Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bilimsiz Adalet...!! (1 Kullanıcı)

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
Kurtuluş Savaşımızın önemli efelerinden biriyle Eğirdir’e gelir, Halide Edip. Efenin ne yapacağı belli mi olur? Halk evlerine çekilmiştir, sokaklar ıssızdır.

Karşılanmadığına öfkelenen Efe, ‘madem böyle, geldiğimizi duymaları için karşınıza ilk çıkanı şu ağaca asın’ diye kükrer.

Kızanlar, tarlasından dönen bir delikanlıyı yaka paça yakalar, boynuna ipi geçirirler ve, Onbaşı Halide Edip’in onca yalvarıp yakarmalarına karşın, ağaca asarlar.

Delikanlı darağacında can verir.

-Zavallı birini asmak efelik töresiyle bağdaşır mı, sana yakıştı mı bu? diye çıkışan gözleri yaşlı Halide Edip’e Efenin verdiği yanıt düşündürücüdür:

-Bak Onbaşı Bacı, insanlar ya ilimle ya zulümle yönetilirler. Bizde ilim yok. Ne yapalım, zulümle yönetiyoruz.

Durum bugün de pek değişmemiştir.

Türkiye, ‘zulümle’ yönetilmese de sürekli bilimle çatışmakta, bilim adamlarını hep haklı çıkarmaktadır.

Derdini anlatamayan bilim adamları için bu da bir tür ‘zulüm’dür.

En yıkıcı yer sarsıntılarından sonra kopan kıyametleri, evleri yapanlara yönelik aşağılamaları anımsayın. Daha sonra da aynı yerlere bir yıl sonra uğrayın.

Eskiye dönülmüştür.

O sarsıntı sanki hiç yaşanmamıştır.

İlgili ilgisiz, yetkili yetkisiz herkes her şeyi unutmuştur, eski yaşamlarına dönmüştür.

Bütün toplum da, ora halkı da yazgısına boyun eğmiştir.

Bu durum yeni sarsıntılara dek sürer.

Yaşanan, bir bellek kısır döngüsü; olan ise, bilimle çatışmadır.

Hukukta da böyledir, bu.

Türkiye, Avrupa Konseyinin kurucu üyesidir. Bir yasanın nasıl yapılacağına ilişkin birçok tavsiye kararı vardır, Konseyin.

Bunların başında hukuk dilinin/kavramlarının iyi kullanılması gelir.

Çünkü, hukuk bir bilimdir.

Kendine özgü ilkeleri, sözcükleri/kavramları, bunların küresel tanımları vardır. Ülkeden ülkeye değiş(e)mezler.

Bunlara uyulmadığı takdirde öğretide, uygulamada büyük kargaşa yaşanır. Kaçınılmazdır, bu.

T. Ceza Yasasının 301. maddesiyle ilgili çalışmalarda ve tartışmalarda bu kargaşa bir kez daha yaşanıyor.

Şaşırtıcıdır. Kavramlar rasgele kullanılmış, kendinden menkul tanımlar yapılmıştır.

Çünkü Türk insanı, genelde bilgisinden kuşkulanmıyor, bilimsel merak ve yöntemsel kuşkuyla bilgisini denetlemiyor.

‘Yasaların Özü Hakkında’ adlı yüzyılları etkileyen görkemli yapıtında, Montesquieu şöyle demişti: ‘
Yasa, her tür tutkudan arınmış özdür’.

Doğrudur. Çünkü, demokratik bir düzende yasalar da devlet de yansızdırlar. Kişisel tutkulardan, kapalı görüşlerden, inançlardan arınmışlardır.

Kişiler ya da meşruluk için ‘yok yasa, yap yasa’ anlayışıyla yasa yapılmaz, uygar bir toplumda. Adalet ülküsünü temel alan bir yasa koyucu; kuşkusuz soy, cinsiyet, din vb. gibi eşitliği örseleyici etkenleri dışlar; toplumsal sınıflar arasındaki ayrımları giderecek ya da en azından uzlaştıracak biçimde toplumsal adalet ilkelerini gerçekleştirmeye özen gösterir.

İşte bu bağlamda;

Ceza yasaları açık olmalı ki, diyoruz, suçların yasallığı ilkesi dolanılmasın. Ama ya ulusal duygular kışkırtılarak demagoji yapılıyor ya da madde, sınırları belirsiz ve içerikleri tartışmalı, bir bakıma metafizik bulanıklıkla sakat sözcüklerle örülüyor.

Diyoruz ki, ‘kasıt’, her suçta bulunması gereken vazgeçilmez ve genel öğedir. Metne koymayınız. Onu çapak bir sözcük olarak metne koymakta direnenler, ‘yoğun kasıt’ gibi yapay buluşlardan medet umanlar var.

Diyoruz ki, metinde tamlama yanılgıları var. Dil duyarsızlığıyla eski metin karşımıza yeniden çıkarılıyor.

Diyoruz ki, izin sistemini iyi algılayın. O ‘gerekçesiz ve denetlenemez bir değerlendirme yetkisi’dir. Mutlaka yansız bir devlet adamına/Cumhurbaşkanına verin. Kurullara ve hatta kurumlara vermekten söz edenler var.

Diyoruz ki, nesnel hukuka uygunluk nedenleri ile kişisel cezasızlık nedenlerini karıştırmayın. Bunların özleri ve sonuçları başkadır. Ama kavramları karıştırmakta diretenler var.

Madem böyle olacaktı, hukuk bilimiyle çatışan yasalarca yönetilecekti ülke, öyleyse hukuk fakültelerini niye açtınız, neden durmadan çoğaltıyorsunuz onları?

Kahroluyorum.

Efendiler, lütfen içten olalım. Bilime ‘dostlar alışverişte görsünler’ diye danışılmaz. Ciddi ürünler üretmek için danışılır.

Türkiye’de hukuk biliminin temel ilkeleri, kavramları, terimleri çıkarılan yasalarla, kimi kararlarla sürgit çiğneniyorsa, hukuk fakülteleri işlevsiz kalmış demektir.

Kapatalım (mı?).

Bilimsel yapıtları da yakalım (mı?).

Yer işgal etmesinler.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt