nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Temiz maddeler iki kısma ayrılır:
a. Hariçten gelenler
b. Bedenin parçaları
I. KISIM
Birinci kısım, kir ve kirlere iltihak eden bedenî nemlerdir. Bunlar da kendi aralarında sekiz kısma ayrılır:
1. Başın saçlarında toplanan kir ve bittir. Saçları yağlamak, taramak ve yıkamak suretiyle kirden ve bitten temizlenmek müstehabdır. Bir de yıkanmak, taranmak ve yağlanmakla başın dağınık saçları intizama sokulur. Hz. Peygamber:
Saçını yağlar, arada sırada da tarardı. Ashâb-ı Kirâm'a da 'Arada sırada saçlarınızı yağlayın (ve tarayın)' derdi.47
Kimin saçı varsa saçının bakımını yapsın!
Bir ara saçı darmadağınık, sakalı tozdan ve bakımsızlıktan keçeleşmiş birisi Hz. Peygamberin huzuruna girdi. Bu vaziyet karşısında. Hz. Peygamber
'Bu adamın, saçlarını yumuşatacak kadar yağı yok mu?' dedikten sonra şöyle devam etti: 'Şeytan gibi yanıma giriyor'.48
2.Kulağın kıvrımlarında toplanan kirdir. Kulağın meshedil
mesi, kulağın görünür kısımlarında ve kulak kepçesinin derinliklerindeki kirlerin silinmesi demektir. Bu bakımdan hamamdan çıkarken, kulak zarını incitmeyecek şekilde, kulağın kıvrımları temizlenmelidir. Zira kulakta kirin birikmesi, çoğu zaman duyma hâssasını dumura uğratır,
3.Burnun içinde, sağına soluna yapışarak katılaşan kirlerdir.
Bunları sümkürmek ve abdest alırken burnuna su almak suretiyle
gidermek lâzımdır.
4.Dişlerde ve dilin ucunda toplanan kir ve sarılıklar. Bunlar
da daha önce zikrettiğimiz gibi misvak kullanmak ve abdest
alırken ağza su vermek suretiyle temizlenir.
5.Sakalda, taranmadığı ve yağlanmadığı takdirde, biriken kir
ler ve bitlerdir. Bunların giderilmesi yıkanmak ve taranmakla
olur.Meşhur bir rivayette şöyle denilmektedir:
Hz. Peygamber tarağını ve aynasını ne seferde ne de hazerdeyanından ayırmazdı.49
Hz. Peygamber, günde iki defa sakalını tarardı.50
Rasûlullah'ın
(s.a.) sakalı gür ve sıktı.51 Hz. Ebû Bekir'in sakalı da öyleydi. Hz. Osman'ın sakalı ince ve uzun, Hz. Ali'ninki de kucağı dolduracak derecede enliydi.
Yukarıda geçen hadîsten daha garib olan bir hadîs-i şerifte Aişe validemiz şöyle buyuruyor: 'Bir cemaat Rasûlullah'ın kapısında toplandı. Rasûlullah'ın onların yanına çıkarken su kabına eğildiğini, başını ve sakalını düzelttiğini görünce dedim ki:
'Ey Allah'ın Rasûlü! Sen de mi böyle yapıyorsun?' Bu sözüme karşılık olarak Allah'ın Rasûlü şu cevabı verdi:
Evet, Allah Teâlâ, kulunun, arkadaşlarını üstü başı intizamlı olduğu halde karşılamasını sever.52
Cahil kişi, çok zaman Rasûlullah'ın başını ve saçını düzeltip de ziyaretçileri karşılamasını belki de zahirini insanlara süslü olarak göstermek istediğine hamletmektedir.
Çünkü cahilin nazarında Rasûlullah'ın ahlâkı başkalarının ahlâkına kıyas edilmektedir.
Zira cahil, melekleri demircilere benzetir. Halbuki iki sınıfın arasında çok uzun mesafeler vardır. Hz. Peygamber, halkı dine davet etmekle vazifeliydi. Durumunu dâvet edenlerin kalbinde büyütmek onun vazifeleri arasındaydı.
Böylece dâvet edilenlerin nefisleri, Rasülullah'ı zahirî perişanlık ve kirden dolayı hor karşılamasın, küçük görüp nefretlerini mucip olmasın diye suretini, sîreti gibi onların gözlerine güzel gösterirdi.
Zira böyle yapmasaydı, münafıklar, İslâm'a dâvet edilenlerin nefretini bu cepheden tahrik edeceklerdi. Rasûlullah'ın bu hareketinin taklidini yapmak halkı İslâm'a dâvet eden bir âlime vâcibtir
Yani davetçi, halkın nefretini mûcib olan dış görünüşünü mümkün olduğu kadar zapt-u rapt altına alarak düzeltmelidir. Böyle şeylerde niyete bakılır.
Bunu yapanın niyet ve maksadına göre hüküm değişir. (Eğer niyeti süs ve böbürlenmek ise, bu bir felâkettir. Eğer niyeti şahsını tahkir etmemek ve dâvasını kabul ettirmek ise o zaman beis yoktur).
Bu bakımdan bu gaye ile süslenmek güzeldir. Hatta nefsine ve dünyaya kıymet vermiyor mânâsına gelsin diye saçını sakalını karıştırıp taramayan da büyük bir tehlikeye girmiş demektir.
Fakat saç ve sakal taramaktan daha önemli vazifelerle meşgul olduğu için onlara bakmaya vakit bulamıyorsa, o zaman hareketi güzeldir. Bunlar Allah ile kul arasındaki bâtınî hallerdir. Bunları kritik ve tedkik eden Allah (cc) basîrdir. En ince noktasına kadar hepsini bilir ve görür. Onu aldatmaya ve şaşırtmaya kalkışan, kendisini aldatmaktan başka bir neticeye varamaz!
Halkın dikkatini çekmek için bu işleri âdet edinen nice cahiller vardır. Hem kendi nefsini, hem de başkasını kandırmaya kalkışırlar. Gayelerinin 'hayır yapmak' olduğunu iddia ederler. Âlimlerden kıymetli elbise giyen bir grubu görürsün ki, 'Gayemiz bid'atçıların ve mücadelecilerin burnunu kırmak ve böylece Allah'a yaklaşmaktır' derler.
Bu iddiaların doğru olup olmadığı, bütün gizlilerin su yüzüne çıktığı ve mezardaki toprak zerrelerine dönüşen varlıkların diriltilip haşre gönderildiği, kalplerdeki niyetlerin açıkça kulun yüzüne vurulduğu günde belli olacaktır,
İşte o zaman, saf altın sahtesinden ayırt edilecektir. Büyük duruşma gününde mahcubiyetten Allah'a sığınırız!
6.Parmak kıvrımlarında toplanan kirlerdir. Asr-ı saadetten
evvel Araplar, yemekten sonra el yıkamayı âdet edinmedikleri için,parmak kıvrımlarını yıkamıyorlardı ve böylece o kıvrımlarda bol kir toplanmaktaydı. Ne zaman ki Hz.Peygamber, Allah'ın nizamıyla gönderildi, onlara parmaklarının kıvrımlarını yıkamayı emir buyurdu.53
7.Parmak uçları ile tırnakların altındaki kirlerdir.
Hz. Peygamber, müslümanlara, parmak uçları ile tırnaklarının altındaki kiri temizlemeyi emretti.54
Çünkü Araplar her zaman ellerine makas geçip de onunla tırnaklarını kesmeye fırsat bulamazlardı. Bu bakımdan tırnakları uzar, altları kirle dolardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber belirli vakitlerde tırnakların kesilmesini emretti.
Böylece koltukların ve kasıkların temizlenmesini de kırk gün olarak tesbit etti.55 Fakat tırnakların altında kirin kırk gün kalmasına Hz. Peygamber müsamaha etmedi. O müddet zarfında tırnakların altında biriken kirin herhangi bir vasıta ile çıkartılmasını emretti.56
Bir ara Hz. Peygambere vahiy geç gelmişti. Cebrâil (a.s) vahyi getirdiği zaman (Hz. Peygamber, Cebrail'e şöyle sordu): 'Neden geç geldin?' Cebrâil 'Siz parmaklarınızın kıvrımlarını yıkamıyor, parmaklarınızın ucunu temizlemiyor ve dişlerinizin pasını da misvak kullanmak suretiyle gidermiyorsunuz.
O halde biz melekler sizin üzerinize nasıl inebiliriz? Ümmetine bunları yapmayı emret' dedi.57
Öf kelimesi tırnak altındaki kir, Tüf kelimesi de kulak kiri demek olduğuna göre Allah Teâlâ'nm 'Sakın onlara öf bile deme' (îsra/23) ayetinin mânâsı, 'Onları, tırnaklarının altındaki kiri temizlemek suretiyle taciz etme' demektir.
Bazı kimseler de ayete şu mânâyı vermişlerdir: Tırnaklarının altındaki kirden âciz olduğun gibi anne-babanın yükünden âciz olma'.
8.Terden ve yerden kalkan tozlardan beden üzerinde biriken kirlerdir. Bu kirleri ancak hamam giderir. Bu kiri gidermek için hamama gitmekte herhangi bir beis yoktur.
Hz. Peygamberin yüce sahabîleri Şam şehrinin hamamlarına girmiştir. Hatta onlardan bâzıları 'Evlerin en iyisi hamamdır. Bedenin kirini temizler ve insana cehennemi hatırlatır' demişlerdir. Bu rivayet, Ebû Derda ve Ebû Eyyûb el-Ensârî'den (r.a) nakledilmektedir.
Bazıları da 'Evlerin en kötüsü hamamdır. Avretini gösterir, hayayı da siler' buyurmuştur.
Bu zikrettiğimiz sözler, hamamın âfetini belirtmek içindir. Daha evvelki söz ise, hamamın fazileti hakkındadır. Bu bakımdan hamamın afetinden korunmak şartıyle ondan istifade etmeye çalışmakta beis yoktur. Fakat şu kadar var ki, hamama giren bir kimsenin sünnet ve vâcib olmak üzere birçok vazifeleri vardır. Kendi avreti hakkında iki, başkasınki hakkında da iki olmak üzere dört vazifesi vardır. Kendi avreti hakkında vâcib olan vazifeleri şunlardır:
a)Avretini başkasının gözlerinden korumak
b)Avret mahallini başkasının ellemesinden muhafaza etmek
Bu bakımdan avret mahallini yıkamasını ve kirlerinin giderilmesini kendi eliyle yapmalıdır. Baldırlarını, göbeğinden kasıklarına kadar olan kısmını keseletmemelidir. Ön ve arka deliklerinin hâricinde kalan diğer yerlerin temizlenmesi için keseletmekte iki ihtimal mevcuttur.
(Bir ihtimale göre, helâl, diğerine göre haramdır) fakat kıyasa en uygun fetvaya göre 'haram'dır.
Çünkü ön ve arka deliklerin ellenmesi haramlık hususunda bakmaya kıyas edilir. Nasıl ki, oralara bakmak haramsa, ellenmeleri de haramdır. Bu bakımdan avret mahallinin diğer kısımlarının da böyle olması gerektir. Yani baldırlar da bu hükme dahil olmalıdır.
Başkasının avreti hakkındaki vâcib olan iki vazife de şunlardır:
a)Avret yerine bakmaktan sakınmak
b)Avret sahibine avretini açmamasını emretmek
Çünkü şeriata muhalif ve münker bir şeyi gören müslüman, onu yasaklamak mecburiyetindedir. Bu bakımdan bunu söylemek de hamama giren bir insana farz olur. Ama karşı tarafın onun sözünü kabul etmemesi halinde kendisinden mesuliyet kalkar. Dövülmekten, hakarete uğramaktan veya kötü bir hâdiseden korkarsa susmayı tercih edebilir.
Bu bakımdan haramı işleyen bir kişiyi, ikinci bir haramı işlemeye sürükleyici bir harekette bulunmak hiçbir müslümana yakışan bir fiil değildir.
Kişinin 'Ben ne söyleyeceğini bilmiyorum. Biliyorum ki, sözüm fayda vermez ve o insan benim sözümle amel etmez' sözü meşrû bir mazeret değildir. Belki daha önce söy-lediğimiz mahzurlar mevzu bahis değilse avret mahallini açan bir kimseyi mutlaka ikaz etmek gerekir.
Zira insanoğlunun kalbi, hoş görülmeyen hareketinden ötürü, bazan müteessir olup ibret alır. Günahkarlığından ötürü ayıplandığı zaman, o günâhı bırakmak şuuruna sahip olması da ihtimal dahilindedir.
Yapılan itiraz, günahı, onun gözünde çirkin gösterir ve nefsini o günahtan nefret ettirir. Bu bakımdan nasihatin terkedilmesi caiz değildir.
îşte bu sırra binaen bu zamanda hamama girmemek daha ihtiyatlı bir hareket sayılmıştır ve daha doğrudur. Zirâ şu zamanda avret yerlerinin açılmadığı bir hamam tasavvur edilemez gibidir...
Bilhassa göbek ile kasık üstü arasındaki yer ise daha fazla açılır. Zira halk, bu yerleri avretten saymamaktadır. Halbuki şeriat, bu arayı da avret mahalli olarak kabul ve avretin hududu içine dahil etmiştir. İşte bunun için hamamı tamamen terketmek veya sadece ücret mukabilinde boşalttıktan sonra hamama gitmek müstehab olmuştur.
Bişr b. Hars el-Hafî "Bir dirhemi olup da bununla hamamı boşaltmayan bir kişi ne de katı kalpli bir kimsedir' demiştir.
İbn Ömer'in hamamda oturduğunu, yüzünü duvara çevirdiğini ve gözlerini bir bezle bağladığını görenler olmuştur.
Bazı âlimler 'Hamama gitmekte beis yoktur. Fakat iki peştemal kullanmak şartıyla...
Birini avret yeri için, ikincisini de başa örtmek, gözlerini haram bakışdan korumak için kullanmalıdır. demişlerdir.
Hamama Girmenin Sünnetleri
1.Niyyet. Yani sadece dünyanın geçici kirlerini temizlemek
için olmadığı gibi, nefsinin hevasına tâbi olarak da hamama girmemelidir. Sadece, namazını süslemek için, dinen sevimli olan nezafeti yerine getirmek kastıyla hamama girmelidir.
2.Hamama girmeden önce hamamcının ücretini vermelidir.
Çünkü hamamda ne kadar su harcanacağı meçhul olduğu gibi,
hamam sahibinin beklediği ücret de meçhuldür. Bu bakımdan
başta ücreti vermek iki ücretten birisinin meçhuliyetini ortadan kaldırmak demektir. Böylece hamam sahibinin de kalbi mutmain olur.58
3.Hamama sol ayağıyla girmelidir.
4.'Bismillahirrahmanirrahim, eûzübillâhi min'er-ricsi'nnecesi el-habis'ilmuhabbes eş-şeytan'ir-racim'
(Rahman ve rahîm
olan Allah'ın adına sığınarak hamama giriyorum. Allah'ın rah
metinden kovulmuş, habis ve habasetin girdabına daldırılmış ne
cis şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım) demelidir.
5.Tenha bir zamanda girmek veya hamam ücretini tamamen
üzerine alıp hamamı şahsına tahsis ettirmektir. Çünkü eğer ha
mamda dindarlardan başka hiç kimse yoksa ve orada bulunan
dindarlar, avret yerlerini göstermedikleri gibi başkasının avret mahallerine de bakmasalar bile avret yerinin dışında kalan çıplak bedene bakmakta hayasızlık kokusu olduğu için insana avret yerlerine bakmayı hatırlatmaktadır. Bir de insan, hareket esnasında avret yerlerinin açılmamasından emin değildir. Ayağı peştemalın bir tarafına takılır, peştemalı sıyrılır, bilmediği halde başkasının avret yerine bakmak durumunda kalabilir, İşte bu sırra binaen İbn Ömer (r.a) hamama girdiği zaman, gözlerini bir bezle sımsıkı bağlardı.
6.Hamama girerken omuzlarını yıkamalıdır.
7.Hamama girer girmez en sıcak terletme yerine dışarda ter
lemeyince girmemelidir,
8.İhtiyaçtan fazla su sarfetmemelidir. Çünkü örf ve âdet kari
nesiyle hamama giren kişi ancak ihtiyacı kadar su sarfetmek du
rumundadır. Eğer ihtiyaçtan fasla suyu sarfedeceğine hamam sâ
hibi vakıf olursa, mutlaka hoşuna gitmeyecektir. Hele sıcak su...
Zira sıcak suda hem külfet var ve hem de suyu o hale getirmek için fazlaca para sarfedilmiştir.
9.Hamamın hararetiyle cehennem hararetini hatırlamalıdır.
Kendisini bir saat sıcak kabinede hapsedilmiş farz etmeli ve onu cehenneme kıyas edip ibret almalıdır. Çünkü hamamın terletme kabinesi cehenneme en fazla benzeyen bir yerdir. Altında ateş, üstünde karanlık. Allah Teâlâ'dan bu biçimde olan cehennemden bizi korumasını dileriz. Akıllı bir kimse, yalnız hamamda değil,belki her yerde, her an için âhireti hatırlamaktan gafil olmamalıdır. Çünkü onun son varacağı yer ahirettir.
Bu bakımdanhamama giren bir kişi, hamamda gördüğü sıcak su, ateş ve başka şeylerden ibret alıp istifade etmelidir. Her kişi himmeti ve anlayışı nisbetinde bakıp gördüklerini değerlendirir.
Sözgelimi bir bezzaz (kumaş satıcısı), bir marangoz, bir duvar ustası ve bir dokumacı dayalı döşeli bir eve girerler.
Onların ne yaptıklarına baktığında görürsün ki, bezzaz sergilere (halılara-perdelere) bakıp, kaç para edeceklerini hesap eder. Dokumacı nasıl dokuduklarını, marangoz ise, tavanlara bakarak terkiplerinin keyfiyetini, usta ise duvarlara bakıp kuvvetli ve müstakim olduklarını düşünür.
a. Hariçten gelenler
b. Bedenin parçaları
I. KISIM
Birinci kısım, kir ve kirlere iltihak eden bedenî nemlerdir. Bunlar da kendi aralarında sekiz kısma ayrılır:
1. Başın saçlarında toplanan kir ve bittir. Saçları yağlamak, taramak ve yıkamak suretiyle kirden ve bitten temizlenmek müstehabdır. Bir de yıkanmak, taranmak ve yağlanmakla başın dağınık saçları intizama sokulur. Hz. Peygamber:
Saçını yağlar, arada sırada da tarardı. Ashâb-ı Kirâm'a da 'Arada sırada saçlarınızı yağlayın (ve tarayın)' derdi.47
Kimin saçı varsa saçının bakımını yapsın!
Bir ara saçı darmadağınık, sakalı tozdan ve bakımsızlıktan keçeleşmiş birisi Hz. Peygamberin huzuruna girdi. Bu vaziyet karşısında. Hz. Peygamber
'Bu adamın, saçlarını yumuşatacak kadar yağı yok mu?' dedikten sonra şöyle devam etti: 'Şeytan gibi yanıma giriyor'.48
2.Kulağın kıvrımlarında toplanan kirdir. Kulağın meshedil
mesi, kulağın görünür kısımlarında ve kulak kepçesinin derinliklerindeki kirlerin silinmesi demektir. Bu bakımdan hamamdan çıkarken, kulak zarını incitmeyecek şekilde, kulağın kıvrımları temizlenmelidir. Zira kulakta kirin birikmesi, çoğu zaman duyma hâssasını dumura uğratır,
3.Burnun içinde, sağına soluna yapışarak katılaşan kirlerdir.
Bunları sümkürmek ve abdest alırken burnuna su almak suretiyle
gidermek lâzımdır.
4.Dişlerde ve dilin ucunda toplanan kir ve sarılıklar. Bunlar
da daha önce zikrettiğimiz gibi misvak kullanmak ve abdest
alırken ağza su vermek suretiyle temizlenir.
5.Sakalda, taranmadığı ve yağlanmadığı takdirde, biriken kir
ler ve bitlerdir. Bunların giderilmesi yıkanmak ve taranmakla
olur.Meşhur bir rivayette şöyle denilmektedir:
Hz. Peygamber tarağını ve aynasını ne seferde ne de hazerdeyanından ayırmazdı.49
Hz. Peygamber, günde iki defa sakalını tarardı.50
Rasûlullah'ın
(s.a.) sakalı gür ve sıktı.51 Hz. Ebû Bekir'in sakalı da öyleydi. Hz. Osman'ın sakalı ince ve uzun, Hz. Ali'ninki de kucağı dolduracak derecede enliydi.
Yukarıda geçen hadîsten daha garib olan bir hadîs-i şerifte Aişe validemiz şöyle buyuruyor: 'Bir cemaat Rasûlullah'ın kapısında toplandı. Rasûlullah'ın onların yanına çıkarken su kabına eğildiğini, başını ve sakalını düzelttiğini görünce dedim ki:
'Ey Allah'ın Rasûlü! Sen de mi böyle yapıyorsun?' Bu sözüme karşılık olarak Allah'ın Rasûlü şu cevabı verdi:
Evet, Allah Teâlâ, kulunun, arkadaşlarını üstü başı intizamlı olduğu halde karşılamasını sever.52
Cahil kişi, çok zaman Rasûlullah'ın başını ve saçını düzeltip de ziyaretçileri karşılamasını belki de zahirini insanlara süslü olarak göstermek istediğine hamletmektedir.
Çünkü cahilin nazarında Rasûlullah'ın ahlâkı başkalarının ahlâkına kıyas edilmektedir.
Zira cahil, melekleri demircilere benzetir. Halbuki iki sınıfın arasında çok uzun mesafeler vardır. Hz. Peygamber, halkı dine davet etmekle vazifeliydi. Durumunu dâvet edenlerin kalbinde büyütmek onun vazifeleri arasındaydı.
Böylece dâvet edilenlerin nefisleri, Rasülullah'ı zahirî perişanlık ve kirden dolayı hor karşılamasın, küçük görüp nefretlerini mucip olmasın diye suretini, sîreti gibi onların gözlerine güzel gösterirdi.
Zira böyle yapmasaydı, münafıklar, İslâm'a dâvet edilenlerin nefretini bu cepheden tahrik edeceklerdi. Rasûlullah'ın bu hareketinin taklidini yapmak halkı İslâm'a dâvet eden bir âlime vâcibtir
Yani davetçi, halkın nefretini mûcib olan dış görünüşünü mümkün olduğu kadar zapt-u rapt altına alarak düzeltmelidir. Böyle şeylerde niyete bakılır.
Bunu yapanın niyet ve maksadına göre hüküm değişir. (Eğer niyeti süs ve böbürlenmek ise, bu bir felâkettir. Eğer niyeti şahsını tahkir etmemek ve dâvasını kabul ettirmek ise o zaman beis yoktur).
Bu bakımdan bu gaye ile süslenmek güzeldir. Hatta nefsine ve dünyaya kıymet vermiyor mânâsına gelsin diye saçını sakalını karıştırıp taramayan da büyük bir tehlikeye girmiş demektir.
Fakat saç ve sakal taramaktan daha önemli vazifelerle meşgul olduğu için onlara bakmaya vakit bulamıyorsa, o zaman hareketi güzeldir. Bunlar Allah ile kul arasındaki bâtınî hallerdir. Bunları kritik ve tedkik eden Allah (cc) basîrdir. En ince noktasına kadar hepsini bilir ve görür. Onu aldatmaya ve şaşırtmaya kalkışan, kendisini aldatmaktan başka bir neticeye varamaz!
Halkın dikkatini çekmek için bu işleri âdet edinen nice cahiller vardır. Hem kendi nefsini, hem de başkasını kandırmaya kalkışırlar. Gayelerinin 'hayır yapmak' olduğunu iddia ederler. Âlimlerden kıymetli elbise giyen bir grubu görürsün ki, 'Gayemiz bid'atçıların ve mücadelecilerin burnunu kırmak ve böylece Allah'a yaklaşmaktır' derler.
Bu iddiaların doğru olup olmadığı, bütün gizlilerin su yüzüne çıktığı ve mezardaki toprak zerrelerine dönüşen varlıkların diriltilip haşre gönderildiği, kalplerdeki niyetlerin açıkça kulun yüzüne vurulduğu günde belli olacaktır,
İşte o zaman, saf altın sahtesinden ayırt edilecektir. Büyük duruşma gününde mahcubiyetten Allah'a sığınırız!
6.Parmak kıvrımlarında toplanan kirlerdir. Asr-ı saadetten
evvel Araplar, yemekten sonra el yıkamayı âdet edinmedikleri için,parmak kıvrımlarını yıkamıyorlardı ve böylece o kıvrımlarda bol kir toplanmaktaydı. Ne zaman ki Hz.Peygamber, Allah'ın nizamıyla gönderildi, onlara parmaklarının kıvrımlarını yıkamayı emir buyurdu.53
7.Parmak uçları ile tırnakların altındaki kirlerdir.
Hz. Peygamber, müslümanlara, parmak uçları ile tırnaklarının altındaki kiri temizlemeyi emretti.54
Çünkü Araplar her zaman ellerine makas geçip de onunla tırnaklarını kesmeye fırsat bulamazlardı. Bu bakımdan tırnakları uzar, altları kirle dolardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber belirli vakitlerde tırnakların kesilmesini emretti.
Böylece koltukların ve kasıkların temizlenmesini de kırk gün olarak tesbit etti.55 Fakat tırnakların altında kirin kırk gün kalmasına Hz. Peygamber müsamaha etmedi. O müddet zarfında tırnakların altında biriken kirin herhangi bir vasıta ile çıkartılmasını emretti.56
Bir ara Hz. Peygambere vahiy geç gelmişti. Cebrâil (a.s) vahyi getirdiği zaman (Hz. Peygamber, Cebrail'e şöyle sordu): 'Neden geç geldin?' Cebrâil 'Siz parmaklarınızın kıvrımlarını yıkamıyor, parmaklarınızın ucunu temizlemiyor ve dişlerinizin pasını da misvak kullanmak suretiyle gidermiyorsunuz.
O halde biz melekler sizin üzerinize nasıl inebiliriz? Ümmetine bunları yapmayı emret' dedi.57
Öf kelimesi tırnak altındaki kir, Tüf kelimesi de kulak kiri demek olduğuna göre Allah Teâlâ'nm 'Sakın onlara öf bile deme' (îsra/23) ayetinin mânâsı, 'Onları, tırnaklarının altındaki kiri temizlemek suretiyle taciz etme' demektir.
Bazı kimseler de ayete şu mânâyı vermişlerdir: Tırnaklarının altındaki kirden âciz olduğun gibi anne-babanın yükünden âciz olma'.
8.Terden ve yerden kalkan tozlardan beden üzerinde biriken kirlerdir. Bu kirleri ancak hamam giderir. Bu kiri gidermek için hamama gitmekte herhangi bir beis yoktur.
Hz. Peygamberin yüce sahabîleri Şam şehrinin hamamlarına girmiştir. Hatta onlardan bâzıları 'Evlerin en iyisi hamamdır. Bedenin kirini temizler ve insana cehennemi hatırlatır' demişlerdir. Bu rivayet, Ebû Derda ve Ebû Eyyûb el-Ensârî'den (r.a) nakledilmektedir.
Bazıları da 'Evlerin en kötüsü hamamdır. Avretini gösterir, hayayı da siler' buyurmuştur.
Bu zikrettiğimiz sözler, hamamın âfetini belirtmek içindir. Daha evvelki söz ise, hamamın fazileti hakkındadır. Bu bakımdan hamamın afetinden korunmak şartıyle ondan istifade etmeye çalışmakta beis yoktur. Fakat şu kadar var ki, hamama giren bir kimsenin sünnet ve vâcib olmak üzere birçok vazifeleri vardır. Kendi avreti hakkında iki, başkasınki hakkında da iki olmak üzere dört vazifesi vardır. Kendi avreti hakkında vâcib olan vazifeleri şunlardır:
a)Avretini başkasının gözlerinden korumak
b)Avret mahallini başkasının ellemesinden muhafaza etmek
Bu bakımdan avret mahallini yıkamasını ve kirlerinin giderilmesini kendi eliyle yapmalıdır. Baldırlarını, göbeğinden kasıklarına kadar olan kısmını keseletmemelidir. Ön ve arka deliklerinin hâricinde kalan diğer yerlerin temizlenmesi için keseletmekte iki ihtimal mevcuttur.
(Bir ihtimale göre, helâl, diğerine göre haramdır) fakat kıyasa en uygun fetvaya göre 'haram'dır.
Çünkü ön ve arka deliklerin ellenmesi haramlık hususunda bakmaya kıyas edilir. Nasıl ki, oralara bakmak haramsa, ellenmeleri de haramdır. Bu bakımdan avret mahallinin diğer kısımlarının da böyle olması gerektir. Yani baldırlar da bu hükme dahil olmalıdır.
Başkasının avreti hakkındaki vâcib olan iki vazife de şunlardır:
a)Avret yerine bakmaktan sakınmak
b)Avret sahibine avretini açmamasını emretmek
Çünkü şeriata muhalif ve münker bir şeyi gören müslüman, onu yasaklamak mecburiyetindedir. Bu bakımdan bunu söylemek de hamama giren bir insana farz olur. Ama karşı tarafın onun sözünü kabul etmemesi halinde kendisinden mesuliyet kalkar. Dövülmekten, hakarete uğramaktan veya kötü bir hâdiseden korkarsa susmayı tercih edebilir.
Bu bakımdan haramı işleyen bir kişiyi, ikinci bir haramı işlemeye sürükleyici bir harekette bulunmak hiçbir müslümana yakışan bir fiil değildir.
Kişinin 'Ben ne söyleyeceğini bilmiyorum. Biliyorum ki, sözüm fayda vermez ve o insan benim sözümle amel etmez' sözü meşrû bir mazeret değildir. Belki daha önce söy-lediğimiz mahzurlar mevzu bahis değilse avret mahallini açan bir kimseyi mutlaka ikaz etmek gerekir.
Zira insanoğlunun kalbi, hoş görülmeyen hareketinden ötürü, bazan müteessir olup ibret alır. Günahkarlığından ötürü ayıplandığı zaman, o günâhı bırakmak şuuruna sahip olması da ihtimal dahilindedir.
Yapılan itiraz, günahı, onun gözünde çirkin gösterir ve nefsini o günahtan nefret ettirir. Bu bakımdan nasihatin terkedilmesi caiz değildir.
îşte bu sırra binaen bu zamanda hamama girmemek daha ihtiyatlı bir hareket sayılmıştır ve daha doğrudur. Zirâ şu zamanda avret yerlerinin açılmadığı bir hamam tasavvur edilemez gibidir...
Bilhassa göbek ile kasık üstü arasındaki yer ise daha fazla açılır. Zira halk, bu yerleri avretten saymamaktadır. Halbuki şeriat, bu arayı da avret mahalli olarak kabul ve avretin hududu içine dahil etmiştir. İşte bunun için hamamı tamamen terketmek veya sadece ücret mukabilinde boşalttıktan sonra hamama gitmek müstehab olmuştur.
Bişr b. Hars el-Hafî "Bir dirhemi olup da bununla hamamı boşaltmayan bir kişi ne de katı kalpli bir kimsedir' demiştir.
İbn Ömer'in hamamda oturduğunu, yüzünü duvara çevirdiğini ve gözlerini bir bezle bağladığını görenler olmuştur.
Bazı âlimler 'Hamama gitmekte beis yoktur. Fakat iki peştemal kullanmak şartıyla...
Birini avret yeri için, ikincisini de başa örtmek, gözlerini haram bakışdan korumak için kullanmalıdır. demişlerdir.
Hamama Girmenin Sünnetleri
1.Niyyet. Yani sadece dünyanın geçici kirlerini temizlemek
için olmadığı gibi, nefsinin hevasına tâbi olarak da hamama girmemelidir. Sadece, namazını süslemek için, dinen sevimli olan nezafeti yerine getirmek kastıyla hamama girmelidir.
2.Hamama girmeden önce hamamcının ücretini vermelidir.
Çünkü hamamda ne kadar su harcanacağı meçhul olduğu gibi,
hamam sahibinin beklediği ücret de meçhuldür. Bu bakımdan
başta ücreti vermek iki ücretten birisinin meçhuliyetini ortadan kaldırmak demektir. Böylece hamam sahibinin de kalbi mutmain olur.58
3.Hamama sol ayağıyla girmelidir.
4.'Bismillahirrahmanirrahim, eûzübillâhi min'er-ricsi'nnecesi el-habis'ilmuhabbes eş-şeytan'ir-racim'
(Rahman ve rahîm
olan Allah'ın adına sığınarak hamama giriyorum. Allah'ın rah
metinden kovulmuş, habis ve habasetin girdabına daldırılmış ne
cis şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım) demelidir.
5.Tenha bir zamanda girmek veya hamam ücretini tamamen
üzerine alıp hamamı şahsına tahsis ettirmektir. Çünkü eğer ha
mamda dindarlardan başka hiç kimse yoksa ve orada bulunan
dindarlar, avret yerlerini göstermedikleri gibi başkasının avret mahallerine de bakmasalar bile avret yerinin dışında kalan çıplak bedene bakmakta hayasızlık kokusu olduğu için insana avret yerlerine bakmayı hatırlatmaktadır. Bir de insan, hareket esnasında avret yerlerinin açılmamasından emin değildir. Ayağı peştemalın bir tarafına takılır, peştemalı sıyrılır, bilmediği halde başkasının avret yerine bakmak durumunda kalabilir, İşte bu sırra binaen İbn Ömer (r.a) hamama girdiği zaman, gözlerini bir bezle sımsıkı bağlardı.
6.Hamama girerken omuzlarını yıkamalıdır.
7.Hamama girer girmez en sıcak terletme yerine dışarda ter
lemeyince girmemelidir,
8.İhtiyaçtan fazla su sarfetmemelidir. Çünkü örf ve âdet kari
nesiyle hamama giren kişi ancak ihtiyacı kadar su sarfetmek du
rumundadır. Eğer ihtiyaçtan fasla suyu sarfedeceğine hamam sâ
hibi vakıf olursa, mutlaka hoşuna gitmeyecektir. Hele sıcak su...
Zira sıcak suda hem külfet var ve hem de suyu o hale getirmek için fazlaca para sarfedilmiştir.
9.Hamamın hararetiyle cehennem hararetini hatırlamalıdır.
Kendisini bir saat sıcak kabinede hapsedilmiş farz etmeli ve onu cehenneme kıyas edip ibret almalıdır. Çünkü hamamın terletme kabinesi cehenneme en fazla benzeyen bir yerdir. Altında ateş, üstünde karanlık. Allah Teâlâ'dan bu biçimde olan cehennemden bizi korumasını dileriz. Akıllı bir kimse, yalnız hamamda değil,belki her yerde, her an için âhireti hatırlamaktan gafil olmamalıdır. Çünkü onun son varacağı yer ahirettir.
Bu bakımdanhamama giren bir kişi, hamamda gördüğü sıcak su, ateş ve başka şeylerden ibret alıp istifade etmelidir. Her kişi himmeti ve anlayışı nisbetinde bakıp gördüklerini değerlendirir.
Sözgelimi bir bezzaz (kumaş satıcısı), bir marangoz, bir duvar ustası ve bir dokumacı dayalı döşeli bir eve girerler.
Onların ne yaptıklarına baktığında görürsün ki, bezzaz sergilere (halılara-perdelere) bakıp, kaç para edeceklerini hesap eder. Dokumacı nasıl dokuduklarını, marangoz ise, tavanlara bakarak terkiplerinin keyfiyetini, usta ise duvarlara bakıp kuvvetli ve müstakim olduklarını düşünür.