tutun, sağ olduğu sürece onun yanından ve yolundan ayrılmayın” diye vasiyette bulundu.
Muhammed Baba Semmasi, irşad makamına geçerek bir çok talebeler yetiştirdi. Ne büyük velileri kemalata ulaştırdı. Bunların başında kendisinden sonra yerine geçen Seyyid Emir Külal kuddise sirruhu’dur.
Baba Semmasi’nin bir özelliği de, müridlerini bizzat kendisi bulurdu. Halkın arasında dolaşır, müridliğe ve dervişliğe kabiliyetli insanları bularak, onları yanına cezbederdi. Nitekim yerine halife bırakacağı Emir Külal’ı ve hatta ondan sonraki Hâce Bahâeddîn Nakşibend’i hep kendisi keşfetmiş idi.
Bir gün Emir Külal, er meydanında güreşirken, Hazret oradan geçmekte idi. O’nun gürbüz vücudunda en az bedeni kadar güçlü maneviyat istidadını keşfederek, bir nazarla cezbetti.
Emir Külal Hazretleri bu manevi hal ile pehlivanlık kıspetini çıkarıp, dervişlik kisvesini giydi. Gönül sutanları makamına ererek, Şahı Nakşibend’ iyi yetiştirecek kuvvette bir veli oldu.
Baba Semmasi kuddise sirruhu’nun Şahı Nakşibend’i buluşu da şöyle rivayet edilir:
Bir gün maiyeti ile birlikte; Şahı Nakşibend’inin oturduğu Kasr-ı Hinduvan’dan geçerken:
“Burada, benim burnuma bir yiğit kokusu geliyor. Yakında bu yiğit sayesinde Kasr-ı Hinduvan, Kasr-ı Ârifan olsa gerektir” der.
Bir kaç zaman sonra köye tekrar gelen baba Semmasi kuddise sirruh:
“Size evvelce bahsettiğim irfan erinin kokusu ziyadeleşti. Galiba ol merd-i Arif dünyaya geldi” buyurur.
Meğer bu sırada Şah-ı Nakşibend doğalı üç gün olmuştu.
Şeyh Efendinin geldiği duyulunca, Şah-ı Nakşibend’in dedesi, onu kundak içerisinde nefes ettirmek için getirdi. Tam bir edeple kundaktaki Bahaeddini’i Baba Semmasi’ye takdim etti.
Muhammed Baba Semmasi kuddise sirruh, Bahaeddin’i görür görmez:
“Bu bizim oğlumuzdur, biz onu evlatlığa kabul ettik” der. Sonra ihvanına dönerek şöyle konuşur:
“Dünyaya gelmeden kokusunu aldığımız yiğit işte budur. Zamanın en büyük imamı ve mürşidi olacaktır”.
Bundan sonra Seyyid Emir Külal’e dönerek, şu ifadelerle-Şah-ı Nakşibend’i ona ısmarlar:
“Bu benim oğlumdur. Onu sana emanet ediyorum. Eğitimi konusunda ihmal ve kusur göstermeyin. Şayet bu konuda kusur ve fütur gösterecek olursan sana hakkımı helal etmem”.
Bunun üzerine Emir Külal kuddise sirruhu gayrete gelip:
“Bu konudaki emirleriniz başımın üstüne, vasiyetiniz hususunda ihmal gösterir, gev-şek davranırsam merd değilim” dedi.
Böylece herkesin önünde ispatlı, mukaveleli bir şekilde Bahaeddin, Emir Külal’in uhdesine tevdi edilmiş oldu.
Muhammed Baba Semmasi kuddise sirruh, aşklı, cezbeli ve coşkulu bir şeyhti. Kendisinin bir üzüm bağı vardı. Çoğu kez üzümleri kendi eliyle budardı. Ancak budama sırasında bazen kendinden geçer, aklı başından gider, bıçak elinden düşer, kendisi de yere yığılırdı. Bir kaç saat sonra kendine gelebilirdi. Bu hâl, belki nebatatın tesbihini duyması ve kesilen dalların tesbihinden fariğ olduğunu hissetmesi sonucu meydana gelen bir hâl idi.
Silsilei Emaneti Ali Ramiteni’den alan Baba Semmasi, dört büyük halife yetiştirmiştir. Bunlar, Hâce Safi Suhari, Hâce Mahmud Simasi (kendi oğlu), Hâce Danişment ve Hâce Seyyid Emir Külal’dir.
Hicri 755 yılında Semmas Köyü’nde Rahmeti Rahmana kavumuş ve yine burada ebedi istiratgâhına tevdi edilmiştir.
Muhammed Bahâeddin kuddise sirruh anlatıyor:
Evlenme çağına geldiğimde, dedem beni Baba Semmasi’ye gönderdi. O gece gönlümde, dua, niyaz, tazarru arzusu peyda oldu. Şeyhin mescidine gittim. İki rekat namaz kıldım. Ve dilimden şöyle dua döküldü:
“İlahi! bela ağırlığını çekmeye, muhabbet mihnetini taşımaya tahammül ihsan eyle!”
Sabah olunca Hazreti Hâce’ nin huzuruna vardım. Bana şöyle dedi:
Oğlum, bundan sonra şöyle dua et; “Ya Rabbi! rızan hangi şeyde ise bu zayıf kulunu ol şeyde bulundur!.” Eğer Mevlâ celle celalühü hikmeti uyarınca bir bela gönderirse, inayetiyle o belaya sabır ve tahammül gücü de ihsan eder. Yoksa kulun kendi ihtiyarı ile bela ister gibi dua etmesi küstahlıktır.
Bu görüşmeden sonra sofra hazır oldu. Birlikte oturup yemek yedik. Sofradan çekildikten sonra, bana bir ekmek parçası uzattı ve bunu yanımda saklamamı söyledi.
Bir an gönlümden geçti ki: Burada karnımızı doyurduk. Bir saat sonra da konağa ulaşırız. Bu ekmek nemize gerek acep.
O sırada Şeyh Efendi dedi ki:
Faydasız düşüncelerden ve havatırdan kalbi korumak gerek.
Ben mahcubiyetle boynumu eğip teslimiyet gösterdim. Birlikte bizim köye gitmek üzere yola çıktık. Yolda, bir tanıdığın evinde abdest tazelemek üzere konakladık. Ancak hane sahibinin yüzü biraz sıkıntılı görünüyordu. Sebebini sorduğumuzda dedi ki:
Bir miktar kaymak var, fakat ekmeğim yoktur.
Baba Semmasi kuddise sirruh bana döndü ve:
“Acaba neye yarayacak diye düşündüğün ekmek, işte burası içindir. Ver de yesin” dedi.
Meydana gelen bu güzel haller, benim O’na karşı olan hayranlık ve bağlılığımı daha da artırdı.
(Kuddise Sirrûhu)
Baba Semmâsî’nin bir özelliği de, müridlerini bizzat kendisi bulurdu. Halkın arasında dolaşır, müridliğe ve dervişliğe kabiliyetli insanları bularak, onları yanına cezbederdi. Nitekim yerine halife bırakacağı Emir Külal’ı ve hatta ondan sonraki Hâce Bahâeddîn Nakşibend’i hep kendisi keşfetmiş idi.
Orta boylu, güzel yüzlü, esmer tenliydi. Nurlara mazhar olduğu simasından belliydi. Nâfiz bir nazara, keskin bir görüşe ve derin bir hissedi-şe sahipti.
Hâce Ali Ramiteni kuddise sirruhu’nun yetiştirdiği büyük velilerden olup silsiletüz-zeheb’ in onüçüncü halkasıdır. Baba Sem-masi; Râmiten’e bir, bir, Buha-ra’ya üç fersah mesafede bulunan Semmes köyündendir. Burada doğdu, burada yaşadı, bu-rada vefat etti. Kabr-i Şerif’i buradadır.
Ali Ramiteni’nin kuddise sirruh’un derslerinde ve sohbetlerinde yetişip tasavvufta çok büyük mücahahedede, edep ve irfanda akranlarını geride bırakarak, şeyhinin yerine irşad makamına geçti. Şeyhi, Ali Ramiteni vefatı sırasında müridlerine:
“Buna bağlanın, emirlerini tutun, sağ olduğu sürece onun yanından ve yolundan ayrılmayın” diye vasiyette bulundu.
Muhammed Baba Semmasi, irşad makamına geçerek bir çok talebeler yetiştirdi. Ne büyük velileri kemalata ulaştırdı. Bunların başında kendisinden sonra yerine geçen Seyyid Emir Külal kuddise sirruhu’dur.
Baba Semmasi’nin bir özelliği de, müridlerini bizzat kendisi bulurdu. Halkın arasında dolaşır, müridliğe ve dervişliğe kabiliyetli insanları bularak, onları yanına cezbederdi. Nitekim yerine halife bırakacağı Emir Külal’ı ve hatta ondan sonraki Hâce Bahâeddîn Nakşibend’i hep kendisi keşfetmiş idi.
Bir gün Emir Külal, er meydanında güreşirken, Hazret oradan geçmekte idi. O’nun gürbüz vücudunda en az bedeni kadar güçlü maneviyat istidadını keşfederek, bir nazarla cezbetti.
Emir Külal Hazretleri bu manevi hal ile pehlivanlık kıspetini çıkarıp, dervişlik kisvesini giydi. Gönül sutanları makamına ererek, Şahı Nakşibend’ iyi yetiştirecek kuvvette bir veli oldu.
Baba Semmasi kuddise sirruhu’nun Şahı Nakşibend’i buluşu da şöyle rivayet edilir:
Bir gün maiyeti ile birlikte; Şahı Nakşibend’inin oturduğu Kasr-ı Hinduvan’dan geçerken:
“Burada, benim burnuma bir yiğit kokusu geliyor. Yakında bu yiğit sayesinde Kasr-ı Hinduvan, Kasr-ı Ârifan olsa gerektir” der.
Bir kaç zaman sonra köye tekrar gelen baba Semmasi kuddise sirruh:
“Size evvelce bahsettiğim irfan erinin kokusu ziyadeleşti. Galiba ol merd-i Arif dünyaya geldi” buyurur.
Meğer bu sırada Şah-ı Nakşibend doğalı üç gün olmuştu.
Şeyh Efendinin geldiği duyulunca, Şah-ı Nakşibend’in dedesi, onu kundak içerisinde nefes ettirmek için getirdi. Tam bir edeple kundaktaki Bahaeddini’i Baba Semmasi’ye takdim etti.
Muhammed Baba Semmasi kuddise sirruh, Bahaeddin’i görür görmez:
“Bu bizim oğlumuzdur, biz onu evlatlığa kabul ettik” der. Sonra ihvanına dönerek şöyle konuşur:
“Dünyaya gelmeden kokusunu aldığımız yiğit işte budur. Zamanın en büyük imamı ve mürşidi olacaktır”.
Bundan sonra Seyyid Emir Külal’e dönerek, şu ifadelerle-Şah-ı Nakşibend’i ona ısmarlar:
“Bu benim oğlumdur. Onu sana emanet ediyorum. Eğitimi konusunda ihmal ve kusur göstermeyin. Şayet bu konuda kusur ve fütur gösterecek olursan sana hakkımı helal etmem”.
Bunun üzerine Emir Külal kuddise sirruhu gayrete gelip:
“Bu konudaki emirleriniz başımın üstüne, vasiyetiniz hususunda ihmal gösterir, gev-şek davranırsam merd değilim” dedi.
Böylece herkesin önünde ispatlı, mukaveleli bir şekilde Bahaeddin, Emir Külal’in uhdesine tevdi edilmiş oldu.
Muhammed Baba Semmasi kuddise sirruh, aşklı, cezbeli ve coşkulu bir şeyhti. Kendisinin bir üzüm bağı vardı. Çoğu kez üzümleri kendi eliyle budardı. Ancak budama sırasında bazen kendinden geçer, aklı başından gider, bıçak elinden düşer, kendisi de yere yığılırdı. Bir kaç saat sonra kendine gelebilirdi. Bu hâl, belki nebatatın tesbihini duyması ve kesilen dalların tesbihinden fariğ olduğunu hissetmesi sonucu meydana gelen bir hâl idi.
Silsilei Emaneti Ali Ramiteni’den alan Baba Semmasi, dört büyük halife yetiştirmiştir. Bunlar, Hâce Safi Suhari, Hâce Mahmud Simasi (kendi oğlu), Hâce Danişment ve Hâce Seyyid Emir Külal’dir.
Hicri 755 yılında Semmas Köyü’nde Rahmeti Rahmana kavumuş ve yine burada ebedi istiratgâhına tevdi edilmiştir.
Muhammed Bahâeddin kuddise sirruh anlatıyor:
Evlenme çağına geldiğimde, dedem beni Baba Semmasi’ye gönderdi. O gece gönlümde, dua, niyaz, tazarru arzusu peyda oldu. Şeyhin mescidine gittim. İki rekat namaz kıldım. Ve dilimden şöyle dua döküldü:
“İlahi! bela ağırlığını çekmeye, muhabbet mihnetini taşımaya tahammül ihsan eyle!”
Sabah olunca Hazreti Hâce’ nin huzuruna vardım. Bana şöyle dedi:
Oğlum, bundan sonra şöyle dua et; “Ya Rabbi! rızan hangi şeyde ise bu zayıf kulunu ol şeyde bulundur!.” Eğer Mevlâ celle celalühü hikmeti uyarınca bir bela gönderirse, inayetiyle o belaya sabır ve tahammül gücü de ihsan eder. Yoksa kulun kendi ihtiyarı ile bela ister gibi dua etmesi küstahlıktır.
Bu görüşmeden sonra sofra hazır oldu. Birlikte oturup yemek yedik. Sofradan çekildikten sonra, bana bir ekmek parçası uzattı ve bunu yanımda saklamamı söyledi.
Bir an gönlümden geçti ki: Burada karnımızı doyurduk. Bir saat sonra da konağa ulaşırız. Bu ekmek nemize gerek acep.
O sırada Şeyh Efendi dedi ki:
Faydasız düşüncelerden ve havatırdan kalbi korumak gerek.
Ben mahcubiyetle boynumu eğip teslimiyet gösterdim. Birlikte bizim köye gitmek üzere yola çıktık. Yolda, bir tanıdığın evinde abdest tazelemek üzere konakladık. Ancak hane sahibinin yüzü biraz sıkıntılı görünüyordu. Sebebini sorduğumuzda dedi ki:
Bir miktar kaymak var, fakat ekmeğim yoktur.
Baba Semmasi kuddise sirruh bana döndü ve:
“Acaba neye yarayacak diye düşündüğün ekmek, işte burası içindir. Ver de yesin” dedi.
Meydana gelen bu güzel haller, benim O’na karşı olan hayranlık ve bağlılığımı daha da artırdı.