harun78xxx
Kayıtlı Kullanıcı
18* YASİN SURESİ
Yâsîn ,
Kur'ânın hükmü kesin:
Sen Rabbin elçi gönderdiklerindensin;
Doğru yol üstündesin;
Ataları önderden yoksun bir toplum için
İlk uyarmadır sesin.
Varsın yitikler senin sözünü dinlemesin,
Kader zincirlerini boynunda sürüklesin;
Sen Kur'âna uyanı, Allahını sayanı
Tam uyarmış demeksin.
Ona müjdele, de ki:
— Mükâfat göreceksin;
Murada ereceksin;
Cennete gireceksin...
İnsanoğlu ne yapmış, ne yapacak biliriz;
Hesabını sormaya ölüyü diriltiriz;
Herşeyi yazdık, çizdik, kestirdik önceden biz.
Anlatsana, o şehrin başına gelenleri:
Gönderdik ya onlara biz iki Peygamberi;
Baktık ki inanan yok, bir üçüncü gönderdik,
Islâh olsunlar diye imkân verdik, yol verdik;
Yine inkâr ettiler, kötülüğe gittiler,
Güldüler, söylendiler «Ne demekmiş Peygamber?»
“Biz Haktan gönderildik» dediler bizimkiler;
Onlar yine güldüler, söğdüler dizi dizi
— Uğursuzlar, defolun, yoksa taşlarız sizi
Yüzünüzden yağıyor, başımıza belâlar.
--Bizlersiz başınıza daha çok gelecek var;
Uğur, öğüt bizdendir;
Uğursuzluk sizdendir!
Böyle tartışırlarken şehrin ucundan biri
Geldi soluk soluğa, gür sesle şöyle dedi:
—«Bu, ne hiyle ne oyun.
Hemen bunlara uyun;
Bunlardır hak Peygamber,
Ne kandırırlar sizi
Ne bir ücret isterler!
O sesi duydum madem
Durabilir miyim ben Rabbe kulluk etmeden:
Odur bizi halk eden;
Bizler hep ondan gelip
Ergeç, hep ona giden.
Hangi akılla başka birine tapayım ben?
Allahsa eğer bana zarar vermek isteyen,
Hangi putun, fayda var hangi şefaatinden?
Rabbe bel bağladım ben,
Benim sözümü duyun;
Bunlara uyun hemen,
Hadi bunlara uyun!...»
Yine homurdanmaya, kızmaya başladılar;
Canını verenedek onu da taşladılar.
Aldık onu cennete Hâlâ sızlanıyordu
«Ne olurdu kavmim de erseydi bu izzete..»
O kavme ne bir ordu, ne sel, ne de zelzele;
Sadece bir kükreme!
Ödleri patlayarak serildiler yerlere..
Nice toplum, bu çeşit akıbeti haketti,
Onları gazabımız helak etti, yok etti. ,
Dünyadan nice kavmi sildik biz kaç kereler;
Hepsi huzurumuzda hesap vermek üzreler..
Meydandayken: toprağa hayat getirdiğimiz,
Tane bitirdiğimiz,
Meyva yetirdiğimiz,
Yerlere çeşit çeşit tohumlar attığımız,
Yerlerde gürül gürül sular akıttığımız,
Yine mi farketmezler,
Doğru yola gitmezler,
Yine mi şükretmezler.
Bizdeki eşsiz güce
Belgedir gündüz - gece ;
Karanlıkta dinlenir, ışıkta çalışırlar;
İnsanlar yaşamaya böylece alışırlar,
Öyle gece olur ki, Ay büyür kaderince,
Sonra, bir de bakarsın, hurma dalından ince;
Ne güneş, yetişir de kararır ayın yüzü;
Ne gece bir an için geçebilir gündüzü;
Hepsi de gökyüzünde
Yüzer kendi izinde.
Görseler bunlardan da üstün belgeler vardı :
Bitkiler - hayvanlarla boğulup kalırlardı
Tufanda hepsini bir gemiye yüklemesek;
İmdada kim gelirdi biz boğmayı dilesek?
Her haliyle borçludur şu insanoğlu bize;
Yaşayıp geçinmesi bağlı takdirimize...
Sonradan görmelere biri dese insanca
«Allanın verdiğinden kula verin bir parça»
Derler ki — «Rab dilese doyururdu kendisi
«Bir tek biz mi olalım her açın efendisi?»
Bu, bir saçma bahane; bir açık sapıtmadır.
«Sonunda hayır vardır» deseniz, cevap hazır:
«Görmedik biz bu va'din geldiğini yerine!»
Örnek oladursunlar onlar birbirlerine;
Gün geldi mi bir emir,
Bir davranış elverir;
Uykudan kalkmış gibi kalkıp kabirlerinden
“Kim uyandırdı?» diye sorarlar birbirinden,
O gün Rabbinin kurduğu mahkemeye girilir:
Herkese yaptığının karşılığı verilir;
İyiler, şevk içinde, gider, cennete konar;
Tanrının sesi, canı serinleten bir pınar,
Çağıldar başlarının ucunda: «Selâm size!»
Aynı ses gür ve korkunç» «Suçlular! gelsenize.
Şeytana uydunuzdu dünyada, bir çok işte.
Size uygun düşen yer: Cehennem budur işte!»
Ağızları mühürlü, kilitlenmiş dilleri
Ne inkâra mecal var, ne te'vile boş yere;
Bir bir tanıklık eder ayakları, elleri,
Derler «Bizi kullandı şu şu kötülüklere!»
İsteseydik onları çarpardık yaşarken de;
Çıkmazdı içlerinden konuşan da, gören de...
Niye O'na uymazlar, aslını düşünmezler:
Ne sihirbaz, ne şair; O sadece Peygamber.
Ne söylemişse çıkar, bir belirli zamanda,
Herşeyi açıklayan, öğüt veren Kur'ânda,
Binbir bağıştan biri yeter, hatırlasalar.
İnsan için halkoldu, süt ve et veren davar;
Hâlâ nankör ve gaafil, ona bile taparlar
Cansız veya ölümlü, putun da ne hükmü var?
Üzülme ya Muhammedi Çabaları nafile...
Bir eski mezar görse bir münkir gelir dile
« Bu mu dirilecekmis? Bir avuç kemik kaldı!»
Hey bir damla pıhtıdan yaratılan zavallı!
Seni öyle var eden, bunu diriltir elbet;
Yeşil ağaçtan kızıl ateş yaratan kuvvet...
Cümle yaratıkları, yeri - göğü var eden;
Kemikten yeni insan türetemezmiş, neden?
O, herşeyi yaratan, gören, bilen, bildiren;
Ol deyince olduran, öl deyince öldüren.
Onunla var oldunuz, onunla gerçeksiniz,
Ondan kopup geldiniz, O'na döneceksiniz.
19* NASR SURESİ
Tanrı yardımiyle canlar, iz'anlar
Açılıp da; dalga dalga insanlar
Doğru yola akın eder görürsen;
Allah'ına şükret, tövbe et ki sen,
Tövbe için bu en uygun zamandır.
Allah günahları bağışlayandır.
20* ABESE SURESİ
Yüzünü ekşitip durursun niye?
Yanına bir garip kör geldi diye.
Belki öğüt alıp ikrar verendir;
Belki görenlerden daha görendir.
Aklını taktığın, kafir kalacak;
Nazlanana bakma, sokulana bak…
Kur’an, bir öğüttür, anlayan anlar;
Yüreğe işleyen sayfaları var.
Yüceltilmiştir o, arıtılmıştır;
İnsanı ıslaha yaratılmıştır.
İnsan, bu inkarcı geberesice,
Anlamaz Allahın hikmeti nice:
Onu bir damlacık sudan yarattı,
Türetti, büyüttü, dünyaya attı,
Sonra öldürdü de soktu toprağa.
Dilerse diriltir hesap sormağa.
Allahın kendinden istediğini--
Yapmadan, bulacak bir gün yerini.
Baksın yediğine - içtiğine bir,
Hepsi de Tanrının bağışiyledir.
Bahane kendinin bütün zahmeti
Hepsi de Allahın lûtfu, rahmeti.
Boşa aranmalar, boşa sormalar:
Tanrıdan, üzümler, narlar, hurmalar.
İnsan şükreder yer, hayvan bilmez yer;
Tarlalar, otlaklar, bağlar, bahçeler...
Sûr üfleme günü gelip çattı mı
Kulak sağır olup yürek attı mı
Fayda yok insanın ne kardeşinden
Ve ne çocuğundan, ne de eşinden;
Bakamaz haline arkadaşının,
Herkes derdindedir kendi başının.
O gün nice yüzler sevinçle parlar
Ve nice yüzleri karartır tozlar;
İyi yüzlerdeki ışık yerine
Bir karanlık çöker üzerlerine;
Düşerler bir sonsuz derin kedere
Onlar işte «Kefere-i fecere»
Görürler ne yaman yere düştüler,
Dünyadaki hem suçlu hem güçlüler
Yâsîn ,
Kur'ânın hükmü kesin:
Sen Rabbin elçi gönderdiklerindensin;
Doğru yol üstündesin;
Ataları önderden yoksun bir toplum için
İlk uyarmadır sesin.
Varsın yitikler senin sözünü dinlemesin,
Kader zincirlerini boynunda sürüklesin;
Sen Kur'âna uyanı, Allahını sayanı
Tam uyarmış demeksin.
Ona müjdele, de ki:
— Mükâfat göreceksin;
Murada ereceksin;
Cennete gireceksin...
İnsanoğlu ne yapmış, ne yapacak biliriz;
Hesabını sormaya ölüyü diriltiriz;
Herşeyi yazdık, çizdik, kestirdik önceden biz.
Anlatsana, o şehrin başına gelenleri:
Gönderdik ya onlara biz iki Peygamberi;
Baktık ki inanan yok, bir üçüncü gönderdik,
Islâh olsunlar diye imkân verdik, yol verdik;
Yine inkâr ettiler, kötülüğe gittiler,
Güldüler, söylendiler «Ne demekmiş Peygamber?»
“Biz Haktan gönderildik» dediler bizimkiler;
Onlar yine güldüler, söğdüler dizi dizi
— Uğursuzlar, defolun, yoksa taşlarız sizi
Yüzünüzden yağıyor, başımıza belâlar.
--Bizlersiz başınıza daha çok gelecek var;
Uğur, öğüt bizdendir;
Uğursuzluk sizdendir!
Böyle tartışırlarken şehrin ucundan biri
Geldi soluk soluğa, gür sesle şöyle dedi:
—«Bu, ne hiyle ne oyun.
Hemen bunlara uyun;
Bunlardır hak Peygamber,
Ne kandırırlar sizi
Ne bir ücret isterler!
O sesi duydum madem
Durabilir miyim ben Rabbe kulluk etmeden:
Odur bizi halk eden;
Bizler hep ondan gelip
Ergeç, hep ona giden.
Hangi akılla başka birine tapayım ben?
Allahsa eğer bana zarar vermek isteyen,
Hangi putun, fayda var hangi şefaatinden?
Rabbe bel bağladım ben,
Benim sözümü duyun;
Bunlara uyun hemen,
Hadi bunlara uyun!...»
Yine homurdanmaya, kızmaya başladılar;
Canını verenedek onu da taşladılar.
Aldık onu cennete Hâlâ sızlanıyordu
«Ne olurdu kavmim de erseydi bu izzete..»
O kavme ne bir ordu, ne sel, ne de zelzele;
Sadece bir kükreme!
Ödleri patlayarak serildiler yerlere..
Nice toplum, bu çeşit akıbeti haketti,
Onları gazabımız helak etti, yok etti. ,
Dünyadan nice kavmi sildik biz kaç kereler;
Hepsi huzurumuzda hesap vermek üzreler..
Meydandayken: toprağa hayat getirdiğimiz,
Tane bitirdiğimiz,
Meyva yetirdiğimiz,
Yerlere çeşit çeşit tohumlar attığımız,
Yerlerde gürül gürül sular akıttığımız,
Yine mi farketmezler,
Doğru yola gitmezler,
Yine mi şükretmezler.
Bizdeki eşsiz güce
Belgedir gündüz - gece ;
Karanlıkta dinlenir, ışıkta çalışırlar;
İnsanlar yaşamaya böylece alışırlar,
Öyle gece olur ki, Ay büyür kaderince,
Sonra, bir de bakarsın, hurma dalından ince;
Ne güneş, yetişir de kararır ayın yüzü;
Ne gece bir an için geçebilir gündüzü;
Hepsi de gökyüzünde
Yüzer kendi izinde.
Görseler bunlardan da üstün belgeler vardı :
Bitkiler - hayvanlarla boğulup kalırlardı
Tufanda hepsini bir gemiye yüklemesek;
İmdada kim gelirdi biz boğmayı dilesek?
Her haliyle borçludur şu insanoğlu bize;
Yaşayıp geçinmesi bağlı takdirimize...
Sonradan görmelere biri dese insanca
«Allanın verdiğinden kula verin bir parça»
Derler ki — «Rab dilese doyururdu kendisi
«Bir tek biz mi olalım her açın efendisi?»
Bu, bir saçma bahane; bir açık sapıtmadır.
«Sonunda hayır vardır» deseniz, cevap hazır:
«Görmedik biz bu va'din geldiğini yerine!»
Örnek oladursunlar onlar birbirlerine;
Gün geldi mi bir emir,
Bir davranış elverir;
Uykudan kalkmış gibi kalkıp kabirlerinden
“Kim uyandırdı?» diye sorarlar birbirinden,
O gün Rabbinin kurduğu mahkemeye girilir:
Herkese yaptığının karşılığı verilir;
İyiler, şevk içinde, gider, cennete konar;
Tanrının sesi, canı serinleten bir pınar,
Çağıldar başlarının ucunda: «Selâm size!»
Aynı ses gür ve korkunç» «Suçlular! gelsenize.
Şeytana uydunuzdu dünyada, bir çok işte.
Size uygun düşen yer: Cehennem budur işte!»
Ağızları mühürlü, kilitlenmiş dilleri
Ne inkâra mecal var, ne te'vile boş yere;
Bir bir tanıklık eder ayakları, elleri,
Derler «Bizi kullandı şu şu kötülüklere!»
İsteseydik onları çarpardık yaşarken de;
Çıkmazdı içlerinden konuşan da, gören de...
Niye O'na uymazlar, aslını düşünmezler:
Ne sihirbaz, ne şair; O sadece Peygamber.
Ne söylemişse çıkar, bir belirli zamanda,
Herşeyi açıklayan, öğüt veren Kur'ânda,
Binbir bağıştan biri yeter, hatırlasalar.
İnsan için halkoldu, süt ve et veren davar;
Hâlâ nankör ve gaafil, ona bile taparlar
Cansız veya ölümlü, putun da ne hükmü var?
Üzülme ya Muhammedi Çabaları nafile...
Bir eski mezar görse bir münkir gelir dile
« Bu mu dirilecekmis? Bir avuç kemik kaldı!»
Hey bir damla pıhtıdan yaratılan zavallı!
Seni öyle var eden, bunu diriltir elbet;
Yeşil ağaçtan kızıl ateş yaratan kuvvet...
Cümle yaratıkları, yeri - göğü var eden;
Kemikten yeni insan türetemezmiş, neden?
O, herşeyi yaratan, gören, bilen, bildiren;
Ol deyince olduran, öl deyince öldüren.
Onunla var oldunuz, onunla gerçeksiniz,
Ondan kopup geldiniz, O'na döneceksiniz.
19* NASR SURESİ
Tanrı yardımiyle canlar, iz'anlar
Açılıp da; dalga dalga insanlar
Doğru yola akın eder görürsen;
Allah'ına şükret, tövbe et ki sen,
Tövbe için bu en uygun zamandır.
Allah günahları bağışlayandır.
20* ABESE SURESİ
Yüzünü ekşitip durursun niye?
Yanına bir garip kör geldi diye.
Belki öğüt alıp ikrar verendir;
Belki görenlerden daha görendir.
Aklını taktığın, kafir kalacak;
Nazlanana bakma, sokulana bak…
Kur’an, bir öğüttür, anlayan anlar;
Yüreğe işleyen sayfaları var.
Yüceltilmiştir o, arıtılmıştır;
İnsanı ıslaha yaratılmıştır.
İnsan, bu inkarcı geberesice,
Anlamaz Allahın hikmeti nice:
Onu bir damlacık sudan yarattı,
Türetti, büyüttü, dünyaya attı,
Sonra öldürdü de soktu toprağa.
Dilerse diriltir hesap sormağa.
Allahın kendinden istediğini--
Yapmadan, bulacak bir gün yerini.
Baksın yediğine - içtiğine bir,
Hepsi de Tanrının bağışiyledir.
Bahane kendinin bütün zahmeti
Hepsi de Allahın lûtfu, rahmeti.
Boşa aranmalar, boşa sormalar:
Tanrıdan, üzümler, narlar, hurmalar.
İnsan şükreder yer, hayvan bilmez yer;
Tarlalar, otlaklar, bağlar, bahçeler...
Sûr üfleme günü gelip çattı mı
Kulak sağır olup yürek attı mı
Fayda yok insanın ne kardeşinden
Ve ne çocuğundan, ne de eşinden;
Bakamaz haline arkadaşının,
Herkes derdindedir kendi başının.
O gün nice yüzler sevinçle parlar
Ve nice yüzleri karartır tozlar;
İyi yüzlerdeki ışık yerine
Bir karanlık çöker üzerlerine;
Düşerler bir sonsuz derin kedere
Onlar işte «Kefere-i fecere»
Görürler ne yaman yere düştüler,
Dünyadaki hem suçlu hem güçlüler