Saban_Sahan
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 9 Eyl 2006
- Mesajlar
- 30
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Tam beşyüz yıldan fazla, Geçmişti ki İsa’dan;
İnsanlık yoldan çıkmış, dünya olmuştu zindan;
Evrendeki gecenin, son karanlığıydı bu,
Çağları aydınlatan, yüce Peygamber doğdu.
Ya Resûlullah Şeksiz, sen olmasaydın eğer;
Varolmazdı felekler, arzda olmazdı değer!(1)
Ey kıvancımız! Sensin tüm güzeller güzeli,(2)
Sonsuzluk âleminde, ey rahmet Peygamberi.
Makam-ı Mahmut senin, ilk şefaatçı sensin,(3)
Senden başka örnek yok, sen en büyük öndersin.(4)
Okur yazar değildin, okuttu Allah seni,
Ve unutmazsın dedi, teyi’d etti rutbeni.(5)
En üstün insan çıktı, bilgisayarda vasfın.(6)
Aynalar kadar berrak, deryalar kadar safsın.
Hazret’i Musa, İsa; Ardından geldi ancak(7)
Milyarların içinde, sana verildi sancak.
Sen ki en üstün insan, sen ki Halifetullah!(8)
Bütün yetkiler ile, donattı seni Allah.(9)
Vedduha sûresinde yemin etti Hakk, niçin?(10)
Kalbini tatmin edip, gönlünü almak için.
Helâl-Haram edersin, izni Îlahi ile;(11)
Raûf-Rahîm ismini, Allah getirdi dile.(12)
Senin zuhurun için, yaratıldı tüm insan,(13)
Senin emrin geçerli, sonsuza dek ey sultan.(14)
Yine yemin etti Hakk, en üstün ahlâk sende;
Ve en büyük sevaplar göreceksin ilerde..(15)
Seni öyle beğendi, öyle sevdi ki Allah!
Senin hatırın için kıble oldu Beytullah.(16)
Razı olasın diye kıbleyi değiştirdi;(17)
Tüm yüzleri sevdiğin Beytullah’a çevirdi.
Sen güneşler güneşi, evreni aydınlatan;
Sen fakirle sultanı, aynı ölçüde tartan!(18)
Her an minarelerden, avaz avaz yükselir;
Önce Allah’ın ismi sonra seninki gelir!
Her namazda okunan dualar, salavatlar;(19)
Yerler, gökler, semalar, yüceliğini kutlar!(20)
Sünnetin bizler için, tek kurtuluş yoludur,(21)
Kalpler Allah sevgisi ve seninle doludur!(22)
Sensin inanlara inanç veren, güç veren,(23)
Şüphesiz Hakk’a erer önceden sana eren!(24)
Sen evrensel peygamber, peygamberliğin özü;(25)
Yüce Allah mahşerde, sana verdi ilk sözü!(26)
Kalbine indirilen vahiyler, oldu Kur’ân(27)
Önceki hükümleri tüm kaldırdı aradan.(28)
Öyle bir kitap ki bu, hep içinde ne ki var;(29)
Gazdan başlayan hayat ve sonsuzluğa kadar!(30)
Bütün peygamberleri, sevgiyle selamlayan,(31)
Âdem’den önceleri ve sonraları kapsayan!
Bindörtyüz sene evvel, yüksek ilimleri sen;
Vahiyle bildirmiştin, insanlar bilmez iken!(32)
Bu sonsuz gerçeklerden, bazıları şunlardı;
İnsanlık asırlardan sonra farkına vardı!
Göklerle yer yapışık iken, yarıp ayırdık,(33)
Sonra arza üstünden biraz baskılar yaptık.(34)
Arz kıtalar halinde, hayat başladı sudan;(35)
Hakk yarattı Âdem’i, kuru temiz çamurdan!(36)
Yuvarlaktır dünyamız, tavanı ise korunmuş;(37)
Gökyüzü atmosferi, sanki bir kubbe olmuş!(38)
Ve en büyük müjdeyi, yeminlerle bildirdin;
“Şu görünen yıldız’a” erişecektir bu din!(39)
Dağları görürsün ki sabittir duruyorlar;(40)
Gerçekte ise onlar, sür’atle yürüyorlar!
Yani dönüyor dünya, siz görmeseniz bile;
Hem kendi çevresinde, hem de Güneş’inkinde.
Güneş ziya, Ay’sa nur; yüzüyorlar durmadan,
Samanyolu’ yla bile, Galaksiye vurmadan!(41)
Bir ölçüyle inmekte yağmur, üzerimize;(42)
Kur’ân mucizesiyse şifa, her derdimize! (43)
Semaya çıkar insan; hem kâfir, hem Müslüman,(44)
Semanın duası var, okunur orada heman!(45)
Kâfir önce inanmaz ve sonunda inanır;(46)
Nefsinde ve ufukta, o âyetleri tanır!(47)
Burc’dan Burc’a geçerler, binerek vasıtaya;(48)
Tedbirler alınmakta, göğüsler daralmaya!(49)
Semadan düşer gibi, tabiri bizler için;
İkaz-ı Îlahidir; çıkmıyorsunuz, niçin?
Çıkmadan düşmek olmaz, demek ki çıkılacak;(50)
Uzay astronotları, kim derdi ki yanacak?
Ölüm erişir size, burçlarda olsanız da;(51)
Ay’da ziyaydı önce, nur oldu en sonunda!(52)
Kur’ân dikkat çekiyor, tâ parmak uçlarına;(53)
Zerreden daha küçük, atom parçalarına!(54)
Anne karnında insan, üç karanlık içinde;
Yaratılır da sonra, olur başka biçimde!(55)
Firavn’ı boğdu deniz ve korundu bedeni;
İbret alınsın diye, bildirildi nedeni!(56)
Tam üçbin yıldan sonra, Kızıldeniz yanında;
Buldular İngilizler, bir kazının sonunda!
Secde halinde iken, dona kalmış vücudu;
Ümitsizlik secdesi, kabul olunmuyordu!(57)
Ve Musa’nın asası, nasıl yardı denizi?(58)
Ey insanlar çalışın, deneyin bilginizi!
Karınca ve kuşlarla, konuşurdu Süleyman;(59)
Bu sırları da halen, çözememiştir insan!
Dağlarda zikrederdi, Hazret-i Davud ile;(60)
O koskoca kayalar, nasıl gelirdi dile!
Bir aylık mesafeye, bir gün akşama kadar;
Gider döner Süleyman, onu taşırdı rüzgar!(61)
Tam üçyüzyıl yaşadı, Ashab-ı Kehf uykuda;
Sonra Allah uyardı onları; mağarada!
Kamerî; üçyüz dokuz yıl, eder uykuları;(62)
Bu ince hesap farkı, ne güzel bir uyarı!
Bu olayların hepsi muhal olmaktan çıktı;
Demek ki İslâm dini, tüm fenlere açıktı!
Ufukları gösterdin, bize yüce Peygamber;
İnsanlık için sensin; en son, en büyük önder!
“İstanbul’un fethi’ni müjdelemiştin bize;(63)
Zikir gibi tefekkür, farzdır üzerimize!(64)
Ebû Hureyre ile şu gerçeği bildirdin;
İlim Süreyya’daysa, onu almaya gidin!(65)
İki ilim ondaydı, yalnız birini verdi;
“İkincisini açsam, kesilir boynum” derdi!(66)
İki deniz bitişik, biri acı ve tuzlu;(67)
Perdelidir karışmaz, ötekiyse tatlı su!(68)
Yerde yaşanlarla, gökteki yaşayanlar;(69)
Birleşebilir bir gün, bunu bilsin insanlar!
Onları yaratarak, dağıtan yüce Kudret;
Toplar dilediği an, buna muktedir elbet!(70)
Kur’ân’ı Kerim’inde, semadaki yolara,(71)
Yemin ediyor Allah, bu davettir kullara!
Kuvveti buldu beşer, çıkabildi yıldıza;(72)
İkinci doğu batı, girmedi konumuza!(73)
Allah; iki doğunun, iki batını Rabbi,(74)
Birisi bildiğimiz, ya ikincisi hani?(75)
Henüz bulamadılar, bu ikinci güneşi;(76)
Yüce kutsal Kur’ân’ın, hiç olur mu bir eşi?(77)
Her bitkiyi; erkekli-dişili yarattı Hakk,(78)
Rüzgârı taşıyıcı, aşılayıcı mutlak!(79/a)
Rüzgâr olmasa asla, meyve vermez ağaçlar;
İnsanlar gibi toplum, tüm hayvanlar ve kuşlar!(79/b)
Herşey zikreder Hakk’ı, demek ki herşey canlı(80)
Bir atom manzumesi, güneş kadar nizamlı!
Taş selam verdi sana, kütük ağlamıştı ya!(81)
Hazret-i Musa niçin, asayı vurdu suya ?(82)
İbrahim-i yakmayan ateş neyi duymuştu?
“İbrahim’e serin ol” buyruğuna uymuştu!(83)
Taş Allah korkusundan, yuvarlanır yerinden;
Bazılarında ise, su fışkırır derinden!(84)
Nuh gemisi, vahiyle yapılmıştı o zaman;(85)
Semaya çıktı İdris ve inmedi oradan!(86)
Binlerce yıllık haber, Kur’ân’ın mucizesi;
Kur’ân’ın kaynağıysa, kalbinin berrak sesi!
Ümmetin olmak için, İsa gökte yaşıyor;(87)
İslâm’a hizmet etmek, hasretini taşıyor!(88)
Dostlarına demişti, ben gidecem ve fakat;
Kâinatın reisi, gelmek üzere mutlak!(89)
Ben sizlere görevli, O ise Kâinata;
Tekrar dönecem bir gün, kavuşacam mutlaka!
Asmadılar İsa’yı ve öldürmediler de;(90)
Ümmetin olmak için, inecektir ilerde!(91)
Vefat edince İsa, gömülecek yanına;
Ve misafir olacak, Kâinat sultanı’na(92)
Senden önce kimsenin, ermediği mertebe;
Tüm Dünya mescit oldu; hatta deniz, dağ, tepe!(93)
Toprak temizleyici ve temiz oldu sana;(94)
Su olmazsa teyemmüm, farz tüm Müslümanlara!(95)
Yalınız ümmetine helâl oldu ganimet;(96)
İsmini duyanlara, erişir idi heybet!(97)
Bir aylık mesafeden, korkardı düşmanların;(98)
Görevli meleklerdi, senin koruyanların!(99)
Ümmetlerin içinde, en hayırlı seninki;(100)
Namaz safları ise, aynen meleklerinki!(101)
Yine ümmetine has, bir de zikir halkası;
Melekler çevreliyor, hallerin şâhikası!(102)
Farzlar ve nafileyle, yaklaşırsa bir kulum;
Onu sever; gören göz; tutan eli olurum!(103)
Sana verildi Kevser, Liva-i Hamd senindir;(104)
Şeytan’ın İslâm oldu, bu senin eserindir!(105)
Arz’ın anahtarları, ancak verildi sana;(106)
Kat’iyyen verilmedi, öncesinden başkasına!
Âdem yaratılmadan ben peygamberdim, dedin;(107)
Yaratılışta ilksin ve sonu mühürledin!
Son buldu peygamberlik, senin yüce şahsında;(108)
Gaye senin gelmendi, amaç sendin aslında!(109)
Yalnız sana verilen, bir de Kadir Gecesi;
Bin aydan hayırlıdır, ikramın en yücesi!(110)
Kur’ân mu’cizesiyse, bâkidir sonsuza dek;
Koruyucusu Allah; ne insan, ne de melek!(111)
Dokunamaz harfine, her gün yepyeni durur;
Hükümleri ebedi, sonsuza dek uyulur!(112)
Minberinle evinin, arasına duyurdun;
Cennet bahçelerinden bir bahçedir, buyurdun!(113)
Cennetteki havzımın, üzerindedir minber;(114)
Diyerek ilan ettin gerçeği , ey Peygamber!
Mescidinde kılınan; bir namaz, bin mislidir,(115)
Yalnız Beytullah hariç, bu hüküm umumîdir!
Diğer camilerde bir, orda bin misli sevap;(116)
Lutfunla bizleri de, ona bağışla ya Rab!
Selamınızı alır, karşılarım kabrimden;
Ruhumu salar bana ki eminim Rabbimden!(117)
Musa’yı hem kabrinde, namaz kılarken buldun;(118)
Sonra mi’rac anında, hepsine imam oldun!(119)
Tüm Peygamber ruhları, tabi oldular sana;
Ve de namaz kıldırdın, tâzim için Rahman’a
Zaten; imam-hatibi benim dedin, mahşerin,(120)
Sancağımın altıdır, hatta tüm peygamberin!
Toplanacakları yer, övünmek için demem;(121)
Ancak hak, gerçek budur, gereklidir söylemem!
Yine tüm insanlığın, tek efendisiyim ben;(122)
Rabbim böyle buyurdu, konuşamam kendimden!(123)
Parmak işaretinle, Ay ayrıldı ikiye;(124)
Ağaçlar sana geldi, derhal çağırdın diye!(125)
Tüm ümitler kesilip, susuz kalmışken insan;
Şarıl şarıl pınarlar, aktı parmaklarından!(126)
Göğsün açıldı, ismin, yükseldi sonsuza dek;(127)
Sana mutlak itaat, ayrıca tazim etmek;(128)
Ve tercih etmek seni, kendi varlığımıza;(129)
İmanın şartı oldu, şükrolsun Rabbımıza!
Senin kokundan üstün; ne misk, ne amber vardı;
O mübarek vücudun, ne kokular saçardı!(130)
Kalbim uyumaz dedin, vahiysiz konuşmazsın;(131)
Sırtınla da görürsün, tariflere sığmazsın!(132)
Allah ve melekleri, salât ediyor sana;(133)
Teslim olmak; salâvat farz, tüm Müslümanlara!
Rabbim yakınlığını, sevgilerle duyurdu;
Bizler bilelim diye, bakın neler buyurdu:
Biat ettiler sana, Hudeybiye semtinde;
Senin elindi ama, benimkiydi üstünde!(134)
Sana biat ettiler, bana oldu o biat;
Cebrail sana dedi: ”Toprağı küffara at!”(135)
Sen atarken ben idim, o toprağı fırlatan;
Tüm küffar askerini, hezimete uğratan!(136)
Ve seni vekil etti, konuşturdu namına;
“Ey kullarım!” dedirtti günahkâr kullarına!(137)
Senin cümlenle, ümit kapılarını açtı;(138)
Bütün günahkarlâra rahmetlerini saçtı!
Senin mevcudiyetin, varlığın hürmetine;
Toplu azaplar kalktı, hatta küffardan bile!
“Taş yağdır! diyenlere, azap etmem kat’iyyen;
Sen içlerinde iken”, bilirsin ebediyyen!(139)
Çünkü gönderdi seni, âleme rahmet için;(140)
Raûf-Rahim ismini, sana vermişti niçin?(141)
Birbirini çağırır gibi, seni çağırmak;
Ve iznini almadan, huzurundan ayrılmak...
Konuşmak yüksek sesle, senin yakın çevrende;(142)
Haramdır mü’minlere, her zaman ve her yerde.(143)
Hulle İbrahim’e has, konuşmaksa Musa’nın;
Nur Cemal’i görmekse, Muhammed Mustafa’nın!(144)
Gaybı bilen Allah’tır, açmam dedi beşere;
Yalnız açarım onu, sevdiğim peygambere;(145)
İşte bu lutuflarla, tâ kıyamete kadar;
Olacak olaylardan, verdin bize haber!(146)
Seni ne kadar sevsek, seni ne kadar övsek;
Bir hiç kalır yanında, acaba nasıl etsek?(147)
Acaba nasıl etsek, nasıl etsek acaba?
Tüm kirlerden arınsak, kavuşabilsek sana.
Bir âh etsek de yansak, bir âh etsek de yansak;
Ve huzuruna varıp, ayağına kapansak…(148)
O mübarek yüzünü, yüzümüze çevirsen;
Ve baksan gözümüze, razıyım sizden desen!
İşte o zaman kalpler, itminan olur ancak;
Ya Resûlallah! Bu an nasıl mümkün olacak?
Sen varlık yüzüğünün üstünün elmas taşı!
Sen ki ezel nurundan, nurların en üst başı!
Bütün nurlar, nurunun gölgesi olur ancak,
Elbette bu gözeden, tüm nurlar parlayacak!
“Nurlar saçan bir kandil”, dedi Rabbin şanına;(149)
Seni yüceltmek için, tâ aldırdı yanına!
Mirac mucizesiyle, Arş-ı âlâ’ya çıktın;(150)
İnanan insanlara, rahmetleri akıttın!
Ne irfanlar o anda; açıldı da açıldı...(151)
Ne rahmetler ve nurlar; saçıldı da, saçıldı...
Arş-ı âlâ, melekler, her zerre bu törende;
Buna benzer bir olay, görülmedi evrende!
Miracını kutlasın, yerde-gökte neki var;
Atom zerrelerinden, tâ yıldızlara kadar!
Öyle bir tören ki bu; insan, cin, melek, hayran;
Yedi kat gökler ve arş, hatta kürside seyran! (152)
Ne büyük ikramdır ki, bu yolculuk anında;
Mesafeler katlandı, sonsuzlu mekânında!
Diğer peygamberler de, miraç ettiler mutlak;(153)
“Ka’be Kavseyn ev ednâ”, sana verildi ancak!
Bir yayın iki ucu, arasından daha az;(154)
Yakînine ererek, öylece kıldın niyaz!(155)
En fazla seni sevdi, ”Sevdiğim” dedi sana;
Sen ise yakîn oldun, eriştin muradına!
Gözünün gördüğünü, yalanlamadı kalbin;(156)
Çünkü en yakînine almıştı, seni Rabbin!(157)
Ve yok olmuştun O’nda, tüm geçmiştin kendinden;
Bu ancak sana ait, bir vergiydi rabbinden!
Bir makam ki Cebrail, giremezken oraya;(158)
Davet etti yüce Hakk, ey dostum gel buraya!
İlâhi! Bu ne ikram, bu ne izzet, bu ne şân?
En kutsal makamda sen, bir de Resûl-i Zişân!
Rabbi ile yüz yüze, öz öze nur deryası;(159)
Bir sohbet, bir huzur ki, huzurun en âlası!(160)
Dil âciz, idrak âciz, hâli vasfeylemeye;
Onu ancak kendisi, muktedir söylemeye!
Ya Resûlallah! Lutfet, yolunda fân olalım!
Canı binlerce verip, sana kurban olalım!
O zaman sevgin ile, yaşarız sonsuza dek;
O zaman mümkün olur ebediyyen ölmemek!...(161)
AVNULLAH ÖZMANSUR
İnsanlık yoldan çıkmış, dünya olmuştu zindan;
Evrendeki gecenin, son karanlığıydı bu,
Çağları aydınlatan, yüce Peygamber doğdu.
Ya Resûlullah Şeksiz, sen olmasaydın eğer;
Varolmazdı felekler, arzda olmazdı değer!(1)
Ey kıvancımız! Sensin tüm güzeller güzeli,(2)
Sonsuzluk âleminde, ey rahmet Peygamberi.
Makam-ı Mahmut senin, ilk şefaatçı sensin,(3)
Senden başka örnek yok, sen en büyük öndersin.(4)
Okur yazar değildin, okuttu Allah seni,
Ve unutmazsın dedi, teyi’d etti rutbeni.(5)
En üstün insan çıktı, bilgisayarda vasfın.(6)
Aynalar kadar berrak, deryalar kadar safsın.
Hazret’i Musa, İsa; Ardından geldi ancak(7)
Milyarların içinde, sana verildi sancak.
Sen ki en üstün insan, sen ki Halifetullah!(8)
Bütün yetkiler ile, donattı seni Allah.(9)
Vedduha sûresinde yemin etti Hakk, niçin?(10)
Kalbini tatmin edip, gönlünü almak için.
Helâl-Haram edersin, izni Îlahi ile;(11)
Raûf-Rahîm ismini, Allah getirdi dile.(12)
Senin zuhurun için, yaratıldı tüm insan,(13)
Senin emrin geçerli, sonsuza dek ey sultan.(14)
Yine yemin etti Hakk, en üstün ahlâk sende;
Ve en büyük sevaplar göreceksin ilerde..(15)
Seni öyle beğendi, öyle sevdi ki Allah!
Senin hatırın için kıble oldu Beytullah.(16)
Razı olasın diye kıbleyi değiştirdi;(17)
Tüm yüzleri sevdiğin Beytullah’a çevirdi.
Sen güneşler güneşi, evreni aydınlatan;
Sen fakirle sultanı, aynı ölçüde tartan!(18)
Her an minarelerden, avaz avaz yükselir;
Önce Allah’ın ismi sonra seninki gelir!
Her namazda okunan dualar, salavatlar;(19)
Yerler, gökler, semalar, yüceliğini kutlar!(20)
Sünnetin bizler için, tek kurtuluş yoludur,(21)
Kalpler Allah sevgisi ve seninle doludur!(22)
Sensin inanlara inanç veren, güç veren,(23)
Şüphesiz Hakk’a erer önceden sana eren!(24)
Sen evrensel peygamber, peygamberliğin özü;(25)
Yüce Allah mahşerde, sana verdi ilk sözü!(26)
Kalbine indirilen vahiyler, oldu Kur’ân(27)
Önceki hükümleri tüm kaldırdı aradan.(28)
Öyle bir kitap ki bu, hep içinde ne ki var;(29)
Gazdan başlayan hayat ve sonsuzluğa kadar!(30)
Bütün peygamberleri, sevgiyle selamlayan,(31)
Âdem’den önceleri ve sonraları kapsayan!
Bindörtyüz sene evvel, yüksek ilimleri sen;
Vahiyle bildirmiştin, insanlar bilmez iken!(32)
Bu sonsuz gerçeklerden, bazıları şunlardı;
İnsanlık asırlardan sonra farkına vardı!
Göklerle yer yapışık iken, yarıp ayırdık,(33)
Sonra arza üstünden biraz baskılar yaptık.(34)
Arz kıtalar halinde, hayat başladı sudan;(35)
Hakk yarattı Âdem’i, kuru temiz çamurdan!(36)
Yuvarlaktır dünyamız, tavanı ise korunmuş;(37)
Gökyüzü atmosferi, sanki bir kubbe olmuş!(38)
Ve en büyük müjdeyi, yeminlerle bildirdin;
“Şu görünen yıldız’a” erişecektir bu din!(39)
Dağları görürsün ki sabittir duruyorlar;(40)
Gerçekte ise onlar, sür’atle yürüyorlar!
Yani dönüyor dünya, siz görmeseniz bile;
Hem kendi çevresinde, hem de Güneş’inkinde.
Güneş ziya, Ay’sa nur; yüzüyorlar durmadan,
Samanyolu’ yla bile, Galaksiye vurmadan!(41)
Bir ölçüyle inmekte yağmur, üzerimize;(42)
Kur’ân mucizesiyse şifa, her derdimize! (43)
Semaya çıkar insan; hem kâfir, hem Müslüman,(44)
Semanın duası var, okunur orada heman!(45)
Kâfir önce inanmaz ve sonunda inanır;(46)
Nefsinde ve ufukta, o âyetleri tanır!(47)
Burc’dan Burc’a geçerler, binerek vasıtaya;(48)
Tedbirler alınmakta, göğüsler daralmaya!(49)
Semadan düşer gibi, tabiri bizler için;
İkaz-ı Îlahidir; çıkmıyorsunuz, niçin?
Çıkmadan düşmek olmaz, demek ki çıkılacak;(50)
Uzay astronotları, kim derdi ki yanacak?
Ölüm erişir size, burçlarda olsanız da;(51)
Ay’da ziyaydı önce, nur oldu en sonunda!(52)
Kur’ân dikkat çekiyor, tâ parmak uçlarına;(53)
Zerreden daha küçük, atom parçalarına!(54)
Anne karnında insan, üç karanlık içinde;
Yaratılır da sonra, olur başka biçimde!(55)
Firavn’ı boğdu deniz ve korundu bedeni;
İbret alınsın diye, bildirildi nedeni!(56)
Tam üçbin yıldan sonra, Kızıldeniz yanında;
Buldular İngilizler, bir kazının sonunda!
Secde halinde iken, dona kalmış vücudu;
Ümitsizlik secdesi, kabul olunmuyordu!(57)
Ve Musa’nın asası, nasıl yardı denizi?(58)
Ey insanlar çalışın, deneyin bilginizi!
Karınca ve kuşlarla, konuşurdu Süleyman;(59)
Bu sırları da halen, çözememiştir insan!
Dağlarda zikrederdi, Hazret-i Davud ile;(60)
O koskoca kayalar, nasıl gelirdi dile!
Bir aylık mesafeye, bir gün akşama kadar;
Gider döner Süleyman, onu taşırdı rüzgar!(61)
Tam üçyüzyıl yaşadı, Ashab-ı Kehf uykuda;
Sonra Allah uyardı onları; mağarada!
Kamerî; üçyüz dokuz yıl, eder uykuları;(62)
Bu ince hesap farkı, ne güzel bir uyarı!
Bu olayların hepsi muhal olmaktan çıktı;
Demek ki İslâm dini, tüm fenlere açıktı!
Ufukları gösterdin, bize yüce Peygamber;
İnsanlık için sensin; en son, en büyük önder!
“İstanbul’un fethi’ni müjdelemiştin bize;(63)
Zikir gibi tefekkür, farzdır üzerimize!(64)
Ebû Hureyre ile şu gerçeği bildirdin;
İlim Süreyya’daysa, onu almaya gidin!(65)
İki ilim ondaydı, yalnız birini verdi;
“İkincisini açsam, kesilir boynum” derdi!(66)
İki deniz bitişik, biri acı ve tuzlu;(67)
Perdelidir karışmaz, ötekiyse tatlı su!(68)
Yerde yaşanlarla, gökteki yaşayanlar;(69)
Birleşebilir bir gün, bunu bilsin insanlar!
Onları yaratarak, dağıtan yüce Kudret;
Toplar dilediği an, buna muktedir elbet!(70)
Kur’ân’ı Kerim’inde, semadaki yolara,(71)
Yemin ediyor Allah, bu davettir kullara!
Kuvveti buldu beşer, çıkabildi yıldıza;(72)
İkinci doğu batı, girmedi konumuza!(73)
Allah; iki doğunun, iki batını Rabbi,(74)
Birisi bildiğimiz, ya ikincisi hani?(75)
Henüz bulamadılar, bu ikinci güneşi;(76)
Yüce kutsal Kur’ân’ın, hiç olur mu bir eşi?(77)
Her bitkiyi; erkekli-dişili yarattı Hakk,(78)
Rüzgârı taşıyıcı, aşılayıcı mutlak!(79/a)
Rüzgâr olmasa asla, meyve vermez ağaçlar;
İnsanlar gibi toplum, tüm hayvanlar ve kuşlar!(79/b)
Herşey zikreder Hakk’ı, demek ki herşey canlı(80)
Bir atom manzumesi, güneş kadar nizamlı!
Taş selam verdi sana, kütük ağlamıştı ya!(81)
Hazret-i Musa niçin, asayı vurdu suya ?(82)
İbrahim-i yakmayan ateş neyi duymuştu?
“İbrahim’e serin ol” buyruğuna uymuştu!(83)
Taş Allah korkusundan, yuvarlanır yerinden;
Bazılarında ise, su fışkırır derinden!(84)
Nuh gemisi, vahiyle yapılmıştı o zaman;(85)
Semaya çıktı İdris ve inmedi oradan!(86)
Binlerce yıllık haber, Kur’ân’ın mucizesi;
Kur’ân’ın kaynağıysa, kalbinin berrak sesi!
Ümmetin olmak için, İsa gökte yaşıyor;(87)
İslâm’a hizmet etmek, hasretini taşıyor!(88)
Dostlarına demişti, ben gidecem ve fakat;
Kâinatın reisi, gelmek üzere mutlak!(89)
Ben sizlere görevli, O ise Kâinata;
Tekrar dönecem bir gün, kavuşacam mutlaka!
Asmadılar İsa’yı ve öldürmediler de;(90)
Ümmetin olmak için, inecektir ilerde!(91)
Vefat edince İsa, gömülecek yanına;
Ve misafir olacak, Kâinat sultanı’na(92)
Senden önce kimsenin, ermediği mertebe;
Tüm Dünya mescit oldu; hatta deniz, dağ, tepe!(93)
Toprak temizleyici ve temiz oldu sana;(94)
Su olmazsa teyemmüm, farz tüm Müslümanlara!(95)
Yalınız ümmetine helâl oldu ganimet;(96)
İsmini duyanlara, erişir idi heybet!(97)
Bir aylık mesafeden, korkardı düşmanların;(98)
Görevli meleklerdi, senin koruyanların!(99)
Ümmetlerin içinde, en hayırlı seninki;(100)
Namaz safları ise, aynen meleklerinki!(101)
Yine ümmetine has, bir de zikir halkası;
Melekler çevreliyor, hallerin şâhikası!(102)
Farzlar ve nafileyle, yaklaşırsa bir kulum;
Onu sever; gören göz; tutan eli olurum!(103)
Sana verildi Kevser, Liva-i Hamd senindir;(104)
Şeytan’ın İslâm oldu, bu senin eserindir!(105)
Arz’ın anahtarları, ancak verildi sana;(106)
Kat’iyyen verilmedi, öncesinden başkasına!
Âdem yaratılmadan ben peygamberdim, dedin;(107)
Yaratılışta ilksin ve sonu mühürledin!
Son buldu peygamberlik, senin yüce şahsında;(108)
Gaye senin gelmendi, amaç sendin aslında!(109)
Yalnız sana verilen, bir de Kadir Gecesi;
Bin aydan hayırlıdır, ikramın en yücesi!(110)
Kur’ân mu’cizesiyse, bâkidir sonsuza dek;
Koruyucusu Allah; ne insan, ne de melek!(111)
Dokunamaz harfine, her gün yepyeni durur;
Hükümleri ebedi, sonsuza dek uyulur!(112)
Minberinle evinin, arasına duyurdun;
Cennet bahçelerinden bir bahçedir, buyurdun!(113)
Cennetteki havzımın, üzerindedir minber;(114)
Diyerek ilan ettin gerçeği , ey Peygamber!
Mescidinde kılınan; bir namaz, bin mislidir,(115)
Yalnız Beytullah hariç, bu hüküm umumîdir!
Diğer camilerde bir, orda bin misli sevap;(116)
Lutfunla bizleri de, ona bağışla ya Rab!
Selamınızı alır, karşılarım kabrimden;
Ruhumu salar bana ki eminim Rabbimden!(117)
Musa’yı hem kabrinde, namaz kılarken buldun;(118)
Sonra mi’rac anında, hepsine imam oldun!(119)
Tüm Peygamber ruhları, tabi oldular sana;
Ve de namaz kıldırdın, tâzim için Rahman’a
Zaten; imam-hatibi benim dedin, mahşerin,(120)
Sancağımın altıdır, hatta tüm peygamberin!
Toplanacakları yer, övünmek için demem;(121)
Ancak hak, gerçek budur, gereklidir söylemem!
Yine tüm insanlığın, tek efendisiyim ben;(122)
Rabbim böyle buyurdu, konuşamam kendimden!(123)
Parmak işaretinle, Ay ayrıldı ikiye;(124)
Ağaçlar sana geldi, derhal çağırdın diye!(125)
Tüm ümitler kesilip, susuz kalmışken insan;
Şarıl şarıl pınarlar, aktı parmaklarından!(126)
Göğsün açıldı, ismin, yükseldi sonsuza dek;(127)
Sana mutlak itaat, ayrıca tazim etmek;(128)
Ve tercih etmek seni, kendi varlığımıza;(129)
İmanın şartı oldu, şükrolsun Rabbımıza!
Senin kokundan üstün; ne misk, ne amber vardı;
O mübarek vücudun, ne kokular saçardı!(130)
Kalbim uyumaz dedin, vahiysiz konuşmazsın;(131)
Sırtınla da görürsün, tariflere sığmazsın!(132)
Allah ve melekleri, salât ediyor sana;(133)
Teslim olmak; salâvat farz, tüm Müslümanlara!
Rabbim yakınlığını, sevgilerle duyurdu;
Bizler bilelim diye, bakın neler buyurdu:
Biat ettiler sana, Hudeybiye semtinde;
Senin elindi ama, benimkiydi üstünde!(134)
Sana biat ettiler, bana oldu o biat;
Cebrail sana dedi: ”Toprağı küffara at!”(135)
Sen atarken ben idim, o toprağı fırlatan;
Tüm küffar askerini, hezimete uğratan!(136)
Ve seni vekil etti, konuşturdu namına;
“Ey kullarım!” dedirtti günahkâr kullarına!(137)
Senin cümlenle, ümit kapılarını açtı;(138)
Bütün günahkarlâra rahmetlerini saçtı!
Senin mevcudiyetin, varlığın hürmetine;
Toplu azaplar kalktı, hatta küffardan bile!
“Taş yağdır! diyenlere, azap etmem kat’iyyen;
Sen içlerinde iken”, bilirsin ebediyyen!(139)
Çünkü gönderdi seni, âleme rahmet için;(140)
Raûf-Rahim ismini, sana vermişti niçin?(141)
Birbirini çağırır gibi, seni çağırmak;
Ve iznini almadan, huzurundan ayrılmak...
Konuşmak yüksek sesle, senin yakın çevrende;(142)
Haramdır mü’minlere, her zaman ve her yerde.(143)
Hulle İbrahim’e has, konuşmaksa Musa’nın;
Nur Cemal’i görmekse, Muhammed Mustafa’nın!(144)
Gaybı bilen Allah’tır, açmam dedi beşere;
Yalnız açarım onu, sevdiğim peygambere;(145)
İşte bu lutuflarla, tâ kıyamete kadar;
Olacak olaylardan, verdin bize haber!(146)
Seni ne kadar sevsek, seni ne kadar övsek;
Bir hiç kalır yanında, acaba nasıl etsek?(147)
Acaba nasıl etsek, nasıl etsek acaba?
Tüm kirlerden arınsak, kavuşabilsek sana.
Bir âh etsek de yansak, bir âh etsek de yansak;
Ve huzuruna varıp, ayağına kapansak…(148)
O mübarek yüzünü, yüzümüze çevirsen;
Ve baksan gözümüze, razıyım sizden desen!
İşte o zaman kalpler, itminan olur ancak;
Ya Resûlallah! Bu an nasıl mümkün olacak?
Sen varlık yüzüğünün üstünün elmas taşı!
Sen ki ezel nurundan, nurların en üst başı!
Bütün nurlar, nurunun gölgesi olur ancak,
Elbette bu gözeden, tüm nurlar parlayacak!
“Nurlar saçan bir kandil”, dedi Rabbin şanına;(149)
Seni yüceltmek için, tâ aldırdı yanına!
Mirac mucizesiyle, Arş-ı âlâ’ya çıktın;(150)
İnanan insanlara, rahmetleri akıttın!
Ne irfanlar o anda; açıldı da açıldı...(151)
Ne rahmetler ve nurlar; saçıldı da, saçıldı...
Arş-ı âlâ, melekler, her zerre bu törende;
Buna benzer bir olay, görülmedi evrende!
Miracını kutlasın, yerde-gökte neki var;
Atom zerrelerinden, tâ yıldızlara kadar!
Öyle bir tören ki bu; insan, cin, melek, hayran;
Yedi kat gökler ve arş, hatta kürside seyran! (152)
Ne büyük ikramdır ki, bu yolculuk anında;
Mesafeler katlandı, sonsuzlu mekânında!
Diğer peygamberler de, miraç ettiler mutlak;(153)
“Ka’be Kavseyn ev ednâ”, sana verildi ancak!
Bir yayın iki ucu, arasından daha az;(154)
Yakînine ererek, öylece kıldın niyaz!(155)
En fazla seni sevdi, ”Sevdiğim” dedi sana;
Sen ise yakîn oldun, eriştin muradına!
Gözünün gördüğünü, yalanlamadı kalbin;(156)
Çünkü en yakînine almıştı, seni Rabbin!(157)
Ve yok olmuştun O’nda, tüm geçmiştin kendinden;
Bu ancak sana ait, bir vergiydi rabbinden!
Bir makam ki Cebrail, giremezken oraya;(158)
Davet etti yüce Hakk, ey dostum gel buraya!
İlâhi! Bu ne ikram, bu ne izzet, bu ne şân?
En kutsal makamda sen, bir de Resûl-i Zişân!
Rabbi ile yüz yüze, öz öze nur deryası;(159)
Bir sohbet, bir huzur ki, huzurun en âlası!(160)
Dil âciz, idrak âciz, hâli vasfeylemeye;
Onu ancak kendisi, muktedir söylemeye!
Ya Resûlallah! Lutfet, yolunda fân olalım!
Canı binlerce verip, sana kurban olalım!
O zaman sevgin ile, yaşarız sonsuza dek;
O zaman mümkün olur ebediyyen ölmemek!...(161)
AVNULLAH ÖZMANSUR