Yazarımız M.Eminler’in Erguvan Yayınları’ndan çıkacak eserinin önsözüdür.
İLKSÖZ-2
Bu önsöze , Lise Edebiyat Öğretmenim, Şair-Araştırmacı Dr. Hacı Verdi Kankılıçtan dinlediğim şu ifadelerle başlamayı uygun buluyorum:
- Hem öğrenci, hem de öğretmen olduğum bir yıldı; bahtiyar bir niyetle Edebiyat öğretmenliği yapıyor, ayrıca dışarıdan Ankara Hukuk’u bitirmeye çalışıyordum.
Ankara’dan dönmekteydim; bir imtihanı daha başarmanın rahatlığı içindeydim.
Bu yüzden yanımdaki koltukta oturan yol arkadaşıma başımdan geçen hâdiseleri engin bir kalp haşyeti içinde anlatıyordum.
Muhatabım beni hayretle ve arada bir:
- Yaa, haa, nasıl?! gibi nidalarla dinliyordu.
Söyleyeceklerim biter gibi olunca başını çevirdi; yüzündeki çizgiler derinleştikçe derinleşmiş; gözlerinde ise birkaç yaş damlacığı oynaşıyordu:
- Bütün anlattıkların bana birini hatırlattı, dedi.
Köpürmüş bir merakla;
- Kimi?’diye atıldım; aldığım cevap şuydu:
– Bediüzzaman Said Nursi’yi.
Verdiği cevaptaki isimle kıyaslanmakla şeref duysam da, 28 yıl oradan oraya sürülmüş, hiçbir mahkûmiyet almadan yıllarca İçerdetutulmuş, sürgün yerlerinde bile zindandaki tarz-ı hayat ona arattırılmış, tam 19 defa zehirlenmiş bir Ufuk İnsana karşılaştırılmak acayip bir hicaba atmıştı beni.
- Evet, dedi tekrar; ‘O’nun mahkemesinde muavin hakimdim ben; Denizli’de... O meşhur Meyve Risalesini dâvasının özeti ve hakiki müdafaanamemiz dediği Denizli Mahkemesi’nde.’
Bu sefer nefessiz sordum hayret tavrıyla ve öğrenme arzusuyla:
- Mahkemedeki tavırları nasıldı?
– Valla dedi; O mu hâkimdi, biz mi mahkûmduk; ayırt edemiyordum. O, mahkeme salonuna girdiğinde, onu hayran hayran dinlemekten başka bir şey gelmiyordu elimizden. Hele Mahkeme Reisi’nin süklüm püklüm hâlini hiç anlamıyordum. Mahkemeden aldığı beraat kararının sebebini hiç mi hiç hesaplayamıyordum . İşin içinde Said Nursî’nin ve dâvasının mânevi feyzinin bulunduğunu – o gün- ne bileyim?
Bu hatırayı seneler önce İstanbul Edebiyat’ın Türkoloji Bölümü’nde okumaktayken, bunu bir gün hikâyeleştirebileceğini söylemiştim. Fakat sonradan, - bilemem neden- bunu tahakkuk ettiremedim. Demek ki bu hatırayı gün yüzüne çıkarmak bu önsöze nasipmiş.
Nur Üstad Bediüzzaman said Nursî eserim iki kısımdan müteşekkil. İlk bölümdeki intibaları, çeşitli nakillerle desteklemeye çalıştım, yani belgesel bir hususiyet de gösteriyor.
İkinci Kısım ise Onunla İlgili İlhamlarbaşlığını taşıyor ve çeşitli tarihlerde kaleme aldığım hikâye-deneme- hâtıra ve makalelerimden meydana geliyor.
Önsözü yine aynı Şair’imizin, “ Efendimiz” (S.A.V.) için kaleme aldığım şu şiiriyle bitirmek istiyorum.
MEDED
Beklenen rahmet; doğuyor güneş;
Karanlık mevsimler, size elveda…
Yokluk bu gün oldu varlığa bir eş;
Sessizlik içinde ebedî sedâ…
Uzaklar yakına geldi seninle,
Mechuller oldu bizlere ayân…
Kâinat sırrını bildi seninle;
Kapıları açtı İlahî beyân…
Olmasan olmazdı bu âlem bu gün;
Bizlere hayat sağladın medet…
Yolunda koşana sürûr ve düğün;
Ezeli ebede bağladın medet…
M. Nuri EMİNLER
07.12. 2006 - Birecik
İLKSÖZ-2
Bu önsöze , Lise Edebiyat Öğretmenim, Şair-Araştırmacı Dr. Hacı Verdi Kankılıçtan dinlediğim şu ifadelerle başlamayı uygun buluyorum:
- Hem öğrenci, hem de öğretmen olduğum bir yıldı; bahtiyar bir niyetle Edebiyat öğretmenliği yapıyor, ayrıca dışarıdan Ankara Hukuk’u bitirmeye çalışıyordum.
Ankara’dan dönmekteydim; bir imtihanı daha başarmanın rahatlığı içindeydim.
Bu yüzden yanımdaki koltukta oturan yol arkadaşıma başımdan geçen hâdiseleri engin bir kalp haşyeti içinde anlatıyordum.
Muhatabım beni hayretle ve arada bir:
- Yaa, haa, nasıl?! gibi nidalarla dinliyordu.
Söyleyeceklerim biter gibi olunca başını çevirdi; yüzündeki çizgiler derinleştikçe derinleşmiş; gözlerinde ise birkaç yaş damlacığı oynaşıyordu:
- Bütün anlattıkların bana birini hatırlattı, dedi.
Köpürmüş bir merakla;
- Kimi?’diye atıldım; aldığım cevap şuydu:
– Bediüzzaman Said Nursi’yi.
Verdiği cevaptaki isimle kıyaslanmakla şeref duysam da, 28 yıl oradan oraya sürülmüş, hiçbir mahkûmiyet almadan yıllarca İçerdetutulmuş, sürgün yerlerinde bile zindandaki tarz-ı hayat ona arattırılmış, tam 19 defa zehirlenmiş bir Ufuk İnsana karşılaştırılmak acayip bir hicaba atmıştı beni.
- Evet, dedi tekrar; ‘O’nun mahkemesinde muavin hakimdim ben; Denizli’de... O meşhur Meyve Risalesini dâvasının özeti ve hakiki müdafaanamemiz dediği Denizli Mahkemesi’nde.’
Bu sefer nefessiz sordum hayret tavrıyla ve öğrenme arzusuyla:
- Mahkemedeki tavırları nasıldı?
– Valla dedi; O mu hâkimdi, biz mi mahkûmduk; ayırt edemiyordum. O, mahkeme salonuna girdiğinde, onu hayran hayran dinlemekten başka bir şey gelmiyordu elimizden. Hele Mahkeme Reisi’nin süklüm püklüm hâlini hiç anlamıyordum. Mahkemeden aldığı beraat kararının sebebini hiç mi hiç hesaplayamıyordum . İşin içinde Said Nursî’nin ve dâvasının mânevi feyzinin bulunduğunu – o gün- ne bileyim?
Bu hatırayı seneler önce İstanbul Edebiyat’ın Türkoloji Bölümü’nde okumaktayken, bunu bir gün hikâyeleştirebileceğini söylemiştim. Fakat sonradan, - bilemem neden- bunu tahakkuk ettiremedim. Demek ki bu hatırayı gün yüzüne çıkarmak bu önsöze nasipmiş.
Nur Üstad Bediüzzaman said Nursî eserim iki kısımdan müteşekkil. İlk bölümdeki intibaları, çeşitli nakillerle desteklemeye çalıştım, yani belgesel bir hususiyet de gösteriyor.
İkinci Kısım ise Onunla İlgili İlhamlarbaşlığını taşıyor ve çeşitli tarihlerde kaleme aldığım hikâye-deneme- hâtıra ve makalelerimden meydana geliyor.
Önsözü yine aynı Şair’imizin, “ Efendimiz” (S.A.V.) için kaleme aldığım şu şiiriyle bitirmek istiyorum.
MEDED
Beklenen rahmet; doğuyor güneş;
Karanlık mevsimler, size elveda…
Yokluk bu gün oldu varlığa bir eş;
Sessizlik içinde ebedî sedâ…
Uzaklar yakına geldi seninle,
Mechuller oldu bizlere ayân…
Kâinat sırrını bildi seninle;
Kapıları açtı İlahî beyân…
Olmasan olmazdı bu âlem bu gün;
Bizlere hayat sağladın medet…
Yolunda koşana sürûr ve düğün;
Ezeli ebede bağladın medet…
M. Nuri EMİNLER
07.12. 2006 - Birecik