Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
Ve limen hafe mekame rabbihi cenneten
Sıkıntı ne kadar çok olursa ganimet o kadar çok olur. Tarak o kadar dikey
olur.
Bikaderi’l- keddi tüksebü’l- meali
Bir taraftan ümit, bir taraftan korku geleceğin dantelasını örüyoruz. Çekilen sıkıntılar, ızdıraplar ötede önümüze cennet nimetleri olarak çıkacaktır. Hiçbir zaman bu sıkıntılar boşa gitmeyecektir.
İçinizde beliren bir telaş, bir sıkındı ardına bir ümit işte bu iki şey arasında gelip gitme çok mutlu bir yaşamdır.
Bugün nesiller yeniden Kur’an’a yöneliyor. Bir nur olarak evleri ışıklandırıyor. İnsanların sinesine bir inşirah olarak doluyor. Kur’an’ın yeniden insanlarla arası barışıyor.
Kalbimizin bir yanı ümitle dolup taşarken, diğer yanı endişe ve korkuyla dolu olacak. Kalbin peteğini ümit ve korku ile mescedeceğiz.
Hadis; Yedhulu’l-cennete akvamun, efidetühüm mislü efidedüt-tayri
“Cennete o insanlar girecek ki kalpleri güvercinlerin kalpleri gibi tir tir titriyor.”
Kalbimizin bir yanı korku ile dolu olacak. Harama her bakışta korkacak, ürperecek düşecek gibi olacağız. Bir taraftan da Allah’ın azabı bizi bunalttığı an onun engin rahmetini düşünecek yeniden şahlanacağız. Sürekli Allah’a daha da yaklaşacak, bütün hislerimizle Allah’la dopdolu olacak, onu vicdanımızda derinlemesine hissedeceğiz.
Biz istediğimiz şeyleri ısrarla istersek Allah onu sonunda verecektir.
Ahmet Rufai hazretleri Efendimizin elini öpmeyi şiddetle arzu etmiş ve kabrinin başına varınca Allah koşulu perdeyi sırırmış. Al öp o şiddetli arzu ettiğin eli demiş.
Bir gün bizde Allah’ın cemalini göreceğiz. O kemmiyet ve keyfiyetten münezzeh olan Allah’ı seyredeceğiz.
Yerahu’l- müminune biğayri keyfin ve idrakin ......hadis
Feteravne rabbeküm keme teravne’l- kamera leylete’l- bedri
“Semada dolunayı gördüğünüz gibi Rabbinizi keyfiyetsiz bir şekilde göreceksiniz.”
Hep edeple, saygıyla Allah’a kulluk eden Ahmed Rufai hazretleri hayatının son demlerine gelmişlerdi. Ama efendimizin mübarek yüzlerini hakiki olarak temessül etmiş şekilde görememiştir. Rüyalarında görmüştür. Hayallerinde ona ulaşmıştır. Belki mana aleminde çok defa diz dize gelmiştir. Ancak o hakiki olarak Efendimiz’le yüz yüze gelmek arzusuyla yanıp tutuşmaktadır. Ve bir gün hayatının son demine doğru bu arzu onu delirtecek hale gelir. Hacca varmış Ravza-ı Tahire’nin karşısına geçmişti. İşte birden bire milletin anlayamayacağı bir şekilde ravzayı tahire yarıldı ve bembeyaz bir şekilde dışarı çıktı. Öp, çok istediğin eli diyordu. Sonra başını ravzayı tahirenin bir eşiğine koydu. Artık bu boş kaldırım taşı gibi çiğnense gam yemem. Bilenler o başa basmadı. Bilmeyenler o başa basıp geçti. Her basışlarında o zevk duyuyor. Çünkü o bir kerecik bile olsa o mübarek eli öpmüştü.
Men talebe ve cedde vecede
Arzunuz rahmansa bir gün ona da vasıl olacak onun cemali ile müşerref olacaksınız. Yapılan himmetler, kulluklar, çalışmalar hep onun cemali bakisine nail olmak içindir.
Sineler onun aşkı ile yanıp adeta içimizde kıvılcımlar saçıldığı an her şeyin önümüzde hazır olduğunu göreceğiz.
Kullukta denge korku ve ümitle olur. Sadece ümit insanı laubali yapır. Sadece korku insanı ümitsizliğe yerse götürür. Korku ve ümit bizim iki kanadımız olacak ve sağlam bir kulluğu o iki dinamikle gerçekleştireceğiz.
Menkıbelerde rivayet ediliyor. Âbid ve dikkatsiz iki kardeşi. Âbid ibadet eden demek, kendisini kulluğa salmış insan demek. Kulluğun yamaçlarında dolaşan insan demek. Diğeri de kulluk yapıyor ama dikkatsiz. Yer yer düşüyor, hata ediyor. Benim gibi zaman zaman ayağı takılıp düşüyor. Ve Allah çok gafur ve rahimdir. Allah yolunda hizmet eden insanlara Allah’ın nazarı çok başkadır. Onlara rahmeti çok engindir. İşte hata yapan âbid, bir kudsi hadiste ifade edildiği gibi her düşüşte şöyle diyor.
Sübhaneke allahümme inni estağfiruke ve etubu ileyke diyor. Ben yine hata işledim, yine çamura girdim. Abid dikkatsiz kardeşini sürekli ikaz eder ve acı acı konuşur. Bir gün yine acı konuşur. Kardeşi yine hata işlemiş, ayağı sürçmüştü. Abidin seccadesinin yanından geçerken abid ona
Le yağfirullahi leke “Allah seni mağfiret etmesin, günahlarında kal” bu ne korkunç bedduadır. Beddua ulaşacağı yere ulaşmıştır ancak o bedduayı yapan ölmüştür. Allah onu huzuruna alır ve ona derki: sana kim söyledi benim rahmetine engel konacağını. Pranga vurulacağını. Rahmetine sınır koyulacağını sana kim söyledi. Onu Allah’ın affetmeyeceğini sana kim söyledi der.
Biz kendi günahlarımız karşısında ye’se düşmemek şartıyla tir tir titreyecek kalbimiz Allah korkusuyla dolu olacaktır. Ancak başkaları günah deryasında da olsa onlar hakkında hüsnü zan besleyeceğiz aksi takdirde Allah yakamızdan tutar.
İnne rahmeti vesiat külle şey’in
İnne rahmeti sebekat ale gadabi
İnnellahe le yağfiru en yüşrake bihi ve yağfiru me dune zelike limen yeşeu
Allah huzuruna müşrik olarak gitmeyen ona ortak koşmadan ölen insan inşallah onun rahmetine uğrayacak ve günahlarının affolunduğunu görecektir. Ancak biz hep Allah saygısıyla dolu olacak kalbimiz onun korkusuyla ürperecek güvercinin kalbi gibi titreyecek.
İnnema yahsallahe min ıbedihi el-ulemeu
Herkes Allah’ı bildiği ölçüde ona saygılı olur. Allah’a saygısızlık yapanlar kör cahillerdir. İnsan marifeti ölçüsünde Allah’tan korkar. Ona saygılı olur.
İnsanların Allah’tan en çok korkanı Allah’a karşı en saygılı olanı hiç şüphesiz Hz. Muhammed Mustafa’dır. Bir gece yatağının altındaki hurmayı almış yemiş ve o gece yatakta uyuyamamıştı.
Hz. Aişe bu durumu fark edince ya Rasulallah ne bu hal niçin uyuyamıyorsunuz? O yatağın altında bir hurma buldum ve yedim ama bizim eve sadaka ve zekat da geliyor bilmiyorum ki o bizim evden bir şey miydi. Yoksa sadaka ve zekattan bir şey miydi. Zira sadaka ve zekat bana haramdır. İşte o gece sabaha kadar uyuyamamıştı. Bunu analarımızdan birisi naklediyor. İşte Allah Rasülü o kadar Allah’a saygılı çehresi Allah’ın korkusunu yansıtan lahuti bir çehreydi.
Allah Rasülü ölüme doğru yaklaştıkça iyice yüzü mehafet ve mehabetle dolmuştu. Öleceğini söyleyince hz. Ebubekir anam babam sana kurban olsun ya Rasülullah demişti. Allah Rasülünün çehresi Allah korkusundan iyice sararmış saçları ağarmaya başlamıştı. Hz. Ebubekir ona ya Rasülallah yaşlanıyor gibisin . O Hud suresi ve benzer sureler iflahımızı kesti. Saçlarımı ağarttı diyordu. Hud suresi şöyle diyordu.
Elif gibi doğru olan Hz. Muhammed. Allah’ın sana öğrettiği gibi dosdoğru ol diyordu. O çoktan dünyaya sırtını dünyaya çevirmiş, insanlığın kurtuluşu için cenneti bile bırakmış insanlığın iftihar tablosu acaba nasıl doğru olayım diyordu. Allah istikametin doruğuna ulaşan Peygamberine emrolunduğun gibi dosdoğru ol yani istikametini koru diyordu. Veya Allah Hz. Muhammed’e hitab ederek Müslümanları kastediyor. İstikamet üzere olun diyordu. Allah Rasülü bu ayetten hissesini alıyor ve onun ağırlığı karşısında iki büklüm oluyor. Çünkü Allah’ı en çok O biliyordu. Allah’tan en çok O korkardı. Zira bilen korkar.
Hz. Aişe validemiz Buhari ve Müslim gibi hadis kitaplarında diyor ki: havada bir bulut belirince Allah Rasülü oturur kalkar, girer çıkardı. Rengi benzi atardı. Ne yapacağını şaşırdı. Hz. Aişe niye ya Rasülallah bu kadar telaşlanıyorsunuz deyince buyurur ki: bizden evvel de bir kavmin başında böyle bir bulut beliriverdi. Kuran şöyle ferman ediyor. Felemme raevhu aridan mumtirune büstakbile evdiyetihim kalu heze aridun mumtirune “Başlarında böyle bir bulut belirince dediler ki bize yağmur verecek bu bulut. Oysaki bu bulut Hz. Hud’un kavmini helak edecek ortalığı kasıp kavuracak bir buluttu.İşte efendimiz Kur’anda işaret ettiği geçmiş kavimlerden pek çoğunu helak eden öyle bir bulut endişesiyle çok korkuyor ve kendisine sual sorana böyle cevap veriyordu.
Oysaki Allah ona şöyle demişti.
Ve me kenellahü en yüazzibehüm ve ente fihim ve me kenellahü muazzibehüm ve hüm yesteğfirun
“Sen onların arısında olduğun müddetçe Allah onlara azap edecek değildir.
Ve onlar istiğfar ettikçe, tevbe edip Allah’a yalvardıkça Allah onları helak edecek değildir.”
Allah’tan böyle bir garanti olmasına rağmen o yine mehabet duyuyor, yine Allah’tan çok korkuyordu ve sizde istiğfar ettikçe Allah sizi helaka etmeyecektir.
Siyer kitapları
Naklediyor. Allah bir gün Cebraillle mikail’in ağladığını görür. Bu iki melek ağlayınca gök ehlide ağlıyordu. Bu iki melek ki Hz. Muhammed benim gökte iki vezirim var cebraille mikalim. Yerde iki vezirim var. Ebubekirle Ömer. Kur’an Cebraili anlatırken “ Muatin semme emin” diyordu. Pekçok peygamberinde önünde olan bu iki melek belki sadece Hz. Muhammed onların önündeydi. O da yine Cibrilden dersini aldıktan sonra onun önüne geçiyor.
İşte böyle büyük iki melek ağlıyordu. Niye ağlıyorlardı acaba. Kendilerine sorulduklarında şeytanın başına gelenler, şeytanın başına geldikten itibaren bunlar hiç durmadan ağlıyorlardı. Ve Allah onlara sordu. “ne oldu size ne diye ağlıyorsunuz. Senin mekrinden olamayız ya Rabbi. İşte şeytan daha dün sana kulluk eden şeytan tepe taklak gitti. Ravi diyor ki “Allah şöyle buyurdu: işte hep böyle olun, sizi hep böyle göreyim.
