Muhtazaf
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Mar 2008
- Mesajlar
- 9,637
- Tepki puanı
- 1,007
- Puanları
- 113
- Yaş
- 67
- Web Sitesi
- www.aydin-aydin.com
Meczûb.
Hak âşığı.
Çok tanınmış evliyâdan biri.
Asıl ismi Vüheyb bin Ömer Sayrâfî'dir.
Behlûl-i Dânâ adıyla şöhret buldu.
Doğum târihi kesin olarak bilinmemektedir.
Kûfeli olduğu hâlde ömrünün çoğunu Bağdât'ta geçirdi.
Hârûn Reşîd'in kardeşi olduğuna dâir rivâyetler varsa da aslı yoktur.
Hârûn Reşîd'e nasîhat verirdi.
Herkese ders olacak hikmetli sözleri çok meşhûrdur. 805 (H.190) senesi Bağdât'ta vefât etti.
Dicle kenarında Şunûziyye kabristanlığına defnedildi.
Behlül-i Dânâ, zamânın büyüklerinin sohbetlerinde bulundu.
Eymen bin Nâbil, Amr bin Dînâr ve Âsım bin Ebi'n-Necîd'den hadîs-i şerîf öğrendi. İbretli mânâlı sözler söyledi.
Menkıbeleri dilden dile aktarıldı.
Oyun için yaratılmadık
Behlül-i Dânâ bir gün Bağdât sokaklarından birinde giderken, oynayan çocuklar gördü. Çocuklardan biri ise bir köşeye çekilmiş onlara bakıyor ve ağlıyordu. Behlül-i Dânâ o çocuğun yanına gitti ve;
"Ey çocuk niçin ağlıyorsun? Gel sana bir şeyler alayım da sen de arkadaşlarınla oyna." dedi ve çocuğun başını okşadı.
Çocuk bakışlarını Behlül'e çevirdi ve;
"Ey aklı az adam! Biz oyun için yaratılmadık." dedi.
Behlül bu söze şaştı ve çocuğa;
"Ey oğlum! Peki niçin yaratıldık." diye sordu.
Çocuk;
"Allahü teâlâyı bilmek ve O'na ibâdet etmek için." dedi.
Behlül hazretleri;
"Peki bunun öyle olduğunu nereden biliyorsun?" diye sordu.
Çocuk, Mü'minûn sûresinin 115. âyet-i kerîmesini okuyuverdi. Meâlen; "Sizi ancak boşuna yarattığımı ve gerçekten bize döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz?"
Hazret-i Behlül tekrar;
"Ey çocuk. Sen hakîmâne konuştun. Bana biraz daha nasîhat et." dedi ve ağlamaya başladı. Kendinden geçmişti.
Kendine geldiğinde çocuğa;
"Ey oğlum! Senin günâhın yok. Sen bir çocuksun. Nasıl oluyor da böyle düşünebiliyorsun?" diye sordu.
Çocuk da;
"Ey Behlül! Babamı ateş yakarken gördüm. İri odunları küçük çırpılarla tutuşturuyordu. Ben de Cehennem'in yanan küçük odunlarından olacağımdan korkuyorum." dedi.
Bu sözler üzerine Behlül-i Dânâ hazretleri tekrar ağladı. Kendinden geçti. Kendine geldiğinde çocuğu yanında göremedi. Oradakilere bu çocuğun kim olduğunu sordu.
Onlar;
"Tanımadın mı?" dediler.
Behlül;
"Hayır." deyince, onlar;
"Bu, hazret-i Hüseyin evlâdından seyyid bir çocuktur." dediler.
Behlül de; "Ancak böyle bir ağacın meyvesi bu kadar olgun olabilirdi." deyip oradan ayrıldı.
Sayıya sığmaz
Bir gün Behlül-i Dânâ'ya;
"Basra'daki Hak âşıklarını sayar mısın?" dediler.
O;
"Bunlar sayıya sığmaz. İsterseniz öyle olmayanları söyleyeyim. Zîrâ bunlar birkaç tânedir." diye cevap verdi.
Soranlar özür dileyip oradan ayrıldılar.
Sohbet
Bir gün Behlül'ü kabristanda gördüler. Ayaklarını kabir taşları arasına sokmuş toprakla oynuyordu.
Kendisine;
"Ey Behlül ne yapıyorsun?" diye sordular.
Onlara gâyet sâkin olarak;
"Bana eziyet etmeyen, gıybetimi yapmayan insanlarla oturup sohbet ediyorum. Bunlar sağ olanlardan daha emin." diye cevap verdi.
Ne Nasihat İstiyorsun?
Bir gün devrin halîfesi Hârûn Reşîd ile karşılaştı.
Halîfe;
"Seni gördüğüme çok sevindim. Çünkü uzun zamandır seninle konuşmayı arzu ediyordum." dedi.
Hazret-i Behlül güldü ve;
"Benim böyle bir arzum yoktu." cevâbını verdi. Buna rağmen Hârûn Reşîd kendisinden nasîhat istedi. "Ne nasîhatı istiyorsun? Şu sarayına bak, bir de kabirlere bak! Bunlardan ibret almayan, nasîhat almayan nelerden alır! Hâlin ne olacak, ey müminlerin emîri! Yarın Cenâb-ı Hakk'ın huzûruna çıkacaksın. Büyük küçük yaptığın her şeyden suâl olunacaksın. Bunlara nasıl cevap vereceksin iyi düşün! Bu hesap zamânında aç ve susuz olacaksın, çıplak bulunacaksın. Orada bulunanlar sana bakıp gülecekler. Perişan hâlin orada meydana çıkacak, başka nasîhatı ne yapacaksın?" dedi. Adâleti ile meşhûr olan Hârûn Reşîd onun nasîhatlarından çok istifâde ettiğini bildirdi.
Hak âşığı.
Çok tanınmış evliyâdan biri.
Asıl ismi Vüheyb bin Ömer Sayrâfî'dir.
Behlûl-i Dânâ adıyla şöhret buldu.
Doğum târihi kesin olarak bilinmemektedir.
Kûfeli olduğu hâlde ömrünün çoğunu Bağdât'ta geçirdi.
Hârûn Reşîd'in kardeşi olduğuna dâir rivâyetler varsa da aslı yoktur.
Hârûn Reşîd'e nasîhat verirdi.
Herkese ders olacak hikmetli sözleri çok meşhûrdur. 805 (H.190) senesi Bağdât'ta vefât etti.
Dicle kenarında Şunûziyye kabristanlığına defnedildi.
Behlül-i Dânâ, zamânın büyüklerinin sohbetlerinde bulundu.
Eymen bin Nâbil, Amr bin Dînâr ve Âsım bin Ebi'n-Necîd'den hadîs-i şerîf öğrendi. İbretli mânâlı sözler söyledi.
Menkıbeleri dilden dile aktarıldı.
Oyun için yaratılmadık
Behlül-i Dânâ bir gün Bağdât sokaklarından birinde giderken, oynayan çocuklar gördü. Çocuklardan biri ise bir köşeye çekilmiş onlara bakıyor ve ağlıyordu. Behlül-i Dânâ o çocuğun yanına gitti ve;
"Ey çocuk niçin ağlıyorsun? Gel sana bir şeyler alayım da sen de arkadaşlarınla oyna." dedi ve çocuğun başını okşadı.
Çocuk bakışlarını Behlül'e çevirdi ve;
"Ey aklı az adam! Biz oyun için yaratılmadık." dedi.
Behlül bu söze şaştı ve çocuğa;
"Ey oğlum! Peki niçin yaratıldık." diye sordu.
Çocuk;
"Allahü teâlâyı bilmek ve O'na ibâdet etmek için." dedi.
Behlül hazretleri;
"Peki bunun öyle olduğunu nereden biliyorsun?" diye sordu.
Çocuk, Mü'minûn sûresinin 115. âyet-i kerîmesini okuyuverdi. Meâlen; "Sizi ancak boşuna yarattığımı ve gerçekten bize döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz?"
Hazret-i Behlül tekrar;
"Ey çocuk. Sen hakîmâne konuştun. Bana biraz daha nasîhat et." dedi ve ağlamaya başladı. Kendinden geçmişti.
Kendine geldiğinde çocuğa;
"Ey oğlum! Senin günâhın yok. Sen bir çocuksun. Nasıl oluyor da böyle düşünebiliyorsun?" diye sordu.
Çocuk da;
"Ey Behlül! Babamı ateş yakarken gördüm. İri odunları küçük çırpılarla tutuşturuyordu. Ben de Cehennem'in yanan küçük odunlarından olacağımdan korkuyorum." dedi.
Bu sözler üzerine Behlül-i Dânâ hazretleri tekrar ağladı. Kendinden geçti. Kendine geldiğinde çocuğu yanında göremedi. Oradakilere bu çocuğun kim olduğunu sordu.
Onlar;
"Tanımadın mı?" dediler.
Behlül;
"Hayır." deyince, onlar;
"Bu, hazret-i Hüseyin evlâdından seyyid bir çocuktur." dediler.
Behlül de; "Ancak böyle bir ağacın meyvesi bu kadar olgun olabilirdi." deyip oradan ayrıldı.
Sayıya sığmaz
Bir gün Behlül-i Dânâ'ya;
"Basra'daki Hak âşıklarını sayar mısın?" dediler.
O;
"Bunlar sayıya sığmaz. İsterseniz öyle olmayanları söyleyeyim. Zîrâ bunlar birkaç tânedir." diye cevap verdi.
Soranlar özür dileyip oradan ayrıldılar.
Sohbet
Bir gün Behlül'ü kabristanda gördüler. Ayaklarını kabir taşları arasına sokmuş toprakla oynuyordu.
Kendisine;
"Ey Behlül ne yapıyorsun?" diye sordular.
Onlara gâyet sâkin olarak;
"Bana eziyet etmeyen, gıybetimi yapmayan insanlarla oturup sohbet ediyorum. Bunlar sağ olanlardan daha emin." diye cevap verdi.
Ne Nasihat İstiyorsun?
Bir gün devrin halîfesi Hârûn Reşîd ile karşılaştı.
Halîfe;
"Seni gördüğüme çok sevindim. Çünkü uzun zamandır seninle konuşmayı arzu ediyordum." dedi.
Hazret-i Behlül güldü ve;
"Benim böyle bir arzum yoktu." cevâbını verdi. Buna rağmen Hârûn Reşîd kendisinden nasîhat istedi. "Ne nasîhatı istiyorsun? Şu sarayına bak, bir de kabirlere bak! Bunlardan ibret almayan, nasîhat almayan nelerden alır! Hâlin ne olacak, ey müminlerin emîri! Yarın Cenâb-ı Hakk'ın huzûruna çıkacaksın. Büyük küçük yaptığın her şeyden suâl olunacaksın. Bunlara nasıl cevap vereceksin iyi düşün! Bu hesap zamânında aç ve susuz olacaksın, çıplak bulunacaksın. Orada bulunanlar sana bakıp gülecekler. Perişan hâlin orada meydana çıkacak, başka nasîhatı ne yapacaksın?" dedi. Adâleti ile meşhûr olan Hârûn Reşîd onun nasîhatlarından çok istifâde ettiğini bildirdi.