O Hatim-i Esam ki, devrinin bir tanesi.
Velilerden Şakik-i Belhi’nin talebesi.
Çocuk yaşta başladı hocasının dersine.
Vakıf oldu bilcümle ilimlerin hepsine.
Bir gün Şakik-i Belhi, çağırıp kendisini,
Sordu ki: (Kaç senedir dinliyorsun dersimi?)
(Otuz yıldır) deyince, sordu ki: (Peki, benden,
Bunca yıl ne öğrendin, ne oldu istifaden?)
Dedi ki: (Ey üstadım, otuz küsur senedir,
Sizlerden öğrendiğim yalnız sekiz nesnedir.)
O böyle söyleyince, üstadı üzüldü pek.
Dedi: (Öğrenmemişsin fazla şey benden demek.
Bunca yıl gayret ettim senin yetişmen için.
Seninse istifaden az olmuş, acep niçin?)
Dedi ki: (Ey üstadım, böyledir hakikaten.
Lakin fazlasını da istemezdim ben zaten.
Zira biliyorum ki, dünya ve ahirette,
Felaha ermek için, bunlar kâfi elbette.)
Hocası buyurdu ki: (Nedir bunlar evladım?
Söyle de, benim dahi olsun bir malumatım.)
Dedi ki: (Birincisi, baktım, herkes şimdiden,
Bir şeyi gaye seçmiş, koşar onun peşinden.
Kimi mal, kimi para, kimi şöhret peşinde.
Kimi de mevki makam, rütbe endişesinde.
Yegane gaye olmuş, bunlar o insanlara.
Hırs ile uğraşırlar, varmak için bunlara.
Ve lakin dikkat ettim, o sevdikleri şeyler,
Onlara, kabre kadar arkadaşlık ederler.
Hiçbiri, onlar ile girmiyorlar kabire.
Halbuki onlar için uğraşmıştı habire.
Düşündüm ki, öyle dost bulayım ki kendime,
Öldüğümde, benimle, o da girsin kabrime.
Sadece bu dünyada olmasın bana yaran.
Öldükten sonra dahi, ayrılmasın yanımdan.
Mezara girdiğimde, bırakmasın beni tek.
Bulunsun hep yanımda, kıyamet gününe dek.
Böyle sadık arkadaş ve böyle vefalı yar,
Ne olabilir diye, düşünüp verdim karar.
(Rabbime ibadet)ten daha vefalı, sadık,
Arkadaş bulamayıp, sarıldım ona artık.
Bildim ki, ibadetler yapılınca ihlasla,
Sahibini, hiç yalnız bırakmaz yolda asla.
O, ölüp de kabire girdiği zaman bile,
Ayrılmayıp, arkadaş olurlar onun ile.
Tamamen yüz çevirip o yalancı dostlardan,
Rabbime ibadete sarıldım hiç durmadan.
Haram ve günahlardan, kaçındım ince ince.
İyilik, ihsan yaptım elimden geldiğince.)
Şakik dedi: (Çok doğru söylüyorsun ey Hatim!
İkinci faideni söyle de dinleyeyim.)
İkinci faidem
Hatim dedi: (Ey hocam, faydamın ikincisi,
Nefsinin peşi sıra koşar gördüm herkesi.
Onun isteklerini, helal-haram demeden,
Yapıyorlar, Allah'tan hiç de hayâ etmeden.
Halbuki Hak teâlâ, Kur'anda ara ara,
Bu nefse uymamayı emrediyor kullara.
Hatta buyuruyor ki: (Nefsine düşmanlık et.
Zira nefs-i emmaren düşmandır bana elbet.)
Kim Rabbinden korkarak, uymaz ise nefsine,
Kavuşur Cennetteki nimetlerin hepsine.
Nefsimi düşman bilip, çalıştım uymamaya.
Dikkat ettim an be an, ona aldanmamaya.
Ona, böyle şiddetle edince muhalefet,
O da, isteklerinden vazgeçti en nihayet.
Rabbine ibadetten kaçarken daha önce,
Şimdi yapmak istiyor ihlasla gündüz gece.)
Şakik dedi: (Ey Hatim, tebrik ederim seni.
Söyle de dinleyeyim üçüncü faideni.)
Dedi ki: (Nazar ettim, insanların haline.
Düşkün gördüm onları, dünya mal-ü mülküne.
Türlü sıkıntılara girerek gece ve gün,
Dünyalık toplamaya uğraşırlar büsbütün.
Halbuki Hak teâlâ, dünyaya, zerre kadar,
Değer, kıymet vermiyor, öyleyse neye yarar?
Hem dahi Hak teâlâ buyurdu ki Kur'anda:
(Her ne topladıysanız, mal namına dünyada,
Sıkı sarılsanız da onlara her ne kadar,
Ölünce, elinizden çıkacak hep o mallar.
Ve lakin Allah için sarf ettiyseniz ancak,
İşte o mallarınız, sizden ayrılmayacak.)
Bu âyeti düşünüp, ne kadar varsa malım,
Hepsini, Allah için din yoluna harcadım.
Böylece, elimdeki o malları, tamamen,
Verip, yoldaş eyledim kendime ebediyen.
Dünya için, para pul etmedim asla talep.
Allah için kazanıp, o yolda harcadım hep.)
Şakik dedi: (Ne güzel söylüyorsun ey Hatim!
Dördüncü faideni söyle de öğreneyim.)
Dedi ki: (İnceledim insanların halini.
Gördüm ki, çekemiyor bir kimse diğerini.
Yani birbirlerine bakıp haset ederler.
Gayrinin mallarına, ilmine göz dikerler.
Halbuki Hak teâlâ buyurdu ki âyette:
(Biz onların rızkını, taksim ettik elbette.)
Düşündüm ki: Allah'ın kuluyum ben de madem,
Benim dahi rızkımı, verir Rezzak-ı âlem.
Razı oldum Rabbimin ezeli taksimine.
Göz dikmedim kimsenin emvaline, ilmine.)
Şakik dedi: (Ey Hatim, ne güzel söylüyorsun.
Söyle beşinciyi de, benim de bilgim olsun.)
ağfiretine.
Velilerden Şakik-i Belhi’nin talebesi.
Çocuk yaşta başladı hocasının dersine.
Vakıf oldu bilcümle ilimlerin hepsine.
Bir gün Şakik-i Belhi, çağırıp kendisini,
Sordu ki: (Kaç senedir dinliyorsun dersimi?)
(Otuz yıldır) deyince, sordu ki: (Peki, benden,
Bunca yıl ne öğrendin, ne oldu istifaden?)
Dedi ki: (Ey üstadım, otuz küsur senedir,
Sizlerden öğrendiğim yalnız sekiz nesnedir.)
O böyle söyleyince, üstadı üzüldü pek.
Dedi: (Öğrenmemişsin fazla şey benden demek.
Bunca yıl gayret ettim senin yetişmen için.
Seninse istifaden az olmuş, acep niçin?)
Dedi ki: (Ey üstadım, böyledir hakikaten.
Lakin fazlasını da istemezdim ben zaten.
Zira biliyorum ki, dünya ve ahirette,
Felaha ermek için, bunlar kâfi elbette.)
Hocası buyurdu ki: (Nedir bunlar evladım?
Söyle de, benim dahi olsun bir malumatım.)
Dedi ki: (Birincisi, baktım, herkes şimdiden,
Bir şeyi gaye seçmiş, koşar onun peşinden.
Kimi mal, kimi para, kimi şöhret peşinde.
Kimi de mevki makam, rütbe endişesinde.
Yegane gaye olmuş, bunlar o insanlara.
Hırs ile uğraşırlar, varmak için bunlara.
Ve lakin dikkat ettim, o sevdikleri şeyler,
Onlara, kabre kadar arkadaşlık ederler.
Hiçbiri, onlar ile girmiyorlar kabire.
Halbuki onlar için uğraşmıştı habire.
Düşündüm ki, öyle dost bulayım ki kendime,
Öldüğümde, benimle, o da girsin kabrime.
Sadece bu dünyada olmasın bana yaran.
Öldükten sonra dahi, ayrılmasın yanımdan.
Mezara girdiğimde, bırakmasın beni tek.
Bulunsun hep yanımda, kıyamet gününe dek.
Böyle sadık arkadaş ve böyle vefalı yar,
Ne olabilir diye, düşünüp verdim karar.
(Rabbime ibadet)ten daha vefalı, sadık,
Arkadaş bulamayıp, sarıldım ona artık.
Bildim ki, ibadetler yapılınca ihlasla,
Sahibini, hiç yalnız bırakmaz yolda asla.
O, ölüp de kabire girdiği zaman bile,
Ayrılmayıp, arkadaş olurlar onun ile.
Tamamen yüz çevirip o yalancı dostlardan,
Rabbime ibadete sarıldım hiç durmadan.
Haram ve günahlardan, kaçındım ince ince.
İyilik, ihsan yaptım elimden geldiğince.)
Şakik dedi: (Çok doğru söylüyorsun ey Hatim!
İkinci faideni söyle de dinleyeyim.)
İkinci faidem
Hatim dedi: (Ey hocam, faydamın ikincisi,
Nefsinin peşi sıra koşar gördüm herkesi.
Onun isteklerini, helal-haram demeden,
Yapıyorlar, Allah'tan hiç de hayâ etmeden.
Halbuki Hak teâlâ, Kur'anda ara ara,
Bu nefse uymamayı emrediyor kullara.
Hatta buyuruyor ki: (Nefsine düşmanlık et.
Zira nefs-i emmaren düşmandır bana elbet.)
Kim Rabbinden korkarak, uymaz ise nefsine,
Kavuşur Cennetteki nimetlerin hepsine.
Nefsimi düşman bilip, çalıştım uymamaya.
Dikkat ettim an be an, ona aldanmamaya.
Ona, böyle şiddetle edince muhalefet,
O da, isteklerinden vazgeçti en nihayet.
Rabbine ibadetten kaçarken daha önce,
Şimdi yapmak istiyor ihlasla gündüz gece.)
Şakik dedi: (Ey Hatim, tebrik ederim seni.
Söyle de dinleyeyim üçüncü faideni.)
Dedi ki: (Nazar ettim, insanların haline.
Düşkün gördüm onları, dünya mal-ü mülküne.
Türlü sıkıntılara girerek gece ve gün,
Dünyalık toplamaya uğraşırlar büsbütün.
Halbuki Hak teâlâ, dünyaya, zerre kadar,
Değer, kıymet vermiyor, öyleyse neye yarar?
Hem dahi Hak teâlâ buyurdu ki Kur'anda:
(Her ne topladıysanız, mal namına dünyada,
Sıkı sarılsanız da onlara her ne kadar,
Ölünce, elinizden çıkacak hep o mallar.
Ve lakin Allah için sarf ettiyseniz ancak,
İşte o mallarınız, sizden ayrılmayacak.)
Bu âyeti düşünüp, ne kadar varsa malım,
Hepsini, Allah için din yoluna harcadım.
Böylece, elimdeki o malları, tamamen,
Verip, yoldaş eyledim kendime ebediyen.
Dünya için, para pul etmedim asla talep.
Allah için kazanıp, o yolda harcadım hep.)
Şakik dedi: (Ne güzel söylüyorsun ey Hatim!
Dördüncü faideni söyle de öğreneyim.)
Dedi ki: (İnceledim insanların halini.
Gördüm ki, çekemiyor bir kimse diğerini.
Yani birbirlerine bakıp haset ederler.
Gayrinin mallarına, ilmine göz dikerler.
Halbuki Hak teâlâ buyurdu ki âyette:
(Biz onların rızkını, taksim ettik elbette.)
Düşündüm ki: Allah'ın kuluyum ben de madem,
Benim dahi rızkımı, verir Rezzak-ı âlem.
Razı oldum Rabbimin ezeli taksimine.
Göz dikmedim kimsenin emvaline, ilmine.)
Şakik dedi: (Ey Hatim, ne güzel söylüyorsun.
Söyle beşinciyi de, benim de bilgim olsun.)
ağfiretine.