Şeriatı Ahmediye (tüm mahlukatı içine alan ve evveli bilinmeyen şeriat) için Hatice validemiz peygamberimize verilmişti. Peygamberimizden 15 yaş büyük olması hikmeti, şeriatı Ahmediye'nin geniş kapsamlı bir şeriat olduğuna işaret ederken, Hatice validemizin iki evlilik yapmış bir dul olarak ona verilmesi, geçmiş iki şeriata işaret eden hikmet taşıyordu. Bunun hangi peygamberin şeriatı olduğunu bilemeyiz. Peygamberimizin bütün çocuklarının (evlenecek kadar yaşayan) Hatice'den olması, bunların ayrıca kız olması, dal isimlere bağlı şeriatlerin habercisi hüviyeti taşıyordu.
Allah (c.c.)'ın Resulü Ekrem Efendimize vahiyle nikahına aldırdığı diğer sekiz hanımı, Adem'den İsa'ya kadar uzanan geçmiş şeriatların özeti hikmetini taşıyordu. Hakk Teala'nın hikmeti iktizası, Peygamberimize tüm şeriatların muhabbeti ilahiye zevkini, nisaiyat tarafından bu hanımları aracılığı ile veriyordu. Hadisi şerifte Kur'an dili Arapça'sıyla şöyle başlıyordu: "Hubbibe ila min dünyaküm sülas..." Önce nisadan başladı. Zira nisa anasır itibarı ile zati uzantının dönüş hududu demektir. Arifler lugatında, min kelimesi teklil manasını aldı. Yani az bir şey dedi. Sonra sülas dedi. Yani teslisi hakikiye işaret etti. Teslis; üçlü birlik anlamındadır. Teslis geniş kapsamlıdır. Hakk, erkek, kadın üçlüsü bir teslistir. Erkek, kadın, çocuklar bir teslistir. Güneş ışıkları dünya üzerine bulunduğu yerden üç şey gözükür. Dünya, güneş, ay. Bu da bir teslistir. Cismi basitte (atom çekirdeğinde) proton, nötron, elektron bulunur. Bu da bir teslistir.
'Hicret haftası' içinde, hicret sonunda üç önemli gün bulunur. Birincisi, ilk cumanın kılınması. İkincisi; kameri senenin ilk günü, yani başlangıcı, üçüncüsü; şemsi takvimin başlangıcı ve ilk günü. Hikmeti ilahiye açısından bu da bir teslistir.
Teslis (üçlü birlik) velayet ilmi ile gelen önemli bilgi ve hikmetlerden biridir. Tesliste en büyük hikmet taşıyan, yaratma teslisidir. O da şöyle. Birincisi Allah (c.c.)'ın iradesi, ikincisi madüma (yokluğa) hitap eden 'ol' emri, üçüncüsü madumda bunu kabul eden kabiliyetin bulunması. Yaratma olayını gerçekleştiren bu teslis, kainatın faturasıdır.
Velayet ilminin en üst tarafında İsa peygamberin bulunması, İsa'nın şeriatında teslisin ön planda yer almasına sebep oldu. Ancak usul tarafı doğru, yani bilinmesi, inanılması ve konuşulması gayet makul ve doğrudur. Esasa gelince, yani bu üç unsur nedir anlayışına gelince; Allah, Allah'ın oğlu İsa, Allah'ın karısı Meryem diye teslise mana verdiler. Papaların, patriklerin ve papazların bu batıl anlayışı, yaratan ile yaratılanı yan yana koydu. Ne yapsınlar, idrakleri, yani bilgileri bundan öteye geçemedi. Orada düğümlendi kaldı.
Velayet ilmi ile Hakk'ı kalp gözü ile gören arifleri bilmeyen, anlamayan Müslüman mollalarına gelince; teslisi bir Hıristiyan görüşü sanarak karşısında yer aldılar. Oysa kendini din adamı zanneden şeriatçı mollalar, yani müftüler, imamlar ve onların başları, inanış değil de yaşantı itibarı ile gaflette papazlardan ileri bir tarafları yoktur. Zira Hıristiyanların şeriatında, yani din bilgisinde velayet ilmi yoktur. Bu sebepten onlarda ruhbanlık sınıfı vardır. İslam dininde ruhbanlık yoktur. Ayet ve hadisle sabittir. Onların velayet ilmi ve bilgisi olsaydı, ruhbanlık çukuruna düşmezlerdi.
Eşyayı konuşturan, velayet ilmi ve irfanla tanışmış olsa, Hakk'ı konuşturur. Müsbet ilmi geliştirenler, eşyayı mana itibarı ile konuşturuyorlar. Ancak inkar yolunu seçerek.
Sadede gelerek tekrar nikaha dönelim.
Önce İsa peygamberin sırlarla örtülü nikah meselesine açıklık getirelim. Şunu herkes kesin bilmelidir ki, bütün peygamberler Hakk'a ait ana din anlayışı ve yaşayışı içinde bulunurlar. Bu din bütün mahlukatı içine alan bir yapıya sahiptir. Her peygamberin bu din içinde ayrı bir yeri vardır. Bağlı bulunduğu ilim, velayet ilmidir. Bu sebeple hiçbir millet bu peygamber bize aittir deyip de kendine pay çıkarmaya kalkışmasın. Zira Allah birdir, dini de birdir. Peygamberler bu dinin içinde yer alır.
İsa (a.s.) nur vücuda sahip bir peygamberdir. İsa için ölüm söz konusu değildir. İdris peygamber de aynıdır. Hatta Hakk Teala Adem'e ruhundan üflediğinde, dünyaya gelecek tüm ademoğlu bu üfleme içinde bulunuyordu. Fakat İsa bunların dışında idi. Allah ariflere, evliyaya her hikmetini çözme yetkisi vermemiştir. Bu bir sırdır ve de Allah'a aittir.
Cebrail, Meryem'e İsa'nın nur vücudundan üflediğinde, anasır itibarı ile Meryem esas alınmıştır. Zira her insanda kemiklerden maadası kadına aittir. Sadece İsa'dan beden itibarı ile kemikleri oluşturan buharlaşmış bir sıvı Meryem'in ana rahmine ulaştı. Kemikler, zati varlıktan gelen, yani zati mutlak tarafından uzantı oluşturduğundan beden çürür, kemikler çürümez. Bu sebepten Kur'an-ı Kerim'de Meryem'in oğlu Mesih ismi geçer. İsa ikinci değişimde eksiksiz gelecek. Yani kısmi değil, tam varlığı ile gelecek.
Meryem'in İsa'yı doğurması, kendine has bir nikahla gerçekleşmiştir. Bu nikahın şahidi Cebrail ve diğer ilgili meleklerdir. Ruhun varlığına ve ahirete inanan herkes iman yönünden buna da inanır. Bu gerçeği sadece iman nuru görür.
yardımcı bilgi olarak bir başka olayı tanıtalım. Bir kadın belden yukarısı insan, belden aşağısı yılan olan bir canlı dünyaya getirdi. Bu öyle bir tarihi olaydır ki iftira edecek bir yanı yok. Zira kadın yılanla çiftleşemez. Kadına sordular; 'ne oldu sana da böyle bir canlı doğurdun?' Cevaben dedi ki; 'hini muvakkatte, yani inzal olma sırasında (birkaç saniyelik bir andır) gözlerimin önünden bir yılan geçti.' Bu demektir ki, kadının irade-i cüziyesinde Hakk Teala yaratma işleminde kısmi pay bırakmıştır. Bu görüntü rüya görüntüsüne benzer. Özel bir görüntüdür.
Cebrail Meryem'e göründüğünde çok korkmuş ve bağırmaya başlamıştı. Cebrail Meryem'e: "Korkma! Ben Cebrail'im. Sana İsa'yı üflemeye geldim" dedi. O zaman korku gitti. Yerini sevgi aldı. Bu sevgi kadının erkekle sevişmesi sırasında olan sevginin nurlu taraftan gelen sevgi karşıtıdır. Bu beşeri akılla izahı mümkün değildir. Sadece iman sahibi için küçük bir tanıtım hüviyeti taşır.
Bu konuya ilmi açıklık getiren şeyhi ekber Muhiddini Arabi, Fususulhikem isimli eserinde şöyle der: "Eğer Cebrail Meryem'in o korkusu içinde ona İsa'yı üfleyeydi, İsa yüzüne bakılamayacak kadar bir çirkinlik içinde dünyaya gelirdi." Bu demektir ki, kadın sevgi ile yola gelen bir yaratılışa sahiptir. Arif ya da arifler yolunda olan kişi, velayet ilmi içinde telkin yoluyla, yani tesir edici sözlerle yumuşak bir dille eşinin içindeki (varsa) şımarıklığı ve tembelliği atar. Yani çıkartır. Sonra da onu sevgi sahasına çeker. Çocuk alacaksa, gönlünü sevgi dolu bilgilerle doldurur. Sonra ilişkiye girer.
Allah (c.c.)'ın Resulü Ekrem Efendimize vahiyle nikahına aldırdığı diğer sekiz hanımı, Adem'den İsa'ya kadar uzanan geçmiş şeriatların özeti hikmetini taşıyordu. Hakk Teala'nın hikmeti iktizası, Peygamberimize tüm şeriatların muhabbeti ilahiye zevkini, nisaiyat tarafından bu hanımları aracılığı ile veriyordu. Hadisi şerifte Kur'an dili Arapça'sıyla şöyle başlıyordu: "Hubbibe ila min dünyaküm sülas..." Önce nisadan başladı. Zira nisa anasır itibarı ile zati uzantının dönüş hududu demektir. Arifler lugatında, min kelimesi teklil manasını aldı. Yani az bir şey dedi. Sonra sülas dedi. Yani teslisi hakikiye işaret etti. Teslis; üçlü birlik anlamındadır. Teslis geniş kapsamlıdır. Hakk, erkek, kadın üçlüsü bir teslistir. Erkek, kadın, çocuklar bir teslistir. Güneş ışıkları dünya üzerine bulunduğu yerden üç şey gözükür. Dünya, güneş, ay. Bu da bir teslistir. Cismi basitte (atom çekirdeğinde) proton, nötron, elektron bulunur. Bu da bir teslistir.
'Hicret haftası' içinde, hicret sonunda üç önemli gün bulunur. Birincisi, ilk cumanın kılınması. İkincisi; kameri senenin ilk günü, yani başlangıcı, üçüncüsü; şemsi takvimin başlangıcı ve ilk günü. Hikmeti ilahiye açısından bu da bir teslistir.
Teslis (üçlü birlik) velayet ilmi ile gelen önemli bilgi ve hikmetlerden biridir. Tesliste en büyük hikmet taşıyan, yaratma teslisidir. O da şöyle. Birincisi Allah (c.c.)'ın iradesi, ikincisi madüma (yokluğa) hitap eden 'ol' emri, üçüncüsü madumda bunu kabul eden kabiliyetin bulunması. Yaratma olayını gerçekleştiren bu teslis, kainatın faturasıdır.
Velayet ilminin en üst tarafında İsa peygamberin bulunması, İsa'nın şeriatında teslisin ön planda yer almasına sebep oldu. Ancak usul tarafı doğru, yani bilinmesi, inanılması ve konuşulması gayet makul ve doğrudur. Esasa gelince, yani bu üç unsur nedir anlayışına gelince; Allah, Allah'ın oğlu İsa, Allah'ın karısı Meryem diye teslise mana verdiler. Papaların, patriklerin ve papazların bu batıl anlayışı, yaratan ile yaratılanı yan yana koydu. Ne yapsınlar, idrakleri, yani bilgileri bundan öteye geçemedi. Orada düğümlendi kaldı.
Velayet ilmi ile Hakk'ı kalp gözü ile gören arifleri bilmeyen, anlamayan Müslüman mollalarına gelince; teslisi bir Hıristiyan görüşü sanarak karşısında yer aldılar. Oysa kendini din adamı zanneden şeriatçı mollalar, yani müftüler, imamlar ve onların başları, inanış değil de yaşantı itibarı ile gaflette papazlardan ileri bir tarafları yoktur. Zira Hıristiyanların şeriatında, yani din bilgisinde velayet ilmi yoktur. Bu sebepten onlarda ruhbanlık sınıfı vardır. İslam dininde ruhbanlık yoktur. Ayet ve hadisle sabittir. Onların velayet ilmi ve bilgisi olsaydı, ruhbanlık çukuruna düşmezlerdi.
Eşyayı konuşturan, velayet ilmi ve irfanla tanışmış olsa, Hakk'ı konuşturur. Müsbet ilmi geliştirenler, eşyayı mana itibarı ile konuşturuyorlar. Ancak inkar yolunu seçerek.
Sadede gelerek tekrar nikaha dönelim.
Önce İsa peygamberin sırlarla örtülü nikah meselesine açıklık getirelim. Şunu herkes kesin bilmelidir ki, bütün peygamberler Hakk'a ait ana din anlayışı ve yaşayışı içinde bulunurlar. Bu din bütün mahlukatı içine alan bir yapıya sahiptir. Her peygamberin bu din içinde ayrı bir yeri vardır. Bağlı bulunduğu ilim, velayet ilmidir. Bu sebeple hiçbir millet bu peygamber bize aittir deyip de kendine pay çıkarmaya kalkışmasın. Zira Allah birdir, dini de birdir. Peygamberler bu dinin içinde yer alır.
İsa (a.s.) nur vücuda sahip bir peygamberdir. İsa için ölüm söz konusu değildir. İdris peygamber de aynıdır. Hatta Hakk Teala Adem'e ruhundan üflediğinde, dünyaya gelecek tüm ademoğlu bu üfleme içinde bulunuyordu. Fakat İsa bunların dışında idi. Allah ariflere, evliyaya her hikmetini çözme yetkisi vermemiştir. Bu bir sırdır ve de Allah'a aittir.
Cebrail, Meryem'e İsa'nın nur vücudundan üflediğinde, anasır itibarı ile Meryem esas alınmıştır. Zira her insanda kemiklerden maadası kadına aittir. Sadece İsa'dan beden itibarı ile kemikleri oluşturan buharlaşmış bir sıvı Meryem'in ana rahmine ulaştı. Kemikler, zati varlıktan gelen, yani zati mutlak tarafından uzantı oluşturduğundan beden çürür, kemikler çürümez. Bu sebepten Kur'an-ı Kerim'de Meryem'in oğlu Mesih ismi geçer. İsa ikinci değişimde eksiksiz gelecek. Yani kısmi değil, tam varlığı ile gelecek.
Meryem'in İsa'yı doğurması, kendine has bir nikahla gerçekleşmiştir. Bu nikahın şahidi Cebrail ve diğer ilgili meleklerdir. Ruhun varlığına ve ahirete inanan herkes iman yönünden buna da inanır. Bu gerçeği sadece iman nuru görür.
yardımcı bilgi olarak bir başka olayı tanıtalım. Bir kadın belden yukarısı insan, belden aşağısı yılan olan bir canlı dünyaya getirdi. Bu öyle bir tarihi olaydır ki iftira edecek bir yanı yok. Zira kadın yılanla çiftleşemez. Kadına sordular; 'ne oldu sana da böyle bir canlı doğurdun?' Cevaben dedi ki; 'hini muvakkatte, yani inzal olma sırasında (birkaç saniyelik bir andır) gözlerimin önünden bir yılan geçti.' Bu demektir ki, kadının irade-i cüziyesinde Hakk Teala yaratma işleminde kısmi pay bırakmıştır. Bu görüntü rüya görüntüsüne benzer. Özel bir görüntüdür.
Cebrail Meryem'e göründüğünde çok korkmuş ve bağırmaya başlamıştı. Cebrail Meryem'e: "Korkma! Ben Cebrail'im. Sana İsa'yı üflemeye geldim" dedi. O zaman korku gitti. Yerini sevgi aldı. Bu sevgi kadının erkekle sevişmesi sırasında olan sevginin nurlu taraftan gelen sevgi karşıtıdır. Bu beşeri akılla izahı mümkün değildir. Sadece iman sahibi için küçük bir tanıtım hüviyeti taşır.
Bu konuya ilmi açıklık getiren şeyhi ekber Muhiddini Arabi, Fususulhikem isimli eserinde şöyle der: "Eğer Cebrail Meryem'in o korkusu içinde ona İsa'yı üfleyeydi, İsa yüzüne bakılamayacak kadar bir çirkinlik içinde dünyaya gelirdi." Bu demektir ki, kadın sevgi ile yola gelen bir yaratılışa sahiptir. Arif ya da arifler yolunda olan kişi, velayet ilmi içinde telkin yoluyla, yani tesir edici sözlerle yumuşak bir dille eşinin içindeki (varsa) şımarıklığı ve tembelliği atar. Yani çıkartır. Sonra da onu sevgi sahasına çeker. Çocuk alacaksa, gönlünü sevgi dolu bilgilerle doldurur. Sonra ilişkiye girer.