Allah Rasulü bir yerde gülen sahabe topluluğuna rastlar ve hemen öteden Allah’tan emniyet müjdesini mi aldınız ki gülüyorsunuz. Zira önünüzde sizi bekleyen çok çetin bir hesap ve şiddetli bir gün var. Bundan dolayı insanın gülmesi keyiflenmesi insanın kendini bilememesi demektir.
Eskiler berberine nasılsın diye sorunca karşıdaki nasıl öleceğini bilemeyen, kabirdeki suallere nasıl cevap vereceğini bilemeyen nasılsa ben öyleyim. Mahşerde nasıl hesap verecek, defteri sağdan mı, soldan mı alacak, sırattan geçecek mi yoksa takılıp aşağı cehenneme mi yuvarlanacak. Sevabını, günahımı ağır gelecek bunları bilemeyen bir insanın hali nasılsa ben öyleyim. İşte dikkatli ve ihtiyatlı insan cevabı gerçek cevap ta böyle olmalıdır. Allahın üzerimizde sayısız nimetleri vardır. Bu nimetler karşısında biz yerimizi ayarlamaya çalışacağız.
Elem nec’al lehu ayneyni, ve lisenen ve şefetiyni ve hedeynenü’n-necdeyn, felektehame’l-akabeh
“biz insana iki göz, bir lisan iki dudak vermedik mi ve onu iki yola hidayet etmedik mi yani doğru ve eğri yolu göstermedik mi. Ancak o tepeyi aşamadı. Allah’ın nimetlerine şükür borcunu ifa edemedi. Allah’ı tanıyamadı ve onun azameti karşısında korkudan iki büklüm olamadı. Haramlara, menhiyata takılıp kalmakla kendilerine yazık ettiler.
İşte biz bunları düşünecek çok ağlayacağız az güleceğiz. Zira elimizde emniyet belgesi yok. Allah kudsi hadiste şöyle ferman ediyor.
Le ecmeu beyne emneyni vele ecmeu beyne hafveyni
“iki emniyeti bir arada vermem, iki korkuyu da bir arada vermem.”
Vücühün yevmeizin nadırah, ile rabbihe nazırah
“o gün öyle yüzler olacak ki, pırıl pırıl parlayacak ve sürekli Rablerine bakacaklar.”Ve vücühün yevmeizin besirah, tezunnu en yuf’ale bihe fekırah
“Ve o gün yine öyle yüzler olacak ki kapkara kesilmiş cehennemin tozu toprağı onların yüzünü kaplamış, azap onların yüzünü kaskatı kesmiştir.”
Febieyyi alai rabbiküme tükezziban
“Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz.”
Ben dünya nimetlerinden nasıl istifade ederim ki dudağına sur’a vermiş, gözünü Allah’a dikmiş kulağını gelecek emre vermiş, ne zaman sur'un üfürüleceğini bekliyor.”
Ne zaman benim kıyametim kopacak, ne zaman umumi kıyamet kopacak, ne zaman kabir kıyameti kopacak ve ne zaman haşir kıyameti kopacak. İşte ben bütün bunları unutup dünya nimetleriyle nasıl telezzüz ederim diyor.
Allah korkusu Allah’ı sevmenin devamıdır. Sağlıklı bir kulluk nizam ve intizamı içerisinde bir ubudiyet için kalplerde Allah korkusunun olması şarttır. Harama ve menhiyata görmeyecek devamlı tir tir titreyecektir. Seyyidine Hz. Adem ayağı sürçmüştü. Kur’an: şeytan ona vesvese verdi der. O da ayağı sürçmüş Allah’a tevbe ve istiğfar etmiş tam 30 sene başını yukarı kaldırıp bakmaktan haya etmiş.
Allah korkusu kötülüklere bir engel, iyiliklere bir saiktir, sebeptir.
Ne irfandır, ahlaka yükseklik veren, ne vicdandır,
fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden silinsin farz edilsin havf-ı Yezdan’ın,
Ne irfanın kalır tesiri, ne vicdanın
Sıkıntı ne kadar çok olursa ganimet o kadar çok olur. Tarak o kadar dikey
olur.
Bikaderi’l- keddi tüksebü’l- meali
Bir taraftan ümit, bir taraftan korku geleceğin dantelasını örüyoruz. Çekilen sıkıntılar, ızdıraplar ötede önümüze cennet nimetleri olarak çıkacaktır. Hiçbir zaman bu sıkıntılar boşa gitmeyecektir.
İçinizde beliren bir telaş, bir sıkındı ardına bir ümit işte bu iki şey arasında gelip gitme çok mutlu bir yaşamdır.
Bugün nesiller yeniden Kur’an’a yöneliyor. Bir nur olarak evleri ışıklandırıyor. İnsanların sinesine bir inşirah olarak doluyor. Kur’an’ın yeniden insanlarla arası barışıyor.
Kalbimizin bir yanı ümitle dolup taşarken, diğer yanı endişe ve korkuyla dolu olacak. Kalbin peteğini ümit ve korku ile mescedeceğiz.
Hadis; Yedhulu’l-cennete akvamun, efidetühüm mislü efidedüt-tayri
“Cennete o insanlar girecek ki kalpleri güvercinlerin kalpleri gibi tir tir titriyor.”
Kalbimizin bir yanı korku ile dolu olacak. Harama her bakışta korkacak, ürperecek düşecek gibi olacağız. Bir taraftan da Allah’ın azabı bizi bunalttığı an onun engin rahmetini düşünecek yeniden şahlanacağız. Sürekli Allah’a daha da yaklaşacak, bütün hislerimizle Allah’la dopdolu olacak, onu vicdanımızda derinlemesine hissedeceğiz.
Biz istediğimiz şeyleri ısrarla istersek Allah onu sonunda verecektir.
Ahmet Rufai hazretleri Efendimizin elini öpmeyi şiddetle arzu etmiş ve kabrinin başına varınca Allah koşulu perdeyi sırırmış. Al öp o şiddetli arzu ettiğin eli demiş.
Bir gün bizde Allah’ın cemalini göreceğiz. O kemmiyet ve keyfiyetten münezzeh olan Allah’ı seyredeceğiz.
Yerahu’l- müminune biğayri keyfin ve idrakin ......hadis
Feteravne rabbeküm keme teravne’l- kamera leylete’l- bedri
“Semada dolunayı gördüğünüz gibi Rabbinizi keyfiyetsiz bir şekilde göreceksiniz.”
Hep edeple, saygıyla Allah’a kulluk eden Ahmed Rufai hazretleri hayatının son demlerine gelmişlerdi. Ama efendimizin mübarek yüzlerini hakiki olarak temessül etmiş şekilde görememiştir. Rüyalarında görmüştür. Hayallerinde ona ulaşmıştır. Belki mana aleminde çok defa diz dize gelmiştir. Ancak o hakiki olarak Efendimiz’le yüz yüze gelmek arzusuyla yanıp tutuşmaktadır. Ve bir gün hayatının son demine doğru bu arzu onu delirtecek hale gelir. Hacca varmış Ravza-ı Tahire’nin karşısına geçmişti. İşte birden bire milletin anlayamayacağı bir şekilde ravzayı tahire yarıldı ve bembeyaz bir şekilde dışarı çıktı. Öp, çok istediğin eli diyordu. Sonra başını ravzayı tahirenin bir eşiğine koydu. Artık bu boş kaldırım taşı gibi çiğnense gam yemem. Bilenler o başa basmadı. Bilmeyenler o başa basıp geçti. Her basışlarında o zevk duyuyor. Çünkü o bir kerecik bile olsa o mübarek eli öpmüştü.
Men talebe ve cedde vecede
Arzunuz rahmansa bir gün ona da vasıl olacak onun cemali ile müşerref olacaksınız. Yapılan himmetler, kulluklar, çalışmalar hep onun cemali bakisine nail olmak içindir.
Sineler onun aşkı ile yanıp adeta içimizde kıvılcımlar saçıldığı an her şeyin önümüzde hazır olduğunu göreceğiz.
Kullukta denge korku ve ümitle olur. Sadece ümit insanı laubali yapır. Sadece korku insanı ümitsizliğe yerse götürür. Korku ve ümit bizim iki kanadımız olacak ve sağlam bir kulluğu o iki dinamikle gerçekleştireceğiz.
Menkıbelerde rivayet ediliyor. Âbid ve dikkatsiz iki kardeşi. Âbid ibadet eden demek, kendisini kulluğa salmış insan demek. Kulluğun yamaçlarında dolaşan insan demek. Diğeri de kulluk yapıyor ama dikkatsiz. Yer yer düşüyor, hata ediyor. Benim gibi zaman zaman ayağı takılıp düşüyor. Ve Allah çok gafur ve rahimdir. Allah yolunda hizmet eden insanlara Allah’ın nazarı çok başkadır. Onlara rahmeti çok engindir. İşte hata yapan âbid, bir kudsi hadiste ifade edildiği gibi her düşüşte şöyle diyor.
Sübhaneke allahümme inni estağfiruke ve etubu ileyke diyor. Ben yine hata işledim, yine çamura girdim. Abid dikkatsiz kardeşini sürekli ikaz eder ve acı acı konuşur. Bir gün yine acı konuşur. Kardeşi yine hata işlemiş, ayağı sürçmüştü. Abidin seccadesinin yanından geçerken abid ona
Le yağfirullahi leke “Allah seni mağfiret etmesin, günahlarında kal” bu ne korkunç bedduadır. Beddua ulaşacağı yere ulaşmıştır ancak o bedduayı yapan ölmüştür. Allah onu huzuruna alır ve ona derki: sana kim söyledi benim rahmetine engel konacağını. Pranga vurulacağını. Rahmetine sınır koyulacağını sana kim söyledi. Onu Allah’ın affetmeyeceğini sana kim söyledi der.
Biz kendi günahlarımız karşısında ye’se düşmemek şartıyla tir tir titreyecek kalbimiz Allah korkusuyla dolu olacaktır. Ancak başkaları günah deryasında da olsa onlar hakkında hüsnü zan besleyeceğiz aksi takdirde Allah yakamızdan tutar.
İnne rahmeti vesiat külle şey’in
İnne rahmeti sebekat ale gadabi
İnnellahe le yağfiru en yüşrake bihi ve yağfiru me dune zelike limen yeşeu
Allah huzuruna müşrik olarak gitmeyen ona ortak koşmadan ölen insan inşallah onun rahmetine uğrayacak ve günahlarının affolunduğunu görecektir. Ancak biz hep Allah saygısıyla dolu olacak kalbimiz onun korkusuyla ürperecek güvercinin kalbi gibi titreyecek.
İnnema yahsallahe min ıbedihi el-ulemeu
Herkes Allah’ı bildiği ölçüde ona saygılı olur. Allah’a saygısızlık yapanlar kör cahillerdir. İnsan marifeti ölçüsünde Allah’tan korkar. Ona saygılı olur.
İnsanların Allah’tan en çok korkanı Allah’a karşı en saygılı olanı hiç şüphesiz Hz. Muhammed Mustafa’dır. Bir gece yatağının altındaki hurmayı almış yemiş ve o gece yatakta uyuyamamıştı.
Hz. Aişe bu durumu fark edince ya Rasulallah ne bu hal niçin uyuyamıyorsunuz? O yatağın altında bir hurma buldum ve yedim ama bizim eve sadaka ve zekat da geliyor bilmiyorum ki o bizim evden bir şey miydi. Yoksa sadaka ve zekattan bir şey miydi. Zira sadaka ve zekat bana haramdır. İşte o gece sabaha kadar uyuyamamıştı. Bunu analarımızdan birisi naklediyor. İşte Allah Rasülü o kadar Allah’a saygılı çehresi Allah’ın korkusunu yansıtan lahuti bir çehreydi.
Allah Rasülü ölüme doğru yaklaştıkça iyice yüzü mehafet ve mehabetle dolmuştu. Öleceğini söyleyince hz. Ebubekir anam babam sana kurban olsun ya Rasülullah demişti. Allah Rasülünün çehresi Allah korkusundan iyice sararmış saçları ağarmaya başlamıştı. Hz. Ebubekir ona ya Rasülallah yaşlanıyor gibisin . O Hud suresi ve benzer sureler iflahımızı kesti. Saçlarımı ağarttı diyordu. Hud suresi şöyle diyordu.
Elif gibi doğru olan Hz. Muhammed. Allah’ın sana öğrettiği gibi dosdoğru ol diyordu. O çoktan dünyaya sırtını dünyaya çevirmiş, insanlığın kurtuluşu için cenneti bile bırakmış insanlığın iftihar tablosu acaba nasıl doğru olayım diyordu. Allah istikametin doruğuna ulaşan Peygamberine emrolunduğun gibi dosdoğru ol yani istikametini koru diyordu. Veya Allah Hz. Muhammed’e hitab ederek Müslümanları kastediyor. İstikamet üzere olun diyordu. Allah Rasülü bu ayetten hissesini alıyor ve onun ağırlığı karşısında iki büklüm oluyor. Çünkü Allah’ı en çok O biliyordu. Allah’tan en çok O korkardı. Zira bilen korkar.
Hz. Aişe validemiz Buhari ve Müslim gibi hadis kitaplarında diyor ki: havada bir bulut belirince Allah Rasülü oturur kalkar, girer çıkardı. Rengi benzi atardı. Ne yapacağını şaşırdı. Hz. Aişe niye ya Rasülallah bu kadar telaşlanıyorsunuz deyince buyurur ki: bizden evvel de bir kavmin başında böyle bir bulut beliriverdi. Kuran şöyle ferman ediyor. Felemme raevhu aridan mumtirune büstakbile evdiyetihim kalu heze aridun mumtirune “Başlarında böyle bir bulut belirince dediler ki bize yağmur verecek bu bulut. Oysaki bu bulut Hz. Hud’un kavmini helak edecek ortalığı kasıp kavuracak bir buluttu.İşte efendimiz Kur’anda işaret ettiği geçmiş kavimlerden pek çoğunu helak eden öyle bir bulut endişesiyle çok korkuyor ve kendisine sual sorana böyle cevap veriyordu.
Oysaki Allah ona şöyle demişti.
Ve me kenellahü en yüazzibehüm ve ente fihim ve me kenellahü muazzibehüm ve hüm yesteğfirun
“Sen onların arısında olduğun müddetçe Allah onlara azap edecek değildir.
Ve onlar istiğfar ettikçe, tevbe edip Allah’a yalvardıkça Allah onları helak edecek değildir.”
Allah’tan böyle bir garanti olmasına rağmen o yine mehabet duyuyor, yine Allah’tan çok korkuyordu ve sizde istiğfar ettikçe Allah sizi helaka etmeyecektir.
Siyer kitapları
Naklediyor. Allah bir gün Cebraillle mikail’in ağladığını görür. Bu iki melek ağlayınca gök ehlide ağlıyordu. Bu iki melek ki Hz. Muhammed benim gökte iki vezirim var cebraille mikalim. Yerde iki vezirim var. Ebubekirle Ömer. Kur’an Cebraili anlatırken “ Muatin semme emin” diyordu. Pekçok peygamberinde önünde olan bu iki melek belki sadece Hz. Muhammed onların önündeydi. O da yine Cibrilden dersini aldıktan sonra onun önüne geçiyor.
İşte böyle büyük iki melek ağlıyordu. Niye ağlıyorlardı acaba. Kendilerine sorulduklarında şeytanın başına gelenler, şeytanın başına geldikten itibaren bunlar hiç durmadan ağlıyorlardı. Ve Allah onlara sordu. “ne oldu size ne diye ağlıyorsunuz. Senin mekrinden olamayız ya Rabbi. İşte şeytan daha dün sana kulluk eden şeytan tepe taklak gitti. Ravi diyor ki “Allah şöyle buyurdu: işte hep böyle olun, sizi hep böyle göreyim.
Allah Rasulü bir yerde gülen sahabe topluluğuna rastlar ve hemen öteden Allah’tan emniyet müjdesini mi aldınız ki gülüyorsunuz. Zira önünüzde sizi bekleyen çok çetin bir hesap ve şiddetli bir gün var. Bundan dolayı insanın gülmesi keyiflenmesi insanın kendini bilememesi demektir.
Eskiler berberine nasılsın diye sorunca karşıdaki nasıl öleceğini bilemeyen, kabirdeki suallere nasıl cevap vereceğini bilemeyen nasılsa ben öyleyim. Mahşerde nasıl hesap verecek, defteri sağdan mı, soldan mı alacak, sırattan geçecek mi yoksa takılıp aşağı cehenneme mi yuvarlanacak. Sevabını, günahımı ağır gelecek bunları bilemeyen bir insanın hali nasılsa ben öyleyim. İşte dikkatli ve ihtiyatlı insan cevabı gerçek cevap ta böyle olmalıdır. Allahın üzerimizde sayısız nimetleri vardır. Bu nimetler karşısında biz yerimizi ayarlamaya çalışacağız.
Elem nec’al lehu ayneyni, ve lisenen ve şefetiyni ve hedeynenü’n-necdeyn, felektehame’l-akabeh
“biz insana iki göz, bir lisan iki dudak vermedik mi ve onu iki yola hidayet etmedik mi yani doğru ve eğri yolu göstermedik mi. Ancak o tepeyi aşamadı. Allah’ın nimetlerine şükür borcunu ifa edemedi. Allah’ı tanıyamadı ve onun azameti karşısında korkudan iki büklüm olamadı. Haramlara, menhiyata takılıp kalmakla kendilerine yazık ettiler.
İşte biz bunları düşünecek çok ağlayacağız az güleceğiz. Zira elimizde emniyet belgesi yok. Allah kudsi hadiste şöyle ferman ediyor.
Le ecmeu beyne emneyni vele ecmeu beyne hafveyni
“iki emniyeti bir arada vermem, iki korkuyu da bir arada vermem.”
Vücühün yevmeizin nadırah, ile rabbihe nazırah
“o gün öyle yüzler olacak ki, pırıl pırıl parlayacak ve sürekli Rablerine bakacaklar.”Ve vücühün yevmeizin besirah, tezunnu en yuf’ale bihe fekırah
“Ve o gün yine öyle yüzler olacak ki kapkara kesilmiş cehennemin tozu toprağı onların yüzünü kaplamış, azap onların yüzünü kaskatı kesmiştir.”
Febieyyi alai rabbiküme tükezziban
“Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz.”
Ben dünya nimetlerinden nasıl istifade ederim ki dudağına sur’a vermiş, gözünü Allah’a dikmiş kulağını gelecek emre vermiş, ne zaman sur'un üfürüleceğini bekliyor.”
Ne zaman benim kıyametim kopacak, ne zaman umumi kıyamet kopacak, ne zaman kabir kıyameti kopacak ve ne zaman haşir kıyameti kopacak. İşte ben bütün bunları unutup dünya nimetleriyle nasıl telezzüz ederim diyor.
Allah korkusu Allah’ı sevmenin devamıdır. Sağlıklı bir kulluk nizam ve intizamı içerisinde bir ubudiyet için kalplerde Allah korkusunun olması şarttır. Harama ve menhiyata görmeyecek devamlı tir tir titreyecektir. Seyyidine Hz. Adem ayağı sürçmüştü. Kur’an: şeytan ona vesvese verdi der. O da ayağı sürçmüş Allah’a tevbe ve istiğfar etmiş tam 30 sene başını yukarı kaldırıp bakmaktan haya etmiş.
Allah korkusu kötülüklere bir engel, iyiliklere bir saiktir, sebeptir.
Ne irfandır, ahlaka yükseklik veren, ne vicdandır,
fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden silinsin farz edilsin havf-ı Yezdan’ın,
Ne irfanın kalır tesiri, ne vicdanın