Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bedel cennet olunca!.. (1 Kullanıcı)

muhammed25

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Kas 2008
Mesajlar
879
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Namaz, İslam'ın başı ve direğidir. Hayatî tehlike anında bile sorumluluk alanı dışına çıkmayan, mü'min olduktan sonraki en büyük farzdır. Güneşin insanı aydınlatmak için doğduğu her gün tekrarlanması gereken, bir insanın diğerinin üzerinden alıp onun yerine getiremeyeceği yegâne ibadet namazdır. Allah'ın kullarına farz kıldığı ilk ibadet odur. Kıyamet gününde muhasebe başladığında hesabı açılacak olan ilk ibadet de namazdır.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bu fani âlemden ayrılırken ümmetine son vasiyeti de namaz olmuştur; 'namaz, namaz!' diye uyararak gitmiştir.
İlk çözülen siyaset, son çözülen namaz halkasıdır

Bir din ve hayat tarzı olarak İslam'ın en son çözülecek halkası da namaz halkası olacaktır. Namazdan önce, din olan işlerden çözülen veya ihmal edilen, sonunda da unutulan pek çok hüküm olacaktır. Namaz ise adeta kaleyi en son terk edecek ibadettir. O da gittikten sonra İslam gitmiş olacaktır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ümmetini ikaz ederek bu ağır gerçeği asırlar öncesinden bildirmişti. Buyurdu ki:

'İslam'ın halkaları, halka halka çözülecektir. Halkalardan biri çözülünce insanlar diğerine sarılacaklar. İlk çözülecek olan siyaset halkasıdır. En son çözülen de namaz olacaktır.' [Hakim, 7104; Ahmed, 5/251; İbni Hibban, 6715]
Namazsız İslam, Allah katında değeri olmayan iddiadır!

Hadisin ikaz ettiği çok önemli hakikatlerden biri şudur: Namazın kaybolması sadece namazın zayiatı olarak görülemez. Namaz gittiği zaman din de gider. Namaz olmadıktan sonra insanların İslam iddiasında bulunmaları çok şey ifade etmeyecektir. Namazsızlığa rağmen değil 'iyi' vasıflarda bir Müslümanlıktan söz etmek, yalın bir Müslümanlıktan söz etmek bile mümkün olmayacaktır. Çünkü namaz olduğu gibi İslam'dır. Namazsız bir İslam, içi boş, Allah katında değeri olmayan bir iddianın adı olarak kalacaktır.

Bunun için Müslümanlar, İslam denince ne anlıyorlarsa namaz denince de onu anlamak zorundadırlar.
Namaz bir ölçüdür

Bu ölçü, kulun Rabbi ile alakası bakımından ne durumda olduğunu gösteren bir ölçüdür. Bir Müslüman'ın vakit buldukça namaz kılması hatta vakit buldukça mescitlere gitmesi ile kalbinin mescitlere kilitlenmesi olarak anlatılabilecek namaz tutkunluğu arasında çok fark vardır. İnsanın mescitleri en yoğun bulunduğu adresi olarak belirlemesi, mahalle mescidinden, evinden aranır gibi aranabilmesi önemli bir meziyettir. Kullar açısından bakıldığında iman iddiasının ispatına yarayacak en önemli belgelerden bir belgedir bu. Allah Teâlâ da zaten namazı ve namazla ilgiyi imanın adeta olmazsa olmaz şartı gibi beyan etmiştir.

Müslüman'ın namaza bağlılık düzeyi olarak anlaşılabilecek bir simge olarak 'kalbin mescitlere kilitlenmesi', Allah katında Arş'ın gölgesi ile taltif edilmeye layık bir makama işaret etmektedir. Sevgili peygamber aleyhisselam efendimiz sahih bir hadiste, 'kalbi mescitlere kilitlenmiş' Müslüman'a, hiçbir gölgenin bulunmadığı, insan için en ürkütücü zamanda Arş'ın gölgesinde bulunma yani cennet teminatına sahip olmayı vaat etmiştir.

Şüphesiz İslam, sadece namaz değildir. Namaz kılan 'ne yaparsa yapsın!' denemez. Namaz, İslam'ın emirler listesinde sadece bir emirdir. Ama hakkı verilerek kılınmış bir namaz, diğer kulluk göstergelerinin de ne durumda olduğunu gösterebilecek çok önemli bir işarettir. Bunun için hadislerde kıyamet günü namaz hesabından geçebilenin diğer sorgulamalardan kolaylıkla geçebileceğine işaret edilmiştir. Bu hakikat dünya hayatında iken de aynıdır. Namazın, hakkı verilerek kılınması halinde zekât ve diğer ibadetlerin bir tür teminatı olarak onları da eda etmeye sevk edeceği aşikârdır. Yasaklanmış olan işler de namazın bulunduğu yerde bulunmayacaktır. Namaz, hakkıyla eda edildiğinde kötülükleri engeller. Hem kötülük hem namaz formülü doğru değildir. Kesinlikle gerçek bir namaz kötülüklere kaşlı kalkandır. Kasas suresinin 45.ayeti, namazın mü'mini kötülükten alıkoyacağını haber vermektedir.
Namaza bakış örneği

Taberani'nin Evsat'ında 8415. hadis olarak nakledilen rivayette Müsevvir bin mahreme diyor ki:

Ömer bin Hattab'ın yanına girdim. O örtülmüştü. Kapının iki kanadına tuttum:

'Durumu nasıldır?' dedim.

'Gördüğün gibidir.' dediler. Dedim ki:

'Onu, namaz diyerek uyandırın. Onun için namazdan daha önemli bir şey bulup uyandıramazsınız onu.' Bunun üzerine:

'Namaz, namaz! Ya emirelmü'minin!' dediler.

'Namaz ha! Aman Allah! Namazı terk edenin İslam'dan hakkı yoktur!' dedi. Bu esnada da yarası kan akıyordu.

Bu sahne, mihrapta sabah namazını kıldırmak için bulunan Ömer bin Hattab radıyallahu anhın uğradığı hain saldırıda yaralanması üzerine cereyan etmiştir. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selemin mihrabında, O'nun vekili olarak bulunan bir mü'min, şehitlik makamı için son dakikalarını beklerken bu haleti ruhiye içerisinde idi. Ömer'in anladığı İslam, onun tarif ettiği namaz, doğru olandır.
Namazı ciddiye almak

Eskilerin deyimiyle biz her iki namazın ortasında bulunuruz: Biri kıldığımız biri de kılacağım namazdır. Ecel de bizi böyle bir durumda yakalayacaktır, kıldığımız ve kılacağımız iki namazın arasında bir yaşam tarzımız vardır veya olmalıdır. Böyle bir anlayış hayata nasıl baktığımız da gösteren bir anlayış olmaktadır.

Namazı dışarıdan değerlendirirken böyle baktığımız gibi namazı içinde iken değerlendirirken de son olma ihtimali bulunan bir namaz olarak değerlendiririz. Her namaz son namaz olma ihtimali taşır. Bu yüzden de son namaz olması muhtemel bir namaz nasıl kılınmalı ise öyle kılınmalıdır, diye düşünürüz.

Namazın ağır gelebileceğini, işi ve zevkleri böldüğünü inkâr edemeyiz. Evet, namaz, Allah'ın yardım ettikleri dışındakilere pek ağır bir ibadettir. Ancak Allah yardım ederse kul, namazında muvaffak olabilir.
Alt yapısıyla namaz

Namaz öğretilirken 'on iki farzı' öne çıkarılarak öğretilir. Elhak namazın fıkhı itibarıyla on iki farz etrafında döner. Ancak namazı ilk kılan ve bize öğreten peygamberimizin hadislerinde namazla beraber, namaz gibi önemsenerek anlatılan, namazın cemaatle kılınması, namazda huşû gibi özellikler ihmal edildiğinde, namazın farzları açısından bir eksiklik meydana gelmemektedir. Ne var ki, namazla buluşan Müslüman'dan beklenenler açısından namaz yavan kalabilmektedir. Bunun için namazı, bir tür resmi şartları durumundaki farzlarının daha ötesinde bir derinlikte aramak durumundayız. Namazın cemaatle kılınmasına, mescitlerin ihya edilmesine, namazı ve huşuu birleştirmeye göstereceğimiz özen, bizim namaza nasıl baktığımızı ve namazdan ne elde edebileceğimizi gösterecektir. Bu seviye yakalanmadığında, kötülüklerden alıkoymayan bir namaz, kulluk zevkini yaşatmayan bir namazla baş başa kalabiliriz.

Namazı konuşurken, hadisi şeriflerde önümüze konan hedefleri kendimize hedef tayin ederek yola çıkmamızda büyük yarar vardır. Mesela, namazı camide kılmayı değil namazı birinci safta kılmayı düşünmemiz gerekir. Çünkü hadisi şeriflerde birinci safın önemine vurgu yapılmakta ve ümmete birinci safta yarış tavsiye edilmektedir. Namazda birinci saf, ilke edinildiğinde, beraberinde namazı camide kılma rahatlığı gelecektir. Belki de namazı kaçırma gibi bir endişe uzak bir ihtimal olarak kalacaktır. Ama hedef birinci saf dışında bir hedef olursa o zaman namaz, son vakitlerine kadar ertelenebilmesinde sakınca olmayan bir ibadet seviyesine kadar inebilmektedir.

alıntı
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt