Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Beduuzzaman Said Nursi Kimdir Bilgisahipleri Yazsin Lutfen (1 Kullanıcı)

  • Konuyu başlatan CMS27
  • Başlangıç tarihi
C

CMS27

S/a Said Nursi Hazretlerni Biraz Taniyalim Hekes Fikrini Bildiklerini Anlatirsa Insallah Ben Karsda Dogdugunu Biliyorum Islamiyete Ne Gibi Faydasi Olmus Bize Miras Ne Birakmis Tir Ben Bu Konuyu Isleyelim Diyorum Sizler Ne Dersiniz
 

RECEB-I KAMER

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2007
Mesajlar
3,770
Tepki puanı
77
Puanları
48
Yaş
38
Konum
vakt-i seher
selamun aleyküm;
kişilerin görüşlerine açık değil de kaynaklı bilgilerle konu paylaşımı yaparsanız daha faideli olur kanaatindeyim..daha fazla bilgi almak istiyorsanız google dan araştırma yapabilir,merak ettiğiniz herşeyi öğrenebilirsiniz..selamun aleyküm kolay gelsin,hayırlı akşamlar..
 

firdes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 May 2007
Mesajlar
1,974
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
17
Konum
½ $@K@RY@'dannn:D *1984*
esselamunaleyküm verahmetullahi veberekatuhu..
serkan25 adlı üyeye ait;

"BUNLARI BİLİYORMUYDUK...(BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ R.A)"

forumda bediüzzaman a ait geniş bilgiler mevcut..ana sayfanın üst bölümündeki "arama"dan foruma ulaşabilirsiniz inşallah..
selam ve dualarımla..
:H
 

firdes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 May 2007
Mesajlar
1,974
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
17
Konum
½ $@K@RY@'dannn:D *1984*
esselamunaleyküm verahmetullahi veberekatuhu..
bilgilenmemize vesile olanlardan Rabbim razı olsun inşallah..
selam ve dualarımla
..:H
:T
 

cennet_esra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Tem 2007
Mesajlar
60
Tepki puanı
0
Puanları
0
Arkadaşlar Ben şanliurfaliyim Said Nursi şanliurfadagi Kaldigi Dönem Boyunca Kaldigi Otel Hala Hiç Bir Degişiklige Ugratilmadan Günümüze Kadr Geldi Eşyalaryla Birlikte Duruyo Bunu Biliyomuydunuz?
 

firdes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 May 2007
Mesajlar
1,974
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
17
Konum
½ $@K@RY@'dannn:D *1984*
Arkadaşlar Ben şanliurfaliyim Said Nursi şanliurfadagi Kaldigi Dönem Boyunca Kaldigi Otel Hala Hiç Bir Degişiklige Ugratilmadan Günümüze Kadr Geldi Eşyalaryla Birlikte Duruyo Bunu Biliyomuydunuz?

esselamunaleyküm verahmetullahi veberekatuhu..
değerli cennet_esra;bilenler de biliyorduk diyemeyecekler mi..
ben bilmiyodum,öğrenmiş oldum sayende..

:T
 

^^nasip^^

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eki 2007
Mesajlar
1
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
esselamunaleyküm verahmetullahi veberekatuhu....
değerli cennet_esra walla ALLAH senden razı olsun bizimle böyle güzel bi sohbeti paylaştığın için.benb kesinlikle öle bişey bilmiyodum eğer nasip olursa ALLAH'ın izniyle gelip görmek isterdim
 

yarell_sevcan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
12
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
selamun aleyküm kardeşşlerim
bende antalyada oturuyorum üstadımızın ıspartada çookmu çok güsel bi evi eviinin önündede 1000 kat güsell cennet bahçesi vardır.Onu herkesin görmesini çokk isterim görülmeye değer bir yer.:G:G
İNŞALLAH BEKLERİM ANTALYAYA GELİN BEN SİZİ MİSAFİR EDERİM... :B
 

küçük üstad

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 May 2008
Mesajlar
5
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
bedüüzzaman bu asra uygun olan risale i nur külliyatını yazan büyük bir zattır gençlerin imanının kurtulması iin ceneb ıhak tarafından ilhamen yazılan bir eserdir kendisi bitlisde doğmş ve risalelerde ısparta barla nahiyesinde yazılmıştır bu kitapları okursanız memnun olurum
 

küçük üstad

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 May 2008
Mesajlar
5
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
selamun aleyküm kardeşşlerim
bende antalyada oturuyorum üstadımızın ıspartada çookmu çok güsel bi evi eviinin önündede 1000 kat güsell cennet bahçesi vardır.Onu herkesin görmesini çokk isterim görülmeye değer bir yer.:G:G
İNŞALLAH BEKLERİM ANTALYAYA GELİN BEN SİZİ MİSAFİR EDERİM... :B

tamam ama sen gel ben seni gezdireyim ıspartayı üstadın evini ben ıspartalıyım
 

islam_mücahidi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Nis 2008
Mesajlar
11
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
Konum
Dadaşlar Diyarı'ndan
Bunları Biliyormuydunuz? (Üsdat Said Nursi Hakkında)


BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİ

BUNLARI ...

• Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin 1876 yılında Nurs köyünde doğduğunu...
• Annesinin adının Nuriye Hanım,Babasının adının Mirza Efendi olduğunu...
• Küçüklüğünden beri haksızlığa tahammül edemediğini,kendisinin başarısını çekemeyen medrese arkadaşlarının Ona saldırmaları karşısında cesaretle karşı koyduğunu...
• O zaman ki medreseler arasında cesaretli,yiğit,gözünü budaktan sakınmayan olarak nam saldığını...
• Babası Sofi Mirzanın yabancı tarlalardan geçerken hayvanların ağzını o tarlaların mahsulünü yememeleri için bağladığını...
• Annesi Nuriye Hanımın Onu abdestsiz emzirmediğini...
• Medresede bir gece Hocalarının büyük talebelere,Bediüzzamanın da içinde bulunduğu bir grubu göstererek “Bunlardan biri dini yeniden canlandıracak ama hangisi olduğunu bilmiyorum” dediğini...
• Çok küçük yaşlardan itibaren zekat,sadaka almadığını ve minnet altına girmediğini...
• Bir gece rüyasında Efendimizi gördüğünü ve Efendimizin ona “Kuran-ı çağa göre açıkla ve insanlara anlat” dediğini...
• Medrese kurallarına göre 20 senede ancak bitebilen kitapları 3 ayda bitirebildiğini...
• Abisinin Molla Abdullah,onu 80 kitaptan imtihan ettiğini ve aldığı cevaplar karşısında kardeşi Molla Said’e talebe olduğunu...
• Medrese hocasının kendisi için “Zeka ile hafızanın bir insanda bu kadar aşırı bir şekilde toplanması çok nadirdir” dediğini...
• Siirt alimleriyle yaptığı münazarada onların hepsini mağlup ettiğini ve sonra “Said-i Meşhur” yani Meşhur Said dendiğini...
• Yediği yemeğin taneciklerini yardımlaşmayı sevdikleri ve Cumhuriyetçi oldukları için karıncalara verdiğini...
• 13 yaşında iken o yörenin en zalimi olan Mustafa Paşayı yaptığı haksızlıklardan vazgeçirmeye ve namaz kılmaya çağırdığını...
• Mustafa Paşa kendi alimleriyle bir münazara yapıp onları yenerse bunu kabul edeceğini söylemesi üzerine yapılan münazarada Bediüzzamanın galip ayrıldığını...
• Mardin’den kendisini götüren askerlere namaz vakti geldiğinde kelepçelerin çözülmesini istediğinde bu isteği kabul edilmeyince “Bismillah” deyip kelepçeleri çözdüğünü... Bunu nasıl yaptığını soranlara da “Bu namazın kerametidir” dediğini...
• 23 yaşındayken Bitlis valisi Ömer Paşanın konağında 2 sene kalan Bediüzzamanın Valinin 6 kızına bakmayacak kadar kuvvetli bir imana sahip olduğunu...
• Matematiğe dair bir kitap yazdığını ve 27.dereceden denklem çözümleri yapabildiğini...
• Bu sıralarda üstün dehasından dolayı “Bediüzzaman” yani Zamanın eşsizi lakabını aldığını...
• Bediüzzamanın ezberlediği 80-90 kitabı 3 ayda bir defa ezberden tekrar ettiğini...
• Devrin Padişahı Abdülhamit’e Doğuda üniversite açılması için teklif verdiğini...
• İngiliz Avam Kamarasında onların elindeki Kuran-ı alarak yenebiliriz denmesi üzerine “Kur’anın sönmez ve söndürülemez bir nur olduğunu ben Dünyaya göstereceğim ve isbat edeceğim” dediği bu sırada 18 yaşında olduğunu...
• 1907’de İstanbul’da kaldığı otelin kapısına “Burada her suale cevap verilir ama sual sorulmaz” yazdırdığını...
• Kendisini çekemeyenlerin Ona deli damgası vurmak için gönderdikleri doktorun “Eğer Bediüzzamanda zerre kadar delilik varsa,Dünyada akıllı insan yoktur” dediğini...
• Yahudilerin İstanbul temsilcisi Karosso ile görüştüğünü ve Karosso’nun konuşmayı yarıda keserek “Eğer yanında biraz daha kalırsam beni de müslüman edecekti” dediğini...
• Tiflis’te karşılaştığı Rus polisine o anda çok kötü durumda olan Müslümanların Dünyaya hakim olacağını söylediğini...
• 1915’li yıllarda Doğuda Ruslara karşı talebeleriyle savaştığını,Rusların Bediüzzaman ve talebelerini görünce “Keçe külahlılar geliyor” diye kaçıştıklarını...
• İstanbul Kağıthane semtinde 2 arkadaşıyla yaptığı kayık gezintisinde çevrede yüzlerce bayan olmasına rağmen bir kez olsun bakmadığını ve sebebini soranlara “Lüzumsuz, geçici zevklerin akıbeti elemler, teessüfler olmasından,istemiyorum” dediğini...
• 1922 yılında Ankara’ya geldiğini ve Millet Meclisinin kendisini resmi tören ile karşıladığını...
• Ankara’da Mustafa Kemal ile görüştüğünü...
• Mecliste yaptığı konuşmadan sonra 60 milletvekilinin Namaza başladığını...
• Gençliğinde 10 sene kaldığı İstanbul’da bir defa olsun kadına bakmadığını...
• Talebelerinin anlattığına göre her gece mutlaka Teheccüde kalktığını ve her gece 4-5 saat dua ettiğini...
• 1926 yılında başlayan ve 25 sene süren çileli hayatın Risale-i Nuru telif etmesi ile bereketlendiğini...
• Barla’da kaldığı 8.5 sene zarfında Risale-i Nurun dörtte üçünü telif ettiğini...
• Üstadımızın ilk yazdığı Risale “Haşir Risalesi” denilen 10.Söz olduğunu... İçinde üçyüz kadar mucizenin ve bir o kadar da ismin geçtiği Peygamberimizin mucizelerini anlatan 19.Mektub’u telif ederken Üstadımızın yanında hiçbir kitap olmadığını ve bu özelliğin tüm Risaleler yazılırken de geçerli olduğunu...
• Zamanın Ankara Valisi Nevzat Tandoğa’nın sarığını çıkarması ve şapka takmasını istemesi üzerine eliyle boynunu göstererek “Bu sarık bu başla beraber çıkar” dediğini...
• Üstadımızın 19 defa din düşmanları tarafından zehirlendiğini ve bir defasında çok şiddetli bir zehir etkisi ile 1 hafta aç ve susuz ve halsiz bir şekilde hastalandığını fakat bu durumda iken bile bir defa dahi bile namazını terk etmediğini...
• Üstadımızın Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin “Hayatın zevkini ve lezzetini isterseniz,hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz” dediğini...
• Üstadımıza leke sürmek isteyenler bir sarhoşa Said’in hizmetçisi buradan bir rakı aldı diye yazıp imzalatmak istediklerini fakat sarhoş adamın “Tövbeler olsun bu yalanı kim imza eder” dediğini...
• Üstadımızın hapishanede kaldığı zaman beraberinde en azılı katillerin ve canilerin bile namaza başladıklarını...
• Kendisini defalarca hapseden ve defalarca zehirleyip eza ve cefa veren insanlara hakkını helal edecek kadar alicenap olduğunu...
• Üstadımızın Mektubat’da “Rıza-i küfür,küfür olduğu gibi,zulme rıza da zulümdür” dediğini...
• Günde 1.5 – 2 saat uyuduğunu ve gece ibadet ettiğini...
• Üstad hazretlerinin “Tembellik,hastalık,yorgunluk ve havalecilik nefsin desisesidir” dediğini ve bu huyları hiç sevmediğini...
• Üstad Hazretleri “Evlatlarım,Risale-i Nur dinsizlerin,komünistlerin,masonların belini kırmıştır. Risale-i Nur daima galiptir. Katiyyen merak etmeyiniz. Yeterki siz Risale-i Nur’a sadık kalın” dediğini...
• Üstadımızın Risale-i Nuru ilk telifi zamanında “Eğer mümkün olsaydı,Risale-i Nur’un bir sayfasının yazılması için 10 altın verecektim” dediğini...
• Bir gün Üstadımız Barla’dan geçerken “Bu zamanda neye ihtiyaç varsa Risale-i Nurda mutlaka ona cevap bulacaktır” dediğini...
• Nur üstadımızın “Biz Risale-i Nur okuyarak iman tazeliyoruz” dediğini...
• Üstadımızın odasında karyolanın yanın da 4 metre uzunluğunda 1 metre eninde dua şeceresi olduğunu ve her gece onlara dua ettiğini...
• Üstad Hazretlerinin Emir dağına 3 km kalsa bile namaz vakti gelince arabayı durdurup hemen evvel vaktinde namazı eda ettiğini....
• Üstada Hazretlerinin “Risale-i Nuru evrad makamında okuyabilirsiniz” dediğini...
• Üstad Hazretlerinin “İhtiyaç duyduğumda 200 bazen 400 ayet-i kerime imdadıma geliyor” dediğini...
• İki rekat teheccüd ve dua namazlarını kar-kış demeden asla terk etmediğini...
• Üstad hazretlerinin Mektubat adlı eserinde “Mevcudiyetimizin hamisi olan İslamiyet’ten elini gevşetme; dört el ile sarıl,yoksa mahvolursun” dediğini...
• Nurlu üstadımızın “İslamın tek bir hakikatı için binler başım olsa fedaya hazırım” dediğini...
• 23 Mart 1960 Çarşamba günü,İslam Dünyasında bin ayda daha hayırlı olan Kadir gecesinin idrak edildiği gece,Bediüzzamanın Urfa’da İpek Palas Oteli’nin 27 numaralı odasında Rahmeti Rahmana kavuştuğunu...

Biliyor muydunuz ?

İslamiyet’e adanmış,her türlü eziyet ve zulüm altında imanın izzeti ile yaşanmış 83 yıllık bir ömrün sonu... Bir otel odasında... Evsiz barksız... Geriye dünya namına hiçbir varlık ve mal bırakmadan... Rahat yüzü görmeden... Ama her an Allah(CC) ile Resulullah (SAV) ile ve onların sevdikleri ile birlikte...
İman hizmeti yolunda her türlü hapis,sürgün ve işkencelere katlanarak karanlığı dağıtan Bediüzzaman Said Nursi bizlere yüreğimizi ısıtan bir müjde bırakıp gitti:
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
galiba bunları de biliyorsunuzdur . İlk olarak çifte dinliğin fikrini ortya koymuştur ."İsevi" müslümanlar diyerek..

“Kur’an–ı Kerim, o cümlede Ehl–i Kitab’ı imana teşvik etmekle onlara bir ünsiyet, bir suhulet gösteriyor. Şöyle ki: Ey Ehl–i Kitab! İslâmiyet’i kabul etmekte size bir meşakkat yoktur. Size ağır gelmesin! Zira, size bütün bütün dininizi terketmenizi emretmiyor. Ancak itikadatınızı ikmal ve yanınızda bulunan esasat–ı diniye üzerine bina ediniz; diye teklifte bulunuyor” (İşarat–ül İ’caz, s. 49–50).

itikadlarına bakalım : Peki nedir ehl–i kitabın/Hıristiyanların “esasat–ı diniyeler?” ya da “inkar etmeleri gerekmeyen kendi inançları”?
Bir dinin “esasat–ı diniyesi/inkar etmeleri gerekmeyen kendi inançlar” o dinin ‘amentüsü’nden başka bir şey midir? Hayır.
Piyasada birilerine şu cümle ezberletildi; “Diğerleri öyle ama Katolikler İslam’a çok yakın ve saygılıdırlar.”
Buyurun size, birilerince “İslam’a en yakın ve çok saygılı” Katoliklerin amentüsü:
1–Ben, yeri ve göğü yaratan, her şeye Kadir Baba Tanrı’ya.
2–Ve efendimiz olan, onun biricik oğlu İsa’ya,
3–Ruh’ül Kudüs’ten gebe kalana.
4–Ve bakire Meryem’den doğana.
5–O’nun Pontus Pilatus’tan zulüm gördüğüne.
6–Çarmıha gerildiğine, öldüğüne, gömüldüğüne.
7–Cehennemlere indiğine.
8–Üçüncü gün tekrar canlandığına.
9–Göklere çıkıp Kadir olan Baba Tanrı’nın sağına oturduğuna.
10–Oradan gelip ölüleri dirileri hesaba çekeceğine....
İşte size İslam’a en yakın ve dost Katoliklerin “esasat–ı diniyeleri”
Bütün bu “İslam açısından şirk/küfür inanışı” terketmeden, değiştirmeden ve biraz da “centilmenlik yaparak” ve dahi “inançlarını koruyarak” “eksikleri ikmal” edecekler.


Başka? .....​

“Birinci Dünya Savaşı’nda bizimle savaşmış da olsa, bir Hristiyan ölmüşse şehit sayılır, ahirette mükafatı vardır.” (Kastamonu Lahikası,s.45)
“Ne dinden olursa olsun bir nevi şehit hükmündedir. Mükafatı büyüktür, belki onu cehennemden kurtarır. Elbette şimdi fetret gibi karanlıkta kalan ve Hz. İsa’ya mensup Hristiyanların mazlumlarının çektikleri felaketler, onlar hakkında bir nevi şehadet denebilir.” (Kastamonu Lahikası,s.75)
“Hatta o mazlumlar kafir de olsa, ahirette kendilerine göre o dünyevi afattan çektikleri belalara mukabil rahmet–i ilahiyenin hazinesinden öyle mükafatları var ki, eğer perde–i gayb açılsa o mazlumlar haklarında büyük bir tezahürü rahmet görünüp, “Ya Rabbi şükür elhamdü lillah diyeceklerini bildim ve kati surette kanaat getirdim.” (Kastamonu Lahikası,s.45)

zındıklara karşı Ümmeti Muhammediye İsevilerle ittifak/diyalog yapmak zorunda kalacakmış !

görüyoruz ittifakı : "Ey iman edenler yahudi ve hristiyanları dost edinmeyin. kim onları dost edinirse onlardan olur"

vesselam...
 

haydar-ı kerrar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Mar 2009
Mesajlar
138
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Aziz ve Mübarek Nur Kardeşlerim VE Ey Ehl-i Hakikat ve Tarikat! Sizlere şunu beyan ediyorum ki: İmam-ı Rabbani(r.a) 32.mektubunda beyan ediyor ki;"Tarikatta hakaika vasıl olmanın yolu seyr-i süluk ve cezbe iledir.Lakin öyle makamlar var ki,cezbe ve süluk oraya yanaşamaz.Bu makamlar evvela Resullullah'ın (a.s.m)ve ashabı kiramın makamlarıdır.Bütün sahabeler daha ilk sohbette bu makama bu velatet-i kübra'ya ayak basarlardı.İşte sahabelerden sonra bu makam Hz.Mehdi ve talebelerinde görülecek." Risale-i Nur ise; Kur'anın baştanbaşa en münever ve mu'cizevi bir tercümanı,aynı zamanda istibsari ve tedebbüri yani insanların kalb gözünü açan,namesbuk bir şaheser tefsir olmasında ehl-i hakikat ve ulema-i tefsir müttefiktir.İnsanlık tarihinin en karanlık ve buhranlı döneminde lütf-u ilahi ile insanları Kur'anın Nuruna eriştirmiş ve hakiki Sahabe varisi kılmıştır. Elbetteki bunda kimsenin şüphesi olamaz.Zira halıhazırdaki Nur talebeleri buna bir şahid-i kat'idir. Risale-i nur bambaşka bir velayet-i kübra yolu açmış yegane bir mevhibe-i ilahidir. BEDİÜZZAMAN ise,daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan, zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulum-u evvelin ve ahirine ve ledünniyat ve hakaik-ı eşyaya ve esrar-ı kainata ve hikmet-i İlahiyeye varis kılınmıştır ki, şimdiye kadar böyle mazhariyet-i ulyaya kimse nail olmamıştır. Bu harika-i ilmiyenin eşi asla mesbuk değildir. Hiç şüphe edilemez ki, tercüman-ı Nur, bu haliyle baştan başa iffet-i mücesseme ve şecaat-i harika ve istiğna-i mutlak teşkil eden harikulade metanet-i ahlakiyesi ile bizzat bir mucize-i fıtrattır ve tecessüm etmiş bir inayettir ve bir mevhibe-i mutlakadır. O zat-ı zihavarık, daha hadd-i büluğa ermeden bir allame-i biadil halinde bütün cihan-ı ilme meydan okumuş, münazara ettiği erbab-ı ulumu ilzam ve iskat etmiş, her nerede olursa olsun vaki olan bütün suallere mutlak bir isabetle ve asla tereddüt etmeden cevap vermiş, on dört yaşından itibaren üstadlık payesini taşımış ve mütemadiyen etrafına feyz-i ilim ve nur-u hikmet saçmış, izahlarındaki incelik ve derinlik ve beyanlarındaki ulviyet ve metanet ve teveccühlerindeki derin feraset ve basiret ve nur-u hikmet, erbab-ı irfanı şaşırtmış ve hakkıyla "Bediüzzaman" ünvan-ı celilini bahşettirmiştir. Mezaya-i aliye ve fezail-i ilmiyesiyle de din-i Muhammedinin (a.s.m.) neşrinde ve ispatında bir kemal-i tam halinde runüma olmuş olan böyle bir zat, elbette Seyyidül Enbiya Hazretlerinin (a.s.m.) en yüksek iltifatına mazhar ve en ali himaye ve himmetine naildir. Ve şüphesiz o Nebi-i Akdesin (a.s.m.) emir ve fermanıyla yürüyen ve tasarrufuyla hareket eden ve onun envar ve hakaikına varis ve makes bir zat-ı kerimüs-sıfattır. Envar-ı Muhammediyeyi (a.s.m.) ve maarif-i Ahmediyeyi (a.s.m.) ve füyüzat-ı şem-i İlahiyi en müşaşaa bir şekilde parlatması ve Kur-ani ve hadisi olan işarat-ı riyaziyenin kendisinde müntehi olması ve hitabat-ı Nebeviyeyi (a.s.m.) ifade eden ayat-ı celilenin riyazi beyanlarının kendi üzerinde toplanması delaletleriyle o zat hizmet-i imaniye noktasında risaletin bir mirat-ı mücellası ve şecere-i risaletin bir son meyve-i münevveri ve lisan-ı risaletin irsiyet noktasında en son dehân-ı hakikati ve şem-i İlahinin hizmet-i imaniye cihetinde bir son hamil-i zisaadeti olduğuna şüphe yoktur. " Hülasa diyebiliriz ki: BEDİÜZZAMAN muntazır ve beklenen MEHDİ(A.S)DIR.Bunu kabül etmeyen kim ise Risale-i Nur'u hakkı ile anlayamamıştır.Hakikatın zevkine erememiş ve basiret gözü henüz açılmamıştır.Zira Mehdi'yi hakiki iman sahipleri tanıyacaktır.O halde o kardeşimiz tedebbür ve tefekkürle okursa inşaallah bu muazzam ve ince hakikati idrak edecektir. Hakikatı görüp ona ittiba edenlere ne mutlu. Vesselam...
 

sewim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ağu 2009
Mesajlar
201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Üstad Bedîüzzaman Saîd Nursî 1298 h./1876 m. tarihinde Bitlis vilâyetinin Hizan kazâsının Nurs köyünde, dünyaya geldi. Genç yaşta bütün doğu bölgesindeki halk tabakalarının ve ilim çevrelerinin takdir ve muhabbetini kazandı.

Müslümanları fikren, ilmen batı karşısında üstün konuma getirecek kuvvetli bir eğitimi gerçekleştirmek gayesiyle Doğu Anadolu’da “Medresetü’z-Zehrâ” ismini verdiği İslâmî bir üniversitenin kurulması gerektiği fikrini ortaya koydu. Bu düşüncesini tahakkuk ettirmek için İstanbul’a geldi. İstediği neticeyi tam olarak elde edememesine rağmen tekrar memleketine dönmek yerine İstanbul’da kalıp ictimaî mücadeleye atıldı.

31 Mart hâdisesinden sonra Divan-ı Harb-ı Örfî’de muhakeme edildi ve beraat etti. Daha sonra İstanbul’dan ayrıldı. Batum yoluyla Tiflis’e, oradan da Van’a geçti. Aşiretleri dolaşarak içtimaî, medenî, ilmî derslerle onları irşada çalıştı. Sonra Van’dan Şam’a geçti. Şam âlimlerinin ısrarıyla, Câmiü’l-Emevî’de içerisinde yüze yakın âlimin bulunduğu on bin civarındaki kalabalık bir cemaate eşsiz bir hutbe irad etti. Günümüz Islâm dünyasının problemlerini ve çözüm yollarını ortaya koyan bu muhteşem hutbe, “Hutbe-i Şâmiye” adıyla tab edildi.

Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla, talebelerinden teşkil ettiği milis alayın komutanı olarak savaşa iştirak etti. Savaş esnasında tefsir ilminde bir harika ve bir ekol sayılan ‘İşârâtül İ’caz’ isimli eserini telif etti. Bitlis Ruslar tarafından işgal edildiğinde yaralanarak esir düştü ve Sibirya’ya gönderildi. Sibirya’da, iki buçuk sene esir hayatı yaşadı. Nihâyet esaretten firar ile kurtulup Petersburg, Varşova, Viyana tarikiyle (25 haziran 1918) senesinde İstanbul’a geldi.

İstanbul’un İngilizler tarafından işgal edildiği o yıllarda işgal kuvvetlerinin aleyhinde faaliyetlerde bulundu. Anadoludaki Kuva-yı Milliye hareketine destek verdi. Ankara hükümetinin, İstanbul’daki faaliyetlerini takdir ederek onu Ankara’ya davet etmesi üzerine Ankara’ya geldi. Oradaki durumdan hoşlanmadığı için Van’a dönmeye karar verdi. Kendisine pek çok cazip teklifler sunuldu ise de kararından dönmedi.

Van’da, Erek Dağı’nda inziva hayatı yaşamaya başladı. Çok geçmeden Şeyh Saîd isyanı patlak verdi. Bu isyanla bir ilişkisi olmadığı halde 1925 senesinde önce İstanbul’a, oradan Burdur’a ve Isparta’ya sürgün edildi. Daha sonrada Isparta’nın küçük bir kasabası olan Barla’ya nakledildi.

Hayatının, Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan kısmı ‘Eski Saîd’ dönemi; esaret yıllarından Van’daki hayatına kadar olan kısmı ‘Eski Saîd’den kurtulup ‘Yeni Saîd’ olmaya çalıştığı dönem; Barla’da Risâlelerin telifiyle başlayan dönem ise onun ‘Yeni Saîd’ dönemidir.

Barla’da çoğunlukla imanî mevzular üzerinde duran Risâle-i Nur Külliyatı’nın dörtte üçünü (Sözler, Mektubât, Lem’alar) telif etti. Bu eserleri bütün Anadolu’ya yaymak için alışılmamış farklı bir yöntem uyguladı. Kendisine talebe olmak isteyenlere Risâleleri Kur’ân harfleriyle yazmayı ve yazdırmayı şart koşuyordu.Barla ve Isparta’da onun etrafında saf tutan Nur Talebeleri, Kur’an’ın her şeyiyle unutturulmaya çalışıldığı o yıllarda hatt-ı Kur’an’ı talim ederek muhafaza ediyor, hem Risâleleri yazarak çoğaltıyor, hem de yazanları artırma, çoğaltma cihetine gidiyordu. Bu yöntemle Risâle-i Nurlar el altından kısa zamanda bütün Anadolu’ya yayıldı.

“Dünya büyük bir manevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan garb cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir tâûn felâketi gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müdhiş sârî illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çârelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cemiyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız iman üzerine mesâimi teksîf etmiş bulunuyorum.”
Bedîüzzaman

1934 yılında Barla’dan Isparta’ya getirildi, bir sene sonra da “Gizli cemiyet kuruyor, rejim aleyhindedir, rejimi yıkmaya çalışıyor” ithamıyla 120 talebesiyle beraber tutuklanarak, Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandı ve hapse mahkum edildi.

Ardından sırasıyla sekiz sene Kastamonu’da sürgün hayatı (1935-1943), Denizli Mahkemesi ve hapsi (1943), Emirdağı’nda sürgün hayatı (1943-1948), Afyon Mahkemesi ve hapsi (1948-1949), İkinci Emirdağ sürgün hayatı (1950- 1953) yaşadı. Defalarca zehirlendi.

1960 Mart’ında hastalığının ağırlaşması ve devamlı sûrette yapılan polis takibâtı sebebiyle oldukça sıkıntılı geçen yirmi beş saatlik bir seyahatten sonra Urfa’ya ulaştı. 23 Mart 1960, 25 Ramazan 1379 günü sabaha doğru Rahmet-i Rahmân’a vâsıl oldu.

Asrın Üstâdı’nın cenâze namazı 24 Mart 1960 Perşembe günü Ulu Camii’nde muazzam bir kalabalık tarafından kılındıktan sonra, Halîlullah Dergâhı’na getirildi ve burada hazırlanan geçici menziline defnedildi. Vefâtından iki ay sonra, 27 Mayıs’ta askerî darbe gerçekleşti. 12 Temmuz 1960’da Hazret-i Üstâd’ın kabrine ilişildi ve mübârek naaşı buradan alınarak meçhûl bir yere nakledildi. Rahmetullahi Aleyh.

“Bana ızdırab veren, yalnız İslâm’ın mâruz kaldığı tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hâriçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Şimdi, mukavemet güçleşti. Korkarım ki, cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim ızdırabım, yegâne ızdırabım budur. Yoksa şahsımın mâruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeğe bile vaktim yoktur. Keşke bunun bin misli meşakkate mâruz kalsam da iman kalesinin istikbali selâmette olsa!”
Bedîüzzaman
 

osmn45

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Eki 2009
Mesajlar
6
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
65
İnşallah sonuna kadar okursunuz.'İki Sait de Haindi' yazım üzerine Nurcular pekçok elektronik mektup yollayarak
Said-i Nursi'yi savundular, hatta ululadılar. 1873-1960 yılları arasında yaşayan
Said-i Nursi, Osmanlı Devleti'nin son zamanlarındaki bütün siyasi olayların içinde
yer aldı. Cumhuriyet kurulduktan sonra da rejime ve Atatürk'e karşı mücadele verdi.
Bitlis'in Nurs köyünde doğduğu için Nursi lakabını alan, kimi zaman da etnik
kökenini hatırlatmak için Kürdi lakabını kullanan Said; Nurculuk denilen tarikatin
de yaratıcısıdır. Fethullah Gülen onu yüzyılının en büyük insanı olarak kabul
etmiştir ve onun yolundan gitmiştir.
Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, bir makalesinde Said-i Nursi'yi incelemiştir. Bu
bilimseden araştırmadan bazı bölümleri aktarıyorum. Bakın bakalım, yüzyılın en büyük
insanı ilan edilen bu Said nasıl biriymiş:
'Nur Suresi'nde ateşsiz yanan bir alevden bahsedildiğine göre, buradan, kendisi de
eğitim görmeden nur gibi parıldayan bir insan olduğunun Kuran'da işaret edildiği
sonucuna varmaktadır. (...) Hud Suresi'nin 105'inci ayetinde, 'içlerinde bedbaht
olanlar da said olanlar da vardır' denilmektedir. Nursi, bu ayette, 'said'
sözcüğünün yer almasına dayanarak, kendisinden söz edildiği sonucuna varmaktadır.
Kuran'dan bu şekilde kendisini yüceltici sonuçlar çıkarabilmek için, eskilerin
'cifir' dediği yöntemden de yararlanmıştır. 'Cifir', harflere bazı sayılar izafe
ederek geleceği bilme olarak ifade edilir. Çok saygın pek çok İslam bilgini, 'cifir'
yönteminin İslamiyet'le alakası olmayan uydurma bir metot olduğunda müttefiktirler.
Örneğin, Enam Suresi'nin 161 inci ayeti Peygambere hitaben, 'De ki: Şüphesiz Rabbim,
beni doğru yola iletmiştir' denilmektedir. Nursi, burada da kendisine hitap edildiği
kanısındadır. Bu kanısının ilginç bir dayanağı vardır. Bu ayetin sayı değeri,
'cifir' hesabına göre 1316'dır. Bu da Said'in Nur Risalelerini hazırlamaya başladığı
tarihtir; kendisinin kastedildiğini buradan çıkarsamaktadır.
Bakara Suresi'nin 269 uncu ve 151 inci ayetlerinde sözü edilen, 'kendisine
anlatılan, hikmet verilen, hikmeti öğreten ve herkese bilmediği şeyleri bildiren
kişinin' de kendisi olduğunu ileri sürmektedir.
Sadece Kuran'da değil, başka dinsel kaynaklarda da örneğin, Hazreti Ali'nin
sözlerinde de kendisinin işaret edildiğine dair kanıtlar bulmuştur. Abdülkadir
Geylani de 'Ey müridim! sen zamanın Abdülkadir Geylani'si ol, Tanrıya içtenlikle
yönel, said ve mutlu olarak yaşarsın' derken yine Said Nursi'yi kastetmekteymiş.[
Said Nursi, Kuran'ın çeşitli ayetlerinde Risale-i Nurların haber verildiği
kanısındadır. Hicr Suresi'nin 87 nci ayetinde 'And olsun ki, sana her zaman
tekrarlanan yedi ayetli Fatihayı ve büyük Kuran'ı verdik' denilmektedir. Nursi'ye
göre, burada da Risale-i Nur'a işaret ediliyormuş.
Nursi'ye göre, İkinci Dünya Savaşı'na girmemizi önleyen Risale-i Nur olmuştur.
Said-i Nursi bununla da kalmamakta, Risale-i Nurları sanki Kuran ile eşdeğerli veya
onun benzeri bir kaynak olarak belirlemektedir. Risale-i Nur'un, Said Nursi'ye Allah
tarafından verildiği ileri sürülmektedir.

ATATÜRK DÜŞMANI
Nursi, Atatürk'e karşı olumsuz duygularını her zaman üstü kapalı olarak ifade
etmemiştir. Onun hakkında açıkça 'o insafsız , o çok kusurlu adam' demekten geri
kalmaz. 'Ayasofya Camisini puthaneye, Meş”hat Dairesini (Osmanlı Diyanet
Dairesi) kızların lisesine çeviren adamı sevmemek suç olması imkanı var mı' diye
tekrar tekrar sorar.
Nursi, Kemalistler ve Mustafa Kemal hakkındaki saldırılarını, 'günahkarlar',
'seyyiesiz', 'Süfyan', 'Nefreti ammeye layık adam', 'Deccal', 'İslamın en büyük
fitne-i diniyelerinden biri...' gibi ağır hakaretler içeren sıfatlar kullanarak
Münazarat ve Şualar isimli risalelerinde değişik yerlerde tekrarlamıştır.
Aslında Said'in kendisi, kendi ifadesiyle, 'Mustafa Kemal'in hissiyatını ve
prensiplerini rencide ettiği halde kendisine ilişmemiş' olduğunu kabul etmektedir.
Ancak bu durumu, 'Risale-i Nur'un parlak bir kerameti' olarak açıklamaktadır.'
Prof. Işıklı'nın belgelerle meczupluğunu ve rejim düşmanlığını gösterdiği bu kişinin
yolunu İslam sanan binlerce insan var. Soruyorum; böyle bir Türkiye, 21. yüzyılda mı
yoksa Orta Çağ'da mı yaşıyor?
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt