Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bir Gün Kapı Açılır (1 Kullanıcı)

  • Konuyu başlatan ceylin2009
  • Başlangıç tarihi
C

ceylin2009

Anlatılır durur bir hikayedir: Bir davette sofra başında yenilip içilirken elektrikler kesilir. Ev sahibi telaşla mum, kandil ararken yeme içmeye devam eden misafirlerden biri sofradakilere seslenir: “Dostlar, dolmaları ikişer ikişer yemeyin, tek tek yiyin.” Sorarlar: “Nereden biliyorsun, çifter çifter yediğimizi?” Der: “Kendimden biliyorum.”

Öyledir, kendimizden biliriz. Kendi yapıp ettiklerimizden biliriz. Karanlıkta kendini gösteren yüzümüzden, tutmadığımız ve tutmayacağımızı bilirken verdiğimiz sözlerimizden biliriz.

İnanılmamayı hak ediyor musun diye düşünmeden sana inanmazken, aslında ben kendime inanmam. Ben, kendisine inanılmaz biri olurum.

Bize uçmak verilir. İnanmak uçmaktır, kanatlanmaktır. Her an kanatlarımız yenilenir. Devir ise en büyük yalanını söyler: ‘İnanma!..' Yalana kanar, kanatlarımızı bırakır, inanmayız. Ona, sana, kendimize...

Büyüdükçe yalanlarımız büyür, biz küçülürüz.

Yükseklere çıkar çıkarız da merdivenlerimize güvenmeyiz. Basamaklara inanmayız. İnançsızlığımız yükselir, biz alçalırız. Nereye çıktık?

Bir yerlere gelir, yola güvenmeyiz. Adımlarımıza inanmayız. Nereye geldik?

Gelirken, çıkarken o kadar yontar, o kadar kırparız ki, elimizde tek kalan yalan olur. Yalana sımsıkı tutunuruz. İnanmayız. Kandırılmamak adına.

Oysa devre rağmen çocuklar ve hâlâ çocuklar vardır. İnanırlar, güvenirler, beklerler. Devrin en büyük öğretisine kulak asmaz, inanır, kanatlarını takınırlar. İnandıkça inanılır, bekledikçe beklenilir olurlar. Devrin dışına çıkarlar.

Büyüdükçe küçülenler ‘çocuk işte' dedikçe büyürler. Birileri kat kat çıktıkça, yükseldikçe iner; onlar, toprağa yakın durdukça göklerden ötelere yükselirler. Kaybettikçe gözlerde gönüllerde kazanırlar. Düz yolda tökezler; kıtalar, okyanuslar, asırlar aşarlar.

Devrimizde çocuklar var. Çocuklara söz vermeye gelmez. Çünkü onlar inanırlar, güvenirler, beklerler.

...

Bekliyordu. Bekliyordu çünkü ‘geleceğim' demişti. Söze inanıyor, dosta inanıyor, bekliyordu.

Bekleyenler bilirler. Beklemek bir andır ki asırlara bedeldir. Bir anlık bekleyişte doğar, büyür, ölürüz. O bir anda dünya ilk gününden son gününe gelir.

O, inanıyor ve bekliyordu. Günler gece, geceler gündüz oluyor bekliyordu. Mevsimler değişiyor, yazlar kış, baharlar sonbahar oluyordu. Yapraklar yeşil oluyordu, sarı oluyordu, toprak oluyordu. Yağmurlar yağıyordu, karlar yağıyordu; çiçekler açıyor, çiçekler soluyordu. Gökte nice yıldızlar yanıyor, yıldızlar sönüyordu. Esmalar değişiyordu, hüsnalar değişiyordu. Büyükler değişiyordu.

Yanından gülüp geçiyorlardı. Büyük laflar ediyor, boş boş ellerini sallıyorlardı.

‘Gelmez o, boşuna bekliyorsun' diyorlardı.

Gelmemişti. Gelmez miydi? Geleceğim demişti. ‘Vaz geçer gidersem, dosttan geçersem bir inanmayan da ben olmaz mıyım? İnanmayan olmaz mıyım?' diyor bekliyordu.

İnanma diyenler kendisine inanmayanlardı.

İnanmak birdi. Söze inanmak, toprağa, yağmura; güneşin yeniden doğacağına, sabaha ereceğine... Taşlı, kayalı kör toprağı ekerken ellerine inanıyordu. Hareketsiz gökler altında beklerken vereceğine inanıyordu. Vermese de vereceğine inanıyor, çünkü vermiş olduğunu biliyordu. Yağmur vermese, ekmek vermese gök vermişti, toprak vermişti.

Kapının önündeysem kapı açılacaktır, ‘gel' denilecektir diyor, bekliyordu. Gelmeyecek olsa beklemek verilmezdi. Bekleyişine inanıyordu.

Verilmeyecek olsa dua verilmezdi, âmin verilmezdi. Dualarına inanıyordu.

...

Devir, ‘inanma!' diyordu. Devir; bez bebeklerini, kır çiçeklerini, kağıt gemilerini ezip geçiyordu. Devir hızla geçiyordu, lâkin yüreklerde kurşun gibi ağır kalıyordu. Yutkunulan sözler, akmayan yaşlar kalıyordu devirden geriye. Boynu bükük kır çiçekleri... Ama toprak vardı ya, gökler vardı ya, yer gök bir olur kanatlanırlardı ya... Devir az geliyordu.

Bekliyordu. Söz söz olsun, dost emin insan olsun diye bekliyordu.

İnanmak, inanılmayanı, kendisine bile inanmayanı inanılır kılar. Güzel, büyülü bir rüzgâr eser. İnanan inancıyla kanatlanır, inandığını kanatlandırır.

Arıyordu. Batmayanı arıyor, lâkin gözlerinin önündeki yıldızlar bir bir batıyordu. Israrla bekliyor, bekliyor, batan son yıldızda batmayana, asla batmayacak olana bir yol doğuyordu.

İnanıyordu sular yol oluyordu.

Ateş gül oluyordu.

Gökler geliyordu, sesler geliyordu, yollar geliyordu.

Avuçlarına yıldızlar dökülüyor, dualarına âmin deniliyordu. O âminle yer gök rahmete eriyor, rahmete kanıyordu.

Bekliyordu. Nuh'un Gemisi geliyordu.

Kör kuyulara ip sarkıtılıyor, Yusuf'un kokusu geliyordu.

Adem'in tövbesi kabul oluyor, ıtırlara çiğ damlıyordu.

Firavunlar son demde inanıyor, ibret-i alem için son ana dek secdede bekliyordu.

Nemrut'tan güneşler doğuyor, ebabiller geliyordu.

Devir değişiyor, söz değişiyordu.

İşte, kapı açılıyor, ‘gel' deniliyordu.

Ta derinden, öyle içten çağrılıyordu.

Artık geliyordu / gelmiyordu.

Artık gelsin / gelmesin fark etmiyordu.

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt