Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

BİR SORU. PAZARLIK YAPMAK SÜNNETMİ DEĞİLMi.? (1 Kullanıcı)

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
Selamün Aleyküm.



Bir malzeme alırken pazarlık yapmak sünnetmi değilmi.

sünnetse sünnet olduğuna dair ayet veya hadis varmıdır.?
 

kaniirfan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ocak 2009
Mesajlar
647
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Osmanlı’nın kendisini “Dünyâ Düzeni”nden sorumlu tuttuğu “süper devlet” çağlarındayız. Avrupalı bir gezginin anılarını okuyoruz. Diyor ki;

“Güneşin doğduğu İmparatorluğa giderseniz orada Türkleri ve Türklerle yaşayan bazı azınlıkları göreceksiniz. Çarşı pazarlarına giderseniz kiminle alış veriş yaptığınıza iyi dikkat edin..

Eğer bir Osmanlı’dan bir mal alıyorsanız istediği parayı verin ve pazarlık etmeyin. Çünkü Osmanlı Türk’ü Muhammed’in dinindendir. Muhammed’in dininde yalan, hîle, kandırma yoktur. Bir şeyin değeri ne ise o söylenir. Yolcuya (turiste), fakire, çocuklara, paranın değerini bilemeyenlere yardımcı olunur.

Fakat azınlıklardan (İsevîlerden ya da Musevîlerden) bir mal alıyorsanız istedikleri paranın yarısını verin ve pazarlık yapın. Çünkü İsâ’nın ve Mûsâ’nın dinindekiler ticareti ibadet niyetiyle değil dünya çıkarı için yaparlar. Malın değerinin birkaç kat fazlasını söylerler. İyi pazarlık eden az kandırılır, pazarlık bilmeyen çok kandırılır.”

Osmanlı’nın “Hasta Adam” çağlarındayız. Yine bir başka Avrupalı gezgin… yine anıları. Diyor ki;

“Muhammedîlerin ülkesine giderseniz… Araplardan ya da Osmanlı Türkleri’nden bir mal ve ya hizmet satın almak isterseniz istedikleri değerin yarısını ya da daha azını verin. Çok sıkı pazarlık edin. Çünkü malın ve ya hizmetin değerini üç beş kat fazla söylemek… karşılıklı bağırışarak indiğin yere kadar inebilmek Muhammedilik sünneti imiş. Birde şuna dikkat edin… yabancı (turist), garip, paranın değerini bilemeyen iseniz kendiniz alış veriş etmeyin. Güvendiğiniz bir yerliye aldırın… sakın kendiniz görünmeyin. Mal alıcıya satılırmış.

Fakat bizden birisini (İsevî ya da Musevî) görürseniz onların istediği değeri verin. Çünkü azınlıklar karınlarını doyurabilmek ve Muhammediler içinde yaşayabilmek için “doğru” olmak zorundadırlar. Çünkü kendi dinlerinin “doğruluğunu” bizlere farz/zorunlu kıldılar kendilerini ‘doğruluktan’ azat ettiler.”

Şimdi de “Yeni Dünyâ Düzeni”nden kendilerini sorumlu tutan Avrupa Birliği ve Birleşik Devletler çağındayız. Avrupa, Amerika görmüş “Türkler” ilk defa Avrupa, Amerika görecek “Türklere” diyorlar ki; “Oralara gittiğinizde pazarlık etmeyin. Bin dolar beş sent tutan bir malı alırken beş senti de ödeyin. Beş senti de almayın yâhu demeyin. Hele ki asla pazarlık etmeyin. Yoksa size uzaydan gelmiş gibi tuhaf tuhaf bakarlar.”

Biz ticaret ve hizmet sistemini çok keskin ve çok genel hatlarıyla anlatıyoruz. Elbette ki her çağda ve her yerde her zaman “istisnâlar” vardır ve “istisnâlar kâideyi bozmaz”.

Bir de Rasulullah a.s.’ın ve bir avuç “Muhammedî”nin Mekke müşriklerince ekonomik abluka altına alındıkları yıllara gidelim ve pazar yerine uğrayalım…

Çölden bir garip bedevî gelmiş. Para bilmez, piyasa bilmez. Elinde bir atı var, satacak bir şeyler alıp dönecek. Sabahtan beri bekliyor. Öğle sıcağı bastırmış. Mekkeli “müşrik” hayvan tüccarlarının ata verdikleri bir altın paradır. Bedevinin alacağı şeyler ise dört altın para. Adamcağız atını satmıyor. Niyeti geri dönmek. Derken bir Mekkeli daha geliyor. Ve aralarında şu konuşma geçiyor:

“Ata kaç para istiyorsun?”

“At kaç para ederse onu”

“Senin atın beş altın eder. Ama ben tüccarım. Ben de alıp satacağım. Senden bu atı dört altına alırım başkasına beş altına satarım.”

“Dalga geçme benimle. Zaten sıcak beynime geçti.”

“Sen yabancısın, garipsin. Haydi senin atını beş altına alayım sen de evine dön.”

“Benimle dalga geçme dedim.”

“Seninle dalga geçmiyorum. Bazan kâr edersin bazan da etmezsin. Ver şu atı beşe de sana hayrımız dokunsun”

Bedevi Mekkeli’yi ölçer biçer dalga geçen birisine benzetemez. Belki de delidir diye düşünür. Çünkü sabahtan beri Mekkeli “müşrik fırsatçılar” atına bir altından fazlasını vermemişlerdir. Bu adam ise beş altın teklif etmektedir. Konuşma devam eder…

“Herkes bir altın verirken sen neden beş altın veriyorsun. Yoksa deli misin? Ya da paranın değerini benim gibi bilmiyor musun?”

“Ben deli de değilim câhil de değilim. Senin atının gerçek değeri beş altındır. Ben alıp satıcı oduğum için dört altın veririm… beşe satarım.”

Bedevi Mekkeli’nin yüzüne şaşkınlıkla bakar ve “Sen kimsin ve neden böyle alış veriş ediyorsun?” diye sorar. Mekke’li cevaplar:

“Ben Muhammedî’yim. Biz doğruluktan ayrılmamak, insanları kandırmamak, zinâ yapmamak üzere O’na söz verdik biat ettik. Bu ve benzeri sözlerimizden dönmeyiz. Alış verişte malın değeri çok düşük isteniyorsa Muhammedî Sünnet’e uyarak fiyatı yükselterek alırız. İstenen bedel gerçek değerinden çok yüksekse ve biz de gerçek değerini ölçebiliyorsak düşürmeyi teklif ederiz. Fakat aşırı ısrar etmeyiz… gerçekten pahalı ise almayız.”

Bedevi “Muhammed” ismini ilk defa duymuştur. O’nun kim olduğunu neden böyle söz ve yaşantı istediğini soruşturur… öğrenir ve “Muhammedî” olur.

Bu alış verişe bu zihniyete… “Muhammedî ekonomi modeli” mi yoksa “evrensel ekonomi modeli” mi demek gerekir bilemiyorum ama en doğru ekonomik düzenin “temel felsefesi”nin bu olduğu bir gerçektir.

Bedevî ile Muhammedî’nin at pazarlığını duyuncaya kadar alış verişte sünnetin alıcı tarafından sürekli aşağıya düşürmek olduğunu zannediyordum.

Bir malı ve ya hizmeti gerçek piyasa değerine yükselterek almak sünnetin bir yarısı… kat kat fazla ise gerçek değerine indirtmek diğer yarısıdır.

Yüksek fiyat çekmek sonra kademe kademe düşmek, “adamına göre” alım satım yapmak, “turiste bir bardak suyu bir ton su fiyatına satmak”, paraya acil muhtaç olanın malını bedavaya kapatmaya çalışmak, karaborsacılık ve… ve benzerî “Ebû Cehil tüccarlığı” olan “Arap ticârî örf ve âdetleri” ile “Muhammedî pazarlık sünneti”ni birbirine karıştırmamak gerekir.

Kişisel alış veriş ahlâkımızı eksik yapılandıran ve ulusal ekonominin dengesini bozan “Ebû Cehil tüccarlığını… cahiliye Arap pazarlığını” Hz. Muhammed a.s.’ın alışveriş âdâbı zannetmemeliyiz.

“Ahadiyet/teklik”, “Hakikat ve Mârifet” bilinçte yaşanır diyen “tasavvuf” ile bu anlattıklarımız arasında bir ilgi oluşturmak istersek… hakikat ve mârifet sırlarını illâ ki günlük yaşamımıza nasıl uygularız diye sormakta ısrar edersek, cevabı bulmak için… Mekkeli Muhammedî at tüccarı gibi alış veriş yapmayı VE YAŞAMAYI deneyebiliriz.

Hakikat ve mârifet sırları “kapalı kapılar ardında yazılmış esrarengiz kitaplarda” ve “çok çok özel kişilere emânet edilMİŞ (???) sihirli sayılar ve sihirli harflerin çok çok derin ilminde (???)”değildir. Hakikat ve Mârifet at pazarındadır, sebze pazarındadır, teknik üretim tezgâhındadır, gıybet etmeyecek olan dilin altındadır… ve harama yönelmeyen her gönüldedir.

Değerinden çok düşük malın ve hizmetin fiyatını yükseltmek, değerinden çok yüksek malın ve hizmetin fiyatını gerçek değerine düşürmek Rasulullah a.s’ın “ticaret prensibi”dir. Rasulullah a.s.’ın başlattığı bu ticari prensip kişisel yaşam felsefemiz olmalıdır.

Sonra da “küresel barkod sistemi”ne geçerek tüm dünyada her mal ve her hizmetin değerini özelliklerine göre üretici ve tüketici yararına “tek fiyat” haline getirmek de toplumsal prensip olmalıdır… olabildiğince.

Rasulullah’ın prensibi toplumsal alanda gerçekleşir ya da gerçekleşmez… bilemeyiz. Fakat hiçbir insanı kandırmamak prensibi yâni “Muhammedî Prensip”e benzeyen “tek dünya ekonomisi” modelini gerçekleştirmenin küresel boyuttaki ilk hamlesini Müslümanların Avrupa Topluluğuna ve İMF’ye kaptırmış olmaları çok esef vericidir.

Hâlâ bir malı ve hizmeti Ebû Cehil zihniyetiyle kaptı kaçtı yöntemiyle pazarlamaya çalışarak adına da “Peygamber Pazarlığı” iftirasını atan Müslümanların Avrupa ve Amerikan enternasyonel ekonomik kuruluşlarının “çarpıklıklarını” kendilerini düzeltinceye kadar eleştirmeye hakları yoktur.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt