Bir de nesh hadisesinin olmadığı iddiası vardır ki, bu tamamen misyoner kaynaklı bir iddiadır
Bu iddianın maksadı, Kuran'ı Kerimin Tevrat ve İncil'i yürürlükten kaldırmadığı, onlarla amel edilebileceği, dolayısıyla Yahudi ve hırıştıyanlann da islam'a girmeden kurtulabileceklerini fikrine zemin hazırlamaktır
Muhammed'ın (sav) ve Onunla gönderden İslam'ın tamamen gereksiz olduğu noktasına varan bu korkunç çaba ve iddia, aslında Resûlullah'ın yaşadığı dönemde ona karsı Yahudi ve Hıristiyanlarca yapılmış bir manevranın günümüzde hortlatılmadır, gençlerimizi, köhneleşmis Batı dünyasının dinine adapte etme çabasıdır.
Nitekim, çocuklarımızın misyoner Hıristiyan kampları tarafından hıristiyanlaştırlımaya çalışıldığı bir gerçektir.
Bu iddiacılara göre, Tevrat ve Incille amel edilebilir. Yahudi ve Hırtstiyanların da ibadeti makbuldür. Onlar da kurtuluşa ereceklerdir.
Buradan son peygamber olan Hz. Muhammed'ın (sav) gelişinin lüzumsuz olduğu iddası çıkar Tevrat ve İncil'in ugradığı tahrifatlar daha önce ilan edıldığı üzere sırf bu tahrifler bile onların artık uygulanamayacağının açık delilidir .Kaldı ki tahrif edilmemiş bile olsalar artık hükümleri kalmamış, nesh edilmişlerdir.
Tefsir usûlünde çok geniş yer tutan nesh ile ilgili, Kur'ânı Kerim'de pek çok ayet-i kerime vardır.
"Biz herhangi bir ayeti nesheder veya unutturursak, on¬dan daha hayırlı olanını veya mislini getiririz. Allah'ın gü¬cünün her şeye yettiğini bilmez misin?” ( Bakara,106 )
"Biz bir ayeti, diğer bir ayetin yerine (neshedıci olacak) getirdiğimiz zaman -ki. Allah neyi indirdiğini çok iyi bilendir derler ki: 'Sen ancak bir müfterisın' Hayır onların çoğu bilmezler “ (Nahl,101 )
"Sizden Ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi kendilerine dört ay on gün beklerler. İşte bu süreyi doldurdukları zaman artık onların kendi haklarında örfe uygun (meşru biçimde) yaptıklarından dolayı size günah yoktur. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Bakara, 243)
Bu âyet, kocası ölen kadının bir yıl beklemesinin kocası taralından önceden vasiyet edilmesini emreden Bakara 247. ayetini neshctmiştir.
Aynca herkes tarafından bilinen kıblenin değiştirilmesi olayı neshe en güzel örnektir.
"Artık seni herhalde hoşnut olacağın bir kıbleye andolsun döndüreceğiz. (Bundan böyle) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Siz de (ey müminler) nerede bulunursanız bulunun (namazda) yüzlerinizi oraya dönün.” ( Bakara, 144 )
Bu ayet-i kerime, Kudüs'dekı Mescidi Aksanın kıble edilişini neshetmistir.
Diğer yandan zina edenlerle ilgili cezai düzenlemeler, neshin konusu olmuştur:
"Sizlerden fuhuş (zina) edenlerin her iksine ceza verin. Eğer tevbe edip uslanırlarsa artık eziyet etmekten vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri çok kabul edendir. Çok esirgeyendir “ (Nisa, 16 )
Bu ayeti kerime bekârken zina edenlere dernek vurulmasını emreden Nur sûresi 2. ayetıyle neshedıldı Evlilerin zinasına recm cezasının verilmesi hükmü de hadislerle sabittir .Demek ki Kuran ayetlerinin bile ilahi hikmet gereği birbini neshettıgı delillerle sabittir. Dolayısıyla Kuran Kerîmin kendinden önceki kitapları, İslamiyet'in de kendinden önceki şeriatları yürürlükten kaldırması fıtri ve ilahi bir hakikattir.
Din de, akıl da, vicdan da bu hakıkatı takdim etmektedir
Bu meselede şu ölçüler de gözden uzak tutulmamalıdır Musa (as) ile İsa (as), belli bir millete gönderilmiş peygamberlerdi Tevrat ve İncil de o kavme doğruyu göstermek için o devrin şartlarına, o devrin ihtiyaçlarına uygun olarak gönderilmiş kitaplardı. Ancak Kuranı Kerim gerek ihtiva ettığı hükümler, gerekse son ve en mükemmel kitap olması bakımından bütün zamanlara, mekanlara ve insanlığa gönderilmiştir. Bu sebeple, Kur'anı Kerimin inişiyle diğer kitapların hukmu kendiliğinden kalkmış oldu.
Resûlüllah'ın "Eğer Mûsa (as) hayatta olsaydı, bana tabi olmaktan başka bir yol ona asla yaraşmaydı.” ( Fethul Bari , c.13, 181 )buyurduğunu yukarıda izah ettik.
Hz Musa'nın hayatta olup da son peygambere tâbi olmasının gerekli olduğu demek, Kur'an'a inanıp onunla amel etmesi demektir ki bu durumda Tevrat'ın hala uygulanabileceğini iddia etmek mesnetsiz bir yalandır. Kaldı ki kendinden önceki peygamberler için bile Hz Muhammedi (sav) iman etmekten başka bir yol helâl olmadığına göre ümmetleri için Kuran'ı bırakıp da önceki muharref kitaplarla amel etmek nasıl helal olabilir ? Bu cümleden olarak şüphesiz bugün Ehl-i Kitap olduklarını söyleyenler de genel manasıyla
Ümmet-ı Muhammed'dendırler ve Hz. Peygamber’in getirdiği Kur'ânı Kerime sarılmak durumundadırlar.
Diğer yandan acaba nesh hadisesini reddeden içimizden bazı fıkır sahiplerinin Yahudilerle aynı görüsü paylaşıp, onların batıl iddialarını desteklemelerinin sebebi nedir?
Bu davranış hangi mantıkla izah edilebilir?
Hem, Cenabı Hak, Bakara Sûresi. 40-43 ayetlerinde İsrailogullarına hitaben;
"Namazı dosdoğru (şartlarına, rükünlerine riayet ederek) kılın, devam üzere kılın, zekatı ödeyin. Ve rüku edenlerle beraber rüku edin."
buyurmaktadır. Halbuki Yahudilerin namazında rüku yoktur ve namazı cemaatle değil, tek tek kılmaktadırlar. Namazları Müslümanların namazlarından farklıdır. Bu ayette Yahudilere cemaatle ve rükulu olarak Müslümanca namaz kılıp, "Zekât ibadeti ile maruf İslam Dini’ne girmeleri emredilmektedır Burada Yahudilere açık bir davet vardır Bu da bize gösterir ki, Kur'anı Kerim, Tevrat'ın hükümlerini neshetmıstır ve Yahudiler, kendi dinlerini ve muharref kitaplarını bırakarak lslim'a girmeye davet edilmektedirler.
Makalat, Pr. Dr. Haydar Baş
Bu iddianın maksadı, Kuran'ı Kerimin Tevrat ve İncil'i yürürlükten kaldırmadığı, onlarla amel edilebileceği, dolayısıyla Yahudi ve hırıştıyanlann da islam'a girmeden kurtulabileceklerini fikrine zemin hazırlamaktır
Muhammed'ın (sav) ve Onunla gönderden İslam'ın tamamen gereksiz olduğu noktasına varan bu korkunç çaba ve iddia, aslında Resûlullah'ın yaşadığı dönemde ona karsı Yahudi ve Hıristiyanlarca yapılmış bir manevranın günümüzde hortlatılmadır, gençlerimizi, köhneleşmis Batı dünyasının dinine adapte etme çabasıdır.
Nitekim, çocuklarımızın misyoner Hıristiyan kampları tarafından hıristiyanlaştırlımaya çalışıldığı bir gerçektir.
Bu iddiacılara göre, Tevrat ve Incille amel edilebilir. Yahudi ve Hırtstiyanların da ibadeti makbuldür. Onlar da kurtuluşa ereceklerdir.
Buradan son peygamber olan Hz. Muhammed'ın (sav) gelişinin lüzumsuz olduğu iddası çıkar Tevrat ve İncil'in ugradığı tahrifatlar daha önce ilan edıldığı üzere sırf bu tahrifler bile onların artık uygulanamayacağının açık delilidir .Kaldı ki tahrif edilmemiş bile olsalar artık hükümleri kalmamış, nesh edilmişlerdir.
Tefsir usûlünde çok geniş yer tutan nesh ile ilgili, Kur'ânı Kerim'de pek çok ayet-i kerime vardır.
"Biz herhangi bir ayeti nesheder veya unutturursak, on¬dan daha hayırlı olanını veya mislini getiririz. Allah'ın gü¬cünün her şeye yettiğini bilmez misin?” ( Bakara,106 )
"Biz bir ayeti, diğer bir ayetin yerine (neshedıci olacak) getirdiğimiz zaman -ki. Allah neyi indirdiğini çok iyi bilendir derler ki: 'Sen ancak bir müfterisın' Hayır onların çoğu bilmezler “ (Nahl,101 )
"Sizden Ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi kendilerine dört ay on gün beklerler. İşte bu süreyi doldurdukları zaman artık onların kendi haklarında örfe uygun (meşru biçimde) yaptıklarından dolayı size günah yoktur. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Bakara, 243)
Bu âyet, kocası ölen kadının bir yıl beklemesinin kocası taralından önceden vasiyet edilmesini emreden Bakara 247. ayetini neshctmiştir.
Aynca herkes tarafından bilinen kıblenin değiştirilmesi olayı neshe en güzel örnektir.
"Artık seni herhalde hoşnut olacağın bir kıbleye andolsun döndüreceğiz. (Bundan böyle) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Siz de (ey müminler) nerede bulunursanız bulunun (namazda) yüzlerinizi oraya dönün.” ( Bakara, 144 )
Bu ayet-i kerime, Kudüs'dekı Mescidi Aksanın kıble edilişini neshetmistir.
Diğer yandan zina edenlerle ilgili cezai düzenlemeler, neshin konusu olmuştur:
"Sizlerden fuhuş (zina) edenlerin her iksine ceza verin. Eğer tevbe edip uslanırlarsa artık eziyet etmekten vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri çok kabul edendir. Çok esirgeyendir “ (Nisa, 16 )
Bu ayeti kerime bekârken zina edenlere dernek vurulmasını emreden Nur sûresi 2. ayetıyle neshedıldı Evlilerin zinasına recm cezasının verilmesi hükmü de hadislerle sabittir .Demek ki Kuran ayetlerinin bile ilahi hikmet gereği birbini neshettıgı delillerle sabittir. Dolayısıyla Kuran Kerîmin kendinden önceki kitapları, İslamiyet'in de kendinden önceki şeriatları yürürlükten kaldırması fıtri ve ilahi bir hakikattir.
Din de, akıl da, vicdan da bu hakıkatı takdim etmektedir
Bu meselede şu ölçüler de gözden uzak tutulmamalıdır Musa (as) ile İsa (as), belli bir millete gönderilmiş peygamberlerdi Tevrat ve İncil de o kavme doğruyu göstermek için o devrin şartlarına, o devrin ihtiyaçlarına uygun olarak gönderilmiş kitaplardı. Ancak Kuranı Kerim gerek ihtiva ettığı hükümler, gerekse son ve en mükemmel kitap olması bakımından bütün zamanlara, mekanlara ve insanlığa gönderilmiştir. Bu sebeple, Kur'anı Kerimin inişiyle diğer kitapların hukmu kendiliğinden kalkmış oldu.
Resûlüllah'ın "Eğer Mûsa (as) hayatta olsaydı, bana tabi olmaktan başka bir yol ona asla yaraşmaydı.” ( Fethul Bari , c.13, 181 )buyurduğunu yukarıda izah ettik.
Hz Musa'nın hayatta olup da son peygambere tâbi olmasının gerekli olduğu demek, Kur'an'a inanıp onunla amel etmesi demektir ki bu durumda Tevrat'ın hala uygulanabileceğini iddia etmek mesnetsiz bir yalandır. Kaldı ki kendinden önceki peygamberler için bile Hz Muhammedi (sav) iman etmekten başka bir yol helâl olmadığına göre ümmetleri için Kuran'ı bırakıp da önceki muharref kitaplarla amel etmek nasıl helal olabilir ? Bu cümleden olarak şüphesiz bugün Ehl-i Kitap olduklarını söyleyenler de genel manasıyla
Ümmet-ı Muhammed'dendırler ve Hz. Peygamber’in getirdiği Kur'ânı Kerime sarılmak durumundadırlar.
Diğer yandan acaba nesh hadisesini reddeden içimizden bazı fıkır sahiplerinin Yahudilerle aynı görüsü paylaşıp, onların batıl iddialarını desteklemelerinin sebebi nedir?
Bu davranış hangi mantıkla izah edilebilir?
Hem, Cenabı Hak, Bakara Sûresi. 40-43 ayetlerinde İsrailogullarına hitaben;
"Namazı dosdoğru (şartlarına, rükünlerine riayet ederek) kılın, devam üzere kılın, zekatı ödeyin. Ve rüku edenlerle beraber rüku edin."
buyurmaktadır. Halbuki Yahudilerin namazında rüku yoktur ve namazı cemaatle değil, tek tek kılmaktadırlar. Namazları Müslümanların namazlarından farklıdır. Bu ayette Yahudilere cemaatle ve rükulu olarak Müslümanca namaz kılıp, "Zekât ibadeti ile maruf İslam Dini’ne girmeleri emredilmektedır Burada Yahudilere açık bir davet vardır Bu da bize gösterir ki, Kur'anı Kerim, Tevrat'ın hükümlerini neshetmıstır ve Yahudiler, kendi dinlerini ve muharref kitaplarını bırakarak lslim'a girmeye davet edilmektedirler.
Makalat, Pr. Dr. Haydar Baş