Bir varmış.. Bir yokmuş.. (Karanlıklar Prensi!)
Evvel zaman içinde bir Karanlıklar Prensi varmış...
Karanlıklar Prensinin eli delikmiş
daha dogrusu çok müsrif oldugu için halk eli deliktir dermiş
bir tarafında yalancı cenneti bir tarafında yalancı cehennemi bulunurmuş
kendisine boyun eğenleri
arkasına sorgusuz sualsiz düşenleri
baş sallayıp alkış tutanları
en büyük sensin diye övenleri korur;
baş dikenleri
yaptıklarına itiraz edenleri cehennemden beter işkencelere atarmış..
Herkes beni sevmeli, beni saymalı, benim önümde eğilmeli,
emirlerime uyup yasaklarımdan sakınlamı der,
bir nevi ilahlık dava edermiş.
İnsanlar bıkmış usanmışmış,
ama seslerini çıkaramaz korkudan düşündüklerini söyleyemezler,
içlerinden diş gıcırdatsalar bile
dışlarından Karanlıklar Prensine tabi olmuş görünürlermiş
zamanla yasakların sınırlarını genişletmiş...
Kimse Allah demiyecek, Allahuekber diye bağırmayacak demiş
neredeyse 'benden izin almadan güneş doğmayacak,
rüzgar esmeyecek
ülkemin sınırları içinde haberim olmadan yaprak kıpırdamayacak' demek üzereymiş
dese ne olurmuşki...
Güneş yine programlandığı vakitte doğacak,
rüzgar ilahi kanunlara uygun esecek,
rüzgar estiği müddetçe de ülkenin her tarafında yapraklar kımıldamayacakmış...
Ama galiba Karanlıklar Prensinin gururunu işaretlemek için
böyle bir tevatür çıkarmışlar
öylesine guruyluymuş, öylesine bencilmiş, öylesine büyüklenirmişki,
hiç kimseyi adam yerine koymaz
kimsenin düşüncesini sormaz
herşeyi sadece ben bilirim havasında emir yağdırırmış
ama bütün zekasını dünyaya kullandığı halde bir türlü dünya işlerini düzeltemezmiş...
Düzeltemediği içinde memlekette kıtlık, yokluk,
fakirlik eksik olmazmış
Karanlıklar Prensi ile yakınları bir elleri yağda bir elleri balda yaşarken
ahali bir dilim kuru ekmek bulamaz
karnını yeterince doyuramazmış
halkın başını sokabileceği bir kulübeciği yokmuş
ama Karanlıklar Prensi ile yakınlarının sarayları,
köşkleri ve şatoları varmış
gündüzleri uyur gece sabahlara kadar içip içip eğlenirlermiş
karada, denizde ve havada giden vasıtaları varmış
bunlara binip kırk günde dünyayı dolaşabilir
başka ülkelerden getirttiği bir aleti kullanarak
sesini aynı anda herkese duyurabilirmiş
büyük ordulara hükmeder
ordularına dayanarak herkese istediğini yaptırırmış
günlerden bir gün Karanlıklar Prensinin kulağına bir fısıltı gitmiş
'Nur Sultan çıktı, Karanlıklar Prensine meydan okuyor!'
küplere binmiş o kadar öfkelenmiş o kadar öfkelenmişki
küp gibi içip sarhoş olmuş
ertesi sabah ayılır ayılmazda sormuş
-hangi ülkenin sultanıdır?
-kendi vicdanının, demişler
sormuş
-ordusu kaç kişiliktir?
-tek kişilik, demişler -kendisi tek başına bir ordudur
-ne tür silah kullanıyor?
sormuşlar soruşturmuşlar ve haber ulaştırmışlar
-iki tür silah kullanıyor biri kalem, biri kelam
bir hayli rahatlamış Karanlıklar Prensi
tek kişi üstelikte silahsız diye düşünmüş, bana ne yapabilirki?
böyle düşünmüş ama içinede bir kurt düşmüş
düşmesiyle uyku tutmaz olmuş
suikast korkusuyla sürekli yatak değiştirmeye başlamış
muhafızlarının sayısını arttırmış
hala huzur bulamayınca
en kurnaz adamlarını görevlendirmiş bu işin esasını ögrenmeye
gidin iyice soruşturun
hangi cesaretle bana meydan okuduğunu, bu cürretini nerden aldığını öğrenin
emredersiniz ey ulu Karanlıklar Prensi diyerek selama durmuşlar
sonrada araştırmaya soruşturmaya koyulmuşlar
nihayet dönmüşler, hepside aynı şeyi söylemiş
ey Karanlıklar Prensi ulu efendimiz
onda sizde olmayan birşey var
cesaretinide kuvvetinide o şeyden alıyor
Karanlıklar Prensi sabırsızlıkla yerinden fırlayıp emretmiş
-çabuk söyleyin o şey nedirki bende yok onda vardır!
dünya yüzünde bende olmayıpta başkasında olan şey varmı?
büzülüp mırıldanmışlar
-varmış ulu efendimiz
-neymiş?
-adına iman derlermiş, biz görmedik, duyduk
zaten görülmezde yaşanırmış
Karanlıklar Prensi Nur Sultanda olupta kendisinde olmayan şeyi
öğrenir öğrenmez kükremiş
-derhal banada bulacaksınız! memleketi köşe bucak arayın!
olmazsa komşu memleketlerden bol bol getirtin!
bütün imanları satın alıp onu güçsüz ve cesaretsiz bırakmak istiyorum
yine ezile büzüle gerçeği fısıldamışlar
-ey Karanlıklar Prensi ey ulu efendimiz
iman dediğimiz nesne parayla satın alınamayan nadir nesnelerdenmiş
Nur Sultanın dediğine bakılırsa
'iman hem nurdur, hem kuvvettir.hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir!'
evet böyle diyormuş işte
-desenize onun için bana meydan okuyabiliyor
-evet efendimiz ey büyük Karanlıklar Prensi,
sağlam bir imana sahip olduğu için meydan okuyabiliyor
-öyleyse bende şey yaparım: bütün imanları sallandırırım
-Nuru asamazsınızki
-yakarım!
-ruhu yakamazsınızki
-keserim!
-inancı kesemezsinizki
hem öfkesi artmış Karanlıklar Prensinin hemde çaresizliği
başını bir o duvara vurmuş bir bu duvara vurmuş
sonra dünyaya küsmüş oturmuş
ama küskünlüğü uzun sürmemiş
bütün hayatı dünyasından ibaret olduğu için
hemen dünya ile barışmış
yine içmiş yine sormuş
-ben şimdi ne yapacağım?
etrafındakiler şaşkına dönmüşler
hiç fikirleri sorulmadığından düşünce merkezleri körelmişmiş
-siz bilirsiniz, demişler
-iyi ama bilmiyorum işte, bilmiyorum!
kazkafalılar her şeyi niçin benden bekliyorsunuz, sizin kafanız yokmu?
bu sefer birbirlerine bakalım kafası varmı diye bakmışlar
-varmış efendimiz, diye cevap vermişler
-niye düşünmüyorsunuz öyleyse, niçin bir çare bulmuyorsunuz?
aralarında fısıl fısıl konuşmuşlar
nihayet anlaşmışlar
-ey Karanlıklar Prensi ey ulu efendimiz!
bizim yerimize hep siz düşündünüz, siz karar verdiniz
böylece düşünmemizi ve karar vermemizi fiilen engellediniz
buna alıştık beynimizi kullanmaya kullanmaya körelttik
kararı siz vereceksiniz bize emir buyuracaksınız
kararınızı uygulayacağız
-pekala pekala anlaşıldı, demiş Karanlıklar Prensi
-onu dünya cehennemlerinden bir cehenneme sürün
çok şükür sayemde memleketin her köşesinde
cehenneme benzer bölgeler var
birini seçin onu gönderin
-başüstüne ey Karanlıklar Prensi ulu efendimiz
temenna edip çıkmışlar
kendilerinden daha küçükleri çağırıp emri tekrarlamışlar
-cehennemlerden bir cehenneme sürün!
bir süre sonra küçükler bir bir gelip tekmil vermişler
-sürdük
Karanlıklar Prensinin adamları derin bir nefes almışlar
-Oooh kurtulduk
gidip Karanlıklar Prensine arz etmişler
-sürdük
sevinerek ellerini oğuşturmuş
-Oooh defterini dürdük
fakat sürgün cehenneminin cennete dönüştüğü yolundaki haberler
kısa zaman sonunda kulağına gelmiş
adamlarını çağırıp sormuş
-sürgün ne yapıyor?
-bir ulu çınarı mesken tutmuş kitab-ı kebir-i kainata okuyormuş
-eyvahlar olsun emeklerime diyerek yerinden fırlamış
Evvel zaman içinde bir Karanlıklar Prensi varmış...
Karanlıklar Prensinin eli delikmiş
daha dogrusu çok müsrif oldugu için halk eli deliktir dermiş
bir tarafında yalancı cenneti bir tarafında yalancı cehennemi bulunurmuş
kendisine boyun eğenleri
arkasına sorgusuz sualsiz düşenleri
baş sallayıp alkış tutanları
en büyük sensin diye övenleri korur;
baş dikenleri
yaptıklarına itiraz edenleri cehennemden beter işkencelere atarmış..
Herkes beni sevmeli, beni saymalı, benim önümde eğilmeli,
emirlerime uyup yasaklarımdan sakınlamı der,
bir nevi ilahlık dava edermiş.
İnsanlar bıkmış usanmışmış,
ama seslerini çıkaramaz korkudan düşündüklerini söyleyemezler,
içlerinden diş gıcırdatsalar bile
dışlarından Karanlıklar Prensine tabi olmuş görünürlermiş
zamanla yasakların sınırlarını genişletmiş...
Kimse Allah demiyecek, Allahuekber diye bağırmayacak demiş
neredeyse 'benden izin almadan güneş doğmayacak,
rüzgar esmeyecek
ülkemin sınırları içinde haberim olmadan yaprak kıpırdamayacak' demek üzereymiş
dese ne olurmuşki...
Güneş yine programlandığı vakitte doğacak,
rüzgar ilahi kanunlara uygun esecek,
rüzgar estiği müddetçe de ülkenin her tarafında yapraklar kımıldamayacakmış...
Ama galiba Karanlıklar Prensinin gururunu işaretlemek için
böyle bir tevatür çıkarmışlar
öylesine guruyluymuş, öylesine bencilmiş, öylesine büyüklenirmişki,
hiç kimseyi adam yerine koymaz
kimsenin düşüncesini sormaz
herşeyi sadece ben bilirim havasında emir yağdırırmış
ama bütün zekasını dünyaya kullandığı halde bir türlü dünya işlerini düzeltemezmiş...
Düzeltemediği içinde memlekette kıtlık, yokluk,
fakirlik eksik olmazmış
Karanlıklar Prensi ile yakınları bir elleri yağda bir elleri balda yaşarken
ahali bir dilim kuru ekmek bulamaz
karnını yeterince doyuramazmış
halkın başını sokabileceği bir kulübeciği yokmuş
ama Karanlıklar Prensi ile yakınlarının sarayları,
köşkleri ve şatoları varmış
gündüzleri uyur gece sabahlara kadar içip içip eğlenirlermiş
karada, denizde ve havada giden vasıtaları varmış
bunlara binip kırk günde dünyayı dolaşabilir
başka ülkelerden getirttiği bir aleti kullanarak
sesini aynı anda herkese duyurabilirmiş
büyük ordulara hükmeder
ordularına dayanarak herkese istediğini yaptırırmış
günlerden bir gün Karanlıklar Prensinin kulağına bir fısıltı gitmiş
'Nur Sultan çıktı, Karanlıklar Prensine meydan okuyor!'
küplere binmiş o kadar öfkelenmiş o kadar öfkelenmişki
küp gibi içip sarhoş olmuş
ertesi sabah ayılır ayılmazda sormuş
-hangi ülkenin sultanıdır?
-kendi vicdanının, demişler
sormuş
-ordusu kaç kişiliktir?
-tek kişilik, demişler -kendisi tek başına bir ordudur
-ne tür silah kullanıyor?
sormuşlar soruşturmuşlar ve haber ulaştırmışlar
-iki tür silah kullanıyor biri kalem, biri kelam
bir hayli rahatlamış Karanlıklar Prensi
tek kişi üstelikte silahsız diye düşünmüş, bana ne yapabilirki?
böyle düşünmüş ama içinede bir kurt düşmüş
düşmesiyle uyku tutmaz olmuş
suikast korkusuyla sürekli yatak değiştirmeye başlamış
muhafızlarının sayısını arttırmış
hala huzur bulamayınca
en kurnaz adamlarını görevlendirmiş bu işin esasını ögrenmeye
gidin iyice soruşturun
hangi cesaretle bana meydan okuduğunu, bu cürretini nerden aldığını öğrenin
emredersiniz ey ulu Karanlıklar Prensi diyerek selama durmuşlar
sonrada araştırmaya soruşturmaya koyulmuşlar
nihayet dönmüşler, hepside aynı şeyi söylemiş
ey Karanlıklar Prensi ulu efendimiz
onda sizde olmayan birşey var
cesaretinide kuvvetinide o şeyden alıyor
Karanlıklar Prensi sabırsızlıkla yerinden fırlayıp emretmiş
-çabuk söyleyin o şey nedirki bende yok onda vardır!
dünya yüzünde bende olmayıpta başkasında olan şey varmı?
büzülüp mırıldanmışlar
-varmış ulu efendimiz
-neymiş?
-adına iman derlermiş, biz görmedik, duyduk
zaten görülmezde yaşanırmış
Karanlıklar Prensi Nur Sultanda olupta kendisinde olmayan şeyi
öğrenir öğrenmez kükremiş
-derhal banada bulacaksınız! memleketi köşe bucak arayın!
olmazsa komşu memleketlerden bol bol getirtin!
bütün imanları satın alıp onu güçsüz ve cesaretsiz bırakmak istiyorum
yine ezile büzüle gerçeği fısıldamışlar
-ey Karanlıklar Prensi ey ulu efendimiz
iman dediğimiz nesne parayla satın alınamayan nadir nesnelerdenmiş
Nur Sultanın dediğine bakılırsa
'iman hem nurdur, hem kuvvettir.hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir!'
evet böyle diyormuş işte
-desenize onun için bana meydan okuyabiliyor
-evet efendimiz ey büyük Karanlıklar Prensi,
sağlam bir imana sahip olduğu için meydan okuyabiliyor
-öyleyse bende şey yaparım: bütün imanları sallandırırım
-Nuru asamazsınızki
-yakarım!
-ruhu yakamazsınızki
-keserim!
-inancı kesemezsinizki
hem öfkesi artmış Karanlıklar Prensinin hemde çaresizliği
başını bir o duvara vurmuş bir bu duvara vurmuş
sonra dünyaya küsmüş oturmuş
ama küskünlüğü uzun sürmemiş
bütün hayatı dünyasından ibaret olduğu için
hemen dünya ile barışmış
yine içmiş yine sormuş
-ben şimdi ne yapacağım?
etrafındakiler şaşkına dönmüşler
hiç fikirleri sorulmadığından düşünce merkezleri körelmişmiş
-siz bilirsiniz, demişler
-iyi ama bilmiyorum işte, bilmiyorum!
kazkafalılar her şeyi niçin benden bekliyorsunuz, sizin kafanız yokmu?
bu sefer birbirlerine bakalım kafası varmı diye bakmışlar
-varmış efendimiz, diye cevap vermişler
-niye düşünmüyorsunuz öyleyse, niçin bir çare bulmuyorsunuz?
aralarında fısıl fısıl konuşmuşlar
nihayet anlaşmışlar
-ey Karanlıklar Prensi ey ulu efendimiz!
bizim yerimize hep siz düşündünüz, siz karar verdiniz
böylece düşünmemizi ve karar vermemizi fiilen engellediniz
buna alıştık beynimizi kullanmaya kullanmaya körelttik
kararı siz vereceksiniz bize emir buyuracaksınız
kararınızı uygulayacağız
-pekala pekala anlaşıldı, demiş Karanlıklar Prensi
-onu dünya cehennemlerinden bir cehenneme sürün
çok şükür sayemde memleketin her köşesinde
cehenneme benzer bölgeler var
birini seçin onu gönderin
-başüstüne ey Karanlıklar Prensi ulu efendimiz
temenna edip çıkmışlar
kendilerinden daha küçükleri çağırıp emri tekrarlamışlar
-cehennemlerden bir cehenneme sürün!
bir süre sonra küçükler bir bir gelip tekmil vermişler
-sürdük
Karanlıklar Prensinin adamları derin bir nefes almışlar
-Oooh kurtulduk
gidip Karanlıklar Prensine arz etmişler
-sürdük
sevinerek ellerini oğuşturmuş
-Oooh defterini dürdük
fakat sürgün cehenneminin cennete dönüştüğü yolundaki haberler
kısa zaman sonunda kulağına gelmiş
adamlarını çağırıp sormuş
-sürgün ne yapıyor?
-bir ulu çınarı mesken tutmuş kitab-ı kebir-i kainata okuyormuş
-eyvahlar olsun emeklerime diyerek yerinden fırlamış