Tayfun_Dokgoz
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 5 May 2006
- Mesajlar
- 853
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Bediüzzaman'ın yayınlanmayan mektubları
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Yine tekrar hem bayramınızı, hem Feyzi'lerin ve Nazif ve Halil İbrahim gibi etraftaki kardeşlerimin bayramlarını tebrik ediyoruz. Cenabı Hak Risâle-i Nur'un tab' ve intişarıyla bizlere manevî bir bayram daha İhsan eylesin âmin.
Saniyen: Meyve ve Hüccetullahi'l-Bâliğa'nın tab'ına dair ne lâzım ise yaparsınız. Yanımdaki Meyve ile Hüccetullahi'l-Bâliğa Risâlesi'ni Aziz'e göndermek istiyorum. Fakat adresini bilmiyorum. Kardeşimiz Tahiri eğer buraya uğrasa münasiptir. Tâ ki yanımdaki nüshayı beraber alsın, fakat Meyve Risâlesi'ni burada yazdırmışım, belki iyi okunmaz. Sizin yazılarınızdan birisi beraber gitsin münâsib olur. Onuncu ve On birinci Hüccetleri ilâve ettim. Hüsrev'in mektubunda yalnız birkaç kelimeyi çizdim.
Sâlisen: Hafız Ali'nin gitmesindeki acısını iki pehlivan Feyzi' lerin Risâle-i Nur' un hizmetine girmeleri o acıyı izale ediyor. Ahmet Feyzi'nin Hafız Ali hakkındaki mersiyesi Hasan Feyzi'nin parlak mektubuna denk olarak ikisini birkaç ehemmiyetli parçalarla beraber bir cilt içinde dercetmişler. Ahmet Feyzi ve Halil İbrahim'in mektuplarını okudum. Bu iki metin ve kıymettar ve tam sâdık kardeşlerim mektuplarında benim şahsıma ziyade ehemmiyet veriyorlar. Bu ehemmiyet, Risâle-i Nur'un külli kıymetine ve serbestiyetine belki ilişir ve ehemmiyetli kardeşlerimin de benim âdi şahsiyetimi bâzı hâdiselerle bilmekle ve verdikleri makama hiçbir cihetle lâyık olmadığımı anlamalarıyla inkisarı hayale uğramamak ve Risâle-i Nur'daki iştiyaklarına fütur gelmemek için şahsıma ait olan fevkalâde hüsn-ü zanlarını Risâle-i Nur'a çevirseler daha iyidir. Ben de Halil İbrahim'in parlak tezahür eden mektubuna ta'dil edip bana karşı hitabını Risâle-i Nur'a çevireceğim, sonra size gönderip Lâhîka'ya yazılsın. Ve çok dikkatli ve Risâle-i Nur'un avukatı kardeşimiz Ahmed Feyzi'nin Mehdi hâdisesini Risâle-i Nur dairesi içinde çokça medâr-ı bahs etmesi ehl-i dünyanın evhamını tahrike sebep olabilir. Çünkü Mehdi mânasında, bir siyaset dahi bulunuyor diye eskiden beri fikirlerde yerleşmiş. Risâle-i Nur bu mes'eleyi halletmiştir, âhir zamandaki büyük Mehdi'den evvel çok mehdiler gelmiş geçmiş dîye Risâle-i Nur isbat etmiş. Rivayetlerin muhtelif olması bu noktadan ileri geliyor. Bu zaman şahıs zamanı olmadığından o ehemmiyetli unvanlar şahıslara verilmez. Hem Risâle-i Nur'a da siyaset mânası da taşıyan o unvanı vermemek münasiptir. Müceddidiyet kâfidir. Gerçi hakikat noktasında âhir zamandaki gelecek büyük mehdi siyaseti tam dindar İsevîlere bırakıp yalnız İslâmiyet hakikatlerini isbâta, izhara, icraya çalışır. Ve bu nokta-yı nazardan Risâle-i Nur o zât-ı mübarekin veyahut onun cemaat-ı nuraniyesinin şahs-ı mâneviyesinin çok vazifelerinden en ehemmiyetli vazifesi olan hakaik-ı imâniyenin isbât ve neşrini tam yapıyor. Fakat bu evhamlı ve bahaneleri arayan ve her şeyi siyaset noktasında düşünen adamlara kargı bu mehdi unvanını Risâle-i Nur'a vermek Risâle-i Nur'un İhlâs sırrına ve dünyaya tenezzül etmemesine muvafık olamaz.
Evet Risâle-i Nur' daki sırr-ı ihlâs, yüzde doksan ihtimaliyle de olsa o makama talip olmamaklığımı iktiza ediyor. Çünkü küçük bir memuriyet veyahut zabit olmak gibi bir makam düşünen, harekâtını o makama tevcih ediyor. Onu maksat yapıp ona çalışıyor. İhlâsını kaybeder. Uhrevî amellerine onu basamak yapsa bütün bütün yanlış olur.
İşte böyle kudsî ve parlak bir makamı ve memuriyeti dünyada dahi kendine düşünmek ve gaye-i hayal yapmak bütün harekâtını hatta uhrevî amellerini o makama yakıştırmak suretini verdiğinden hakikat-ı ihlâsı bozar. Eğer öyle bir makam verilse de ihsan-ı İlâhî olur. İnsanın kesb ve ameli ona vesile olamaz ve ekseriyetle bilinmez. Bilinmeme daha iyidir ve efkâr-ı umumiyede siyasetçilik ve hâkimiyet mânası bu mehdi unvanında bulunduğu ve geçmiş bazı mehdi-misâl halifeler o gibi hâdiselerin bir mâsadâkı ve medarı olmuşlar. Elbette bu zamanda siyasete her şeyi feda eden insanlar nazarına karşı Risâle-i Nur mesleğindeki ihlâs, böyle şeyleri aramaz. Yalnız bu kadar var ki; Şâkirdleri tam itimad ve kat'î yakinlerini takviye için harikulade bir surette hem Risâle-i Nur'un şahsı manevîsini, hem bazı şâkirdlerini, hatta tercümanını pek büyük makamlarda bulunduklarını itikad edebilirler. Çünkü eskiden beri Üstad'larına karşı ziyade hüsn-ü zan kabul edilmiş, hatta Kıır'ân'dan ve hadisten sonra en mühim hüccet-i imâniye, Risâle-i Nur'dur diyebilirler.
Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua, dualarını rica ediyoruz.
Not : Ahmet Özer tarafından yazılan "İki Edip" isimli kitabının Mustafa Sungur abi tarafından yazılan önsözünden alınmıştır.[/b][/color]
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Yine tekrar hem bayramınızı, hem Feyzi'lerin ve Nazif ve Halil İbrahim gibi etraftaki kardeşlerimin bayramlarını tebrik ediyoruz. Cenabı Hak Risâle-i Nur'un tab' ve intişarıyla bizlere manevî bir bayram daha İhsan eylesin âmin.
Saniyen: Meyve ve Hüccetullahi'l-Bâliğa'nın tab'ına dair ne lâzım ise yaparsınız. Yanımdaki Meyve ile Hüccetullahi'l-Bâliğa Risâlesi'ni Aziz'e göndermek istiyorum. Fakat adresini bilmiyorum. Kardeşimiz Tahiri eğer buraya uğrasa münasiptir. Tâ ki yanımdaki nüshayı beraber alsın, fakat Meyve Risâlesi'ni burada yazdırmışım, belki iyi okunmaz. Sizin yazılarınızdan birisi beraber gitsin münâsib olur. Onuncu ve On birinci Hüccetleri ilâve ettim. Hüsrev'in mektubunda yalnız birkaç kelimeyi çizdim.
Sâlisen: Hafız Ali'nin gitmesindeki acısını iki pehlivan Feyzi' lerin Risâle-i Nur' un hizmetine girmeleri o acıyı izale ediyor. Ahmet Feyzi'nin Hafız Ali hakkındaki mersiyesi Hasan Feyzi'nin parlak mektubuna denk olarak ikisini birkaç ehemmiyetli parçalarla beraber bir cilt içinde dercetmişler. Ahmet Feyzi ve Halil İbrahim'in mektuplarını okudum. Bu iki metin ve kıymettar ve tam sâdık kardeşlerim mektuplarında benim şahsıma ziyade ehemmiyet veriyorlar. Bu ehemmiyet, Risâle-i Nur'un külli kıymetine ve serbestiyetine belki ilişir ve ehemmiyetli kardeşlerimin de benim âdi şahsiyetimi bâzı hâdiselerle bilmekle ve verdikleri makama hiçbir cihetle lâyık olmadığımı anlamalarıyla inkisarı hayale uğramamak ve Risâle-i Nur'daki iştiyaklarına fütur gelmemek için şahsıma ait olan fevkalâde hüsn-ü zanlarını Risâle-i Nur'a çevirseler daha iyidir. Ben de Halil İbrahim'in parlak tezahür eden mektubuna ta'dil edip bana karşı hitabını Risâle-i Nur'a çevireceğim, sonra size gönderip Lâhîka'ya yazılsın. Ve çok dikkatli ve Risâle-i Nur'un avukatı kardeşimiz Ahmed Feyzi'nin Mehdi hâdisesini Risâle-i Nur dairesi içinde çokça medâr-ı bahs etmesi ehl-i dünyanın evhamını tahrike sebep olabilir. Çünkü Mehdi mânasında, bir siyaset dahi bulunuyor diye eskiden beri fikirlerde yerleşmiş. Risâle-i Nur bu mes'eleyi halletmiştir, âhir zamandaki büyük Mehdi'den evvel çok mehdiler gelmiş geçmiş dîye Risâle-i Nur isbat etmiş. Rivayetlerin muhtelif olması bu noktadan ileri geliyor. Bu zaman şahıs zamanı olmadığından o ehemmiyetli unvanlar şahıslara verilmez. Hem Risâle-i Nur'a da siyaset mânası da taşıyan o unvanı vermemek münasiptir. Müceddidiyet kâfidir. Gerçi hakikat noktasında âhir zamandaki gelecek büyük mehdi siyaseti tam dindar İsevîlere bırakıp yalnız İslâmiyet hakikatlerini isbâta, izhara, icraya çalışır. Ve bu nokta-yı nazardan Risâle-i Nur o zât-ı mübarekin veyahut onun cemaat-ı nuraniyesinin şahs-ı mâneviyesinin çok vazifelerinden en ehemmiyetli vazifesi olan hakaik-ı imâniyenin isbât ve neşrini tam yapıyor. Fakat bu evhamlı ve bahaneleri arayan ve her şeyi siyaset noktasında düşünen adamlara kargı bu mehdi unvanını Risâle-i Nur'a vermek Risâle-i Nur'un İhlâs sırrına ve dünyaya tenezzül etmemesine muvafık olamaz.
Evet Risâle-i Nur' daki sırr-ı ihlâs, yüzde doksan ihtimaliyle de olsa o makama talip olmamaklığımı iktiza ediyor. Çünkü küçük bir memuriyet veyahut zabit olmak gibi bir makam düşünen, harekâtını o makama tevcih ediyor. Onu maksat yapıp ona çalışıyor. İhlâsını kaybeder. Uhrevî amellerine onu basamak yapsa bütün bütün yanlış olur.
İşte böyle kudsî ve parlak bir makamı ve memuriyeti dünyada dahi kendine düşünmek ve gaye-i hayal yapmak bütün harekâtını hatta uhrevî amellerini o makama yakıştırmak suretini verdiğinden hakikat-ı ihlâsı bozar. Eğer öyle bir makam verilse de ihsan-ı İlâhî olur. İnsanın kesb ve ameli ona vesile olamaz ve ekseriyetle bilinmez. Bilinmeme daha iyidir ve efkâr-ı umumiyede siyasetçilik ve hâkimiyet mânası bu mehdi unvanında bulunduğu ve geçmiş bazı mehdi-misâl halifeler o gibi hâdiselerin bir mâsadâkı ve medarı olmuşlar. Elbette bu zamanda siyasete her şeyi feda eden insanlar nazarına karşı Risâle-i Nur mesleğindeki ihlâs, böyle şeyleri aramaz. Yalnız bu kadar var ki; Şâkirdleri tam itimad ve kat'î yakinlerini takviye için harikulade bir surette hem Risâle-i Nur'un şahsı manevîsini, hem bazı şâkirdlerini, hatta tercümanını pek büyük makamlarda bulunduklarını itikad edebilirler. Çünkü eskiden beri Üstad'larına karşı ziyade hüsn-ü zan kabul edilmiş, hatta Kıır'ân'dan ve hadisten sonra en mühim hüccet-i imâniye, Risâle-i Nur'dur diyebilirler.
Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua, dualarını rica ediyoruz.
Not : Ahmet Özer tarafından yazılan "İki Edip" isimli kitabının Mustafa Sungur abi tarafından yazılan önsözünden alınmıştır.[/b][/color]