Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ben Bir Müşriklemi Evliyim ? (1 Kullanıcı)

cennettalibi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2011
Mesajlar
81
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
79
Selamün Aleyküm
Oy kullanmanın müşriklik olduğunu delilleriyle açıklamışsınız.Allah sizlerden razı olsun.Son seçimlere kadar ben de oy kullanan birisiydim.İlk oy kullanmamda geçerli,diğerlerinde ise geçersiz kullandım.Rabbim beni affetsin. Şu son seçimlerde ne oy kullanmak için gittim ne de oy kullandım.Ancak eşimi bu konuda razı edemedim. Eşim gibi samimiyetlerine inandığım pek çok müslüman oy kullandılar.Bu durumda ben bir müşrikle mi evliyim?





Selamun Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu

Sevgili Kardeşim! Sorunuza geçmeden önce bazı önemli ön hatırlatmalarda bulunmakta fayda vardır.

Öncelikle bugün genel olarak biz Müslümanlarda bulunan en büyük hatalı inanışlardan bir tanesi içinde yaşadığımız toplumun fertlerini sadece bazı itikadi ve ameli sapmalarından dolayı müşrik kabul etmemizdir. Yani bugün bize göre;

Parlamentoda kanun ve yasa koyanlar bu yaptıklarından dolayı müşriktirler…
Bu parlamentolara üye seçerek rabliği onlara tahsis edenler yani diğer bir ifadeyle oy kullananlar bu fiillerinden dolayı kafirdiler…. Tağuti sistemlerin kolluk kuvvetleri mesabesinde olan askeriye ve emniyet teşkilatları küfür kurumlardır. Ve bu kurumlarda görev alan fertler bundan dolayı kafirdirler…
Benim bütün bu inanışlara itirazım vardır…
Bu toplumda parlamentoda görev alan vekillerin bu görevlerinin gereği müşrik değildirler…
Bu parlamentolara üye seçenler yani seçimlere katılanlar bundan dolayı müşrik değildirler…

Tağuti sistemlerin kolluk kuvvetlerinde yer alanlar bu fiillerinden dolayı kafir değildirler…

Peki bu konunun doğrusu nedir acaba?

Doğru şudur sevgili kardeşim! Biz aslen müşrik bir toplumun içinde yaşamaktayız. Bizim toplumumuz tüm müşrik toplumlar gibi kendilerine miras kalan bir dini bütünüyle örfi olarak yaşamaya çalışmaktadırlar. Ancak bu toplumun fertleri daha hiçbir zaman Allah’ın dinin din, Allah’ın resulün resul, Allah’ın kitabını kitap olarak seçip kendi tercihlerinin bir gereği olarak İman etmemişlerdir. Bu toplumun fertlerinin beşeri parlamentolarda görev alıp şirk fiillerine bulaşmaları müşrikçe bir hayat yaşamalarının gereklerinden sadece bir tanesidir. Bu toplumun fertlerinin demokratik seçimlere katılmaları şirk dinlerinin bir gereğidir.

Bundan dolayıdır ki; bu toplumun fertlerinden parlamenter olanlar sadece bu görevlerini bırakmakla Müslüman olmayacaklar… Bu toplumun fertleri oy atmamakla Müslüman olmayacaktır… Bu mesele zihinlerde ve kalplerde iyiden iyiye yer etmelidir.
Yukarıda söylemiş olduğumuz hatalı anlayış bizim davetimizin de hatalı bir şekilde sunulmasına sebep olmaktadır. Tasavvuf şirki ile haşır neşir olan bir ferdi gördüğümüzde ilk yaptığımız ona tasavvufun şirk olduğunu anlatmak oluyor… Peki bu fert bu şirkini terk ettiği zaman Müslüman mı olacak? HAYIR… Zira bu fert şirklerinden sadece bir tanesini terk etmiştir ve hayatından daha bir çok alanda Allah’a şirk koşmaktadır. Aynı şekilde bu toplumun fertlerine din olarak anlattığımı ilk mesele oy vermek olmaktadır. Peki bu fert oy vermediği zaman Müslüman mı olacak? HAYIR… Zira bu fert sadece şirklerinden bir tanesini terk edecek ancak hayatının diğer kalan kısımlarında Allah’a şirk koşmaya devam edecektir.

O halde burada yapılması gereken ilk adım içinde yaşadığımız toplumun fertlerine öncelikle bütün olarak İslam’ı anlatmak olmalıdır. Onlara Allah’ın kitabına teslim olmayı, Allah ve Resulü bir işte hükmettiği zaman işittik ve itaat ettik demenin imanın bir gereği olduğunu, bu gereklilik yerine getirilmediği sürece kişilerin Müslüman olarak isimlendirilmesinin mümkün olmayacağını ve buna benzer İslam’â ilk giriş mesabesinde olan konuları anlatmamız ve muhatabımızdan bu hususta teslimiyet beklememiz gerekmektedir. Bu sorun aşıldığı zaman artık işimiz daha kolaylaşacaktır. Zira biz artık Allah ve Resulünden gelen bütün emirlere teslim olacağını ikrar eden muhatabımıza “bu fiilden sakınmak gerekir zira Allahu Tealâ böyle bir fiili şirk olarak isimlendirmektedir” dediğimiz zaman muhatabımız Allah’ın hükmüne direk olarak teslim olacaktır. Zira muhatabımız işin başında Allah ve Resulü bir işte hükmettiği zaman “işittik ve itaat ettik” demeyi kabullenmiştir.

Bu açıdan düşünüldüğünde, muhatabımıza öncelikle işlemiş olduğu şirk bir amelin şirk olduğunu anlatmaktan ziyade muhatabımızı Allah’ın dinine direk olarak davet etmek ilk ve en öncelikli görevlerimizdendir.

Bundan sonra yapılması gerekenlere gelince;

1- Öncelikle kendimiz bu dini en sahih bir şekilde öğrenmek ve öğrendiklerimizi direk pratiğe aktarmak zorundayız.

2- Etrafımızdaki fertler bizde mevcut değişikliği bizzat müşahede etmelidirler. Bizler öyle bir yaşam sergilememiz gerekiyor ki, lisan ile değil hal ile çevremizdeki insanların tabii oldukları dinden başka bir dine iman ettiğimizi ortaya koymalıyız. Çevremiz bunu bizzat müşahede etmelidir.

3- Davette hikmet ve güzel söz ile öğüt verme prensibini asla ihmal etmememiz gerekmektedir.

4- Yakın akrabalarımızla aramızdaki din farkı büyük bir musibettir. Bilhassa evli olan kimseler için eşleri ile arasındaki din farkı musibetlerin en büyüğü olsa gerek. Bunun için bol sadaka vermemiz ve çok dua etmemiz davet yolunun temel taşlarından olmalıdır. Zira sadaka musibetleri def eder. Dua ise mü’minin silahıdır.

5- Özellikle bayan Müslümanların harici bir erkeği devreye sokmamaları gerekir. Şöyle ki, bayan Müslümanların örnek olarak bir arkadaşlarının kocalarını devreye sokarak eşlerine din tebliğ etmekten ilk adımlarda sakınmaları gerekmektedir. Bu belki ileri aşamalarda kullanılması gereken bir metottur.

6- Özellikle eşlerinin görebileceği yerlere, Allah’ın dinin net ve sarih bir şekilde anlatan küçük kitapçıklar, risaleler koymaları ve tek bir cümle ile bu risalelere eşlerini sevketmeleri uygun bir metottur.

7- Yine tevhidi anlatan ses kayıtları vasıtasıyla arabada evde ve imkan bulunan yerlerde eşlerine bunları dinletmeleri büyük fayda sağlayacaktır.

Bu maddeleri uzatmak mümkündür. Tüm bunları “Nebevi Tebliğ Metoduna Uygun Hareket” şeklinde özetlememiz mümkündür. Tüm bu aşamaların üzerinde hassasiyetle durarak yakın akrabalarımıza ve özellikle eşlerimize bu dini en güzel haliyle götürmemiz üzerimize terki imkansız bir borçtur.

Sevgili Kardeşim! Ben sizin sorunuzun toplumumuzda genel bir hastalığa işaret ettiğini bildiğim için etraflıca bir şeyler yazmaya çalıştım. İşin aslı bu konuda ciddi anlamda bir çalışmanın yapılması aciliyeten gereklidir. Rabbim imkan verirse Allah’ın izni ile bu konuda bir çalışma yapıp sitemizde üyelerimizle paylaşmak planlarımız dahilindedir.

Sorunuza gelince; Eğer şirk seçimlerine katılan bir kimse ile evli iseniz… Evet siz şu an şayet eşiniz tevbe ederek şirklerinden beri olup Allah’a iman etmediği sürece müşrik bir kimse ile evlisiniz… Ancak bu eşinizin oy atmasından dolayı değildir. Eşinizin oy atması şirk hayatının sadece bir parçasıdır. Sizin öncelikle oy atmanın şirk olduğu konusundan değil, külli olarak Allah’a iman etmek, O’nun indirdiklerinden razı olmak şeklinde özetleyebileceğimiz şekliyle Allah’ın dinen davet konusunda yoğunlaşmanız gerekir. O halde size düşen yukarıda aklımıza geldiği ve dilimizin döndüğü kadar anlatmaya çalıştığımız hususlara dikkat ederek acilen “Nebevi Tebliğ Metoduna Uygun Hareket” ile hareket etmenizdir. Rabbim size ve sizin şahsınızda tüm Müslümanlara sebat, basiret ve azim nasip etsin… (Allahumme Amin)

CEVAPLAYAN MURAT GEZENLER HOCAMIZ
 

hLL.yncy

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2011
Mesajlar
37
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
çok özür dileyerek soruyorum ama bn bu konuyu anlamadım oy kullanmanın neresinde müşriklik var? özellikle de Alnı secdeye giden insanlara kullanılmasında?
 

cennettalibi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2011
Mesajlar
81
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
79
önemli değil tabiki arştıracaksiniz vede gerçeği bulanakadar tatmin olanakadar soracaksınız

AMA RİCA EDİYORUM SONUNA KADAR OKUYUN LÜTFEN


Demokratik Seçimlere Katılmak Şirktir
Ey Kardeşim! Şimdi ise bir başka önemli meselenin ü-zerinde durmamız gerekiyor. Sen şu ana kadar Allah’ın sana ilk emrinin tüm tağutları reddetmek olduğunu, tağutları red¬detmediğin sürece ne imanının, ne “Ben de Müslümanım” id¬dianın, ne namaz ve oruç gibi diğer ibadetlerinin sana hiçbir fayda sağlamayacağını, tağutların mahkemelerinden kesin¬likle uzak kalman gerektiğini, ihtilaf ve problemlerinde tağutların mahkemesine muhakeme olduğun zaman şeytanla¬rın dostu olarak ebedi cehennemlik olacağını öğrendin.
Şimdi bir başka önemli konu vardır ki, o da demokratik seçimlere katılarak oy kullanman, hakimiyet yetkisini, yö¬netme ve idare etme hakkını, kanun ve yasa çıkarma görevini insanlara vermendir.
Bilindiği üzere yıllardır bu ülke de belirli zaman ara¬lıklarında parlamentoya vekil tayin etmek için seçimler ya¬pılmakta, insanlar hafta sonu bir Pazar günü koşarak sandık başlarına gitmekte ve her hangi bir partiye oy vermekte ya da hiçbir partiye oy vermeden boş oy atmaktadırlar. Belirli bir oy oranına sahip olan partilerin milletvekilleri demokrasinin ibadet yeri olan parlamentoya girerek bir müddet orada çı¬kardıkları kanun ve yasalarla tüm ülkeyi yönetmeye çalış¬maktadırlar. Görevde kaldıkları sürece bir çok kanun ve yasa çıkarmakta, çıkardıkları bu kanun ve yasalarla insanları yö¬netmektedirler.
Ey kardeşim bil ki! İster her hangi bir partiye oy ver¬mek suretiyle olsun, isterse de boş oy kullanmak suretiyle ol¬sun bugün yaşadığımız şu ülkede belirli aralıklarla yapılan demokratik seçimlere katılarak oy kullanmak apaçık bir şe¬kilde Allah’a şirk koşmanın ve müşrikliğin kendisidir. İşte şimdi ben sana bu meseleyi en anlaşılır ve en sade haliyle an-latmaya çalışacağım.
Öncelikle yine burada bir defa daha tağut kavramının anlamını hatırlatmak istiyorum. Konumuz açısından tağut kavramının anlamı; Allah’ın indirdiği hükümleri bırakarak kendi kafalarından kanun ve hüküm çıkaran kişi kurum ve kuruluşlardır. O halde daha işin başında bugün demokrasinin parlamentolarında kanun ve hüküm çıkaran, yasa koyan, hü¬küm vaaz eden bütün parlamenterler birer tağut konumun¬dadırlar. Bu yüzden sana emredilen tağutu inkar etmendir. Yoksa kendin için belirli seçim dönemlerinde yeni yeni tağutlar seçmen, Allahu Tealâ tarafından sana emredilme¬miştir. Sana tağutları reddetmen, inkar etmen ve onları tanı¬maman emredilmiştir. Bu emre rağmen her üç-beş yılda bir kendine yeni tağutlar seçmek üzere demokratik sistemin ön¬gördüğü bir şekilde seçimlere katılman, işte Allah’ı inkar ede¬rek tağutlara iman etmenin en açık göstergesidir.
Diğer taraftan bu seçimlere katılmak hükmetme, yö¬netme ve idare etme yetkisini Allah’tan başkasına yani millet¬vekillerine vermek olduğu için sahibini İslam dininden çıka¬ran bir ameldir.
Bil ki; İslam’da yönetme, idare etme, kanun ve yasa çı¬karma hakkı ancak Allahu Tealâ’ya aittir. Allah’tan başka hiç¬bir kimsenin, insanların yaşamlarına dair kanun ve hüküm çıkarma yetkisi yoktur. İnsanı Allahu Tealâ yaratmıştır ve in¬sanoğlunun uyması gereken kuralları ancak O belirleyecektir.
“Hüküm ancak Allah’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din bu¬dur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (12, Yusuf /40)“Hüküm ancak Allah’ındır. Ben ona tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnız ona tevekkül etsinler” (12, Yu¬suf/)
67
Hüküm ancak Allah’ındır. Allahu Tealâ bizleri yaratmış ve uymamız gereken kuralları resulleri vasıtasıyla bizlere bil¬dirmiştir. Ve son Resul Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) aracılığı ile de uymamız gereken emirlerini, kaçın¬mamız gereken yasaklarını ve bu yasaklara uymayanlara karşı uygulanması gereken cezai müeyyidelerini çok açık bir şe¬kilde bizlere bildirmiştir.
Burada örnek vermek gerekirse Allahu Tealâ bizlere be-lirli vakitlerde yine belirli rekatlerde namaz kılmamızı, Rama-zan ayında oruç tutmamızı ve bunun gibi daha bir çok ameli emretmiştir. Yine Allahu Tealâ içki içmeyi, faizi, zina etmeyi, kumar oynamayı, yetimlerin mallarını haksız bir şe¬kilde ye-meyi bizlere yasaklamıştır. Ve bu yasaklara uymayan kimsele-re de dünya da uygulanmak üzere belirli cezalar tayin etmiş-tir. Hırsızlık yapanın elini kesmek, zina eden kimseye bekar ise yüz değnek vurulması, evli ise recmedilmesi Allahu Tealâ’nın koymuş olduğu bu cezalardan birer örneklerdir.
Bilindiği üzere bugün yaşadığımız bu ülkede insanların seçmiş olduğu vekiller vasıtasıyla Allah’ın emir ve yasakları bütünüyle bir kenara atılmış ve yine Allah’ın suçlular için ön¬gördüğü dünyevî cezalar hiçe sayılmıştır. Bunun en çarpıcı örneğini bizler bugün türban meselesinde görmekteyiz. Zira Allahu Teala kadınlara örtünmelerini emrederken, bugün bu emir görmezden gelinerek yasaklanmıştır. Allahu Tealâ içki içilmesini, kumar oynanmasını, faizle alış verişte bulunmayı haram kılarken bugün bu yasakların hepsi bir kenara itilmiş ve serbest bırakılmıştır. Allahu Tealâ’nın suçlular için öngör¬düğü cezalar hiçe sayılmış, demokrasinin ibadethaneleri olan parlamentoda çıkarılan kanunlarla suçlular için yeni yeni ce¬zalar belirlenmiştir. Allahu Tealâ hırsızın elinin kesilmesini isterken, bugün hırsızlar için belirli sürede hapis cezaları ön¬görülmektedir. Ve bunun gibi sayamayacağımız nice şeyler bu parlamentolarda yapılmaktadır.
Ey Kardeşim! Allah sana ve bizlere rahmet etsin. Bizleri dininden ayırmasın ve kendisine şirk koşmaktan bizleri sa¬kındırsın. İşte tüm bu cinayetler, tüm bu suçlar senin belirli zamanlarda sandık başına giderek oy atman suretiyle idareye sahip olan vekiller eliyle işlenmektedir. Ve sen bu suçları işle¬yeceklerini bildiğin halde onlara oy atmak suretiyle suçla¬rında onlarla ortak olmaktasın.
Yukarıda da söylediğimiz gibi hüküm koyma, kanun çı¬karma, suç ve ceza belirleme yetkisi sadece ama sadece Al¬lah’a ait iken, sen bu yetkiyi Allah’tan alıp insanlara vermek¬tesin. Sandık başına giderek oy kullanmak suretiyle adeta şöyle haykırmaktasın:
“Ey şu partinin adayları! Ben sizi, bizleri yönetmeniz i-çin vekil tayin ediyorum. Sizler ülke yönetiminde söz sahibi olarak kendi çıkardığınız kanun ve yasalarla bizleri en iyi şe¬kilde yönetin. Bizler için uymamız gereken kanunlar çıkarın, yasaklar belirleyin ve sizin belirlediğiniz yasaklara uymayan¬lar içinde cezai müeyyideler tayin ederek onları insanlar üze¬rinde uygulayın.”İşte ey okuyucu! Senin bu fiilinin Allah’ın kitabında tek bir karşılığı vardır, o da Allah’a ortak koşmaktır ve müşrik¬liktir. Ve böyle bir amelden, böyle bir fiilden tevbe ederek uzak kalmadığın sürece yerin ebedi cehennem olacaktır. Böyle bir sondan Allah’a sığınırız.
Pek yakında yine bir seçim var. Belirli partilere mensup vekiller meydanlara çıkarak sizlere seslenecekler. Diyecekler ki: “Sizler için en iyi yöneticiler bizleriz. Sizin daha rahat, da-ha müreffeh yaşamanız için en uygun kanun ve hükümleri biz çıkartırız. Bizim çıkardığımız kanun ve yasalarla, bizim koy-duğumuz hükümlerle çok daha rahat bir hayat yaşayacak¬sınız. Biz sizin için tüm bu işleri en iyi idare edebilecek kad¬rolara sahibiz.”
Yani aynen kendilerinden önce yaşamış Mısır Firavun’u gibi şöyle seslenecekler:
“Firavun, Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilah tanımıyorum (dedi).” (28, Kasas/38)“(Firavun) Derhal (adamlarını) topladı ve (onlara) bağırdı: Ben, sizin en yüce Rabb’inizim! dedi.” (79, Naziat/23-24)Belki, açık açık “bizler en iyi ilahlarız ve rableriz” deme cesaretini gösteremeyecekler. Ancak seçim meydanlarında söylemiş oldukları sözler tam anlamıyla Firavun’un ilahlık ve rablik söylemi ile uyum içindedir.
Ve sen.. Evet sen ey okuyucu kardeşim! Bu söylemlere kulak asarak herhangi bir partiye oy vermek suretiyle, oy ver¬diğin partinin vekillerini kendin için bir ilah ve rab seçme işi-ne girmek mi istiyorsun? Allah’ı bırakarak farklı farklı rabler-den mi razı olacaksın? Hüküm koyma, kanun ve yasa çıkarma yetkisi, sadece ve sadece Allah’a ait iken sen kendin için ka-nun koyacak, hükümler belirleyecek rabler mi tayin edecek-sin?
Peki bu küfrün üstünde başka hangi küfür vardır? Bu şekilde bir muhalefetten sonra Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah’ın kulu ve rasulü olduğuna ne şekilde muhalefet edilebilir?
Ey akıllılar topluluğu! Ey zekiler ve ey basiret sahip¬leri! Sizin gibi insanları nasıl sizler için hükümler koyması, kanunlar çıkarması için sandık başına giderek oy atmak su¬retiyle rabler edinirsiniz?
Sizler nasıl kanlarınız, canlarınız, mallarınız, aileniz hakkında hüküm belirlemeleri, kanun ve yasa çıkarmaları için bu rablerden razı olabilirsiniz. Halbuki bunlar Hakim ve Hamid olan Allah tarafından indirilen kitabı bir kenara ata¬rak sizleri yönetmek istemektedirler. Bu konudaki sözlerimi büyük alim Şehid Seyyid Kutub’un şu tespitleri ile kapatmak istiyorum:
“Dilleri ile Allah’tan başka ilah olmadığını ve Muham¬med’in (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah’ın kulu ve rasulü olduğunu söyleyip bireysel davra¬nışlarda, arınma, evlenme, boşanma ve miras gibi konularda Allah’ın vahyine tabii ol¬dukları için kendilerini müslüman diye isimlendirenler, bu¬nunla beraber bunun dışındaki konularda Al¬lah’ın kitabına göre şekillenmemiş kanun ve nizamlara itaat edenler… Allah kitabında izin vermediği halde Allah’ın kitabına muhalif olan yasalara ve kanunlara itaat edenler… İsteyerek veya istemeye¬rek bu çağdaş putlarının kendilerinden istedikleri görevleri yerine getirme noktasında tüm değerlerini feda eden¬ler…. Bu kutsal değerleri ile çağdaş tağutların istekleri çeliştiği zaman Allah’ın emirlerini kulak arkası yapıp bu çağdaş tağutların emirlerini yerine getirenler… Evet, kendilerini müslüman ve Al¬lah’ın dinine mensup zannedip de tüm bu fiilleri yapanlar, kafa¬larını yastıklarından kaldırıp bir an önce uyanmak ve ne kadar büyük bir şirk bataklığının içinde olduklarını görmek zorundadır¬lar.
Şirk ve müşriklik, rabb’lik noktasında Allah’tan başka bir rabb’in yaratan, rızık veren, öldüren vb. varlığına inan¬makla or¬taya çıkmaz. Allah ile beraber veya Allah’ın dışında başka rabb’lerin hakimiyetine inanmak da şirkin en bariz ör¬neklerin¬dendir.
O halde yeryüzünün doğusunda ve batısında yaşayan tüm insanlar, yaşantılarında yetkiyi kime verdiklerine, kime uydukla¬rına, kime itaat edip, kime boyun eğdiklerine, kimin emrine uyup sözünü dinlediklerine bir baksınlar… Şayet tüm bu konularda sa¬dece Allah’a itaat ediyorlarsa Allah’ın kendi¬sinden razı olduğu dine, İslam’a mensupturlar. Yok şayet bu konularda Allah’tan başkasına tabii oluyorlarsa Allah korusun onlar tabii oldukları ta¬ğutların dinine mensupturlar.“




faydalı olması umuduyla selam vede dua ile
 

İPARHAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ağu 2010
Mesajlar
279
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Allah(cc) razı olsun sizden, bu çok kıymetli bilgileri bizimle paylaştınız..Evet hüküm yalnızca Cenab-ı Allah'a aittir..ama gelin görün ki Allah'ın kanunu değil insanların koyduğu kanun çerçevesinde hareket ediliyor..önce fert fert daha sonra topyekün cemiyet olarak bu gidişata dur dememiz gerekiyor..İnşaallah bu uğurda en azından mücadele edebilme şerefine nail oluruz..

MÜJDE

O gün bir kanlı şafak, gökten üflenen ateş;
Birden, dağın sırtında atlılar belirecek.
Atlılar put şehrine gediklerden girecek;
Bir şehir ki, orada insan ayak üstü leş.

Yalnız iman ve fikir; ne sevgili ne kardeş;
Bir akıl gelecek ki, akıllar delirecek.
Ve bir devrim, evvela devrimi devirecek.
Her şey birbirine denk, her şey birbirine eş.

Fertle toplum arası kalkacak artık güreş;
Herkes tek tek sırtına toplumu bindirecek.
Gökler iki şakkolmuş haberi bildirecek.
Müjdeler olsun size; doğdu batmayan güneş!
N.F.Kısakürek
 

cennettalibi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2011
Mesajlar
81
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
79
kanun koyan mükafatlndıran cezalandıran ancak allahtır
 

hLL.yncy

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2011
Mesajlar
37
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
bilgileriniz için tşk ederim... bi anlamda haklısınız ama şu zaman için kullanmamak da ne kadar doğru bilemiyorum evet Rabbimizden başkası kanun koyamaz cezalandıramaz hüküm veremez ancak bu kişileri sebepler dairesinde düşünerek vesile görebiliriz... sonuçta biz alnı secdeye giden insaların vesilesiyle şuan başörtülü ünilere giriyoruz... Bunu Allah istese yapmaz mı yapar ama her şeyde olduğu gibi bundada Allah vesile kılarak yapıyor diye düşünüyorum... Ayrıca kimsenin kanun koymaya hüküm vermeye gücü yetmez YAPAN DA YAPTIRAN DA ALLAH....
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt