Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

BiR KıSSa BiN HiSSe (1 Kullanıcı)

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35


Kıssalar,bize bizi anlatır;içimizdeki kimliği ortaya çıkarır,üzerimizdeki perdeyi kaldırır ve fıtratımızı gösterir.


Kıssalar bir aynadır,bizim iç halimizi yansıdır.
Kıssalar,bizden önceki insanların yaşadıklarıdır.Hepsi bize bir örnektir,ibrettir,davettir,uyarıdır,çağrıdır.

Kıssalar, hal diliyle bizlere öğüt verir,Hakkı anlatır, doğruya dönüş imkanı hazırlar,bu yolda rehberlik yapar.

Kıssalar , gönül kulağına hitap eder,vicdana seslenir, kalbe dokunup"Ölmeden önce uyan! "der.

Kıssalar , düşündürür, bazen tebessüm ettirir, bazende ağlatır.Ne haldeyim diye düşünmek,düşünüp de kötülükten taşınmak,yerince gülmek veya ağlamak gerçek akıl sahiplerinin işdir.

Kıssalar , bir fırsattır.Bu fırsat,doğruyu düşünme ve anlama fırsatıdır.Doğru düşünen doğruyu anlar, doğruyu anlayan, fani olanla ebedi olanı fark eder ve ebedi olana yönelir.İhlasla Hakk'a yönelen kimsenin gönül gözü açılır,kalp kulakları işitir,aklı nurlanır, Kur'an ve kainat kitabından verilen ilahi mesajı alan hazırlığına başlar ve yola çıkar.

Gidilecek yol, aslında bir tanedir;o da alemlerin Rabbinin huzuruna giden yoldur.O 'ndan geldik , O'na döneceğiz.İkinci bir seçenek yok.O huzura , kimi Rabbine dost olarak çıkar, huzur ve sevinçten yüzü dolunay gibi parlar.Kimi de eli ayağı bağlı kaçak bir köle olarak getirilir.Onun Rabbi için yapılmış zerre kadar hayır yoktur.Tam bir müflistir .Korku dan gözleri dışa fırlamıştır.Boynu büküktür.Yüzü asık ve karanlıktır.Onu iki ateş beklemektedir.Biri ilahi gazap, diğeri ebedi azap.

Bu halden yüce ALLAH'a sığınırız.

Kısaca kıssalar anlatır, bize de ibret ve tedbir almak düşer.

alıntı
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
İbret alana her duyuş, her oluş, KAZANILMIŞ BİR TECRÜBEDİR..
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Râbia-tül Adeviyye

Râbia-tül Adeviyye

Râbia-tül Adeviyye, bir gece, evinde geç vakitlere kadar namaz kılarken hasırın üzerinde uyuya kaldı. Bu arada evine bir hırsız girdi. Her tarafı aradı, çalacak bir şey bulamadı.

Giderken;
"Girmişken boş çıkmayayım" diyerek, Râbia hazretlerinin dışarıda giydiği örtüsünü aldı. Evden çıkarken yolunu şaşırdı, kapıyı bulamadı. Geri dönüp örtüyü aldığı yere bıraktı. Bu sefer rahatlıkla kapıyı buldu. Kapıyı bulunca tekrar geri dönüp, örtüyü aldı. Fakat yine kapıyı bulamadı. Bu hâl yedi defa tekrarlandı.
Yedinci defâ tekrar örtüyü eline alınca şöyle bir ses duydu:
"Ey kişi kendini yorma. O yıllardır kendini bize ısmarladı. Şeytanın ona yaklaşma gücü yok iken, hırsızın onun örtüsüne yaklaşması mümkün müdür? Git, yorulma, boşuna uğraşma. O uyuyorsa da dostu uyanıktır ve onu korumaktadır."


Bu hâdiseden korkup dışarı fırlayan hırsız, tövbe edip bu kötü huyundan vazgeçti.
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Bir derviş. Evden ayrılışında hanımına işe gidiyorum diyerek ayrılır, ancak doğru tekkeye gider ibadet ederdi. Akşam eve döndüğünde Hanımı:
- Yiyecek bir şeyimiz yok biliyorsun, elin boş mu döndün, dediğinde de
- Çalıştığım zat öyle cömertki... Ondan para istemekden utanıyorum. Ay sonunda ücretimin tamamını toptan verecek, derdi.

Ay sonu geldiğinde, yine evden ayrılmış, tekkeye gitmiş, ibadete koyulmuştu. Akşam eve döneceğinde bir düşünce kendisini aldı, ay sonu idi, hanıma ne diyecekti. Mahzun mahzun eve doğru yürüyordu. Sonunda eve yaklaştı. Evden leziz yemek kokuları etrafa yayılıyordu. Şaşırmıştı, kapıyı hanımı güler yüzle açar, içeri girerler olanları kocasına şöyle anlatır:
- Kimin yanında çalışıyuorsan bey, gerçekten cömert biriymiş. Öğle sıraları idi, nur yüzlü iki zat kapıyı çaldı: "Bunlar beyinin iş ücretleridir. Eğer bundan sonra da işine devam eder ve daha fazla çalışırsa, ücereti daha da artacaktır" dediler ve taze kesilmiş koyun eti, çeşit çeşit yiyecek, hiç tatmadığım meyveler ve bir kese de altın verdiler. Allah razı olsun o kimseden. Açlıktan artık tahammülümüz kalmamıştı.

Hanımından bu sözleri dinleyen derviş Allah'a şükredip, ibadetine devam etti....

 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Ma'rûf-ı Kerhi Hazretlerininbir dayısı şehrin vâlisi idi. Vâli, bir gün şehrin kenar mahallelerini dolaşıyordu. Ma'rûf'u bir kenarda oturmuş ekmek yerken gördü. Önünde de bir köpek vardı. Bir lokma kendi yiyor, bir lokma da köpeğin ağzına veriyordu.
Dayısı,
- Köpekle birlikte yemeğe utanmıyor musun dedi.
Maruf;
Utandığım için bu zavallıyı yediriyorum dedi ve başını kaldırıp havadaki bir kuşa seslendi. Kuş uçup geldi, eline kondu ve kanadıyla başını ve gözünü örttü.
Ma'rûf;
-Allah'tan utanandan her şey utanır, buyurdu.

Dayısı bu hâli görüp, bu sözü işitmekle hem hayret etti, hem de oradan uzaklaştı.
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35


Evliyanin biri talebeleriyle beraber bir sohbetten dönerken, bir kabristanın yanından geçiyorlarmış. O veli zat bir kabri işaret ederek talebelere sormuş.
- “Şimdi su kabirde yatan sahış kalksa , sizce neler yapar?”
Talebeler en başta saşırmış ancak herkes kendine ait fikri beyan etmiş. Kimisi;

- “Devamlı namaz kılar” demiş , kimisi;

- “Devamlı oruç tutar ” demiş, kimisi;

- ”Bütün malvarlığını Allah yolunda sarfedip, sadaka verir” demiş, kimisi de;

- “Hemen hacca gider ve asla günahlara girmez” demiş… Talebelerin fikirleri hep bu minvaldeymiş. O veli zat tebessümle karşılık verip;

- “Elbette hepinizin dediği doğru, şu anda o kabirdeki kimse dirilse namazlarını, oruçlarını ve diğer ibadetlerini daha hassas şekilde yapmaya gayret eder.” ve devam etmiş “O Şahsın tekrar dirilme, buraya gelme imkanı yok, artık o kapı kapalı, fakat siz buradasınız ve kabre doğru gidiyorsunuz, yani sizin kabre gideceğiniz kat’i. O şahsın yapacağını söylediğiniz şeyleri şimdi siz neden yapmazsınız veya gevşek davranırsınız? ”
Talebeleri o günden sonra dini emirlere daha hassas davranıp, dün ölenlerin azap çektiği basit fani meseleler için bugün artık birbirilerini yemekten vazgeçmisler…
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Naklederler ki Ebû Bekir Verrâk’ın bir oğlu vardı. Onu mektebe gönderdi. Bir gün oğlanı titrer ve beti benzi soluk hâlde gördü:

“Sana ne hâl vâki oldu?” dedi. Çocuk:

“Hocam bana bir âyet öğretti. O âyette Hak Teâlâ buyuruyor ki: [“Eğer nankörlük ederseniz, çocukları kocaltacak bir günden nasıl sakınırsınız?” (Müzzemmil, 17) Bu âyetin dehşetinden böyle oldum.” dedi. Sonra çocuk hastalandı ve hemen o saatte vefat etti. Babası mezarının başına gitti, ağlaya ağlaya kendisine şöyle hitap etti:

“Ey Ebû Bekir! Çocuğun bir âyet işitmekle böyle oldu ve can verdi. Bunca yıllar Kur’an okuyor ve hatmediyorsun da o sana tesir etmiyor? Kalbin taş mıdır?”
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Râbia-tül Adeviyye, bir gece, evinde geç vakitlere kadar namaz kılarken hasırın üzerinde uyuya kaldı. Bu arada evine bir hırsız girdi. Her tarafı aradı, çalacak bir şey bulamadı.

Giderken;
"Girmişken boş çıkmayayım" diyerek, Râbia hazretlerinin dışarıda giydiği örtüsünü aldı. Evden çıkarken yolunu şaşırdı, kapıyı bulamadı. Geri dönüp örtüyü aldığı yere bıraktı. Bu sefer rahatlıkla kapıyı buldu. Kapıyı bulunca tekrar geri dönüp, örtüyü aldı. Fakat yine kapıyı bulamadı. Bu hâl yedi defa tekrarlandı.
Yedinci defâ tekrar örtüyü eline alınca şöyle bir ses duydu:
"Ey kişi kendini yorma. O yıllardır kendini bize ısmarladı. Şeytanın ona yaklaşma gücü yok iken, hırsızın onun örtüsüne yaklaşması mümkün müdür? Git, yorulma, boşuna uğraşma. O uyuyorsa da dostu uyanıktır ve onu korumaktadır."


Bu hâdiseden korkup dışarı fırlayan hırsız, tövbe edip bu kötü huyundan vazgeçti.

Allahuekber..ALLAHUEKBER...
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Kerametler sarayının sultanı Ma’rûf’un huzuruna dostlarından biri geldi:

“Ey Ma’rûf!” dedi. “Seni bu derece ibâdete sevkeden ne?”

Ma’rûf sükût etti.

Adam ısrar ederek yine sordu:

“Ölümü anmak mı?”

Ay yüzlü mâna eri, kurşundan ağır başını kaldırıp cevap verdi:

“Ölüm dediğin ne ki?”

“Kabir ve berzahı anmak mı?”

“Kabir dediğin de ne ki?”

“Cehennem korkusu veya cennet ümidi mi?”

“A dostum! Bunlar da ne ki? Bu saydığın şeylerin hepsini elinde tutan Zât-ı Kibriyâ öyle yücelerden yüce bir varlıktır ki, eğer onu seversen bu dediklerinin hepsini sana unutturur. Kendisi ile aranda bir marifet, bir bilgi, bir tanışma olur ve onların sayesinde bunların hepsinden seni kurtarır. İş, O’nun sevgi denizinde gark olmaktır…”
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Ma'rûf-ı Kerhi Hazretlerininbir dayısı şehrin vâlisi idi. Vâli, bir gün şehrin kenar mahallelerini dolaşıyordu. Ma'rûf'u bir kenarda oturmuş ekmek yerken gördü. Önünde de bir köpek vardı. Bir lokma kendi yiyor, bir lokma da köpeğin ağzına veriyordu.
Dayısı,
- Köpekle birlikte yemeğe utanmıyor musun dedi.
Maruf;
Utandığım için bu zavallıyı yediriyorum dedi ve başını kaldırıp havadaki bir kuşa seslendi. Kuş uçup geldi, eline kondu ve kanadıyla başını ve gözünü örttü.
Ma'rûf;
-Allah'tan utanandan her şey utanır, buyurdu.

Dayısı bu hâli görüp, bu sözü işitmekle hem hayret etti, hem de oradan uzaklaştı.

Allahım onları bizlere önderler eyle...ALLAHIM ONLARIN HALLERİNİN KOKUSUNU BİZE ULAŞTIR..
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35


enust.gif


Peygamberimiz (s.a.v) azadlı kölesi Zeyd bin Hârise'yi çok severdi.
Oğlu Üsame'yi de. Babayı da oğulu da gerektiğinde kollardı.

Hz. Ömer bir gün ganimet malı dağıtıyordu. Oğlu Abdullah'a üç verirse Üsame'ye dört veriyordu.
Abdullah bunun sebebini öğrenmek istedi:

- Ben Üsame'nin katılıp da benim katılmadığım tek gaza (savaş, cihad) hatırlamıyorum.
Neye dayanarak ona benden fazla veriyorsun?

Hz. Ömer şöyle açıklamada bulundu:

- Hz. Peygamber onun babasını senin babandan, Üsame'yi de senden çok sever ve kollardı.
O'nun her işinde muhakkak bir hikmet vardır. Ben O'nun sevdiğini kendi sevdiğime tercih ederim.
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Korkmasın Galip Gelecektir


Aziz Mahmud Hüdayi ile I. Sultan Ahmed´in dostluklarının ilginç bir başlangıcı vardır. Sultan Ahmed tahta çıktıktan bir süre sonra bir rüyasında, Macaristan kralı ile mücadele ederken sırtüstü yere düştüğünü, kralın da üstüne çıktığını gördü.

Padişahın bu rüyasını gerek sarayda gerekse saray dışında makul bir yoruma bağlayan çıkmadı. Bunun üzerine padişaha bu rüyasını Üsküdar´da oturan, ünü yeni yeni yayılan Aziz Mahmud Hüdayi´ye yorumlatması teklif edildi. Sultan Ahmed rüyasını bir kağıda yazıp cevaplandırması isteğiyle Aziz Mahmud Hüdayi´ye gönderdi.

Hüdayi hükümdarın adamını dergahının kapısında karşıladı, elindeki mektubu aldı daha okumadan "cevabı burada" deyip kendi mektubunu verdi ve geri çevirdi. Aziz Mahmud Hüdayi padişahın rüyasını şöyle yorumlamıştı :

- "İnsanın rüyasında rakip karşısında sırtüstü yere düşmesi, gerçek hayatta ona galip geleceğine işarettir. Sırt insanın en kuvvetli yeridir. Toprak da en kuvvetli dayanaktır. Bu ikisi birleşince kuvvet üstüne doğar. Kısaca bu rüya islam´ın kafirlere galebe edeceğini simgeler."

Sultan Ahmed, bu mantıklı ve müjdeli yorumu yapan şeyhe karşı içinden bir sevgi ve yakınlık duydu. İşte bu sevgi ve yakınlık büyük bir dostluğun başlangıcı oldu...
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Übey bin Ka'b Hazretlerinden: "Mü'min beş nur arasında dolanır durur: Konuşması nur, ilmi nur, girdiği yer nur, çıktığı yer nur, kıyamet günü varacağı yer nurdur. Kâfir de beş zulmet içinde dönüp durur: Konuşması zulmet, işi zulmet, girdiği yer zulmet, çıktığı yer zulmet ve kıyamet günü varacağı yer zulmettir."
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Hasan bin Ali Hazretleri, Kâbe örtüsünün bir kenarına sarılıp şöyle dua etmişti: “Ya Rabbi, nimet ihsan ettin, lâkin beni şükreden bir kul olarak bulmadın. Belâ verdin fakat beni sabreden bir kul olarak görmedin. Ne şükrünü yapamadığım için nimeti elimden aldın ne de sabredemediğim için belânın şiddetini arttırdın. Ya İlâhî ! Kerîm olandan, keremden başka ne beklenir?”
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Malik bin Dinar Hazretlerine, “Dünyada en güzel kazanç nedir?” diye sordular. Şöyle buyurdu: “Üç şeydir:
1. Allah’ın salih kullarının sohbetinde bulunmak ve din kardeşleri ile dini sohbetler yapmak.
2. Geceleri teheccüd kılmak ve Kur’an okumak.
3. Allahu Teâlâ’yı hiç unutmayıp O’nu daima anmak, zikretmek.”
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Halife Hz Ömer bir gün kırbasını sırtına yüklenmiş, Medine’nin sokaklarında dolaşıyordu. Babasının sırtında su tulumu ile dolaştığını oğlu Abdullah da gördü ve kendisine yetişip sordu:
- Baba sen ne yapıyorsun, koskoca halife sırtında kırba taşır mı, taşıtacak kimse mi bulamadın?
- Oğlum, bunu taşıtacak adam bulamadığım veya başka bir mecburiyet dolayısıyla taşıyor değilim. Nefsime gurur gelir gibi oldu, kendimi bepenir gibi oldum, sırf onu küçültmek için bu yola başvurdum.
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Reca bin Hayve Hazretlerine, "İçimizdeki hased ve kıskançlığı nasıl terk ederiz. Bu kötü duygulardan nasıl kurtuluruz?" diye sorulmuştu. Cevaben buyruldu ki: "Ölümü her zaman hatırlamakla. Ölümü unutmayan insan, hased ve kıskançlığı kolayca terk edebilir."
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Hasan-ı Basri Hazretlerine, "Güzel ahlak nedir?" diye sorulmuştu. Cevaben buyurdu ki: "Cömertlik, bağışlayıcılık, sabır ve tahammül..." Aynı soru Hz Ali Efendimize (r.a) sorulduğunda şu cevabı vermişti: "Allah'a isyan olmayan konularda, insanlara muhalefet etmemektir."
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Bir Yahudi, imtihan için Efendimiz aleyhisselamın yanına gelmiş ve elindeki yiyeceği göstererek,
“Ey İslam Peygamberi; bu benim rızkım mıdır?” diye sormuş.
Yahudi, “Evet” cevabını alsa elindekileri yemeyerek atacak, “Hayır” cevabında ise onu yiyerek sözde akıllılık yapmış olacaktı. Efendimiz aleyhisselam hiç tereddüt etmeden cevap verdi: “Yersen, rızkındır..”
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt