Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bir öykü... Sonucunu siz belirleyin.. (1 Kullanıcı)

KAYYIME

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 May 2009
Mesajlar
56
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
bir öykü yazdım ve sonunu en çok ne isteniyorsa ona göre bitirmek istiyorum...
Büyük bir hırsla gelip camı tokatladıktan sonra hevesi kesilmiş gibi süzülüp gözden kayboluyordu yağmur damlaları...
Esra'da onları izliyordu. Her şey ne kadar mükemmeldi. Allah dünyayı ne kadar mükemmel dizayn etmiş ve kendi denetimiyle akışına bırakmıştı. Bunları düşünürken aklına demin ailesiyle yaptığı tartışma geldi. Artık hayattan bıkmıştı.Her şey üstüne geliyor adeta boğuyordu onu. Yaşamak bile haram gibi geliyordu. Ama elden bir şey gelmiyordu, olmuyordu yapamıyordu. Kabuğunu kırması imkansızdı...
Yaşamak , nefes almak istemiyordu artık. Evde yalnızdı. Yatağının üzerinden kalkıp pencerenin öbür yan tarafında duran sandığı açtı. Sanki açılan bir tahta bütünü değildi. Hayatındaki en önemli şeyler onun içerisindeydi.aklında sadece hatıralar vardı ablası kendi ve hatıraları… On altı yaşında evlendirilip kocası tarafından dövülürken çıldırıp kayınvalidesini kocasını sonrada kendisini öldüren ablasının günlüğünü çıkardı.Tekrar tekrar okuduğu sayfaları yine açtı. Tam okuyacaktı ki birden vazgeçti… Aklı çok doluydu… Babasıyla tartışma sebebini hatırladı. Ablası gibi onu da evlendirmek istiyordu. Esra’yı tekme tokat dövüp kapıyı çarptığı gibi dışarı çıktı. Hava soğuktu. Sandığın içindeki çamaşırların arasından beyaz bir yazmaya sarılı olan patiklerini çıkardı ve birini seçip giyindi. Yağmur halen devam ediyordu. Aklından geçen seslerle yankılanıyordu sanki oda. Belikli kendinde değildi düşünüyordu sadece. Ama bir yere varamıyordu. Neden? Diyordu kendi kendine. Neden bu dünya böyle?
_’ Benim hiçbir şeye hakkım yok mu? Neden ben ağlarken bir gürleme sesi işitiyorum? ‘Ağlama’ sözünü hak etmeyecek kadar alçak mıyım? Neden üstüme geliniyor? Neden bana düşünemeyen bir varlıkmışım gibi davranılıyor? Ben gerçekten düşünemeyen birimiyim? Her şey olup bittikten sonra neden hep yeni baştan hiçbir şey olmamış gibi davranılıyor? Yeni baştanlardan nefret ediyorum! Artık yapmadığım hatalarla yargılanmayacağım! Gidiyorum, hayatınızdan çıkıyorum! Beni bırakın artık! Yoruldum … Hiç olmadığım kadar bitkinim…’
Kalkıp bastığı tahtaların gıcırtıları içinde odasında gezindi. Birazdan kapısının süngüsünü açıp mutfağa yürüdü. Çarşaftan yaptıkları terek bezini itip örtünün arkasından ilaçları, masanın üzerinden de sürahiyi alıp odasına gitti ağır adımlarla. Kapısını kilitleyip yatağına oturdu. Uzanıp penceresinde yarım açık olan perdeyi itti. Ağlıyordu ağaçlar, yapraklar. Birbirlerinden ayrılmak istemiyor gibi, esen rüzgara direniyordu son kalan yapraklar ağaçlarda. Hep onlara bakıp hüzünlenirdi. Ama artık düşünmüyor, üzülmüyordu. Kendi vardı aklında. Git gide git gide soğuk kanlı, gamsız, acımasız biri oluyor benliğinden uzaklaşıyordu adeta. Yerler çamur olmuş, kuşlar hep saklanmıştı… Yavrularını pervasızca ve acımasızca esen rüzgardan koruyordu .Kalkıp radyosunu açtı. İki adam kendi aralarında İslamiyet in güzelliklerinden Allah’ın intiharı kesinlikle sevmediğinden, kendi verdiği canı bir tek kendi alabileceğinden bahsediyorlardı. Pencereyi yağan yağmurun dayağından kurtarmak ister gibi hırsla açtı. Artık yüzüne çarpıyordu damlalar. Onlara karşı gelircesine dimdik, başını uzatıyordu pencereden… Direniyordu ama ağlıyordu farkında olmadan. Yüzüne çarpan yağmur damlaları, göz yaşlarıyla buluşup süzülüyordu yanaklarından. Her şey o kadar bunaltmıştı ki havanın soğukluğu yüzüne çarpan yağmur damlaları onu kendine getirmişti. İçeri girip eline bir kağıt ve kalem aldı. Ailesini, zorla evlendirileceği kişiyi de içeren bir mektup yazdı. Akşam düğünü olacaktı. Ama o okumak istiyordu… Sadece hakkı olanı yapmak ve okumak… Ellerine baktı. Babasının zorla sobaya bastırdığı ellerine... İşte şimdi içindeki kötü ruhları ,buhranları atar gibi hıçkıra ,hıçkıra ağlamaya başladı. Birazdan kendine geldi derken özenle kutusundan çıkardığı ilaçların hepsini ağzına attı ve sürahideki suyu beceriksizce arkasından içti. Ağzından boynuna doğru sular süzülüyordu. Sürahiyi elinden yere düşürüp oturdu. Birazdan uzandı ve tıpkı anne karnındaki bir bebek gibi kıvrıldı yatağında. Tam gözlerini kapatmaya başlamıştı ki kapı çaldı. Gelenler annesi ve birkaç arkadaşıydı. Akşamki düğün için hazırlayacaklardı onu. Hiç takati kalmamıştı. Parmağını kıpırdatacak hali yoktu. Hani derler ya ‘ hayatım film şeridi gibi gözümün önünden geçti ‘ diye aynen öyle olmuştu. Çok küçükken babasına su götürürken bardağın altından babasının pantolonuna düşen 2-3 damla su yüzünden bardağın nasıl yere fırlatıldığını ve evin koridorlarında saçlarından nasıl sürüklendiğini görmüştü sanki… yine bir gün annesinin seslendiğini duymadı diye sabaha kadar tuvalete nasıl kilitli kaldığını, hatta uyumayı sabaha kadar dayaktan inleyen yerleri için ağlayıp inlediğini duyuyordu sanki. ‘okula devam edeceğim öğretmen olmak istiyorum’ dediğinde babasının onu tuttuğu gibi banyoya götürüp kafasını suya soktuğunu ‘bir şey olmaz ‘ düşüncesiyle az kalsın onu öldüreceğini, 3 gün boyunca odasında kilitli ve aç bırakıldığını, o ana dair hatırladığı tek şey onu nefessiz bırakmaya yetecek kadar boğazına kaçan suyun hissi vardı sanki… ‘Bunlar ne ki daha’ dedi kendi kendine… birden irkildi dışarıdakiler kapıyı yumruklamaya başlamışlardı. Adeta kafasını yumruklar gibi…



peki şimdi ne olmalı...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt