Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bir Müddet Zeytin Yiyeceğiz,sonra...DEVAMI (1 Kullanıcı)

vildana

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Tem 2007
Mesajlar
122
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
49
'Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra...'
Selim Bey, kendisine bir soru sorduğu için başını ona
çevirdi; fakat aklı tabloda kalmıştı. Selim Beye cevap
verirken tabloya bir daha baktı. İkinci cümle de birinci cümle gibi üç nokta ile bitiyordu:
'Bir müddet sabredeceğiz, sonra...'
İyice meraklanmıştı. Bu ilk görüşmeleri olmasaydı, yanına gidip tabloyu iyice inceleyecekti; fakat bu uygun düşmez, düşüncesiyle yalnızca sohbet arasında göz ucuyla merakını gidermeye çalışıyordu. Ancak her seferinde biraz daha artan bir merakın içinde kalıyordu.Üçüncü cümlede: 'Bir müddet yürüyeceğiz, sonra...' diye yazıyor ve altta böyle birkaç cümle daha
sıralanıyordu. Artık aklı hep tablodaydı. Sonunda
dayanamayıp, 'Selim Bey merakımı mazur görün. Þu tabloya bir mânâ veremedim.'
Selim Bey kendisine has bir gülüş ile misafirine baktı,
derin bir nefes alarak:
'Malumunuz, babam varlıklı bir insandı. Oldukça iyi bir
hayatımız vardı. Sonra ne olduysa her şeyimizi kaybettik. O zenginlikten geriye hiçbir şey kalmadı. Köşkümüzdeki hizmetçiler de gitti. Yemekleri artık annem yapıyordu.
Hatırlıyorum da bir sabah, kahvaltıya sadece zeytin
koyabilmişti. O zengin kahvaltılarımıza bedel, yalnızca
zeytin...&şaşkınlık içinde, 'Başka bir şey yok mu?'
diye sormuştum. Bu soru karşısında annemin hüngür hüngür ağlayışı gözümün önünden hiç gitmiyor. Annemin ağlayışına mukabil babam: 'Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra...' dedi ve durdu, güçlü bakışlarını üzerimizde gezdirdi, 'Alışacağız.' dedi. Ve iştahla bir zeytin alıp ağzına attı.
Birkaç gün sonra haciz memurları gelip köşkümüzü de
elimizden aldılar. Kenar bir mahallede küçük, eski bir eve taşındık.
Doğru dürüst bir eşyamız da kalmamıştı.Annem bezgin bir sesle:
'Bu evde hiçbir şey yok! Burada nasıl yaşayacağız.' diye
haykırdı.
Bunun üzerine babam:
'Bir müddet sabredeceğiz, sonra alışacağız.' dedi.
Gittiğim özel okuldan ayrılmış, bir devlet okuluna
yazılmıştım.
Sabahleyin okula servisle gitmeyi umarken, babam elimden tuttu,
'Bu ilk günün, okula beraber gideceğiz.' dedi.Yürümeye
başladık.
Okul oldukça uzak gelmişti bana, yorulup geride kaldığımı hatırlıyorum. Babam kim bilir hangi düşüncelere dalmıştı.
Geride kaldığımı fark etmemişti. Biraz sonra fark edince
bana döndü.
İsyan dolu bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Bir an bana
ızdırapla baktıktan sonra, yanıma geldi. Bir şey söylemesine fırsat vermeden, kızgın aynı zamanda nazlı bir tavırla,
'Yoruldum.' dedim.
Babam oldukça sakin bir şekilde: 'Bir müddet
yürüyeceğiz,sonra alışacağız.' dedi.
Babam her sabah erkenden çıkıyor, geç saatlerde ancak
dönüyordu. Döndüğünde ise küçük odaya çekiliyor, bazen saatlerce orada kalıyordu. Çoğu zaman buradan gözyaşları içerisinde çıktığını görüyordum. Bir gün, merakıma yenilip babamın küçük odasına girdim. Yerde bir seccade, seccadenin üzerinde de bir tesbih vardı.Duvarda ise Arapça bir ibarenin altında şu
yazı vardı:
'Allah borcunu ödeme niyetinde olanın kefilidir.'
Babamın dediği gibi oldu, zor da olsa zamanla alıştık. Bu
hal birkaç yıl sürdü. Bir gün babam eve çok farklı bir yüz
ifadesiyle geldi. Ağlamaklı bir yüz ifadesi vardı.
Herbirimize bir paket getirmişti. Köşkten ayrıldığımız
günden beri ilk defa paketlerle eve geliyordu. Bizi bir araya topladı.
'Bugün,benim için ne mânâya geliyor biliyor musunuz?' dedi, kelimeleri boğazına düğümlendi, gözlerine yaşlar hücum etti.
Sözlerini kesmek zorunda kaldı. Her birimize hediyelerimizi teker teker verdi ve bizi ayrı ayrı kucaklayıp yanaklarımızdan öptü, kendisi de bir koltuğa oturdu.
Cebinden gazeteye sarılı bir şey çıkardı.O sırada da
ağlıyordu. Hepimiz şaşkınlık içinde babama bakıyorduk.
Gazeteyi açtı,içinden bir çift yeni çorap çıkardı. Bu
gözyaşlarıyla, bir çift çorabın alâkasını kurmaya
çalışırken babam, beklemediğimiz bir şey yaptı. Çorabı
burnuna götürdü, kokladı, kokladı. Arkasından hıçkırarak ağlamaya başladı.Hepimiz şok olmuştuk, tek kelime bile söylemeden bekledik. Babam nihayet kendisini topladı ve
'Bir zaman önce, büyük bir borcun altına girmiştim. Borcumu ödeme niyetiyle yeniden çalışmaya başladığım zaman kendi kendime 'bütün kazancım, borçlarımı ödeyinceye kadar alacaklılarımın hakkıdır. Onların hakkını vermeden ayağıma bir çorap almak bile bana haram olsun.' demiştim. Bugün ise, Allah'ın yardımıyla, borcumu bitirdim. Artık kimseye tek kuruş borcum kalmadı.' dedi. Sonra gözyaşları içinde ayağındaki çorapları çıkarıp yeni çoraplarını giydi. Ben de o eski çorapları hem aziz bir baba yadigârı, hem de bir ibret nişanesi olarak sakladım. Bu çoraplar her gün bana: 'Paralarını ödeyinceye kadar bütün kazancım alacaklılarının hakkıdır.' diyor'.Selim Beyin bakışları bilinmez âlemlere dalarken o,
nemlenen gözlerini kuruladı, sonra dönüp duvardaki siyah-beyaz fotografa hayran hayran baktı.
'Babanız sandığımdan da büyükmüş Selim Bey.Ben olsaydım öyle müreffeh bir hayattan sonra anlattığınız gibi bir darlıkta, herhalde çıldırırdım.'
 

vildana

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Tem 2007
Mesajlar
122
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
49
Bir Müddet Zeytin Yiyeceğiz, Sonra.....

Bir Müddet Zeytin Yiyeceğiz, Sonra.....

Kendisini karşılayan sekretere;
Nazif Beyle görüşmek istediğini söyledi.
Bunun üzerine sekreter birden ciddileşti:
'Nazif Bey mi?' dedi.
'Evet, Nazif Bey!'diye cevap alınca,hüzünlü bir ses tonuyla'Nazif Beysizlere ömür efendim, onu kaybedeli dört yıl oldu.' dedi.
Hiç beklemediği bu haberle bir acı saplandı yüreğine.
'Ya,öyle mi…?' diyebildi sadece. Hicranlı bir suskunlukla
bir müddet öylece kalakaldı. Gözlerine hücum eden yaşlar yanaklarından süzülüp göğsüne damladı. Kendisini toparlayıp 'Onun adına görüşebileceğim bir yakını var mı acaba?' diye sordu.
'Evet var, oğlu Selim Bey....'.
Titrek bir sesle 'Öyleyse Selim Beyle görüşebilir miyim?'
dedi.
Görevli hanım, insanda saygı uyandıran bu kibar
beyefendiye,
'Selim Bey, oldukça meşgul bir insan,randevusuz görüşmek pek mümkün olmuyor; ama ben yine de kendisine bir haber vereyim.' dedi ve telefona yöneldi..
Sonra 'Kim diyelim efendim?' diye sordu.
'Kendimi ona ben tanıtmak istiyorum kızım.' cevabı üzerine sekreter dahili telefonu çevirdi. Daha sonra mütebessim bir çehreyle,
'Selim Bey sizinle görüşmeyi kabul etti, lütfen beni takip
edin.' dedi.
Beraber merdivenden çıktılar. İnce bir zevkle döşenmiş
geniş bir salondan geçip büyük bir kapının önünde durdular,
sekreter kapıyı açarak, 'Buyurun!' dedi. O da içeri girdi.
Kendisini ayakta bekleyen vakur ve mütebessim gence doğru hızlı adımlarla yürüdü, elini uzatarak,
'Merhaba, ben Prof. Dr. Mehmet Baydemir.' dedi.
'Bendeniz de Selim Cebeci… Lütfen buyurun,oturun.' dedi,
genç iş adamı.
Mehmet Bey, kendisine gösterilen yere oturur oturmaz:
'Yirmi üç yıl, tam yirmi üç yıl… Vaktiyle bana burs verip
okumama vesile olan insanın elini öpmek için bu ânı
bekledim.' dedi ve dudakları titredi, gözleri doldu.
'Ama o büyük insanın elini öpmek nasip değilmiş, bunun için ne kadar üzgünüm anlatamam.'
Yaşarmış gözlerini kuruladıktan sonra Selim Beye döndü:
'Fakat en azından o büyük insanın mahdumunun elini
sıkmaktan da bahtiyarım.'
Misafirin bu sözleri üzerine Selim Bey, yerinden fırladı,
kulaklarına inanamıyordu. Kelimelerinin her biri birer
hayret nidâsı gibi dizildi cümlelerine:
'Mehmet Baydemir demiştiniz değil mi, Tosyalı Mehmet
Baydemir mi?'
Profesör, delikanlının bu heyecanlı haline bir anlam
veremeyerek başıyla 'Evet' dedi. Bunun üzerine Selim Beyin gözleri sevinçle parladı.
'Babamla sizi uzun yıllar aradık; ama bulamadık.' dedi.
Profesörün yanına gelerek iki eliyle elini tuttu, candan
bir dost gibi sıktı ve 'Sizi karşıma Allah çıkardı.' dedi.
Bu sözler profesörü çok şaşırtmıştı.
'Uzun yıllar beni mi aradınız? Peki ama neden?' dedi.
Selim Bey gülen gözlerle profesöre bakarak
'Bizdeki emanetinizi vermek için...' deyince, profesörün
şaşkınlığı iyiden iyiye arttı.
'Emanet mi?' dedi.
Selim Bey cevap vermeden yerine geçip telefonu çevirdi.
Karşısındakine 'Gelebilir misiniz?' deyip telefonu kapattı.
Mehmet Bey, şaşkın gözlerle Selim Beye bakarken kapı
çalındı, odaya iyi giyimli bir bey girdi.
Selim Bey ona yanına gelmesini işaret etti, sonra kulağına bir şeyler fısıldadı. Gelen kişi bir şey söylemeden geldiği kapıya yöneldi. O çıkarken Selim Bey, misafiriyle tatlı bir sohbete başladı. Sohbetleri koyulaştıkça, çehrelerindeki şaşkınlık, yerini birbirlerine hasret kırk yıllık ahbapların yeniden buluşmalarındaki sevinç, samimiyet ve güvene bırakmıştı. Mehmet Bey yurt dışındaki tahsilinden,araştırmalarından ve yirmi üç yıl boyunca her yıl büyüyen memleket hasretinden bahsetti. Sonra Nazif
Beyin duvardaki portresini göstererek,
'Bu günlerimi şu büyük insana borçluyum.' dedi.
'Bana yalnızca maddî destek vermedi, mânen de beni hiç
yalnız bırakmadı.Yurt dışında tahsil görürken yanlışa her
yeltendiğimde hayalen yanımda hazır oldu. `Sana bunun için burs vermedim.' diyerek bana istikamet verdi. Ona her namazımda dua ediyorum.' dedi ve gözlerini Nazif Beyin duvardaki fotografına mıhladı.
Sonra gözleri portrenin altındaki ilk anda mânâ veremediği diğer tabloya kaydı.Son derece şık bir çerçevenin içinde, bazı yerleri yamalı ve tamir görmüş oldukça eski bir çift çorap duruyordu.
Biraz daha dikkatli baktığında çerçevede bazı cümlelerin de sıralandığını fark etti:
 

vildana

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Tem 2007
Mesajlar
122
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
49
Bir Müddet Zeytin Yiyeceğiz,sonra....DEVAMI 2

Bir Müddet Zeytin Yiyeceğiz,sonra....DEVAMI 2

Selim Beye döndü ve 'Siz ne yapardınız?' diye sordu.
Selim Bey kendisine has tebessümü ile:
'Bir müddet zeytin yerdim, sonra...' dedi ve gülümsedi.
O sırada kapı çalındı, biraz önceki beyefendi elinde bir
kutuyla içeriye girdi. Kutuyu Selim Beyin masasına bırakıp
çıktı.Selim Bey yerinden kalkıp kutuyu alarak Mehmet Beye
uzattı.
'Buyurun, yıllarca size vermek istediğimiz emanetiniz.'
dedi.
Mehmet Bey bilinmez duygular içerisinde kutuyu açtı.
İçinden kadife bir kese çıktı.Keseyi açıp içini kutuya
boşalttığında merakı iyiden iyiye arttı. Keseden birkaç
tane cumhuriyet altını ile bir not çıkmıştı. Mehmet Bey
hassasiyetle katlanmış kâğıdı açıp okumaya başladı.
'Sevgili Mehmet Bey oğlum, Bazen istediğimizi yaparız, çoğu
zaman da mecbur olduğumuzu... Tahsil hayatınız boyunca size
burs
vermeyi taahhüt etmiştim. Ancak eğitiminizin son altı
ayında size burs verme imkânını bulamadım. Bir müddet sonra
imkânlarıma yeniden kavuştum; lâkin bu sefer de size
ulaşamadım. Dolayısıyla size borçlandım ve borçlu kaldım. Eğer böyle bir borcu gözyaşı ve ızdırapla ödemek mümkün
olsaydı, ben bu borcu fazlasıyla ödemiş olurdum. Zira
sevgili oğlum, bu altı aylık zaman diliminde bursunu
verememenin ızdırabıyla kaç gece ağladım onu
Rabb'im bilir. Her neyse, bursunuzu tarihlerindeki
değeriyle altına çevirdim. Bu altınlar sizindir. Bunlar
elinize ulaştığında, borçlarımın tamamını ödemiş olacağım.

Sevgilerimle, Nazif Cebeci.
Mehmet Bey neye uğradığını şaşırmıştı. Bu büyük insanın
yüceliği karşısında bir çocuk gibi yalnızca ağlıyor,
ağlıyordu. Selim Bey
de bir hayli duygulanmıştı. Onun da yanaklarından yaşlar
süzülüyordu. Bir ara yaşlı gözlerle babasının siyah-beyaz
portresine baktı. Kendisine yıllarca hüzünle bakan gözleri,
bu sefer sevinçle bakıyor gibiydi...

 

zamannamaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2007
Mesajlar
438
Tepki puanı
0
Puanları
0
Çok hoş bir hikaye.
Paylaşım için teşekkür ederim.

Kul hakkı gerçekten çok önemli.Rabbim bu fünyada üzerimizde olan tüm kul haklarını ödemeyi nasip etsin inşallah.Amin.
 

b_bocek

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eki 2007
Mesajlar
120
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
allah razı olsun kardess
 

leni

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eyl 2007
Mesajlar
253
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
çok güzeldi kardeşim emeğine sağlık ALLAH böyle ahlak böyle ALLAH korkusu nasip etsin cümlemize... selametle
 

vildana

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Tem 2007
Mesajlar
122
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
49
Çok hoş bir hikaye.
Paylaşım için teşekkür ederim.

Kul hakkı gerçekten çok önemli.Rabbim bu fünyada üzerimizde olan tüm kul haklarını ödemeyi nasip etsin inşallah.Amin.

Allah(c.c) razı olsun.Allaha(c.c) emanet olun, selam ve dua ile
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt