HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
BEDİR GAZVESİ (Harbi)
Nebî (sas), ashabıyla birlikte Hicretin ikinci yılı Ramazan hilâlinin sekizinci günü Medine'den çıktılar. Amr b. Ümmü Mektüm'ü insanlara namaz kıldırmakla görevlendirdi. Ebu Lübabe'yi de Medine'de idare ile görevlendirdi. Müslümanlar 305 kişi idiler. Beraberlerinde 70 tane develeri vardı. Bunlara ikişer, üçer ve dört kişi nöbetleşe binerlerdi. Ebu Sufyan'ın kafilesini elde etmek istiyorlardı. Ve kafileden haber almak için etrafı gözetliyorlardı. Ta ki Zefiran denilen vadiye geldiler. Ve oraya indiler. Orada onlara kervanlarını korumak için Kureyş'in Mekke'den çıktıkları haberi geldi. Bu haber gelince, durum değişti. İş, Ebu Sufyan kafilesi mevzuu olmaktan çıkarak Kureyş'le karşılaşıp karşılaşmama mevzuuna dönüştü.
Resul (sas), müslümanlarla istişare yaptı. Kureyş hakkında kendisine gelen haberi müslümanlara bildirdi. Ebu Bekir ve Ömer kalktılar, reylerini/görüşlerini bildirdiler. Sonra Mikdâd b. Amr kalktı ve dedi ki: "Ya Resulullah, Allah'ın (cc) sana gösterdiği şey için yürü, devam et. Biz seninle beraberiz. Allah'a yemin olsun ki, İsrail oğullarının Musa (as)'a; 'Sen ve Rabbın gidiniz, savaşınız, biz ise işte burada oturucularız' dedikleri gibi demeyiz. Lâkin biz deriz ki; git, sen ve Rabbın savaşınız, biz sizinle beraber savaşırız."
Müslümanlar sukut ettiler. Bunun üzerine Resul (sas);"Ey insanlar bana görüşünüzü açıklayın" dedi. Resul, bununla Akabe günü biat eden Ensar'ı murad ediyordu. Zira onlar, Resulullah'ı çocukları ve ailelerini korudukları gibi koruyacaklarına dair biat etmişlerdi. Fakat Medine'nin haricinde kıt'al/savaş yapacaklarına dair biat etmemişlerdi. Bunun için Resulullah, bu hususta onların da fikirlerini almak istiyordu. Resulullah'ın bu hitabıyla kendilerini kasdettiğini Ensar hissedince, onlardan söz sahibi Sa'd b. Muaz Resulullah'a yönelerek dedi ki: "Vallahi, sanki sen bizi kasdediyorsun ya Resulullah." Resulullah (sas); "Evet" dedi. Sa'd da dedi ki: "And olsun ki, biz sana inandık. Seni tasdik ettik. Ve biz şahadet ederiz ki, senin getirdiklerinin hepsi haktır. Bunun için biz, dinlemek ve itaat etmek üzere ahdımızı ve misakımızı sana verdik. O halde istediğin şeye devam et, biz seninle beraberiz. Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, şayet bize şu denizi göstersen ve denize girsen biz de seninle beraber ona gireriz. Bizden hiç birimiz geri kalmayız. Yarın da olsa biz düşmanla karşılaşmayı kerih görmeyiz. Biz elbette harbde sabrederiz ve sadakattan ayrılmayız. Umulur ki Allah, bizimle seni sevindirir. O halde Allah'ın bereketiyle istediğin tarafa azmet, biz de gelelim."
Daha Sa'd sözünü bitirmemişti ki, sevinçten Resulullah'ın (sas) yüzünde nurlar parlamaya başladı ve şöyle dedi: "Yürüyün ve müjdeleyiniz. Çünkü, Allah bana iki taifenin (şıkkın) birini vaad etti. Vallahi ben şu anda o kavmin ölüm yerlerine bakıyorum."
Ve bundan sonra hep birlikte yürüdüler. Bedir'in yakınlarında bir yere geldikleri zaman, Kureyş ordusunun kendilerine yaklaştıklarını anladılar. Resulullah; Ali b. Ebu Talib, Zubeyr b. Avvâm ve Sa'd b. Ebu Vakkas'ı sahabelerden bir bölük ile haber elde etmek için Bedir kuyusuna gönderdi. Onlar da iki gençle geri döndüler. Resulullah,Kureyş'in sayılarının ne kadar oldukları hususunda onlardan bilgi edindi. Sayılarının 900 veya 1000 arasında olduğunu anladı. Kureyş eşrafının hepsinin ona karşı koymak için çıkmış olduklarını anladı. Ve Resul (sas) şunu da anladı ki; kendisi, sayıları kendi askerlerinin sayısından üç kat fazla olan bir düşman kavmi önünde ve şiddetli savaşçıların meydanında bulunuyor. Resul (sas) müslümanlara haber verdi ki; Mekke ciğer parelerini onların önüne çıkartıyor. Dolayısıyla müslümanlar, şiddete karşı sabit ve sert olmaları gerekmektedir.
Düşmanı tesbit etmek için müslümanları topladı. Bedir Suyuna geldiler. Münasip görülen yerde su ihtiyaçlarını gidermek için havuz yaptılar. İçini su ile doldurdular. Düşmanın da su ihtiyaçlarını karşılamamalırı için havuzun arkasında kalan kuyuları iptal ettiler. İçinde durması için Resul'e bir çadır kurdular.
Kureyş ise; müslümanların karşısında savaşacakları yerlere indiler. Sonra savaş durumu başladı. Kureyş'in saflarından Esved b. Abdul Esed el-Mahzumî müslümanların yaptıkları havuzu yıkmak istiyordu. Hamza b. Abdulmuttalib ona yetişti ve bir darbe ile bacağını kesti, sırt üstü yere düştü. Bacağından kanlar fışkırıyordu. İkinci bir vuruşta havuzun dışında onun işini bitirdi. Ondan sonra, Utbe b. Rabia kardeşi Şeybe ve oğlu Velid ile meydana çıktı. Bunlara karşı Hamza b. Abdulmuttalib, Ali b. Ebî Talib, Ubeyde b. Hâris çıktılar. Hamza, Şeybe'ye; Ali de Velid'e hiç mühlet vermeden öldürdüler. Sonra Ubeyde'ye yardıma koştular. Utbe Ubeyde'yi, Ubeyde de Utbe'yi yaralamışlardı. Hamza ve Ali, Ubeyde'ye yardım ettiler, Utbe'nin işini bitirdiler. sonra insanlar birbirlerine giriştiler.
Hicretin ikinci yılı Ramazan hilâlinin 17. günü Cuma sabahı, iki ordu birbiri ile karşılaştı. Resul, müslümanların başında kaim oldu. Safları düzeltiyor ve müslümanları harbe teşvik ediyordu. Resul'ün teşvikiyle ve aralarında durmasıyla müslümanların gücü ve cesareti artıyordu. Müslümanlar harb etmeye koyuldular. Karşılaşmalar başladı. Havza toz dumanla doldu. Savaş iyice kızıştı. Kureyş'in aklı şaştı, korkudan sanki canları cesetlerinden çıkıyordu. Müslümanların ise imanları kuvvetleşiyor ve "ahad, ahad" diyerek haykırıyorlardı.
Resul (sas), dövüşçülerin arasında durdu. Yerden bir avuç çakıl alıp Kureyş'e attı ve; "Yüzler çirkinleşsin" dedi. Ashabına da; "Şiddet gösteriniz" dedi. Bunun üzerine müslümanlar, savaş müslümanların zaferiyle sona eresiye kadar sebatla şiddet gösterdiler. Kureyş firar etti. Öldürülenler öldürüldü, esir alınanlar esir edildi. Nusret/zafer müslümanların oldu. Böylece müslümanlar, kuvvetleri daha da artmış olarak Medine'ye döndüler.
Nebî (sas), ashabıyla birlikte Hicretin ikinci yılı Ramazan hilâlinin sekizinci günü Medine'den çıktılar. Amr b. Ümmü Mektüm'ü insanlara namaz kıldırmakla görevlendirdi. Ebu Lübabe'yi de Medine'de idare ile görevlendirdi. Müslümanlar 305 kişi idiler. Beraberlerinde 70 tane develeri vardı. Bunlara ikişer, üçer ve dört kişi nöbetleşe binerlerdi. Ebu Sufyan'ın kafilesini elde etmek istiyorlardı. Ve kafileden haber almak için etrafı gözetliyorlardı. Ta ki Zefiran denilen vadiye geldiler. Ve oraya indiler. Orada onlara kervanlarını korumak için Kureyş'in Mekke'den çıktıkları haberi geldi. Bu haber gelince, durum değişti. İş, Ebu Sufyan kafilesi mevzuu olmaktan çıkarak Kureyş'le karşılaşıp karşılaşmama mevzuuna dönüştü.
Resul (sas), müslümanlarla istişare yaptı. Kureyş hakkında kendisine gelen haberi müslümanlara bildirdi. Ebu Bekir ve Ömer kalktılar, reylerini/görüşlerini bildirdiler. Sonra Mikdâd b. Amr kalktı ve dedi ki: "Ya Resulullah, Allah'ın (cc) sana gösterdiği şey için yürü, devam et. Biz seninle beraberiz. Allah'a yemin olsun ki, İsrail oğullarının Musa (as)'a; 'Sen ve Rabbın gidiniz, savaşınız, biz ise işte burada oturucularız' dedikleri gibi demeyiz. Lâkin biz deriz ki; git, sen ve Rabbın savaşınız, biz sizinle beraber savaşırız."
Müslümanlar sukut ettiler. Bunun üzerine Resul (sas);"Ey insanlar bana görüşünüzü açıklayın" dedi. Resul, bununla Akabe günü biat eden Ensar'ı murad ediyordu. Zira onlar, Resulullah'ı çocukları ve ailelerini korudukları gibi koruyacaklarına dair biat etmişlerdi. Fakat Medine'nin haricinde kıt'al/savaş yapacaklarına dair biat etmemişlerdi. Bunun için Resulullah, bu hususta onların da fikirlerini almak istiyordu. Resulullah'ın bu hitabıyla kendilerini kasdettiğini Ensar hissedince, onlardan söz sahibi Sa'd b. Muaz Resulullah'a yönelerek dedi ki: "Vallahi, sanki sen bizi kasdediyorsun ya Resulullah." Resulullah (sas); "Evet" dedi. Sa'd da dedi ki: "And olsun ki, biz sana inandık. Seni tasdik ettik. Ve biz şahadet ederiz ki, senin getirdiklerinin hepsi haktır. Bunun için biz, dinlemek ve itaat etmek üzere ahdımızı ve misakımızı sana verdik. O halde istediğin şeye devam et, biz seninle beraberiz. Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, şayet bize şu denizi göstersen ve denize girsen biz de seninle beraber ona gireriz. Bizden hiç birimiz geri kalmayız. Yarın da olsa biz düşmanla karşılaşmayı kerih görmeyiz. Biz elbette harbde sabrederiz ve sadakattan ayrılmayız. Umulur ki Allah, bizimle seni sevindirir. O halde Allah'ın bereketiyle istediğin tarafa azmet, biz de gelelim."
Daha Sa'd sözünü bitirmemişti ki, sevinçten Resulullah'ın (sas) yüzünde nurlar parlamaya başladı ve şöyle dedi: "Yürüyün ve müjdeleyiniz. Çünkü, Allah bana iki taifenin (şıkkın) birini vaad etti. Vallahi ben şu anda o kavmin ölüm yerlerine bakıyorum."
Ve bundan sonra hep birlikte yürüdüler. Bedir'in yakınlarında bir yere geldikleri zaman, Kureyş ordusunun kendilerine yaklaştıklarını anladılar. Resulullah; Ali b. Ebu Talib, Zubeyr b. Avvâm ve Sa'd b. Ebu Vakkas'ı sahabelerden bir bölük ile haber elde etmek için Bedir kuyusuna gönderdi. Onlar da iki gençle geri döndüler. Resulullah,Kureyş'in sayılarının ne kadar oldukları hususunda onlardan bilgi edindi. Sayılarının 900 veya 1000 arasında olduğunu anladı. Kureyş eşrafının hepsinin ona karşı koymak için çıkmış olduklarını anladı. Ve Resul (sas) şunu da anladı ki; kendisi, sayıları kendi askerlerinin sayısından üç kat fazla olan bir düşman kavmi önünde ve şiddetli savaşçıların meydanında bulunuyor. Resul (sas) müslümanlara haber verdi ki; Mekke ciğer parelerini onların önüne çıkartıyor. Dolayısıyla müslümanlar, şiddete karşı sabit ve sert olmaları gerekmektedir.
Düşmanı tesbit etmek için müslümanları topladı. Bedir Suyuna geldiler. Münasip görülen yerde su ihtiyaçlarını gidermek için havuz yaptılar. İçini su ile doldurdular. Düşmanın da su ihtiyaçlarını karşılamamalırı için havuzun arkasında kalan kuyuları iptal ettiler. İçinde durması için Resul'e bir çadır kurdular.
Kureyş ise; müslümanların karşısında savaşacakları yerlere indiler. Sonra savaş durumu başladı. Kureyş'in saflarından Esved b. Abdul Esed el-Mahzumî müslümanların yaptıkları havuzu yıkmak istiyordu. Hamza b. Abdulmuttalib ona yetişti ve bir darbe ile bacağını kesti, sırt üstü yere düştü. Bacağından kanlar fışkırıyordu. İkinci bir vuruşta havuzun dışında onun işini bitirdi. Ondan sonra, Utbe b. Rabia kardeşi Şeybe ve oğlu Velid ile meydana çıktı. Bunlara karşı Hamza b. Abdulmuttalib, Ali b. Ebî Talib, Ubeyde b. Hâris çıktılar. Hamza, Şeybe'ye; Ali de Velid'e hiç mühlet vermeden öldürdüler. Sonra Ubeyde'ye yardıma koştular. Utbe Ubeyde'yi, Ubeyde de Utbe'yi yaralamışlardı. Hamza ve Ali, Ubeyde'ye yardım ettiler, Utbe'nin işini bitirdiler. sonra insanlar birbirlerine giriştiler.
Hicretin ikinci yılı Ramazan hilâlinin 17. günü Cuma sabahı, iki ordu birbiri ile karşılaştı. Resul, müslümanların başında kaim oldu. Safları düzeltiyor ve müslümanları harbe teşvik ediyordu. Resul'ün teşvikiyle ve aralarında durmasıyla müslümanların gücü ve cesareti artıyordu. Müslümanlar harb etmeye koyuldular. Karşılaşmalar başladı. Havza toz dumanla doldu. Savaş iyice kızıştı. Kureyş'in aklı şaştı, korkudan sanki canları cesetlerinden çıkıyordu. Müslümanların ise imanları kuvvetleşiyor ve "ahad, ahad" diyerek haykırıyorlardı.
Resul (sas), dövüşçülerin arasında durdu. Yerden bir avuç çakıl alıp Kureyş'e attı ve; "Yüzler çirkinleşsin" dedi. Ashabına da; "Şiddet gösteriniz" dedi. Bunun üzerine müslümanlar, savaş müslümanların zaferiyle sona eresiye kadar sebatla şiddet gösterdiler. Kureyş firar etti. Öldürülenler öldürüldü, esir alınanlar esir edildi. Nusret/zafer müslümanların oldu. Böylece müslümanlar, kuvvetleri daha da artmış olarak Medine'ye döndüler.