Abdullah-ı Dehlevî hazretleri yanında bulunanları terbiye edip, yetiştirdiği gibi uzakta
olanlara da mektupları ile doğru yolu anlatır, gaflet, Allahü teâlâyı ve âhireti unutmaktan
uyandıracak nasîhatlarda bulunurdu.
Bir mektûbunda şöyle buyurdu:
Yüksek makamlar ve beğenilen hâller sâhibi Ahmed Han! Allahü teâlâ size selâmet versin.
Esselâmü aleyküm ve rahmetullah. Münşî Naîmüddîn Han, iyi hâllerinizden çok bahsettiler.
Bunun için, bu birkaç satır, kırık dökük ifâdeler yığını mektubu yazdım ki, uzakta kalmış olanları inâyet nazarınızdan unutmayasınız ve teveccüh ediniz. Zîrâ bu ihtiyârın ömrü günah
işlemekle geçti. Şikâyet, gıybet, dil uzatma, ayıblama, lânet etme, büyükleri anlayamama
netîcesi sitemler şeklinde açık günahlar, yâhut huzur içinde olmayan, tecvîde riâyet
edilmeden namaz kılma, boş ve lüzumsuz şeylerden kesilmeden oruç tutma, mânâsını
düşünmeden Kur'ân-ı kerîm okuma ve boş vakitleri Allah korkusu ve huzûru ile geçirmeme
ve sayılı nefesleri gafletle harcama şeklindeki diğer günahlar o kadar çoktur ki, amel
defterimi kararttılar. Binlerce teessüfler, esefler olsun ki, cihân bahçesine gül için geldik, ama
diken topladık. Hasretler, ziyânlar olsun ki, bize sıhhat, âfiyet ve rahatlık verildi, hepsinin
şükründe kusûr ve eksiklik eyledik. Pişmanlıklar olsun ki, Kur'ân-ı kerîm ve Peygamber
efendimiz gibi eşsiz iki nîmet ihsân olundu. Biz ise onların şükründe olacak yerde hâlâ
gafletteyiz. Allah korusun. Hayretteyim. Yarın ne yüzle Allahü teâlânın ve Peygamberinin
huzûrunda kabûl görürüz. Bu ne anlayışsızlıktır. Bu uygunsuzluk ve liyâkâtsizlikle, şefâat ve
magfiret derecesine ulaşmak çok zordur. Ancak Allahü teâlânın gadabını aşmış rahmeti,
ümîdimizdir. Mücerred ihsânı ile muâmelesine güveniyoruz. Yoksa hiç özrümüz, özür
dileyecek yüzümüz yoktur.
Ölüm başımızın ucunda, kıyâmet çok yakın. İşe yarar hangi ameli işledik. İyiler Cennet'e
girip, Cennet nîmetlerine ve Hakk'ın dîdârına kavuşurlar. Bizim gibi gâfiller, elli bin senelik
hesâb gününde, bizi hesâba çektirecek, bırakmayacak şeylerle meşgûlüz. Düşünmek lâzımdır
ki, yarın elde hasret, ziyân kalmasın. Allah katında kıymetli kulların yaptıkları gibi, seher
vaktinde kalkıp, gözlerden hasret gözyaşları akıtmağı, mücâhede ve can çıkarırcasına gayretle
ibâdet ve kullukta bulunmayı Hak teâlâ nasîb eylesin. Hazret-i Münşî Naîmüddîn Han ve sevgili zât-i âliniz, husûsî zamanlarınızda, yolda kalmış ihtiyarları hatırlayınız. Gıyâbî duâ kabûle daha yakındır. Buradakiler ve bu fakîr size her zaman duâ ediyoruz. Allahü teâlâ iki dünyâ seâdeti versin." (91. mektup)
olanlara da mektupları ile doğru yolu anlatır, gaflet, Allahü teâlâyı ve âhireti unutmaktan
uyandıracak nasîhatlarda bulunurdu.
Bir mektûbunda şöyle buyurdu:
Yüksek makamlar ve beğenilen hâller sâhibi Ahmed Han! Allahü teâlâ size selâmet versin.
Esselâmü aleyküm ve rahmetullah. Münşî Naîmüddîn Han, iyi hâllerinizden çok bahsettiler.
Bunun için, bu birkaç satır, kırık dökük ifâdeler yığını mektubu yazdım ki, uzakta kalmış olanları inâyet nazarınızdan unutmayasınız ve teveccüh ediniz. Zîrâ bu ihtiyârın ömrü günah
işlemekle geçti. Şikâyet, gıybet, dil uzatma, ayıblama, lânet etme, büyükleri anlayamama
netîcesi sitemler şeklinde açık günahlar, yâhut huzur içinde olmayan, tecvîde riâyet
edilmeden namaz kılma, boş ve lüzumsuz şeylerden kesilmeden oruç tutma, mânâsını
düşünmeden Kur'ân-ı kerîm okuma ve boş vakitleri Allah korkusu ve huzûru ile geçirmeme
ve sayılı nefesleri gafletle harcama şeklindeki diğer günahlar o kadar çoktur ki, amel
defterimi kararttılar. Binlerce teessüfler, esefler olsun ki, cihân bahçesine gül için geldik, ama
diken topladık. Hasretler, ziyânlar olsun ki, bize sıhhat, âfiyet ve rahatlık verildi, hepsinin
şükründe kusûr ve eksiklik eyledik. Pişmanlıklar olsun ki, Kur'ân-ı kerîm ve Peygamber
efendimiz gibi eşsiz iki nîmet ihsân olundu. Biz ise onların şükründe olacak yerde hâlâ
gafletteyiz. Allah korusun. Hayretteyim. Yarın ne yüzle Allahü teâlânın ve Peygamberinin
huzûrunda kabûl görürüz. Bu ne anlayışsızlıktır. Bu uygunsuzluk ve liyâkâtsizlikle, şefâat ve
magfiret derecesine ulaşmak çok zordur. Ancak Allahü teâlânın gadabını aşmış rahmeti,
ümîdimizdir. Mücerred ihsânı ile muâmelesine güveniyoruz. Yoksa hiç özrümüz, özür
dileyecek yüzümüz yoktur.
Ölüm başımızın ucunda, kıyâmet çok yakın. İşe yarar hangi ameli işledik. İyiler Cennet'e
girip, Cennet nîmetlerine ve Hakk'ın dîdârına kavuşurlar. Bizim gibi gâfiller, elli bin senelik
hesâb gününde, bizi hesâba çektirecek, bırakmayacak şeylerle meşgûlüz. Düşünmek lâzımdır
ki, yarın elde hasret, ziyân kalmasın. Allah katında kıymetli kulların yaptıkları gibi, seher
vaktinde kalkıp, gözlerden hasret gözyaşları akıtmağı, mücâhede ve can çıkarırcasına gayretle
ibâdet ve kullukta bulunmayı Hak teâlâ nasîb eylesin. Hazret-i Münşî Naîmüddîn Han ve sevgili zât-i âliniz, husûsî zamanlarınızda, yolda kalmış ihtiyarları hatırlayınız. Gıyâbî duâ kabûle daha yakındır. Buradakiler ve bu fakîr size her zaman duâ ediyoruz. Allahü teâlâ iki dünyâ seâdeti versin." (91. mektup)