Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

“Başörtüsü yasağı” tarihçesi (1 Kullanıcı)

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
1950’lerde daha net bir ifade kazandığı görülen öze dönüşün ülkemizde gözle görünen en önemli sonucu 1960’larla birlikte kadınlardaki örtünme eğiliminin giderek artış göstermesidir. 1960 yılından itibaren üniversitelerde görülmeye başlanan başörtülü öğrencilerin sayılarının giderek artması buna paralel bir gelişmedir.
Bu sayısal artışın diğer bir nedeni ise özellikle 1950’den sonra uygulanan ekonomik politikalara bağlı olarak kırsal kesimdeki insanların yoğun olarak kentlere göç etmeleri ve okuma yazma bilen kadın oranının hızla artmasıdır- bu artan oran içinde başörtülü kadınların da hesaba katılması gerektiği açıktır. Başörtülü öğrencilerin yükseköğretim kurumlarında görülmeye başlandığı bu yıllardan itibaren başörtüsü yasakları da gündeme gelmeye başlamıştır.
12 Eylül öncesi yasaklar
İnönü dönemi, dini alana yönelik sınırlamalarla ve dindarlara yöneltilen akıl almaz baskılarla hafızalara kazınmıştır. Milli Şef’in döneminde idarenin ve hükümetin faaliyetlerine karşı en ufak bir tenkit yapılamıyordu. Göstermelik seçimleri, basın ve yayın organları üzerindeki sıkı denetimi, din, dil ve eğitim gibi alanlarda halka rağmenci ve dayatmacı icraatlarıyla bu yönetim, 1950’ye doğru halkta giderek somutlaşan bir muhalefeti kaçınılmaz kılmıştı.
Türk toplumu da geleneksel düzenin köklü ve kapalı bağlılığından, serbest hareket eden ve devlet idaresine katılan modern topluma geçiş dönemine girmiştir. Şehirleşmenin artması, ulaşım kolaylıkları, okur-yazar oranındaki artış bu geçişi hızlandıran unsurlar olmuştur.
CHP’deki değişim sinyalleriİç politikanın değişen şartları ve dengesi, halkın gösterdiği belirgin tepki 1945 yılına doğru CHP’nin dini konulardaki tutumunu yeniden gözden geçirmesini zorunlu kılmıştır. Bunların sonucunda 1945 yılında iktidar partisi içinde ilk kez dini problemler etrafında bir tartışma yaşanmıştır. Sonuç olarak Halk Partisi Divanı, dini taleplerin yerine getirilmesinin Cumhuriyetin "vicdan hürriyeti ve laiklik prensiplerinin" zedelenmemesi şartıyla mümkün olabileceğine karar vermiştir. Bunu takiben, 1947 Temmuzu’nda "Özel Din Öğrenimi Ana Hatları" kabul edilmiş ve bir bildiriyle halka duyurulmuştur. Böylece Demokrat Parti iktidarına giden yolda tek parti yönetimi göreli de olsa halkın dini duyarlılığına karşı yumuşama sinyalleri vermiştir. Bu yumuşamada ülkede yükselen dini canlanmaya karşı siyasal bir oportünizmin etkisi vardır.
DP’nin fonksiyonu
7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’nin kurulmasıyla Türkiye yeni bir döneme girmiştir. DP 1950 yılında tek partili dönemin icraatlarına yönelttiği popülist sorgulama sonucu geniş kapsamlı bir koalisyonun(2) desteğini kazanarak ezici bir çoğunlukla meclise girdi.
Demokrat Parti 1950 seçimlerindeki başarısını büyük ölçüde dinsel duyarlılıkları örselenmiş kitlelerin nabzını iyi tutmuş olmaya borçluydu. Denilebilir ki, DP belli bir esneklikle yaklaştığı Müslüman kitleyi belli kalıplar halinde kendi oy tabanına yerleştirerek sisteme entegre etme işlemini üstlenmiştir.
Nitekim dindar kesimin beklentilerini iyi bilen Adnan Menderes 16 Haziran 1950’de Meclis’ten dini meselelerle ilgili bir dizi yasayı çıkartmıştır. Artık ezan Arapça okunabilecek, radyoda haftada üç kez Kur’an-ı Kerim okunacaktır. Okullarda din eğitiminin verilmesine başlanmış, ayrıca İmam Hatip Okulları, Yüksek İslam Enstitüleri açılmaya başlanmıştır. Demokrat Parti iktidarının sağladığı demokratik ortamda müslümanlar kendilerini ifade etme bakımından az da olsa rahatlamışlardır. Özellikle küçük kentlerde ve kırsal kesimde tesettüre riayette görülen artış basın ve muhalefetin iktidarı sıkıştırması için önemli bir malzeme olmuştur. Ancak örtü karşıtlığının yalnızca CHP’liler tarafından ve muhalefette sürdürüldüğünü düşünmek hata olur. Çünkü Halk Partisi yanlısı basın organları dışında hükümeti destekleyen bir kısım basın organında da başörtüsü, çarşaf ve genel olarak tesettür düşmanlığının yapıldığı çeşitli haber ve yorumlar yer almıştır. (1)
27 Mayıs 1960 Darbesi
Bir grup albay ve daha alt rütbeli subayların gerçekleştirdiği 27 Mayıs 1960 Darbesi Cumhuriyet tarihinde "1960 Demokrasisi" denilebilecek yeni bir dönem başlatmış; Türkiye’de siyasetin olağandışı gücü ordu ise bu darbeyle sahnede yerini alırken daha sonra da rejimin kilit noktalarını elinde tutmanın hep bir yolunu aramıştır. (2)
Liselerdeki uygulamalar
1969 Şubat’ında bir kasabada lise müdürü ve devletten yana tavır takınan bazı sol görüşlü öğretmenlerin okula tesettüre uygun giyinerek gelen kız öğrencilerin başörtülerini ve mantolarını parça parça edip onları okuldan kovuşları, kasaba ahalisinin büyük bir üzüntü içinde saldırgan müdürü ve öğretmenleri protesto etmelerine neden olmuştur.
Bu tür olaylar kız öğrenci almaya başlayan İmam Hatip Liseleri’nde de görülüyordu. 26 Ocak 1971’de Isparta İmam Hatip Okulu’nda Matematik öğretmeninin okul bahçesinde gördüğü tesettürlü öğrencinin başörtüsünü çekip yırtması, bu olaylardan yalnızca biriydi. İşin en ilginç yanıysa bu olay üzerine bir konuşma yapan Isparta Müftüsü’nün "Bu asırda da başörtülü talebe mi olurmuş?" diye beyanat vermesiydi.
Okul dışında da baskılar başlamıştı
Başörtüsüne karşı yürütülen kampanya sadece okullarda devam etmiyordu. Eğitim kurumları dışında günlük hayatta da başörtülü insanlar büyük sıkıntılara maruz kalıyorlardı. Konya’da, Mevlana ve Şems-i Tebrizi’yi ziyaret amacıyla Ankara Üniversitesi’nden gelen genç kızların ve Kur’an Kursu talebelerinin, kızların topuklarına kadar uzun başörtüleri gerekçe gösterilerek " Kıyafet Kanunu"na aykırılık iddiasıyla polis tarafından tutuklanmışlar; ancak, savcılık tarafından serbest bırakılmışlardır.
İlk başörtülü öğrenci: Babacan Ve İlk Başörtüsü Eylemleri
Türkiye başörtüsü tartışmalarının bugünkü halini aldığı ilk olayla gençlik hareketlerinin dünyayı sardığı yıllarda karşılaşır. A.Ü. İlahiyat Fakültesi öğrencisi Hatice Babacan 1967 yılında başı örtülü olarak İslam tarihi dersine girer. Kürsüdeki hoca Prof. Neşet Çağatay, Babacan'ı farkeder ve yıllarca aynı kalıp içinde tekrar edilecek olan cümleyi ilk kez sarfeder: "Hey sen! Sen başörtülü kız! Sınıfta bu kıyafetle oturamazsın. Ya başını aç ya da dışarı çık!" Gerilimin sürmesi ve genç kızın bir gün tartışma esnasında bayılması üzerine konu basına yansır.
İlahiyat Fakültesi'nde öğrenci eylemleri yapılır. Bu eylem öğrenci eylemlerinin ilki olarak Türkiye tarihe geçer.
12 Eylül darbesi
12 Mart muhtırasının ardından başörtüsü yasağıyla ilgili somut örnekler artmakla birlikte özellikle 12 Eylül 1980’de yapılan askeri darbeyi takip eden yıllar boyunca ülke gündeminden başörtüsü ve başörtülü öğrenci tartışmaları eksik olmadı. 12 Eylül darbesinden sonraki yıllarda batı kültürünün bütün veçhelerinde yaşanan bir dönüm noktasının işaretleri bu ülkede genç kızların ve kadınların başörtülerinde dile geldi. (3)
28 Şubat darbesi
Başörtüsü probleminin tekrar yoğun olarak gündemimize girmesi darbeler tarihinin son halkası olan 28 Şubat 1997 müdahalesiyle birlikte olmuştur. 28 Şubat rejimin militer renginin koyulaştığı ve bu koyuluğun süreklilik ve meşruiyet kazanmaya çalıştığı genelde islami kesimin özelde ise başörtülü öğrencilerin artan baskılara maruz kaldığı bir süreçtir. (4) Bu süreçle birlikte yükseköğretim kurumlarında başörtüsü yasağı hızla uygulanmaya başlanmış ve 2002 yılı itibariyle yasağın uygulanmadığı hiçbir üniversite kalmamıştır.
www.milligorus-forum.com Araştırma Komisyonu
(1) Zafer Dergisi.
(2) H. Özdemir, Siyasal Tarih.
(3) Z.Korkutata, Türk Modernleşmesi ve Tesettür.
(4) İlkay Sunar, Demokrat Parti ve Popülizm
Devamı haftaya bugün
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
28 Şubat Protesto Edilecek!

8581.jpg

24 Şubat 2010
28 Şubat 1997 Darbesinin yıldönümü İstanbul, Ankara ve Anadolunun birçok şehrinde protesto edilecek. İşte protesto eylemleri ile ilgili ayrıntılar

28 Şubat darbe sürecinin sorumluları hâlâ yaptıklarının hesabını vermedi. Darbe süreci başörtüsü yasağı, kesintisiz dayatması, katsayı zulmü ile devam ediyor. Öyleyse 28 Şubat Darbesi'nin 13. yılında da zulme sessiz kalma; darbecilerden hesap sor! sloganıyla çeşitli sivil toplum örgütleri ve dernekler tarafından protesto edilecek
28 Şubat Darbesi bu yıl da birçok yerde protesto edilecek. İstanbul Beyazıt Meydanı'nda 28 Şubat Pazar günü 13.00'te gerçekleştirilecek protesto İslami kuruluşların ortak organizesiyle yapılacak. Ankara'daki protesto ise 11.30'da Güven Park'ta gerçekleştirilecek.
Özgür-Der Genel Merkezi'nden yapılan çağrıda şu ifadelere yer verildi:
"Türkiye 28 Şubat sürecinin dayatmalarıyla boğuşmaya devam ediyor. Yargıdan siyasete, eğitimden medyaya kadar her alanda etkisini devam ettiren darbe süreci bugün de Türkiye'nin en önemli sorunu. Üzerinden tam 13 yıl geçmesine rağmen 28 Şubat hukuksuzluğuyla hesaplaşılmış değil. Ve 28 Şubat sürecinde yapılanlar darbecilere ilham kaynağı olmayı sürdürüyor.
28 Şubat darbecilerinin yargılanması talebimizi yükseltmek ve militarizmle her alanda köklü bir hesaplaşmanın zorunluluğunu dile getirmek için 28 Şubat 2010 Pazar günü saat 13.00'te Beyazıt Meydanı'nda bir araya geliyoruz. İslami kuruluşların ortaklaşa düzenleyeceği kitlesel basın açıklamasına duyarlılık sahibi herkesi davet ediyoruz."
İŞTE PROTESTO AYRINTILARI:
İstanbul
28 Şubat Pazar 13.00
Beyazıt Meydanı
Organizasyon: İslami Kuruluşlar
(Özgür-Der mensupları 12.00'de Büyükşehir Belediyesi önünde kortej oluşturarak Beyazıt'a yürüyecek.)


Ankara
28 Şubat Pazar 11.30
Güven Park (Kızılay)
Organizasyon Ankara Müslümanları Darbelere Karşı Dayanışma Platformu



İzmir
28 Şubat Pazar 12.00
Konak Meydanı
Organizasyon:Özgür-Der İzmir Şubesi


Tokat
28 Şubat Pazar 12.30
Yer altı Çarşısı Üstü
Organizasyon TOKAD
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Nuray Bezirgan Akit`e konuştu

28 Şubat sürecinde başörtüsü yasağını protesto eden, o dönemde öğrenci olan Nuray Canan Bezirgan, polis müdahalesine maruz kalmış ve çocuğunu düşürmüştü!..
images

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın üniversite rektörleriyle yaptığı toplantı sırasında Başbakan’ı protesto eden solcu gençlere polis müdahalesi gündemdeki yerini korurken dikkat çekici bir açıklama 28 Şubat sürecinin başörtülü mağduru Nuray Canan Bezirgan’dan geldi.

28 Şubat darbesine giden süreçte Nuray Canan Bezirgan eylemlerde polis müdahalesine maruz kalmış ve çocuğunu düşürmüştü. Çocuğunu kaybetmenin acısının ardından bir de 6 ay mahkûmiyet kararı alan Bezirgan eşiyle birlikte Kanada’ya iltica etmiş ve iki yıl önce tekrar Türkiye’ye dönmüştü. Bugün öğrencilerden yana tavır takınan kartel medyasının geçmişte hiç de özgürlük yanlısı bir tutum takınmadığına dikkat çekiliyor.

“BİZE ‘PROVOKATÖR’ DİYORLARDI!”
“O dönemde başörtülü öğrencilerin eğitim haklarının gasp edilmesine karşın medya cuntacılardan yana tavır alıp bizleri topyekün provokatör olarak yansıtma gayreti içerisindeydi. Şu an demokrasiden, insan haklarından dem vuranlar o günlerde bizlerin okulların kapılarında yaptığı oturma eylemlerini görmezden gelip ancak bir arbede çıktıysa, gözaltılar olduysa haberlerine taşıyordu” diyen Bezirgan bugünkü protestoculara karşı özgürlükçü bir tutum sergilenirken bunun kendilerinden esirgendiğini söyledi.

İŞTE KARTEL GAZETELERİNİNGÖRMEDİĞİ İŞKENCELER

Medyanın mağdurlara ideolojik bir gözle tavır takındığını söyleyen Bezirgan “İdeolojisinin ne olduğu önemli değil. İlle de taraf olunacaksa; bu kimliğine, ideolojisine bakılmaksızın mazlumun tarafında olabilmektir” ifadelerini kullandı. Polisin öğrencilere müdahalesini sert bulduğunu ancak medyanın bunu abartmaktaki gayesinin AK Parti iktidarını yıpratmak olduğunu kaydeden Canan Bezirgan, polisin müdahalelerinde daha dikkatli davranması gerektiğini söyledi


Gazetelerin hamile kızın hayat biçimini seküler yaşamın bir ürünü olduğu için desteklediğini ifade eden Bezirgan, 28 Şubat döneminde çocuk düşürmesine sebep olan polis müdahalesini ise şu şekilde anlattı: “Sadece 12 yıl önce değil geçen yıl da polis tarafından darp edildiğimde de bir kısım medya bu olayı yok sayarken diğeri olayın üzerine giderek yine ikiye ayrılmıştı. Evet 12 yıl önce de başörtüsüne özgürlük eylemlerinde eylem alanında olmadığım halde 17 kişiyle beraber gözaltına alınmıştım. İkiz bebek beklemekteydim ancak polisin şiddetli müdahalesi neticesinde bir bebeğimin kalbi durdu. Diğer bebeğim ise (Abdusselam) ölü kardeşiyle beraber 5 ay boyunca risk altında dünyaya gelebildi. Bu olay olduğunda sabaha kadar hastanede kaldım ve iki polis memuru gözaltında olduğum gerekçesiyle odamın kapısında sabaha dek nöbet tuttular. Ertesi sabah doktorların izin vermemesine rağmen zorla beni hastaneden çıkartıp kolumdaki serumları söktürterek Sultanahmet Adliyesi’ne hakim karşısına çıkarttılar. Üstüne üstlük bana bunu yapan polis memurları da kendilerinin de darp edildiğini öne sürerek Adli Tıp’tan rapor almışlardı. Ben onların aleyhine dava açtığımda ise yapılan şantajlar sebebiyle Kanada’ya gitmek zorunda kalmıştım.

YENİ AKİT
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt