Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

BERBER YOK!!! (1 Kullanıcı)

ZEHRA MELEK

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2007
Mesajlar
913
Tepki puanı
0
Puanları
0
Bİ MÜŞTERİ VE BİR BERBER ARASINDA GEÇEN Bİ KONUŞMA;;;;

Adamın biri her zaman yaptığı gibi saç
ve sakal tıraşı olma ; İçin berbere ; gitti. Onunla
ilgilenen berberle güzel bir sohbete; başladılar.
Değişik konular üzerinde konuştular. Birden Allah ile
ilgili konu açıldı...

Berber: " Bak adamım, ben senin söylediğin gibi Allah'ın
varlığına
inanmıyorum."
Adam: " Peki neden böyle diyorsun?"
Berber: " Bunu açıklamak çok kolay. Bunu görmek için dışarıya
çıkmalısın.

Lütfen bana söyler misin, eğer Allah var olsaydı, bu kadar
çok sorunlu, sıkıntılı, hasta insan olur muydu, terkedilmiş
çocuklar olur muydu? Allah olsaydı, kimseye acı; çektirmez,
birbirini üzmezdi.

Allah olsaydı, bunların olmasına izin vereceğini
sanmıyorum..."

Adam bir an durdu ve düşündü, ama gereksiz bir tartışmaya
girmek istemediği için cevap vermedi. Berber işini bitirdikten
sonra adam dışarıya çıktı. Tam o anda caddede uzun saçlı ve sakallı bir
adam gördü.
Adam bu kadar dağınık göründüğüne göre belli ki tıraş olmayalı
uzun süre geçmişti. Adam berberin dükkanına geri döndü.

Adam: " Biliyor musun ne var, bence berber diye bir şey yok"

Berber: " Bu nasıl olabilir ki? Ben buradayım ve bir
berberim."

Adam: " Hayır, yok. çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun
saçlı ve sakallı adamlar olmazdı.

Berber: " Hımmm... Berber diye bir şey var ama o insanlar
bana gelmiyorsa, ben ne yapabilirim ki?"

Adam: " Kesinlikle doğru! Püf noktası da bu! Allah var,
ve insanlar ona gitmiyorsa, bu gitmeyenlerin tercihi. İşte dünyada bu
kadar çok acı ve keder olmasının nedeni!"


EVET ARKADAŞLAR BİZ SIKINTILARIMIZI VE HÜZÜNLERİMİZİ ALLAHA ARZ EDENLERDEN OLACAZ İNŞLH.B)B)B)
SLM VE DUA İLE....ALLAHA EMANET OLUN KARDEŞLERİM...B)B):DB)B)
 

peygambersevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2007
Mesajlar
88
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: BERBER YOK!!!

Allahu Ekber.
kardeşim bu fgüzel paylasımından dolayı Allah senden razı olsun...
 

ZEHRA MELEK

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2007
Mesajlar
913
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: BERBER YOK!!!

ÇİÇEKLER İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM..
B) BUDA BENDEN SANA ABİCİM..SLM VE DUA İLE
 

RAHMAN-06

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Nis 2007
Mesajlar
122
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: BERBER YOK!!!

ZEHRA MELEK yazdı:
ÇİÇEKLER İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM..
B) BUDA BENDEN SANA ABİCİM..SLM VE DUA İLE
bende teşekkür ederim kardeşim isim türetmeçeye gelsene B)B)B)
 

ZEHRA MELEK

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2007
Mesajlar
913
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: BERBER YOK!!!

YOK ABİCİM BAŞKA ZAMAN İNŞLH. BİRAZ İŞİM VAR AMA DEDİĞİNİ YAPTIM BAŞLIĞI DEĞİŞTİRDİM..
ALLAH RAZI OLSUN...
B);)
 

RAHMAN-06

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Nis 2007
Mesajlar
122
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: BERBER YOK!!!

tamam gördüm cok güzel cevapları arkadaşlar yazar inşallah selametleB)B)B)
 

cemil cemil

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Mar 2007
Mesajlar
304
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: BERBER YOK!!!

ÇARŞI PAZAR AĞALIĞI



Behlül Dana birgün Harun Reşid'den bir vazife istedi. Harun Reşid de ona çarşı pazar ağalığını (denetimini) verdi. Behlül hemen işe koyuldu. İlk olarak bir fırına gitti. Birkaç ekmek tarttı hepsi normal gramajından noksan geldi. Dönüp fırıncı ya sordu: "Hayatından memnun musun, geçinebiliyor musun, çoluk-çocuğunla ağzının tadı var mı?" Adam her soruya olumsuz cevap verdi. Memnun olduğu bir şey yoktu. Behlül birşey demeden ayrıldı ve bir başka fırına geçti. Orada da birkaç ekmek tarttı ve gördü ki bütün ekmekler gramajından fazla geliyor, eksik gelmiyor. Aynı soruları bu fırının sahibine de sordu ve her soruya olumlu cevap aldı. Bundan sonra başka bir yere uğramadan doğru Harun Reşid'in huzuruna çıktı ve yeni bir vazife istedi. Harun Reşid, "Behlül daha demin vazife verdik sana ne çabuk bıktın?" dedi.

Behlül açıkladı:

- Efendimiz çarşı pazarın ağası varmış. Benden önce ekmekleri tartmış, vicdanları tartmış, buna göre herkes hesabını ödemiş, bana ihtiyaç kalmamış.



SARAYDA İFTAR



Harun Reşid bir Ramazan günü Behlül'e tembih etti:

- Akşam namazında camiye git, namaza gelen herkesi iftara davet et.

Akşam oldu, namaz kılındı, namazdan sonra Behlül 5-10 kişilik bir grupla çıka geldi. Harun Reşid şaşırdı:

- Behlül bunlar kim? Ben sana namaza gelen herkesi saraya iftara çağır diye tembih etmedim mi? Sen o kadar cemaatin arasından bir sofralık bile adam getirmemişsin..

- Efendimiz, siz bana camiye gelenleri değil, namaza gelenleri iftara çağır dediniz. Namazdan sonra bendeniz cami kapısında durdum, çıkan herkese hocanın namaz kıldırırken hangi sureyi okuduğunu sordum. Onu da yalnız bu getirdiğim kişiler bildi. Camiye gelen çoktu ama namaza gelen demek ki yalnız bunlarmış.



SENİN İŞİN DAHA ZOR



Behlül Dânâ'nın menkıbelerinden kitaplar meydana getirilmiştir. Bunların hepsi insanları iyiliğe, doğruluğa, Allah rızasını kazanmaya özendirici bir nitelik taşır. Türk halkı arasında da bunlardan bir bölümü bilinmekte ve anlatılmaktadır.

Bir hac ibadeti sırasında Harun Reşid ve Behlül yüksekçe bir yere oturup oradan ibadet ve dua eden ve bu arada ağlayıp gözyaşı döken insan selini seyrediyorlardı. Behlül Dana halifeyi uyarmak için yeni bir fırsat yakalamıştı. Dedi ki:

- Ey müslümanların halifesi, bütün bu ağlayıp sızlayan insanlar kendi nefislerinin günahlarının hesabını verip veremeyeceklerini bilmedikleri için ağlaşıyorlar. Halbuki sen kendi nefsinin hesabı yanında bütün bu insanların da hesabını vereceksin.



GERÇEK ZENGİNLİK



Başlangıçta Türkistan taraflarında bir bölgenin hükümdarı yani dünya sultanı iken vâkî olan bazı ikazlarla hükümdarlığını bırakıp maneviyat sultanı olmaya azmeden, bunu da gerçekten başaran İbrahim Edhem (VIII. y.yıl) dünya malına karşı o kadar tenezzülsüzdü ki kimseden bir şey istemez ve beklemezdi. Nefsini yokluğa ve mahrumiyete o derece alıştırmıştı ki bir benzerine

rastlanamazdı. Birgün büyük velilerden çağdaşı ve hemşehrisi Şakik Belhi ile karşılaştı ve ona sordu:

- Ey Şakik nasıl geçiniyorsun? Şakik Belhi cevap verdi:

- Bulunca yiyoruz, bulmayınca sabrediyoruz. İbrahim Edhem:

- Horasan'ın köpekleri de aynı şeyi yapıyorlar, bulunca yiyorlar, bulmayınca sabrediyorlar, diye karşılık verdi.

Belhi sordu:

- Peki siz ne yapıyorsunuz?

- Biz bulunca dağıtıyoruz, bulmayınca sabrediyoruz.

Bizim İbrahim Edhem Hazretleri hakkında söylemek istediğimiz bu değil. İbrahim Edhem'in, amaç edindiği ve ulaşmayı başardığı yokluk ve mahrumiyeti o derece aşikar, o derece göze batıcı idi ki görenlerde kendisine yardım hissi uyandırıyordu.

Varlıklı bir kişi İbrahim Edhem'e yardım etmek istedi. İbrahim Edhem:

- Yardımını gerçekten zenginsen kabul ederim, dedi.

Adam gerçekten zengin olduğunu, bir şeye ihtiyacı bulunmadığını söyledi. Büyük veli sordu:

- Ne kadar paran var?

- Üç bin altınım var.

- Dört bin olmasını istemez misin?

- Elbette isterim.

- Beşbin olmasını?

- İsterim.

- On bin altının olsa çok sevinirsin değil mi?

- Şüphesiz çok memnun olurum.

- Zengin olduğunu söylüyorsun ama, sen gerçekte züğürdün birisin. Sen, on bin değil yüz bin altının olsa yine kanaat etmez fazlasını istersin. Kanaati olmayan insan zengin sayılmaz. Gerçekten zengin olsaydın yardımını kabul edecektim.



TEVEKKÜL BÖYLE Mİ OLUR?



Büyük velilerden Şakik Belhi (VIII. yyıl) bir kıtlık senesinde, herkesin kara kara düşündüğü bir ortamda, zengin bir adamın kölesinin şakır şakır oynadığına şahit oldu. Yanına yaklaştı ve sordu:

- Herkes kıtlıkla, açlıkla karşı karşıya olmaktan inler dururken sen neye güvenerek böyle oynayabiliyorsun? Köle cevap verdi:

- Herkesten bana ne? Benim için bir tehlike söz konusu değil. Benim efendimin 7-8 tane köyü var, her ihtiyacımız o köylerden sağlanıyor.

Bu açıklama Şakik'i adeta bir şamar gibi sarstı. Çünkü kendisi de kıtlıktan dolayı endişe içindeydi. Ama köle onu uyandırdı ve kendi kendine şöyle dedi:

- Hey Şakik kendine gel! Şu köle nihayet bir insan olan efendisine bunca güveniyor, kendini emniyet içinde hissediyor. Sen ki bütün canlıların rızkını garanti eden Allah'a inanıyor, tevekkül ediyorsun, Bu nice tevekküldür ki rızık endişesi içindesin?



HEDİYE



En büyük velilerden biri olduğunda şüphe bulunmayan Bayezid-ı Bestâmi'yi ölümünden sonra bir dostu rüyasında gördü ve kendisine sordu:

- İlahi huzurda seni nasıl karşıladılar? Bayezid-i Bestami cevap verdi:

- Bana, "ne getirdin?" diye sordular. Ben de dedim ki "Bir dilenci bir padişahın huzuruna çıkınca ona ne getirdin diye sormazlar, dile bizden ne dilersen" derler.

Sözüme Rabbimin cevabı erişti: "Doğru söylüyor, doğru söylüyor."



GÜVENE LÂYIK OLMAK



Tasavvuf tarihinin önemli simalarından Zünnun Mısri (IX. y.yıl) kendisine bir yıl mürid olup hizmet ettikten sonra İsm-i Azam'ı (Allah'ın bütün vasıflarını ifade eden en yüce adı) öğrenmek isteyen Yusuf bin Hüseyin'in arzusunu yerine getirmedi. Bu isteğe gülüp geçti. Aradan tam altı ay daha geçti. Yusuf bin Hüseyin sabırla hizmete devam etti. Bir fırsatını bulup isteğini yine tekrarladı. Zünnun Mısri bu defa Yusuf bin Hüseyin'e ağzı bir bezle bağlanmış bir testi vererek, "Bunun içindeki hediyeyi falan yerdeki filan zata götür" dedi. Dikkatle götürmesini, içindekine bir zarar gelmemesini de ayrıca hatırlattı. Yusuf, hediyeyi aldı ve yola koyuldu. Yolda kendi kendine söyleniyordu: "Bir buçuk yıldır hizmetindeyim, benim bir dileğimi yerine getirmeyen şeyhim, hizmetinde bulunduğum bir buçuk yıldır bir defa ziyaretine bile gelmemiş olan bir dostunu hediye ile taltif ediyor..."

Yolculuğu sırasında bir yerde dinlenirken, içini, özenle götürülmesi istenen bu hediye nedir diye şiddetli bir merak sardı. Merakına mağlup olarak testinin ağzandıki bezi çözdü ve açtı. Açmasıyla birlikte bir fare fırt diye atladı ve çalılıkların, arasında kayboldu. Yusuf bin Hüseyin çok üzüldü, pişman oldu. Emanete hiyanet etmişti. Artık götürülecek hediye kalmadığına göre yoluna devam etmesi gereksizdi. Çaresiz üzüntülü ve mahcup bir halde geri döndü. Olacağı kalbine malum olan Zünnun Mısri "Sıradan bir hediyenin bile güvenilemeyeceği bir kimseye İsm-i Azam nasıl emanet edilir?" diyerek her isteyene her şeyin emanet edilemeyeceğini anlatmak istedi.



YUNUS HÜRMETİNE



"Anadolunun iç aydınlığı" bütün Anadolu'nun sevgilisi insan sevgisinin, hoşgörünün sınırlarını,

Yaradılmışı hoşgör

Yaradandarr ötürü

Bir kez gönül yıktın ise

Bu kıldığın namaz değil.

gibi söyleyişlerle kimseye nasip olmayacak ölçüde genişleten Yunus Emre (1240-1320) Tapduk Emre'nin dergahında uzun süre zevk ve hevesle odun taşımış, ayak işleri yapmıştı. Ama Tapduk bir türlü arzuladığı gibi Yunus'u ele almıyor, eren lerin gönül deryasından bir katre sunmuyordu. Yunus bu konuda bir dilekte bulunsa "Sen hâlâ dünya kokuyorsun" deyip savuşturuyordu. Yunus "Herhalde benim nasibim burada değil, bir başka şeyhin kapısında" diyerek Tapduk'a dahi haber

vermeden dergahı terketti. Ama dergahtan uzaklaştıkça içini bir hüzün kapladı. Tapduk Emre'nin kapısında en basit işleri yaparken bile gönlünde bir aydınlık, bir ferahlık, bir yumuşaklık vardı. Dergahtan ayrılalı gönlü kararmış, katılaşmıştı, uzaklaştıkça içini Tapduk'a ve dergaha karşı bir hasret kaplıyordu. Bu yolculuk sürerken bir akşam vakti yedi kişilik bir başka yolcu grubuna rastladı. İçini kaplayan hüzün ve hasrette belki bir hafifleme olur diye kendi de onlara katıldı. Yol arkadaşları ermiş kılıklı, yaşlıca insanlardı. Güven veren halleri vardı. Birlikte sürdürülen bu yolculuk sırasında bir an geldi ki hiçbirinin çıkınında (azık çantası) birşey kalmadı. Biryerde mola verdiler, açlık canlarına tak etmişti. Bu yedi arkadaştan bi ri ellerini kaldırıp Yaradan'a niyazda bulundu. Bu dua ve yakarmanın akabinde önlerinde türlü yiyeceklerle donanmış bir sofra peydah oldu. Yediler içtiler Rablerine şükrettiler. Bundan sonra bu yedi yolcudan herbiri yolda acıktıkça dua etti ve yemekleri ilahi bir lütuf olarak ikram edildi. Sonunda dua sırası Yunus'a gelmişti.

Yunus soğuk terler döküyordu. İşin içinde mahcup olmak vardı. Yol arkadaşlarının her biri Allah katında makbul kişilerdi ki duaları kabul görüyordu. Kendinin böyle bir imtiyazı yoktu. Ama duayı yapacaktı, çaresi yoktu. Bütün varlığı ve içtenliğiyle Allahla yalvardı: "Ya Rabbi, şu yol ar kadaşlarım sana kimin yüzü suyu hürmetine yalvarıyorlarsa ben de onun yüzü suyu hürmetine yalvarıyorum, beni mahcup etme..." Bu duanın arkasından öncekilerin iki katı yiyecek içecek lütfedildi. Şaşkınlık sırası yedi yolcudaydı. Sordular:

- Ey arkadaş, sen kimin hürmetine dua ettin? Yunus,

- Önce siz söyleyin dedi. Açıkladılar:

- Biz Tapduk Emre'nin dergahında Yunus adında çok makbul ve muteber bir derviş varmış onun hürmetine Allah'a yakarmıştık.

Yunus esas şimdi mahcup olmuştu. Yunus'un kendisi olduğunu açıklamaya utandı. Tapduk Emre'ye karşı da kalbini bozmuştu. Halbuki Tapduk ona Allah yolunda epeyi dereceler kazandırmıştı. Büyük bir pişmanlık içinde, bedeninden sıyrılmış bir ruh gibi akarak Tapduk dergahına döndü ve şeyhine bu defa kendini kayıtsız şartsız teslim etti.
 

beynelmilel

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 May 2007
Mesajlar
411
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: BERBER YOK!!!

Çok güzel bir hikaye...!!! Palaylaşımınız için Allah razı olsun...!!!B)
 

ZEHRA MELEK

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2007
Mesajlar
913
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: BERBER YOK!!!

CÜMLEMİZDEN İNŞLH. CEMİL KARDEŞİMDE FORUMA GÜZEL ŞEYLER YAZMIŞTA ÇOK GEÇ GÖRDÜM HERHALDE
GÖRMEYECEK BELKİ AMA TEŞEKKÜR EDERİM...B)
 

vera nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2007
Mesajlar
45
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: BERBER YOK!!!

zehra kardeş heryerde aktifsin maşaallah çöok çok hoş bir yazı allah razı olsun
 

ZEHRA MELEK

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2007
Mesajlar
913
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: BERBER YOK!!!

vera nur yazdı:
zehra kardeş heryerde aktifsin maşaallah çöok çok hoş bir yazı allah razı olsun
cümlemizden inşlh.
bakma öyle durduğuma içi boş olanın sesi çok çıkar davul buna iyi örnektir:D
sen güzel görmek istediğin için öyle geliyor sana inşlh.hayırlı bi şekilde senin dediğin gibidir B)B)B)
 

vera nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2007
Mesajlar
45
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: BERBER YOK!!!

estagfirullah dolu olmazsan nereden çıkar bu güzellikler:)
 

ZEHRA MELEK

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2007
Mesajlar
913
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: BERBER YOK!!!

vera nur yazdı:
estagfirullah dolu olmazsan nereden çıkar bu güzellikler:)
Allah razı olsun canım
bu güzellikler bakanın gözlerinde
sohpetine doyum olmaz senin ama benim çıkmam lazım
inşlh. başka zaman da görüşürüz...Rahmana emanet kal...B)B)B)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt