Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

BEDİÜZZAMAN'DAN TESETTÜR İLE İLGİLİ ŞER'İ ÖLÇÜLER (1 Kullanıcı)

karapece

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Eki 2006
Mesajlar
332
Tepki puanı
0
Puanları
0
TESETTÜR RİSALESİ’NDEN
Bismillahirrahmanirrahim

‘ya eyyühe’n nebiyyü kul liezvacike ve benatike ve nisai’l mü’minine yüdnine aleyhinne min celâbîbihinne’([9])

ilâ âhir… âyeti, te­settürü([10]) emrediyor. Medeniyet-i sefihe([11]) ise, Kur’anın bu hük­müne karşı muhalif gidiyor. Tesettürü, fıtrî([12]) görmüyor, “bir esarettir” diyor.

Elcevab: Kur’an-ı Hakîm’in bu hükmü tam fıtrî([13]) olduğuna ve muhalifi gayr-ı fıtrî olduğuna delalet eden çok hikmetlerin­den, yalnız “dört hikmet”ini beyan ede­riz.

Birinci Hikmet: Tesettür, kadınlar için fıtrîdir([14]) ve fıt­ratları iktiza ediyor. Çünki kadınlar hilkaten([15]) zaif ve nazik ol­duklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavru­larını himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan, kendini sevdir­mek ve nefret ettir­memek ve istiskale([16]) maruz kalmamak için, fıtrî bir meyli var. Hem kadın­ların on adetten altı yedisi, ya ihti­yardır, ya çir­kindir ki; ihti­yarlı­ğını ve çir­kinliğini herkese göstermek is­temez­ler. Ya kıskanç­tır; kendinden daha gü­zel­lere nisbeten çirkin düşme­mek veya tecavüzden ve ittihamdan korkar, ta­ar­ruza maruz kalmamak ve kocası naza­rında hiyanetle müt­tehem([17]) ol­mamak için, fıtraten tesettür ister­ler. Hatta dikkat edilse, en ziyade kendini saklıyan ihti­yarlardır. Ve on adet­ten ancak iki üç ta­nesi bulunabilir ki; hem genç olsun, hem güzel olsun, hem kendini göstermekten sıkılmasın. Malumdur ki; insan sevme­diği ve istiskal ettiği adamla­rın nazarın­dan sıkı­lır, müteessir olur. Elbette açık sa­çıklık kıya­fetine giren güzel bir kadın, bakmasına hoş­landığı namah­rem([18]) erkek­lerden onda iki üçü varsa, yedi sekizin­den istiskal eder. Hem tefahhuş ve te­fes­süh et­miyen([19]) bir güzel kadın, nazik ve seri-üt te­essür([20]) oldu­ğun­dan, mad­deten te’siri tecrübe edilen belki semlendi­ren([21]) pis nazarlardan elbette sıkılır. Hatta işi­tiyoruz; açık sa­çık­lık yeri olan Avrupa’da çok kadın­lar, bu dikkat-i na­zardan sıkı­la­rak, “bu alçaklar bizi göz hapsine alıp sıkı­yorlar” diye polislere şekva ediyorlar. Demek me­deni­yetin ref-i tesettürü,([22]) hilaf-i fıtrattır.([23]) Kur’an’ın teset­tür emri fıtrî olmakla beraber, o maden-i şefkat ve kıy­met­dar birer re­fika-i ebediye olabilen kadınları, te­set­tür ile su­kuttan, zilletten ve manevi esaretten ve sefaletten kurta­rıyor.

Hem kadınlarda, ecnebi erkeklere karşı fıtra­ten korkaklık, tahavvüf([24]) var. Tahavvüf ise, fıtraten te­set­türü iktiza ediyor. Çünki sekiz dokuz dakika bir zevki cidden acılaştıracak sekiz dokuz ay ağır bir veled yükünü zah­met ile çek­mekle beraber, hami­siz bir veledin terbi­ye­siyle sekiz do­kuz sene, o sekiz dokuz dakika gayr-ı meşru zevkin belasını çekmek ihtimali var. Ve kesretle([25]) vaki ol­du­ğundan, cidden şiddetle namahrem­lerden fıt­ratı korkar ve cibilliyeti sakın­mak ister. Ve tesettür ile namahremin iştihasını açmamak ve tecavüzüne mey­dan ver­memek, zaif hilkatı emreder ve kuvvetli ihtar eder. Ve bir siperi ve kal­’ası çarşafı olduğunu gösteriyor. Mesmuatıma([26]) göre: Merkez ve payi­taht-ı hükümette,([27]) çarşı içinde, gündüzde, aha­linin gözleri önünde, gayet adi bir kun­dura boyacısı, dünyaca rütbeten bü­yük bir adamın açık bacaklı karısına bilfiil sar­kıntılık etmesi, tesettür aley­hinde olanların hayasız yüzlerine bir şamar vuru­yor!..

İkinci Hikmet: Kadın ve erkek orta­sında gayet esaslı ve şiddetli münasebet, mu­habbet ve alâka; yalnız dünyevi ha­ya­tın ihtiyacından ileri gelmiyor. Evet bir kadın, ko­ca­sına yalnız hayat-ı dünyevi­yeye mahsus bir re­fika-i ha­yat([28]) değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi bir re­fika-i hayattır.([29]) Madem hayat-ı ebediyede dahi ko­ca­sına refika-i hayattır; elbette ebedî arkadaşı ve dostu olan kocası­nın naza­rından gayrı başkasının nazarını kendi me­hasinine celbetmemek([30]) ve onu darılt­mamak ve kıs­kandırmamak lâzım gelir. Madem mü’min olan ko­cası, sırr-ı imana bi­naen onun ile alâkası hayat-ı dün­yevi­yeye münhasır ve yalnız hayvanî ve gü­zellik vak­tine mahsus muvakkat bir muhabbet değil, belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayat nokta­sında esaslı ve ciddi bir mu­habbetle, bir hürmetle alâkadardır.

Hem yalnız gençliğinde ve güzellik za­manında değil, belki ihtiyarlık ve çirkin­lik vaktinde dahi o ciddi hürmet ve mu­habbeti taşıyor. Elbette ona mukabil, o da kendi me­hasinini([31]) onun nazarına tah­sis ve muhabbetini ona hasretmesi muk­teza-yı insaniyettir. Yoksa pek az ka­za­nır, fakat pek çok kaybeder.

Şer’an([32]) koca, karıya küfüv([33]) olmalı, yani birbirine mü­na­sib olmalı. Bu küfüv ve denk olmak, en mü­himmi diyanet nok­tasındadır. Ne mutlu o kocaya ki; ka­dı­nının di­ya­netine bakıp taklid eder, refi­kasını hayat-ı ebedi­yede kaybetmemek için mütedeyyin([34]) olur. Bahtiyardır o ka­dın ki; kocasının diyanetine ba­kıp “ebedî arkadaşımı kaybet­mi­yeyim” diye tak­vaya([35]) girer.

Veyl([36]) o erkeğe ki; saliha kadınını([37]) ebedî kaybetti­re­cek olan sefahete girer. Ne bed­bahttır o kadın ki; müt­taki([38]) koca­sını taklid etmez, o mübarek ebedî arkada­şını kaybeder.

Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki; bir­birinin fıskını([39]) ve sefahetini taklid ediyorlar. Birbirine ateşe atılmasında yardım ediyorlar!..

Üçüncü Hikmet: Bir ailenin saadet-i hayatiyesi; koca ve karı mabeyninde bir em­niyet-i mütekabile([40]) ve samimi bir hür­met ve muhabbetle devam eder. Tesettürsüzlük ve açık saçıklık, o emni­yeti bozar, o mütekabil hür­met ve mu­habbeti de kırar.

Çünki açık saçıklık kılığına giren on ka­dından an­cak bir tanesi bulunur ki, ko­ca­sından daha güzeli gör­mediğin­den, kendini ecnebiye sevdirmeye çalışmaz. Dokuzu, koca­sından dahi iyisini görür. Ve yirmi adam­dan ancak bir ta­nesi, ka­rı­sından daha gü­zelini görmü­yor. O va­kit o samimi muhabbet ve hürmet-i mü­tekabile gitmekle beraber, gayet çirkin ve ga­yet alçakça bir his uyandırmaya se­bebiyet ve­rebilir. Şöyleki:

İnsan, hemşire([41]) misillü mahremlerine([42]) karşı fıtra­ten şe­hevanî his taşıyamıyor. Çünki mahremlerin sima­ları, kara­bet([43]) ve mahremiyet cihetindeki şefkat ve mu­habbet-i meşru­ayı ih­sas ettiği cihetle; nefsî, şehevanî temayülatı kırar. Fakat ba­caklar gibi şer­’an mahremlere de gös­ter­mesi caiz olmayan yerlerini açık saçık bırak­mak, süflî([44]) nefis­lere göre gayet çir­kin bir hissin uyan­ma­sına sebe­biyet ve­rebilir. Çünki mahremin si­ması mah­remiyetten haber verir ve namahreme benzemez. Fakat meselâ açık ba­cak, mahremin gayriyle müsavidir. Mahremiyeti ha­ber vere­cek bir alâmet-i farikası olmadı­ğın­dan, hayvanî bir na­zar-ı hevesi, bir kısım süflî mah­remlerde uyan­dırmak mümkün­dür. Böyle nazar ise, tüy­leri ür­pertecek bir sukut-u in­sa­niyettir!..

Dördüncü Hikmet: Malumdur ki; kesret-i nesil her­kesce matlubdur. Hiçbir millet ve hükümet yoktur ki, kes­ret-i te­nasüle taraftar olmasın. Hatta Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm ferman etmiş:

“İzdivaç ediniz; çoğalı­nız. Ben kıya­mette, sizin kesretinizle if­tihar edeceğim.([45]) Halbuki tesettürün ref’i, izdivacı([46]) teksir etmeyip, çok azaltıyor. Çünki en serseri ve asrî bir genç dahi, refika-i hayatını([47]) namuslu is­ter. Kendi gibi asrî, yani açık saçık olmasını iste­me­diğin­den bekâr kalır. Belki de fuhuşa sülûk eder.([48]) Kadın öyle değil, o derece ko­casını inhisar altına alamaz. Çünki ka­dı­nın -aile hayatında müdür-ü dahilî ol­mak haysi­yetiyle ko­casının bütün ma­lına, evla­dına ve her­şe­yine muha­faza me­’muru olduğundan- en esaslı hasleti sadakattır,([49]) emniyettir. Açık saçıklık ise, bu sada­katı kı­rar; kocası naza­rında em­niyeti kaybeder, ona vicdan azabı çekti­rir. Hatta er­kek­lerde iki güzel haslet olan ce­saret ve se­havet([50]) kadınlarda bu­lunsa, bu emniyete ve sada­kata zarar ol­duğu için, ahlâk-ı seyyi­edendir,([51]) kötü haslet sayılırlar. Fakat kocasının vazi­fesi, ona hazine­darlık([52]) ve sadakat değil, belki himayet ve merhamet ve hürmet­tir. Onun için, o erkek inhi­sar altına alınmaz. Başka kadınları da nikah ede­bilir. Memleketimiz Avrupa’ya kıyas edilmez. Çünki orada dü­ello gibi çok şiddetli vasıtalarla açık saçıklık içinde namus bir derece muhafaza edilir. İzzet-i nefis sahibi birisi­nin karısına pis na­zarla bakan, boynuna kefenini takar, sonra bakar.

Hem memalik-i baride([53]) olan Avrupa’daki tabiatlar, o memleket gibi barid ve ca­middirler.([54]) Bu Asya, yani Âlem-i İslâm kıt’ası, ona nisbeten mema­lik-i harredir.([55]) Malumdur ki; muhitin, in­sanın ahlâkı üzerinde te’siri vardır. O barid mem­lekette, so­ğuk insanlarda he­vesat-ı hayvaniyeyi tahrik etmek ve işti­hayı açmak için açık saçıklık, belki çok su-i is­timalata ve israfata medar ol­maz. Fakat seri-üt teessür ve hassas olan memalik-i har­redeki insanların hevesat-ı nefsa­niyesini([56]) müte­madiyen tehyic([57]) ede­cek açık saçıklık, elbette çok su-i istima­lata ve israfata ve neslin za’fiyetine ve sukut-u kuvvete se­bebdir. Bir ayda veya yirmi günde ihtiyac-ı fıtr­îye mu­kabil, her birkaç günde kendini bir israfa mecbur zan­neder. O vakit, her ayda on beş gün kadar hayız gibi arı­zalar mü­nasebetiyle kadından tecennüb etmeye mec­bur ol­du­ğundan, nefsine mağlub ise fuhşi­yata da mey­le­der. Şehirliler; köylülere, be­devi­lere bakıp tesettürü kaldıramaz. Çünki köylerde, bedevi­lerde, derd-i maişet meşgalesiyle ve bedenen çalışmak ve yo­rulmak müna­sebetiyle, hem şehirli­lere nisbeten nazar-ı dikkati az celbeden ma­sume işçi ve bir derece kaba kadınların kısmen açık olmaları, hevesat-ı nef­sani­yeyi tehyice me­dar ola­madığı gibi, ser­seri ve işsiz adamlar az bu­lundu­ğundan, şehirdeki mefasidin([58]) onda biri onlarda bulun­maz. Öyle ise onlara kıyas edil­mez.» (Lem'alar sh: 195-199)

«Elhasıl; nasılki kadınlar kahraman­lıkta, ihlasta, şef­kat itibariyle erkeklere ben­zemedikleri gibi, erkekler de o kah­ra­manlıkta onlara yetişemiyorlar. Öyle de; o masum hanımlar dahi, sefahette hiç bir vecihle erkek­lere yetişemez­ler. Onun için fıtratlarıyla ve zayıf hilkat­le­riyle namahrem­lerden şiddetli korkarlar ve çarşaf al­tında saklan­mağa kendile­rini mecbur bilirler.» (Lem'alar sh: 202)

Hem «Kur’an merhameten, kadınla­rın hür­me­tini muhafaza için, haya per­desini([59]) takmasını emre­der. Ta hevesat-ı rezilenin([60]) ayağı altında o şefkat ma­den­leri zil­let çek­mesinler. Âlet-i hevesat,([61]) ehemmiyetsiz bir me­ta’ hükmüne geçme­sinler. Medeniyet ise, kadınları yu­va­la­rından çıkarıp, perdelerini yırtıp, beşeri de baş­tan çı­karmıştır. Halbuki aile ha­yatı, kadın-erkek ma­bey­ninde mütekabil hürmet ve muhabbetle devam eder. Halbuki açık-saçıklık, samimi hürmet ve muhab­beti izale edip ailevi hayatı zehir­lemiştir.

Hususan suretperestlik,([62]) ahlâkı fena halde sarstığı ve sukut-u ruha([63]) sebebiyet ver­diği şununla anlaşılır: Nasılki mer­hume ve rahmete muhtaç bir güzel kadın cenazesine na­zar-ı şehvet ve hevesle bakmak, ne kadar ahlâkı tahrib eder. Öyle de: Ölmüş kadın­ların suretle­rine veyahut sağ kadın­ların küçük cenazeleri hükmünde olan suretlerine he­vesperve­rane bakmak, derinden de­rine hissi­yat-ı ulviye-i insaniyeyi sarsar, tahrib eder.» (Sözler sh: 410)

Aile hayatında kavvam([64]) olan -yani aileyi her hu­susta iyi idare etmekle görevli- erkek, ailesini günah ve kötü­lüklerden korumada gayet hassas ve gayretli ol­ma­lıdır. Günün umumileşen moda ve fantaziyeleriyle ya­ban­cı­lara görünme pek çok ailelerde adeta bir şeref sayı­lıyor. Bu hale karşı vicdanen ra­hatsız olmayan bir erke­ğin vasfı riva­yet­lerde “deyyus” tabiriyle tavsif edi­lir. (Bak: Ahmed İbn-i Hanbel, 2/69, 128)

Bir hadis-i şerifte mealen şöyle buyurulur: «Allah la­net etsin, kadınlardan er­kek kı­lığına, erkekler­den kadın kıyafetine gi­rene.» (R.E. 347) Keza kadın elbi­sesi giyen erkeğe ve erkek elbisesi giyen kadına Peygamber (A.S.M.) lanet etmiştir. (Ebu Davud, Libas:28 ve Ahmed İbn-i Hanbel 2/225)

İSLÂM TOPLUMUNDA KADINLARIN AÇILMASININ NETİCELERİ
Kadında haya hissiyle([65]) ko­runan namus mefhumu, bir ci­hette şöyle ifade edilebi­lir:

Kadın vücudunda erkeklerin hissiya­tına hoş gelen bü­tün uzuv ve cesedinin şer’î ölçüde ve haya hissinin neti­cesi olarak ör­tünmesiyle, erkeklerin kadına karşı olan hissî alâkasının uyandırılmamasıdır. Binaenaleyh, kadının bil’ih­tiyar([66]) şer’î ölçüde örtmediği uzvu ile er­ke­ğin hissî alâka­sını çektiği nisbette, namus mefhumu da o nis­bette kadında gerilemiş olur ki, bunun ileri dere­ce­sine Kur’an lisanında te­berrüc([67]) denir. (Ahzab Suresi 33:33) Osmanlıcada te­keşşüf([68]) ve tebezzül([69]) gibi kelimeler de aynı manayı ifade eder. Bu hal de­vam ettikçe alışkan­lık ne­ti­cesinde haya hissini kaybede­rek, kadınlarda açılma umumi bir âdet halini alır ve cemi­yette de milli ahlâk zedelenir. Milli ahlâkın bo­zulduğu bir cemi­yette her türlü kötülük yayılır. Git gide anarşizme inkılab eder.

Bediüzzaman Hazretleri diyor ki:

«Âhirzamanın fitnesinde en dehşetli rolü oy­nayan taife-i nisaiye([70]) ve onların fitnesi olduğu, ha­disin rivayet­lerinden anlaşılıyor. Evet nasıl ki tarihlerde eski za­man­larda “Amazonlar”([71]) namında ga­yet silahşör kadın­lar­dan mürekkeb bir taife-i askeriye olarak hârika harb­ler yap­tık­ları naklediliyor. Aynen öyle de: Bu za­manda zen­deka dalaleti, İslâmiyete karşı muharebe­sinde nefs-i emmarenin planiyle, şeytan kumanda­sına veri­len fırka­lardan en dehşetlisi, yarım çıplak hanımlardır ki; açık baca­ğıyla, dehşetli bı­çaklarla ehl-i imana ta­arruz edip saldırıyorlar. Nikah yolunu kapa­mağa, fuhuşhane yo­lunu geniş­let­tirmeğe çalışa­rak, çokların nefislerini bir­den esir edip, kalb ve ruhlarını ke­bair([72]) ile yaralıyor­lar. Belki o kalblerden bir kısmını öldü­rüyorlar. Bir kaç sene na­mahrem hevesatına göstermenin tam cezası ola­rak; o bıçaklı bacaklar Cehennem’in odunları olup, en evvel o bacaklar yanacaklarını ve dünyada em­niyet ve sadakatı kay­bettiği için, hilka­ten çok istediği ve fıtraten çok muhtaç ol­duğu münasib kocayı daha bulamaz. Bulsa da başına bela bulur. Hatta bu halin neticesi ola­rak, o âhirza­manda, bazı yerlerde nikaha rağbetsizlik ve ri­ayetsizlik yü­zünden, kırk kadına bir erkek neza­ret edecek derecede ehemmi­yetsiz, sahipsiz, kıymetsiz bir surete gi­re­ceği, hadisin riva­yetinden anlaşılıyor.» (Gençlik Rehberi sh: 23)

«Rivayette var ki, “fitne-i âhirzaman o kadar deh­şetlidir ki, kimse nefsine hâ­kim olmaz.” Bunun için, binüçyüz sene zarfında emr-i Peygamberîyle bütün ümmet o fitne­den istiaze etmiş,([73]) azab-ı kabirden sonra ‘min fitneti’l mesihi’d deccal... min fitneti ahiri’z zaman’([74]) vird-i ümmet([75]) olmuş.

Allahu a’lem bissavab,([76]) bunun bir te’vili([77]) şudur ki: O fitneler nefisleri kendine çe­ker, meftun eder. İnsanlar ihti­yar­larıyla, belki zevkle irtikab ederler. Meselâ: Rusya’da ha­mamlarda kadın-erkek beraber çıplak gi­rerler ve kadın kendi güzelliklerini göster­meğe fıtraten çok meyyal olma­sın­dan seve seve o fitneye atılır, baş­tan çıkar. Ve fıtra­ten cemal­pe­rest([78]) erkekler dahi nefsine mağlub olup, o ateşe sar­hoşane bir sürur ile([79]) dü­şer, ya­nar. İşte dans ve tiyatro gibi o za­manın lehviyatları([80]) ve kebairleri ve bid’a­ları,([81]) bi­rer cazibedarlık ile, pervane gibi nefispe­restleri etra­fına toplar, sersem eder. Yoksa cebr-i mutlak([82]) ile olsa ihtiyar kalmaz, gü­nah dahi ol­maz.» (Şualar 584)

«Rivayetlerde Hazret-i İsa Aleyhisselama “Mesih”([83]) namı verildiği gibi her iki([84]) deccala dahi “Mesih” namı verilmiş ve bütün rivayetlerde ‘min fitneti’l mesihi’d deccal... min fitneti’l mesihi’d deccal’ denilmiş. Bunun hikmeti ve te’vili nedir?

Elcevap: Allahu a’lem, bunun hikmeti şudur ki: Nasıl ki emr-i İlâhî ile İsa Aleyhisselâm, şeriat‑ı Mûseviyede([85]) bir kısım ağır tekâlifi kaldırıp şarap gibi bazı müştehiyâtı helâl etmiş; aynen öyle de, büyük Deccal,([86]) şeytanın iğvâsı([87]) ve hük­müyle şeri­at‑ı İseviyenin([88]) ahkâmını kaldırıp Hıristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini idare eden rabıtaları bozarak anarşist­liğe ve Ye’cüc ve Me’cüc’e([89]) zemin hazır eder. Ve İslâm Deccalı olan “Süfyan”([90]) dahi, şeriat-ı Muhammediyenin (a.s.m.) ebedî bir kısım ahkâmını nefis ve şeytanın desisele­riyle kaldırma­ya çalışarak, hayat-ı beşe­riyenin maddî ve mâ­nevî rabıtalarını bozarak, serkeş ve sar­hoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak hürmet ve mer­hamet gibi nuranî zincirleri çözer, hevesat-ı müteaffine([91]) ba­taklığında birbirine saldırmak için cebrî bir serbestiyet ve ayn-ı istibdat([92]) bir hürriyet vermek ile dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki, o vakit o insanlar gayet şiddetli bir istibdat­tan başka zapt altına alınamaz.» (Şualar sh: 593)

Resul-i Ekrem (A.S.M.) «Nakl-i sahih-i kat’i ile fer­man etmiş ki: ‘iza meşevûl mütaytâü ve hademethüm benatü farise verrûmi...ilh.’([93]) deyip “Ne vakit size Fars ve Rum kızları hiz­met etti; o vakit belanız, fitne­niz içinize gire­cek, harbiniz dahilî ola­cak, şerirleriniz başa ge­çip, ha­yırlılar ve iyi­le­ri­nize musallat olacaklar!” haber vermiş. Otuz sene sonra, haber verdiği gibi çıkmış.» (Mektubat sh: 107)

Ayet ve hadisler, umum zamanlara bakan ders ve ikaz­ları verirler.

Bu rivayette dikkat çekilen, kadın - erkek ihtilâtı yani beraberce aynı mahallerde arayı ayırmadan bulunmanın fecî neticeleri gösterilmiş oluyor. Asrımızda ise, bu durum en dehşetli şekliyle tahrik olunmuş ve milleti istila etmesine kapılar açılmıştır.

Müslüman ailelerin bu afetten uzak durma gayretinde olmaları zarurîdir.

Evet, bilhassa âhirzaman fitnesinde kadınların cemi­yete çıkıp, erkekler arasında karışık bulunmalarının mahzur­larını anlatan Bediüzzaman Hazretleri bir eserinde veciz bir ifa­deyle şöyle der:

«Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri

yoldan çıkarmış; yuvalarına dönmeli

(HAŞİYE)

Mimsiz medeniyet,([94]) taife-i nisâyı yuvalardan uçur­muş, hür­metleri de kırmış, mebzul metâı([95]) yap­mış. Şer’-i İslâm([96]) on­ları

Rahmeten davet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada, ra­hatları evlerde, hayatı âilede. Temizlik ziynetleri.

Haşmetleri([97]) hüsn-ü hulk,([98]) lütf-u cemâli([99]) ismet,([100]) hüsn‑ü kemâli([101]) şefkat, eğlencesi evlâdı. Bunca esbab-ı ifsat,([102]) demir se­bat ka­rarı

Lâzımdır, tâ dayansın. Bir meclis-i ihvanda([103]) güzel karı gir­dikçe, riyâ ile rekabet, haset ile hodgâm­lık([104]) depretir damar­ları.

Yatmış olan hevesat birden bire uyanır. Taife-i ni­sâda ser­bestî inkişafı, sebep olmuş beşerde ah­lâk-ı seyyienin bir­den bire inkişafı.

Şu medenî beşerin hırçınlaşmış ruhunda, şu suret­ler denilen küçük cenazelerin, mütebessim mey­yitlerin([105]) rolleri pek az­îmdir. Hem müthiştir tesi­ri.HAŞİYE

Memnu heykel,([106]) suretler, ya zulm-ü mütehaccir,([107]) ya mü­te­cessid riyâ,([108]) ya müncemid hevestir.([109]) Ya tılsımdır; celb eder o habis ervahları.» (Sözler sh: 727)

Bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulu­yor:

Resulullah (A.S.M.): Benden sonra er­keklere ka­dınlardan daha zararlı bir fitne, bir imtihan vesilesi bırakmadım.» [110]

«Nitekim “Kadınlar şey­tanın ağlarıdır” denil­miştir. Şeytanlar (ifsad cereyanları) başka tarik([111]) ile aldata­madıkla­rını, en ziyade kadınla aldatır.([112])» (Elmalılı Tefsiri sh: 1471)

Kur’ân ve hadîs lisanında “şeytan” kelimesinden, ma­kamına göre, münafıkâne ifsad eden insî şeytan([113]) ve müna­fıklar dahi kasdedilir.

Ezcümle bir tefsirde (Kur’ân, Bakara suresi 14.) âye­tinde geçen “şeyatînihim” ifadesi açıklanırken deniliyor ki:

«Bu âyette insan şeytanları olduğunda müfessirînin ihtilafı görülmüyor.» (Elmalılı Tefsiri sh: 238) Yani müfes­sir­ler ittifak etmişlerdir.

Bir başka rivayette de şu ifadeler var:

«Hazret-i Peygamber (A.S.M.) Ebuzer'e (R.A.): ‘İns ve cin şeytanlarından taavvüz ettin mi? (Allah’a sığınmak duasını okudun mu?) buyurmuştu. Ebuzer: İnsin de şey­tanları var mıdır? dedim.

– Evet onlar cin şeytanlarından daha şerlidir.» (Elmalılı Tefsiri sh: 2029) buyurdu.

Bediüzzaman Hazretleri böyle şerirlere atfen Yahudî kız ve kadınlarının sefahet-i beşeriyede ve bilhassa âhir­zaman fitnesinde oynadıkları rolü kanun-u küllîsiyle ifade eden şu âyeti nazara verir:

«‘yüzebbihune ebnaeküm ve yestehyüne nisaeküm’([114]) Benî İs­rail’in oğullarının kesilip kadın ve kızlarını hayatta bırakmak, bir Firavun za­manında yapılan bir ha­dise ünvanıyla, Yahudi milletinin ekser memle­ketlerde her asırda maruz olduğu müteaddit katli­amları, kadın ve kızları hayat-ı beşeriye-i sefihâ­nede oynadıkları rolü ifade eder.» (Sözler sh: 402)

Bir hadis mealinde de şöyle buyuruluyor:

«İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki: Onların endişeleri mideleri olacak, şeref­leri de meta-ı dünya([115]) olacak ve kıbleleri de kadınları olacak ve dinleri de dir­hem ve dinarları (paraları) olacak. Bunlar mahluka­tın en şerlile­ridir ve Allah katında onların hiç nasibleri yok­tur.» (Keşf-ül Hafa hadis: 3270) (Ramuz-ül Ehadîs sh: 504)

Âhirzaman fitnesinde bozulan in­sanların garib halle­rini haber verip ikaz eden bir rivayet de şöyledir:

«Sizden sonra öyle insanlar gelecek ki, türlü ve zevkli yemekler yiye­cek, renkli ve rahat binitlere bine­cek, rengârenk ve güzel kadınlarla evlenecek, kat kat ve ne­fis ku­maşlar giyecektir. Onların bir mideleri var ki az ile doymaz, onların bir istekleri var ki çoğa da kanaat et­mez. dünyaya bağlanmışlar, Akşam-sabah düşün­dükleri ve tap­tık­ları dünyalıktır. Onu, Allahü Teâla’nın dışında ilâh ve Rablerinden başka rab kabul ederler. Bütün çaba­ları dünya içindir. Yalnız hevâ ve hevesle­ri­nin peşinde koşar­lar. Abdullah’ın oğlu Muhammed’in kat’î sözü şudur ki; si­zin veya onların peşin­den, siz­den sonra veya onlar­dan da sonra gelenlerden o güne yeti­şenler, bunlara selâm ver­me­sin, hastalarını ziyaret et­mesin, cenazelerine gitmesin ve büyükle­rine hürmet göster­mesin­ler. Zira bunları yapan­lar, İslâmiyet’in yı­kılmasına yardım etmiş olur­lar.»([116]) (İhya-i Ulum-üd Din ci:3,. sh:516)

Âhirzaman fitnesine karşı teyakkuz ve ibret için dik­kat çekici olan böyle riva­yetler, bozuk cemiyetlerde aşı­lanan sefih hayattan uzak durmayı ders verir.

ASIL SUÇLU KİMLER?
Tesettür gibi kat’î ahkâm-ı Kur’âniyeyi tebliğ ve mü­da­faa etmeyi suç sayanlara karşı, mahkemelerde hem ilmî hem de susturucu cevaplar veren Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, bu cevapları milletin ikaz ve irşadı için neşret­miş­tir.

Adliyece yapılan bu tarz bir suçlama ve cevabı misal olarak aynen alıyoruz ki, günümüz müslümanlarına örnek ol­sun.

«Hem suçlarından diye: “Tekke ve zaviyelerin ve med­reselerin kapatılması ve lâikliğin kabulü, İs­lâmiyet ye­rine milliyet esaslarının konulması, şap­ka giyilmesi, te­settü­rün kaldırılması, Lâtin harfle­rinin huruf-u Kur’âniye ye­rinde ceb­ren kabulü, Türkçe ezan ve kamet okun­ması, mekteplerde din derslerinin kaldırılması, kadınlara erkekler dere­cesinde irsiyet([117]) ve hak tanınması ve te­ad­düd‑ü zevcatın([118]) kaldırılması gibi inkı­lâp hareketle­rini bid’at, dalâlet, ilhaddır diyen, irtica ile suç­lu­dur” diye yazmışlar.

Ey insafsız hey’et! Eğer her asırda üç yüz elli mil­yo­nun kudsî ve semâvî rehberi([119]) ve bütün saadet­lerinin prog­ramı ve dünyevî ve uhrevî hayatın mukaddes hazinesi olan Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyâ­nın tesettür ve irsiyet ve teaddüd-ü zevcat ve zik­rullah ve ilm-i dinin dersi ve neşri ve şeâir‑i dini­yenin([120]) mu­hafazası haklarında gelen ve tevil kal­dırmaz sarih çok âyât-ı Kur’âniyeyi inkâr etmek ve bütün İslâm müçtehid­lerini ve umum şeyhülis­lâmları suçlu yapmak mümkünse ve mürûr-u za­manı ve müteaddit mahkemelerin beraatlerini ve af kanun­ları ve mahremiyet ve mahrem veç­hini ve hürriyet-i vicdan ve hürriyet‑i fikri ve fikren ve il­men mu­halefeti memleketten ve hükûmetler­den kaldırabilir­seniz, beni bu şeylerle suçlu yapı­nız. Yoksa siz hakikat ve hak ve adâlet mahke­mesinde deh­şetli suçlu olursunuz. Said Nursi» (Şualar sh:431)

1952 senesinde İstanbul’da açılan Gençlik Rehberi Mahkemesinin ehl-i vukuf raporunda kadınların örtünmeleri ve açık saçıklığın önlenmesi için Hazret-i Üstadın verdiği nasihatı suç saymalarına karşın yazılan itiraznamenin bir kısmında aynen şöyle deniliyor:

«Şimdi bütün münevverlerin ve çok ediplerin ve terbiyecilerin vatan ve milletperverlerin şikâyet ettikleri ahlâksızlığın ve fuhuş tehlikesinden mu­hafaza için gençlere iyi ahlâk, yüksek namus, iman ve fazilet dersi veren, vatana millete bir uzv‑u nâfi hâline gelmelerini temin eden, adalet ve âsâyiş lehinde en birinci kuvvet olarak mem­leket ve milletin saadetine hizmet eden Gençlik Reh­beri adlı eserinin müsaderesine ve müellif-i muh­tereminin mahkûmiyetine sebep olmak için diyorlar:

“Bediüzzaman tesettür taraftarıdır. Kadınların yarı çıplak, açık dolaşmalarına, İslâmiyete karşı muharebede şeytan kumandasına verilen fırkalar olarak tasvir etmekte, kadınların bugünkü içtimaî hayatta açık bacak ve yarım çıplak giyinmelerini günah saymakta, Bediüzzaman halihazır bu açık, yarım çıplak giyinişleri evlenmelere mâni olup fuhşa teşvik edici mahiyetinde görmektedir. Ve yine Bediüzzaman’a göre, kadını güzelleştiren şey ve kadının hakikî ve daimî güzelliği içtimaî hayat­ta yer alan süslenmek, vücutlarını teşhir etmek ol­mayıp, terbiye-i İslâmiye dairesinde âdâb-ı Kur’­âniye ziynetidir. Bediüzzaman dinî tedrisat taraf­tarıdır. Risale-i Nur adı verdiği dinî tedrisat saye­sinde mahkûmların on beş haftada ıslah olacakla­rını—ki, Denizli ve Afyon hapishaneleri, adliye­nin, gardiyan ve müdürlerin şehadetiyle sabittir—söylemektedir. Bediüzzaman, câzibedar bir fit­neye esir olan gençlerin din hakikatleriyle ve Nu­run imanî dersleriyle kurtulacaklarına kanidir.”

İşte “Bu fikirleriyle suçludur, kanunen mahkûm edilmesi lâzımdır” diyorlar. İşte bunlar güya ehl-i vukuf namında memleket gençliğine adalet ve hak ve hürriyet derslerini verecek profesörler veya hukuk doçentleridir!

İşte, ey adalet-i hakikiyenin mümessilleri sıfa­tıyla hukuk-u umumiyeyi ve haysiyet-i milliyeyi muhafaza eden hâkimler! Gençlik Rehberi’nin imanî dersleri ve ahlâkî telkinleri, ehl-i vukuf ra­porundaki gibi bir suç mevzuu olarak kabul edili­yorsa, bu müellifi bu büyük hizmetinden dolayı mes’ul tutuluyorsa, eğer öyleyse, o zaman yukarı­da arz ettiğimiz bu millete, bin yıllık tarihine, an’­anesine idarî ve örfî([121]) kanunlarına, bu milletin ebedî medâr-ı iftiharı olmuş mukaddes dinine, mukaddes İslâmiyet hakikatlerine, kudsî Kur’ân derslerine ve o kudsî hakikatlere sarılarak İslâmî medeniyeti kemâl-i şâşaa ile dünyaya ilân eden bir aziz ecdada ve onların haysiyetine, hukukuna, mâneviyatına savrulan tahkir ve tezyifleri, indiri­len darbeleri ve söylenen iğrenç iftiraları kabul etmeniz lâzımdır. Bu büyük, mânevî cinayetleri hoş görüp kabul etmekle, ismî ehl-i vukufların, suç isnad ettikleri Gençlik Rehberi suç sayılabilir. Ve ancak o cihetle müellifi mahkûm ve Rehberi neşreden talebeleri muahaze olunabilir. Yoksa, adalet-i kanun ve hürriyet-i fikir ve vicdan düstu­ruyla mahkûmiyeti ve muhakemesi mümkün de­ğildir. Hürriyet-i fikir ve hürriyet-i vicdan düstu­runu en geniş mânâsıyla tatbik eden cumhuriyet idaresinin demokrasi kanunlarıyla asla kabil-i telif değildir.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 136-137)

Bu gibi gayr-ı hukukî ve din vicdan hürriyetlerine açık muhalefetle dine ve ehl-i dine yapılan hücumlar senelerden beri Türkiye’ye göz diken gizli bir cereyanın varlığına, iğfalat ve if­sadatına delalet eder. Günümüzde de insaniyet, medeniyet ve hukukî kaidelere muhalefetle tesettüre karşı yapılan baskılar aynı cereyanın tahrikleridir.

Fakat asil ve şerefli müslüman milletimiz, bu baskılara karşı müsbet hareket yoluyla mukaddesatını korumada metaneti ve sebatı daha çok kuvvet kazanmış ve kazanıyor, mücahidlikte terakki ediyor.

SELAMETLE
 

karapece

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Eki 2006
Mesajlar
332
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: BEDİÜZZAMAN'DAN TESETTÜR İLE İLGİLİ ŞER'İ ÖLÇÜLER

S.A RABBİM CUMANIZI MÜBAREK KILSIN.RABBİME EMANET OLUN
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt