Hürriyet yazarı Ayşe Arman'ın başörtülü bir kadınla yaptığı röportaj şaşırttı. Başörtülü kadına yönelik olumsuz bir tavır içine girmeyen Arman, gezi parkı etrafından yaşnan olumsuzlukları yansıttı.
Sosyal demokrat bir ailede büyüyen, babası aşırı CHP’li ve Atatürkçü olan Yeşim Sönmez, sonradan başını örtmeye karar veriyor. Çevresinin garip tepkiler verdiğini ifade eden Sönmez, Gezi Parkı eylemcilerinin sırf başörtülü olduğu için tence ve tava ile kafasına vurduklarını anlatıyor.
İşte o röportaj:
Adın?
- Yeşim Sönmez.
Eğitim?
- Bilkent Üniversitesi Kamu Yönetimi ve Siyaset mezunuyum.
Ne iş yapıyorsun?
- Telsim’de, Garanti Bankası’nda ve CNBC-e’de çalıştım. Eski eşimle tanışınca, kurumsal hayatı bırakıp, kendi şirketimizi kurduk. 9 yıl kadar ithalat yaptık. Şu an çalışmıyorum. Kapandığım için de iş bulmamın artık neredeyse imkânsız olduğunu düşünüyorum. Ama yine de bir sürü yere başvurdum.
Nasıl bir ailede büyüdün?
- Sosyal demokrat bir aile. Babam aşırı CHP’li ve Atatürkçü.
Kapanma sürecinde herhangi bir baskı oldu mu?
- Hayır, inançlarıma saygı gösteren bir ailem var. Ama bir şey söylemese de babamın onaylamadığını bilmek manevi bir baskı aslında. Çevremdeki diğer insanlar da pek anlam veremedi. Boşanma ve işimi bırakma sürecim sıkıntılı geçti. Kimi buna bağladı, “Yazık çok üzüldü, depresyona girdi” dedi, kimi, “Delirdi! Geçer, bu da bir dönem…”
Sen ne cevap verdin onlara peki?
- Vermedim. En yakınlarımın bile beni anlamasını beklemiyorum, sadece kararıma saygı duymalarını istiyorum. Ben kalbimizin Allah’ın elinde olduğuna inanıyorum. Bizi halden hale çeviriyor. Senelerdir namaz kılıyorum. Okumayı çok seviyorum. Bu konuda çok okudum, halen okuyorum. Arapça öğrenmeye çalışıyorum. Sonunda hazır hissettim kendimi ve kapandım.
Ailede başka başörtülü var mı?
- Hayır. Anneme, “Sen niye kapanmıyorsun? Nedir bu nefsinle mücadelen! 70’ine geldin, namaz da kılıyorsun, hâlâ kapanmıyorsun!” diye takılıyorum. “Bana yakışmaz!” diyor. O da öyle bir âlem. Ama herkesin kendi inancı, kendi kararı. Ben severek, isteyerek kapandım. Herkes soruyor, “Bu yaz günü bunalmıyor musun, terlemiyor musun, daralmıyor musun?” “Hayır” diyorum. “Böyle iyiyim” diyorum. Kapandığımdan beri en sık karşılaştığım soru: “Nereden esti?”
Cevap?
- Şakaya vuruyorum, “Mekke’den!” diyorum. Ne diyeyim? İmam hatip üzerine ilahiyat okumuş biri değilim, evet biraz sıra dışı bir örneğim. O yüzden de kendimi şanslı hissediyorum, ben iki tarafı da biliyorum, gördüm, yaşadım, yaşıyorum. Ben bunu, Allah’ın emri olarak değerlendiriyorum. Ona iman ediyorum. Kimin ne düşündüğü umrumda değil. Benim inancım bu. Allah, “Örtünün” demiş. Ben de bunu isteyerek yerine getiriyorum.
Senin için dinin rahatlatıcılığına ulaşmak bir ihtiyaç meselesi miydi?
- Evet öyleydi. Ve bu halimi çok seviyorum. Kendimi huzurlu ve güvende hissediyorum. Üstelik ben hepinizden daha açıktım. O yüzden inanamıyorlar ya, “Yeşim mi? Kesin bunda bir şey var!” diyorlar. “Ya evliyaya tosladı ya başka bir şey.” Gelip geçici bir heves olduğunu düşünenler de var. Öyle olmadığını zaman içinde görecekler.
Eksikliğini duyduğun neyi telafi ediyorsun?
- Ben koşulsuz teslimiyete inanıyorum. Allah’a kul olmayı seviyorum, o acziyeti seviyorum. Beni yaratanın beni gözetip, koruduğuna inanıyorum. İyi olan her şeyin ondan geldiğine, kötü olan her şeyin de belli hatalardan olduğuna inanıyorum. Allah’tan bir gazabın durduk yere gelmeyeceğine, yarattığı kuluna durduk yere eziyet etmeyeceğine inanıyorum. Bir şekilde belli kurallar ve perdeler koymuş, “Uyun!” demiş, “Uyarsanız, sizi daha çok severim. Daha yakın oluruz birbirimize” demiş. Ben de kendi çapımda uymaya çalışıyorum. Ama bu bir süreç. Bir gün uyanıp, “Hadi kapanıyorum” diyerek olmuyor, benimki de öyle olmadı. Senelerdir “Kapanmak istiyorum” diyordum ama oturtamıyordum, kendimi hazır hissetmiyordum. Hissettiğimde yaptım.
Arkadaşların bu kararına saygı duydular mı?
- Benim başı kapalı arkadaşım yok. Açık arkadaşlarım da dışlamadılar ama beni tam olarak anladıklarını da sanmıyorum. Değişik geliyor onlara. “Yeşim’in çılgınlığı, bu da böyle bir dönem” diye düşünüyorlar.
Peki ya kızını, inançlarına göre mi yetiştiriyorsun?
- Tabii ki medrese mantığında büyümüyor. Bilfen’de okuyor, alması gereken eğitimi alıyor. Ama dinini de öğreniyor, duasını, suresini biliyor. Kapanıp kapanmamak ona kalmış. Beni anlayarak büyüsün yeter. Kendi hayatı, kendi kararıdır, hiçbir şekilde karışmam.
POLİS ŞİDDETİNE DE BAŞÖRTÜLÜLERE YAPILAN ŞİDDETE DE KARŞIYIM
Bankta oturan sarılmış insanlara karışan, azarlayan, “Cehennemde yanacaksınız!” diyen ve dini sömüren insanlara nasıl kızıyorsak, gençlere şiddet uygulayan polislere nasıl tepki gösteriyorsak; başörtülü kadınlara da bu tür fiziksel veya psikolojik şiddet uygulayanlara da aynı tepkiyi göstermemiz gerekiyor. Bu ülke
hepimizin…
SIRF ERDOĞAN’A DUYDUKLARI NEFRET YÜZÜNDEN
Yaşadıklarım beni sarstı. O gün sadece kafamda tencere çaldılar ama ben o gün anladım ki, sadece başörtülü olduğu için daha kötü şeylere de maruz kalabilirmişim bu ülkede. Sırf Erdoğan’a duydukları nefret yüzünden beni tartakladılar. Çünkü onlar, kafadan, başörtüsüne karşılar. Oysa ben, onlara bir şey yapmadım, bir şey söylemedim, sadece kızımla yolda yürüyordum…
O gün ne oldu?
- O gün, Mevlit Kandili’ydi. Kızım Zeynep, “Balık yemeye gidelim anne” dedi. “Tamam” dedim, “Önce Maltepe Camii’ne gidelim akşam namazını cemaatle birlikte kılalım, sonra da balığımızı yeriz. İstersen sana dondurma da alırız!..” Çok güzel bir gündü, ana-kız birlikte şahane vakit geçirdik. El ele yürüyerek eve dönüyorduk. Baktım, karşıdan geliyorlar…
Kimler?
- Protestocular. Tedirgin oldum ama 9 yaşında bir çocuk var yanımda, ne yapacaklar. Kapalı tek kadın da ben değilim. Benden bir sürü var bu ülkede. Ne olduğunu bile anlayamadan, Kızılderililer gibi etrafımızı sardılar, bizi ortaya aldılar. Kızım Zeynep, korku içinde elimi tutuyordu. Ellerinde de tencere ve tava vardı. Kontrolden çıkmışlardı. Bana duydukları nefreti ve öfkeyi hissettim. Oysa ben, onlara bir şey yapmadım, bir şey söylemedim, sadece kızımla yolda yürüyordum…
Sonra ne oldu?
- Çekiştirdiler, ittiler. Derken o protestoculardan biri, elindeki tencereyle kafama vurmaya başladı. Ondan güç alan üç, beş densiz de tavalarla vurdu. Biri omzuma, biri kafama…
Siz ne yapıyorsunuz?
- Öylece duruyoruz. Ne yapmam gerektiğini bilemedim çünkü. Korktum. Sıkı sıkı Zeynep’in eline tutuyorum. Daha kötü bir şey olmaması için dua ediyorum. Bir sürü insan saldırdı, tartakladı, aşağıladı. Sonra da gittiler… Kızım, tirtir titriyordu. Sadece “Anne gidelim, anne gidelim” diyordu. Gittik bir yerde oturduk, ona su verdim, sakinleşsin diye.
O anda ne hissettiniz?
- Evet, beni TOMA ezmedi, gözüm çıkmadı, gaz yemedim, coplanmadım ama kafama tencere yedim. Ve inanılmaz derece aşağılandım. Ne için? Sadece kapalı olduğum için. Ben başımı örtüyorum diye, taraf olmak zorunda değilim. Bugüne kadar da değildim, bir kere bile Erdoğan’a oy vermemiştim ama o gün beni taraf ettiler. Ortada kalamıyorsunuz bir tarafı seçmek zorunda kalıyorsunuz. Ben ne yapacağım? Kafama tencereyle vuranların tarafını mı tutacağım?
KİMSEYE KARIŞMIYORUM KİMSE DE BANA KARIŞMASIN
Benim inancım böyle, Allah “Ört” demiş, örtmüşüm, “Namaz kıl” demiş, kılıyorum, Kâbe’ye gidiyorum, dinimin diğer gereklerini de yerine getiriyorum, böyle mutluyum. Kimseye de karışmıyorum. Kimse de bana
karışmasın…
İNKÂR ETMEYELİM BAŞÖRTÜLÜLERE TEPKİLİYİZ
Bana bunlar olduysa, Kabataş’ta Z.D’nin başına da birtakım şeyler gelmiştir. Başörtülülere karşı tepkili bir toplum olduk çıktık. Böyle bir şey gerçekten var. İnkâr etmeyelim…
SENİN HİÇBİR YERİNE DOKUNMAK İSTEMİYORUM
Geçen gün dolmuşa bindim, karşıya geçeceğim. Önümde oturan kadına parayı uzattım, “Şoför beye verebilir misiniz?” dedim. Döndü bana böceğe bakar gibi baktı ve şöyle dedi: “Senin hiçbir yerine dokunmak istemiyorum!” Afalladım ben. Gerçekten anlamadım. Sonra çözdüm durumu, parayı alırken elime dokunma ihtimali var ya, o yüzden öyle diyor. Bu nasıl bir nefrettir. “Kendin ver paranı” dedi. Dolmuşta tuhaf bir homurtu başladı. Tamam saçma sapan geliyor olabilir ama ben başı örtülü biri olarak her gün bu tür şeyler yaşıyorum.
NİYE CAMİYE SIĞINMAK ZORUNDA KALIYORUM?
İki üç gün önce kızımla Kadıköy’e gittik. Baktım yine eylemciler. Zeynep gözlerini kocaman açtı, gerçi bu sefer ellerinde tencere yoktu, müzikle geliyorlar. Ama ben hayatımda ilk defa, ‘Ciao Bella’yı duyunca bile korktum, oysa severim o melodiyi. Kızıma, “Gel camiye girelim, biraz oturalım orada” dedim. Sonra da kendimi kötü hissettim, niye camiye sığınıyoruz? Sen bana niye böyle bir korku yaşatıyorsun? Ben kızımla, eylemcilerin arasından korkusuzca geçebilmeliyim ama öyle olamıyor maalesef.
Alıntı
Sosyal demokrat bir ailede büyüyen, babası aşırı CHP’li ve Atatürkçü olan Yeşim Sönmez, sonradan başını örtmeye karar veriyor. Çevresinin garip tepkiler verdiğini ifade eden Sönmez, Gezi Parkı eylemcilerinin sırf başörtülü olduğu için tence ve tava ile kafasına vurduklarını anlatıyor.
İşte o röportaj:
Adın?
- Yeşim Sönmez.
Eğitim?
- Bilkent Üniversitesi Kamu Yönetimi ve Siyaset mezunuyum.
Ne iş yapıyorsun?
- Telsim’de, Garanti Bankası’nda ve CNBC-e’de çalıştım. Eski eşimle tanışınca, kurumsal hayatı bırakıp, kendi şirketimizi kurduk. 9 yıl kadar ithalat yaptık. Şu an çalışmıyorum. Kapandığım için de iş bulmamın artık neredeyse imkânsız olduğunu düşünüyorum. Ama yine de bir sürü yere başvurdum.
Nasıl bir ailede büyüdün?
- Sosyal demokrat bir aile. Babam aşırı CHP’li ve Atatürkçü.
Kapanma sürecinde herhangi bir baskı oldu mu?
- Hayır, inançlarıma saygı gösteren bir ailem var. Ama bir şey söylemese de babamın onaylamadığını bilmek manevi bir baskı aslında. Çevremdeki diğer insanlar da pek anlam veremedi. Boşanma ve işimi bırakma sürecim sıkıntılı geçti. Kimi buna bağladı, “Yazık çok üzüldü, depresyona girdi” dedi, kimi, “Delirdi! Geçer, bu da bir dönem…”
Sen ne cevap verdin onlara peki?
- Vermedim. En yakınlarımın bile beni anlamasını beklemiyorum, sadece kararıma saygı duymalarını istiyorum. Ben kalbimizin Allah’ın elinde olduğuna inanıyorum. Bizi halden hale çeviriyor. Senelerdir namaz kılıyorum. Okumayı çok seviyorum. Bu konuda çok okudum, halen okuyorum. Arapça öğrenmeye çalışıyorum. Sonunda hazır hissettim kendimi ve kapandım.
Ailede başka başörtülü var mı?
- Hayır. Anneme, “Sen niye kapanmıyorsun? Nedir bu nefsinle mücadelen! 70’ine geldin, namaz da kılıyorsun, hâlâ kapanmıyorsun!” diye takılıyorum. “Bana yakışmaz!” diyor. O da öyle bir âlem. Ama herkesin kendi inancı, kendi kararı. Ben severek, isteyerek kapandım. Herkes soruyor, “Bu yaz günü bunalmıyor musun, terlemiyor musun, daralmıyor musun?” “Hayır” diyorum. “Böyle iyiyim” diyorum. Kapandığımdan beri en sık karşılaştığım soru: “Nereden esti?”
Cevap?
- Şakaya vuruyorum, “Mekke’den!” diyorum. Ne diyeyim? İmam hatip üzerine ilahiyat okumuş biri değilim, evet biraz sıra dışı bir örneğim. O yüzden de kendimi şanslı hissediyorum, ben iki tarafı da biliyorum, gördüm, yaşadım, yaşıyorum. Ben bunu, Allah’ın emri olarak değerlendiriyorum. Ona iman ediyorum. Kimin ne düşündüğü umrumda değil. Benim inancım bu. Allah, “Örtünün” demiş. Ben de bunu isteyerek yerine getiriyorum.
Senin için dinin rahatlatıcılığına ulaşmak bir ihtiyaç meselesi miydi?
- Evet öyleydi. Ve bu halimi çok seviyorum. Kendimi huzurlu ve güvende hissediyorum. Üstelik ben hepinizden daha açıktım. O yüzden inanamıyorlar ya, “Yeşim mi? Kesin bunda bir şey var!” diyorlar. “Ya evliyaya tosladı ya başka bir şey.” Gelip geçici bir heves olduğunu düşünenler de var. Öyle olmadığını zaman içinde görecekler.
Eksikliğini duyduğun neyi telafi ediyorsun?
- Ben koşulsuz teslimiyete inanıyorum. Allah’a kul olmayı seviyorum, o acziyeti seviyorum. Beni yaratanın beni gözetip, koruduğuna inanıyorum. İyi olan her şeyin ondan geldiğine, kötü olan her şeyin de belli hatalardan olduğuna inanıyorum. Allah’tan bir gazabın durduk yere gelmeyeceğine, yarattığı kuluna durduk yere eziyet etmeyeceğine inanıyorum. Bir şekilde belli kurallar ve perdeler koymuş, “Uyun!” demiş, “Uyarsanız, sizi daha çok severim. Daha yakın oluruz birbirimize” demiş. Ben de kendi çapımda uymaya çalışıyorum. Ama bu bir süreç. Bir gün uyanıp, “Hadi kapanıyorum” diyerek olmuyor, benimki de öyle olmadı. Senelerdir “Kapanmak istiyorum” diyordum ama oturtamıyordum, kendimi hazır hissetmiyordum. Hissettiğimde yaptım.
Arkadaşların bu kararına saygı duydular mı?
- Benim başı kapalı arkadaşım yok. Açık arkadaşlarım da dışlamadılar ama beni tam olarak anladıklarını da sanmıyorum. Değişik geliyor onlara. “Yeşim’in çılgınlığı, bu da böyle bir dönem” diye düşünüyorlar.
Peki ya kızını, inançlarına göre mi yetiştiriyorsun?
- Tabii ki medrese mantığında büyümüyor. Bilfen’de okuyor, alması gereken eğitimi alıyor. Ama dinini de öğreniyor, duasını, suresini biliyor. Kapanıp kapanmamak ona kalmış. Beni anlayarak büyüsün yeter. Kendi hayatı, kendi kararıdır, hiçbir şekilde karışmam.
POLİS ŞİDDETİNE DE BAŞÖRTÜLÜLERE YAPILAN ŞİDDETE DE KARŞIYIM
Bankta oturan sarılmış insanlara karışan, azarlayan, “Cehennemde yanacaksınız!” diyen ve dini sömüren insanlara nasıl kızıyorsak, gençlere şiddet uygulayan polislere nasıl tepki gösteriyorsak; başörtülü kadınlara da bu tür fiziksel veya psikolojik şiddet uygulayanlara da aynı tepkiyi göstermemiz gerekiyor. Bu ülke
hepimizin…
SIRF ERDOĞAN’A DUYDUKLARI NEFRET YÜZÜNDEN
Yaşadıklarım beni sarstı. O gün sadece kafamda tencere çaldılar ama ben o gün anladım ki, sadece başörtülü olduğu için daha kötü şeylere de maruz kalabilirmişim bu ülkede. Sırf Erdoğan’a duydukları nefret yüzünden beni tartakladılar. Çünkü onlar, kafadan, başörtüsüne karşılar. Oysa ben, onlara bir şey yapmadım, bir şey söylemedim, sadece kızımla yolda yürüyordum…
O gün ne oldu?
- O gün, Mevlit Kandili’ydi. Kızım Zeynep, “Balık yemeye gidelim anne” dedi. “Tamam” dedim, “Önce Maltepe Camii’ne gidelim akşam namazını cemaatle birlikte kılalım, sonra da balığımızı yeriz. İstersen sana dondurma da alırız!..” Çok güzel bir gündü, ana-kız birlikte şahane vakit geçirdik. El ele yürüyerek eve dönüyorduk. Baktım, karşıdan geliyorlar…
Kimler?
- Protestocular. Tedirgin oldum ama 9 yaşında bir çocuk var yanımda, ne yapacaklar. Kapalı tek kadın da ben değilim. Benden bir sürü var bu ülkede. Ne olduğunu bile anlayamadan, Kızılderililer gibi etrafımızı sardılar, bizi ortaya aldılar. Kızım Zeynep, korku içinde elimi tutuyordu. Ellerinde de tencere ve tava vardı. Kontrolden çıkmışlardı. Bana duydukları nefreti ve öfkeyi hissettim. Oysa ben, onlara bir şey yapmadım, bir şey söylemedim, sadece kızımla yolda yürüyordum…
Sonra ne oldu?
- Çekiştirdiler, ittiler. Derken o protestoculardan biri, elindeki tencereyle kafama vurmaya başladı. Ondan güç alan üç, beş densiz de tavalarla vurdu. Biri omzuma, biri kafama…
Siz ne yapıyorsunuz?
- Öylece duruyoruz. Ne yapmam gerektiğini bilemedim çünkü. Korktum. Sıkı sıkı Zeynep’in eline tutuyorum. Daha kötü bir şey olmaması için dua ediyorum. Bir sürü insan saldırdı, tartakladı, aşağıladı. Sonra da gittiler… Kızım, tirtir titriyordu. Sadece “Anne gidelim, anne gidelim” diyordu. Gittik bir yerde oturduk, ona su verdim, sakinleşsin diye.
O anda ne hissettiniz?
- Evet, beni TOMA ezmedi, gözüm çıkmadı, gaz yemedim, coplanmadım ama kafama tencere yedim. Ve inanılmaz derece aşağılandım. Ne için? Sadece kapalı olduğum için. Ben başımı örtüyorum diye, taraf olmak zorunda değilim. Bugüne kadar da değildim, bir kere bile Erdoğan’a oy vermemiştim ama o gün beni taraf ettiler. Ortada kalamıyorsunuz bir tarafı seçmek zorunda kalıyorsunuz. Ben ne yapacağım? Kafama tencereyle vuranların tarafını mı tutacağım?
KİMSEYE KARIŞMIYORUM KİMSE DE BANA KARIŞMASIN
Benim inancım böyle, Allah “Ört” demiş, örtmüşüm, “Namaz kıl” demiş, kılıyorum, Kâbe’ye gidiyorum, dinimin diğer gereklerini de yerine getiriyorum, böyle mutluyum. Kimseye de karışmıyorum. Kimse de bana
karışmasın…
İNKÂR ETMEYELİM BAŞÖRTÜLÜLERE TEPKİLİYİZ
Bana bunlar olduysa, Kabataş’ta Z.D’nin başına da birtakım şeyler gelmiştir. Başörtülülere karşı tepkili bir toplum olduk çıktık. Böyle bir şey gerçekten var. İnkâr etmeyelim…
SENİN HİÇBİR YERİNE DOKUNMAK İSTEMİYORUM
Geçen gün dolmuşa bindim, karşıya geçeceğim. Önümde oturan kadına parayı uzattım, “Şoför beye verebilir misiniz?” dedim. Döndü bana böceğe bakar gibi baktı ve şöyle dedi: “Senin hiçbir yerine dokunmak istemiyorum!” Afalladım ben. Gerçekten anlamadım. Sonra çözdüm durumu, parayı alırken elime dokunma ihtimali var ya, o yüzden öyle diyor. Bu nasıl bir nefrettir. “Kendin ver paranı” dedi. Dolmuşta tuhaf bir homurtu başladı. Tamam saçma sapan geliyor olabilir ama ben başı örtülü biri olarak her gün bu tür şeyler yaşıyorum.
NİYE CAMİYE SIĞINMAK ZORUNDA KALIYORUM?
İki üç gün önce kızımla Kadıköy’e gittik. Baktım yine eylemciler. Zeynep gözlerini kocaman açtı, gerçi bu sefer ellerinde tencere yoktu, müzikle geliyorlar. Ama ben hayatımda ilk defa, ‘Ciao Bella’yı duyunca bile korktum, oysa severim o melodiyi. Kızıma, “Gel camiye girelim, biraz oturalım orada” dedim. Sonra da kendimi kötü hissettim, niye camiye sığınıyoruz? Sen bana niye böyle bir korku yaşatıyorsun? Ben kızımla, eylemcilerin arasından korkusuzca geçebilmeliyim ama öyle olamıyor maalesef.
Alıntı