ismail fakihullah
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 15 Haz 2006
- Mesajlar
- 280
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Ey üzerimize doğan Ay! Yaşamayı sen öğrettin,sevmeyi sen öğrettin sen geldin seninle yeşerdi hicaz çölleri.Öfkenin nefretin yerini muhabbet aldı,tebessümler sardı.Seni öldürmeye gelen sende dirildi.Etrafında yıldızlar misali sahabelerinde öyle çok sevdiler öyle çok sevdiler ki,sağında solunda kenetlenip,gözlerinden bile sakındılar.Sen konuşmaya başladığında, başlarında bir kuş olup kıpırdarlarsa uçuverecekmiş gibi dikkatle dinlediler.Sana duydukları saygılarından başlarını kaldırıp gözlerine bile bakamadılar.
Ya Resulallah! Ya bizler ne yaptık sana layık olabilmek için! Önce onlardan farkımızı hemen ortaya koyduk.Dünyayı koyuverdik birinci sıraya. Oysa sen ilk günlerde reddetmiştin şöhret ve makam tekliflerini. Hatta öyle bir reddetmiştin ki; Ay’ı ve Güneş’i ellerine koysalar yine geri çevirecektin onları. Ama biz bu çizgiyi koruyamadık.Dünyevi hırs ve arzularımız bitmek tükenmek bilmedi.Şimdi içimizden diyoruz: Keşke efendim, sakalındaki bir kıl olsaydık.Keşke ayağında bir toz olsaydık. Keşke elinde taşıdığın bir ok olsaydık.Ama buna da şükür. Biz şimdilik Ebu Cehil gibi karşında bulunmamakla seviniyoruz.
Ya Resulallah! Bazen seni hakikaten seviyor muyuz diye düşünüyoruz. ‘Evet’ diyoruz hiç düşünmeden. Halbuki senin adın anıldığında sevenlerinin gözleri yaşarıyor, kalp atışları hızlanıyor ve aşıkların kendilerinden geçiriyordu.Şimdi ise adın anıldığında kılımız kıpırdamıyor, sesimiz çıkmıyor.Oysa adını ölmüş kemikler duysa diriliyordu. Şimdi kendimize aynı soruyu bir daha soruyoruz.Etrafı bir ıssızlık ve sükunet kaplıyor.Başımızı önümüze eğiyor, kulaklarımızı kapıyor, gözlerimizi yumuyor, ağzımızı açamıyor ve sessizce uzaklaşıyoruz huzurundan.Ama sen vefalıların en vefalısısın.Cemaatinden bir genç,birkaç gün mescide uğramayınca hemen onu soruyor,araştırıyor ve o gencin eve kapandığını öğrenince ‘Beni ona götürün’ diyordun.Sen bu kadar vefalıyken, mahşerde bizi ortada bırakmazsın değil mi? Daha çok kusur ve günahımız var ama onları Cenab-ı Hakkın rahmetinden ve mağfiretinden istifade edelim diye açığa vuramıyoruz.
Ah Sevgili! Şimdi senden çok uzaklardayız. Yanıyoruz aşkınla susuz çöller misali. Kurudu hasretten gonca fidanlarımız.Çoraklaştı yüreklerimiz. Dualarımız feyzini, ibadetlerimiz ihlâsını kaybetti.Her yerde ölümler, her yerde iniltiler.
Ey Şefaat Pınarı,Ey Kimsesizler Sahibi!
Mahzundun,mahzunlarla halleşmeyi çok severdin.Dertlilerin sadık dostuydun.Hastaların şifası,yetimlerin, öksüzlerin babasıydın. Şimdi ahir zamanda bizler de yetim kaldık, öksüz kaldık. Seni bekliyoruz.İşte bir Rebiülevvel ayında daha bekliyoruz seherlerde. Ümitle, heyecanla, gözyaşlarımızla beklemeye devam edeceğiz…
Ya Resulallah! Ya bizler ne yaptık sana layık olabilmek için! Önce onlardan farkımızı hemen ortaya koyduk.Dünyayı koyuverdik birinci sıraya. Oysa sen ilk günlerde reddetmiştin şöhret ve makam tekliflerini. Hatta öyle bir reddetmiştin ki; Ay’ı ve Güneş’i ellerine koysalar yine geri çevirecektin onları. Ama biz bu çizgiyi koruyamadık.Dünyevi hırs ve arzularımız bitmek tükenmek bilmedi.Şimdi içimizden diyoruz: Keşke efendim, sakalındaki bir kıl olsaydık.Keşke ayağında bir toz olsaydık. Keşke elinde taşıdığın bir ok olsaydık.Ama buna da şükür. Biz şimdilik Ebu Cehil gibi karşında bulunmamakla seviniyoruz.
Ya Resulallah! Bazen seni hakikaten seviyor muyuz diye düşünüyoruz. ‘Evet’ diyoruz hiç düşünmeden. Halbuki senin adın anıldığında sevenlerinin gözleri yaşarıyor, kalp atışları hızlanıyor ve aşıkların kendilerinden geçiriyordu.Şimdi ise adın anıldığında kılımız kıpırdamıyor, sesimiz çıkmıyor.Oysa adını ölmüş kemikler duysa diriliyordu. Şimdi kendimize aynı soruyu bir daha soruyoruz.Etrafı bir ıssızlık ve sükunet kaplıyor.Başımızı önümüze eğiyor, kulaklarımızı kapıyor, gözlerimizi yumuyor, ağzımızı açamıyor ve sessizce uzaklaşıyoruz huzurundan.Ama sen vefalıların en vefalısısın.Cemaatinden bir genç,birkaç gün mescide uğramayınca hemen onu soruyor,araştırıyor ve o gencin eve kapandığını öğrenince ‘Beni ona götürün’ diyordun.Sen bu kadar vefalıyken, mahşerde bizi ortada bırakmazsın değil mi? Daha çok kusur ve günahımız var ama onları Cenab-ı Hakkın rahmetinden ve mağfiretinden istifade edelim diye açığa vuramıyoruz.
Ah Sevgili! Şimdi senden çok uzaklardayız. Yanıyoruz aşkınla susuz çöller misali. Kurudu hasretten gonca fidanlarımız.Çoraklaştı yüreklerimiz. Dualarımız feyzini, ibadetlerimiz ihlâsını kaybetti.Her yerde ölümler, her yerde iniltiler.
Ey Şefaat Pınarı,Ey Kimsesizler Sahibi!
Mahzundun,mahzunlarla halleşmeyi çok severdin.Dertlilerin sadık dostuydun.Hastaların şifası,yetimlerin, öksüzlerin babasıydın. Şimdi ahir zamanda bizler de yetim kaldık, öksüz kaldık. Seni bekliyoruz.İşte bir Rebiülevvel ayında daha bekliyoruz seherlerde. Ümitle, heyecanla, gözyaşlarımızla beklemeye devam edeceğiz…