Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ben de onlar gibiysem (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Dünya hayatı çok kısa, ahiretin azapları ise acı ve sonsuzdur. Bunun için hazırlıklı olmak lazımdır. Dünyanın, güzelliğine ve tadına aldanmamalıdır. İnsanın şerefi ve kıymeti dünyalıkla ölçülse idi, dünyalığı çok olanların herkesten daha kıymetli ve daha üstün olması lazım gelirdi. Dünyanın görünüşüne aldanmak akılsızlıktır, ahmaklıktır. Birkaç günlük zamanı büyük nimet bilerek, Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmaya çalışmalıdır.

Kıyamette azaplardan kurtulmak için, iki büyük temel, yani iki yol vardır:
Birincisi, Allahü teâlânın emirlerine kıymet vermek, saygı göstermektir.
İkincisi, Allahü teâlânın kullarına, yarattıklarına şefkat, iyilik etmektir. Peygamber efendimiz, her ne söyledi ise, hepsi doğrudur. Şaka, eğlence, sayıklama sözler değildir. Mü’minun suresinin 115. âyetinde mealen; (Sizi abes olarak, oyuncak olarak mı yarattım sanıyorsunuz? Bize dönmeyecek misiniz diyorsunuz?) buyuruldu.

Nefslerimizin kötülüklerinden ve işlerimizin bozuk olmasından Allahü teâlâya sığınmalıyız. Hadis-i şerifte; (La ilahe illallah diyerek imanınızı tazeleyiniz!) buyuruldu.

Uygunsuz işlerin hepsinden Allahü teâlâya tevbe etmeli, Ona yalvarmalıdır! Tevbe etmek için başka zaman ele geçmeyebilir. Zira hadis-i şerifte; (Sonra yaparım diyenler helak oldu) buyuruldu. Yani, iyi işleri geciktirenler, bugünün işini yarına bırakanlar aldandı, ziyan etti. Boş zamanları kıymetlendirmeli, bu zamanlarda, Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmalıdır.

İmam-ı Rabbani hazretleri bir talebesine hitaben buyuruyor ki:
“Kardeşim; dünya hayatı çok kısadır. Sonsuz azaplar, buna karşılıktır. Bu zamanı, lüzumsuz, boş şeyleri ele geçirmekte kullanan ve böylece sonsuz acılara yakalanan kimseye yazıklar olsun! Bu yolun aşıkları, kıymetli dakikaları, yaldızlı pislikler için elden kaçırmazlar. Ömür sermayesini, sonu gelmez hayaller arkasında geçirmezler. Yüksekleri bırakıp, alçaklara bakmazlar. Beğenileni verip, gadab olunanı, kızılanı almazlar. Tatlı yağlı yemeklere aldanmazlar. İnce, süslü elbise için, Allahü teâlâya kulluk zevkini vermezler. Hükümdarlık koltuğu gibi olan kulluğu, pislik gibi olan dünya bağlılığı ile kirletmekten utanırlar. Allahü teâlânın mülkünde, Lat ve Uzza putlarını Ona ortak yapmaktan hayâ ederler. Kardeşim! Bu makamda, halis din isterler! Zümer suresinin 3. âyetinde mealen, (Biliniz ki, Allahü teâlâ, ancak halis dini beğenir) buyuruldu. Ortaklık tozunu bile kondurmak istemezler.”

Vaktiyle bir beldede, dinini seven, emirlere uyup haramlardan sakının salih yaşlı bir zat varmış. Kimseye yük olmaz, kendi halinde sakin bir hayat yaşarmış. Herkesin sevip saydığı bu zatın, insanların bir anlam veremediği bir âdeti varmış. O beldede birisi öldüğü zaman, ölenlerin ardından çoğunlukla, “Yuh olsun” dermiş. İnsanlar bunun sebebini bir türlü anlayamaz ve böyle söylemesinin sırrını da bir türlü çözemezlermiş. Mübarek, sevilen, hürmet gören bir kimse olduğu için de, söylediği sözden muradının ne olduğunu sormaya cesaret edemezler ve mutlaka bir hikmeti vardır diyerek, böyle faziletli bir ihtiyarın manasız bir davranış yapmayacağına inanırlarmış... Her nefs ölümü tadacağı için, bu zat da bir gün vefat etmiş, Hakkın rahmetine kavuşmuş ve haber kısa zamanda yayılmış. Herkes, cenazesinin kalkacağı camiye koşmuş. Cenaze namazı kılınmış ve tabut omuzlara alınmış. Tam mezara doğru götürülürken, halkın arasından birisinin hatırına merhumun meşhur âdeti gelmiş. İçinden, “O herkese ‘Yuh olsun’ derdi. Ben de ona söyleyeyim” diye geçirmiş. Hemen arkasından da; “Sana da yuh olsun” deyivermiş. Demesine demiş ama, o zamana kadar olmayan bir şey olmuş.

Omuzlardaki tabut sallanmaya başlamış. Taşıyanlar omuzlarından kayacağını sanarak daha bir sıkı sarılmışlar. Derken tabutun kapağı yavaşça açılmış ve o zat, nurani yüzüyle sözü söyleyen adama bakmış. Adamın heyecandan yüreği ağzına gelmek üzereymiş ki o zat; “Eğer ben de onlar gibi hayatı boşuna çiğnemiş, dünyada ahireti kazanamamışsam, bana da yuh olsun” deyivermiş.

Arkasından tabutuna uzanmış, kapak örtülmüş. Kalabalıktan hiç kimse ağzını açamamış. Sessizce cenazeyi kabre götürmüşler, defnetmişler. Sureler okunmuş, dualar edilmiş. Herkes gittikten sonra, “Sana da yuh olsun” diyen kimse, kabrin başında bir süre kalmış, o zattan özür dilemiş ve derin derin düşünerek şöyle söyleniyormuş:
“Hayatım akıp gidiyor. Yaşadıklarım, bana yuh mu dedirecek, yoksa aferin mi kazandıracak?”

Netice olarak, İbrahim Desuki hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Vakitlerinizi israf etmeyiniz. Zamanlarınızı boşa geçirmeyip değerlendiriniz. Yoksa pişman olursunuz.”

***
Hicri tarih:
Resul, Mekke'den Medine'ye emr-i ilâhi ile hicre etmiştir. Bu hicretle başlar.
Resul'ün doğumu ile başlamaz. Burada ince bir hikmet vardır, Bunu hallet sonra Bizi oku ...
Kul

***
Birisi, sen ibadet ederken başka, o ibadeti güzelce ifa ederken o da öğrensin diye niyet et. Riyadan kurtulursun. İhlâsına dikkat et. Halk içinde güzel namaz kılıpta tenhada felfes kılan Allah'a hakaret etmiştir. Elinden geldiği kadar gayret et, güzelce ibadetlerine devanı et.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt