ferahhfeza
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 18 Ağu 2007
- Mesajlar
- 10,922
- Tepki puanı
- 8
- Puanları
- 0
- Yaş
- 47
- Web Sitesi
- ferahhfeza.blogcu.com
kolaj:ferahhfeza
Münâfıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Hâlbuki Allah, onların oyunlarını başlarına geçirecektir. Namaza kalktıkları zaman da onlar gönülsüzce üşenerek, tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar. [Nisâ, 142]
Cemaatle namaz, mescide şevkle devam, müminle münâfığı ayıran bir ölçüdür. Hz. Peygamber (a.s.) zamanında cemaate devam etmeyen, İslâm toplumunun üyesi sayılmazdı. Münâfıklar da ister istemez mescide devam ediyorlardı. Fakat isteksiz, üşene üşene geç gelip, namaz biter bitmez hapishaneden çıkar gibi çıkmaları onların isteksiz ibadet ettiklerini gösteriyordu.
Bursa’daki altı asırlık yadigâr Camii Kebir’in (kündekâri sanatının kainata dair derin manaları içeren seçkin bir örneği olan) minberinin kafesine, bir hadis-i şerif yazmışlar. O yazı, hatırımızda kaldığına göre şöyle olsa gerektir:
(El-mü’minü fi’l mescit ke’s semeki fi’l – ma) Mümin mescitte sudaki balık gibidir. Denizdeki balık gibi zevk içindedir, camiden çıkmayı istemez. (Ve’l münafıku fi’l mescit ka’t tayri fi’l kafes) Mesciddeki münafık da kafesin içine sıkışan kuş gibi, kaçmaya çalışır iki tarafa! O hadis-i şerifi oraya yazmışlar. Münafık, dinin tadına varamamış, imanı çürük, nefsi kuvvetli, zihniyeti bozuk, kalbi kasvetli, paslı; onun için anlayamıyor. Halbuki Peygamber Efendimiz namaz için, “Gözümün bebeği, gözümün nuru…” diyor. Namazı sevemiyor bir insan, namazı zor kılıyor; demek ki hastalık var. Hastalık var ki sevemiyor. Hani bazan insan hasta oluyor da, en güzel tatlıyı çıkartıyorsunuz, ikram ediyorsunuz; “Hiç tadını alamadım, herhalde hasta olduğumdan ağzım acı!” diyor. Hasta oldu mu bir insan, güzel ibadetlerin tadını, zevkini alamıyor, kaçmağa çalışıyor. Öyle olmamalı! Bir kere ibadetleri sevmeğe çalışmalı. Sevmeyen kim?. İnsanın içinde ikinci bir varlık. “Bir ben vardır bende benden içeru” dediği gibi Yunus’un. İnsanın içinde nefsi var. Nefsi sevmez.
Ey talib ağzımızdaki dil, gönül kapısının halkasıdır; hep konuşup durarak neden kapı halkası olup kalıyorsun? Sus, konuşma; cana kavuşmak için kapıyı kır da içeri gir! Sus; sus ki, susuşta yüzlerce dil, yüzlerce anlatış vardır! [Hz. Mevlana]
Peki öyleyse BEN münâfık mıyım? Nasıl anlarım?
İnançta duyarlılık, insan için gerçekten hayati bir konudur. “İnancım tam mı?”, “Gereğini yerine getiriyor mu?”, “Coşku üretiyor mu?” diye, eğer inancını korumak istiyorsa, kuşku duymalı, tedirgin olmalı insan! Bu suali sorman, varlığından şüphe etmen bile hayra alamet aslında. Ebû Tâlib-i Mekkî’nin Kut-ül kulûb’unda geçer: Adamın biri Huzeyfe’ye (ra) ‘Münafık olmamdan korkuyorum’ demişti. O, adama şöyle dedi: Eğer münafık olsaydın, münafık olmaktan korkmazdın. Çünkü münafık, nifaktan emin olan kimsedir!
“Mü’min günahını, tepesine dikilmiş bir dağ gibi görüp üzerine düşeceğinden korkar. Münafık ise günahını burnuna konup beklemeden hemen uçup gidecek sinek gibi görür.”
Evet biz de Hakim Ali Tirmizî’den okumuştuk; Üç şey kalbin kötülüğünün alametidir diye; Allah’a itaatten tad almamak, günaha düşmekten korkmamak, başkasının ölümünden ibret almayıp aksine her gün dünyaya daha çok bağlanmak.
Ey nefis! Zâhidlerin söylediğini söylersin, münafıkların yaptığını yaparsın. Bu haline de Cennet ve rahmet umarsın. Heyhat! Cennet ehli öyle insanlardır ki onların yaptıkları sende yok, senin yaptığın onlarda yoktur.
Siz ey imana ermiş olanlar! Sabra ve namaza/duaya sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkunuz olmasın ki, Allah sabredenlerle beraberdir. [Bakara, 153]
Bizimle münafıkların arasını ayırıcı bir alâmet, yatsı ve sabah vakti cemaatte hazır bulunmaktır. Münafıklar bu yatsı ve sabah namazlarına gelmeye üşenirler, güç yetiremezler, gelemezler!” buyuruyor Peygamber Efendimiz (sav). O zaman bizim münafık olmadığımıza göre, müslümanın münafık olmaması gerektiğine göre, bu hadisi şerifi duyunca ne yapması lâzım? Yatsı ve sabah namazlarında mutlaka camide olmaya çalışması lâzım! Memur da gelebilir, patron da gelebilir, iş sahibi, iş adamı da gelebilir, tezgâhtar da gelebilir, öğrenci de gelebilir. Çünkü yatsı ve sabah namazlarının vakitlerinde durum müsait oluyor. Hiç olmazsa o namazları kaçırmamalı! Tabii ötekileri de kaçırmamak iyi. “Her kim, kırk gün sabah namazını ilk tekbiri kaçırmadan imam ile kılarsa, ona iki tane beraat verilir. Birisi nârdan, yani; cehennemden berâ’at, birisi de münafıklıktan berâ’attır.” Bu hadis-i şerife göre, ilk “Allahu ekber!” demeyi kaçırmamak şartıyla, bir insan kırk gün namaz kılarsa, bu namazı camide cemaatle kılmaya muvaffak olursa bir insan, iki tane şehâdetnâme alacak, iki tane berat kazanmış olacak. Birisi, cehennemden azatlık beratı; “Sen cehenemlik değilsin, cehenneme girmeyeceksin, bu senin kurtuluş belgendir.” diye kendisine bir belge, cehennemden kurtuluş belgesi… Bir tanesi de münafıklıktan kurtuluş belgesi; “Sen münafık bir kul değilsin, sen has bir müslümansın, iyi bir müslümansın, al bu senin medâr-ı iftiharındır.” diye böyle bir şehâdetnâme gibi bir şey verilir diyor Peygamber Efendimiz.
Gelin biz de cemaate devam etmeye gayret edelim de her namaz duamızdan eksik etmeyelim:
Ya Rabbi, dilimizi yalandan, kalbimizi nifaktan, amelimizi riyâdan, gözlerimizi hiyanetten koru ve temizle. Şüphesiz ki , Sen gözlerin hiyanetini ve kalplerin gizlediğini bilirsin. Yâ Rabbi! Bizleri nefsimizin zebûnu olmaktan muhâfaza eyle! Sen’in râzı ve hoşnud olduğun ahlâk-ı hamîde ile gönüllerimizi tezyîn eyle!
Ya Rabbi! Kalplerimizi her türlü nifaka, münafıklığa sürükleyen hallerden koru!
Ey bizim sahibimiz! Canların gözünü, doğru yolu görmesi için nurlandır; gönlünü işin sonunu düşünme lûtfuyla gül bahçesi gibi beze. Canların ahir ve akibetlerini, hayal kurma kuvvet ve kabiliyetini, görünüp duran küfür ve günah düşmanından ve gizli olan gösteriş, şüphe, münafıklık, hased, nefret ve kin gibi düşmanlardan muhafaza buyur
..UMUT REHBERİ ... ALINTI//