Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

BaŞÖrtÜsÜ Hakkinda GÜzel SÖzler (bİ Bakin...beĞenmezsenİz Çikmasi Bedava !!!) (1 Kullanıcı)

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
kardeşlerim çok güzel sözler..buyrun sizde katılın...en azından elimizle cihad etmiş sevabı kazanalım...

hani varya elinle yapamıyosan dilinle ...dilinle yapamıyosan kalbinle buğz et...biz zaten buğz ediyoruz lakin yazarkende elimizle cihat sevabı versin...bu konuda yazarken kılavyedeki dokunduğumuz her harf sayısınca kurtuluş nasip etsin sevap versin....buyrun arkadaşlar sizlerde paylaşın güzel sözlerimizi...bazen insanın en büyük silahı kalemidir (kılavyesidir)


Medeniyet dediğin açmaksa bedeni
Desene hayvan senden daha medeni

Mehmet Akif Ersoy




O BACIMIN BAŞÖRTÜSÜ İFFET, NAMUS VE ŞEREF MİSALİ…

O BACIMIN BAŞÖRTÜSÜNE UZANAN ELLER ŞEREFSİZLERİN ELİ…



KADIN ÖRTÜ İÇİNDE OLMASI GEREKEN BİR VARLIKTIR.KADIN EVİNİN DIŞINA ÇIKTIĞI ZAMAN ŞEYTAN ONA GÖZÜNÜ DİKER.(ONU HARAMA NASIL ALET EDECEĞİNİ DÜŞÜNÜR).


HADİS-İ ŞERİF



"Bir tohum nasıl kabuğunun içinde korunabiliyorsa, bir kadında ancak örtüsünün içinde korunabilir."



BAŞIMDAKİ ÖRTÜYÜ ÇEKİP SAÇIMI ÖZGÜR BIRAKMAKSA ÖZGÜRLÜK;BIRAKIN ZİNDANLARDA MAHKUM OLAYIM AMA BANA ÖRTÜMÜ GERİ VERİN!...



MÜSLÜMAN KADINI ÖNCE BİRİNCİ EVİ OLAN TESETTÜRÜ
SONRA İKİNCİ TESETTÜRÜ OLAN EVİ KORUYOR.....



"BAŞÖRTÜ; 'IN EMRİ, MÜSLÜMAN KADININ ŞAHSİYETİDİR


GÖZÜNDEN AKAN YAŞLAR ELBET DİNECEK AĞLAMA BACIM
ÖRTÜNE UZANAN ELLER BİRGÜN MUTLAKA İNECEK UNUTMA BACIM !!!


“Ne kürküdür, ne kolyesi, ne süsü
Bacıma şahsiyet veren örtüsüdür örtüsü.”


Sen ey müslüman kızı sen namus timsalisin
Sen cennet güzelisin, hûriler misalisin
Sen yolundaki gaziler misalisin
İslam yolunda olmak Mü`minin ülküsüdür
Müslüman hanımların iffeti örtüsüdür



Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. , çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (AHZAP 59)




"GüL AçTıKÇa, kAdIn KaPaNdIkçA gÜzElDiR!!!!"


Bacımın örtüsü batmakta zalimin gözüne
Acırım tükrüğe billahi tükürsem yüzüne

Mehmet Akif Ersoy



başörtüm;bundan böyle ın izniyle seninleyim..sensizliğin sürgünlüğünü yaşadım üniversite yaşammda..ama bundan böyle bir duvar kenarında ayrılmayacağım senden..bundan böyle ben seninleyim..şunu biliyorumki ben seni bırakmazsam sen beni zaten bırakmazsın...!



''üzülmeni istemezdik biz her zaman seni sevdik...
doğru yolu göstererek hakikatleri söyledik
inanmadın bir an bize
oysa hakikattır tümü
o sözler ALLAHIN SÖZÜ

biliyoruz ki pişmansın
bu kuyuda çıkmazdasın uzandı bak ellerimiz
inanmadın bir an bize
...............................^^
oysa hakikattır tümü
o sözler ALLAHIN SÖZÜ''

üzülmeni istemeyiz,hakikattir bunlar gel inan
pişmansın gel mağfiret dile
GÜL örtülere bürün
başörtünü al gönlüne
hikmetlerle dolu KURANın sözüne
gerçeklere kavuş
ahiret azığını başörtünü al
gel gül örtülere bürün................



BASORTUMUZU GENLERiMiZLE TASIYACAGIZ GELECEK NESiLLERE... Kalemimizle, Siirimizle ve yuregimizle. Zulumlerinizi oyle naksedecegiz; oyle ilmek ilmek isleyecegiz ki yureklere ; nesillerce lanet okunacak size.(Birilerine ithafen)

CiCi SOZLERiNE KARSILIK MASALARINA KOYUP CIKARACAGIMIZ BiR DiN TASIMIYORUZ YUREGiMiZDE...



yokluğun meğer gönlümde acıymış
dinmek bilmeyen bir sancıymış
her yaranın melhemi varmış
ama senin melhemin senmişsin
senden gayrısı seni tutmuyor
senden gayrısı seni hissettirmiyor
gönlüm gözüm senden gayrısyla örtülmüyor ..
senden gayrısı bana melhem olmuyormuş...şimdi daha iyi anlıyorum...



NİCE ZAMANLAR GELİR NİCE ZAMANLAR GEÇER İNSAN ÇOK ÜZÜLÜR BİR ÇOK ŞEYE.HELE Kİ ONA FARZ KILINAN ÖRTÜSÜNE KARIŞILIYORSA BU İNSANI DERİNDEN ÜZER.AMA BEN BÜTÜN KALBİMLE İNANIYORUM BİR GÜN GELECEK İNŞALLAH O GÜN YAKINDIR.İŞTE O ZAMAN KİMSENİN BUNA KARIŞMA YETKİSİ OLMAYACAK.VE BİZ BİZE FARZ KILINAN VE SEVEREK RIZASI İÇIN TAKRIĞIMIZ BAŞÖRTÜMÜZLE HER YERE GİRİP ÇIKABİLECEĞİZ.RABBİMİN İZNİYLLE BU OLACAK..SIRF BAŞÖRTÜSÜ İÇİN OKULUNU YARIDA BIRAKMAK ZORUNDA OLAN KARDEŞLERİM GÖZYAŞLARI VE NİCE KARDEŞİMİN BU SAVAŞ UĞRUNA DÖKTÜĞÜ GÖZYAŞLARI YERDE KALMAYACAK RABBİMİN İZNİYLE..ZAMAN VE SABIR..RABBİM BİR KAPIDA AÇACAK BİZE İNŞALLAH..


KARAR VEREMEDİĞİNİZ OLDU MU HİÇ??? SEÇİM YAPAMADIĞINIZ YA DA GÖZLERİNİZİN DOLUP DOLUP GELDİĞİ HALDE AĞLAYAMADIĞINIZ BİRSÜRÜ ŞEY HİSSETTİĞİNİZ HALDE HİÇBİRİNİ DİLE GETİREMEDİĞİNİZ...TÜM BU DUYGULARLA DOLUYKEN DUDAKLARIMIN ARASINDAN NARİNCE SÜZÜLÜP GELENBİR KELİME : BAŞÖRTÜSÜ!!!!NE DE ZOR ANLATMASI KİMİLERİNE GÖRE SADECE BİR BEZ PARÇASI KİMİLERİNE GÖRE HAYANIN MANASI BAYANIN SÜSÜ EDEBİN VE İSLAM'IN ZİYASI..AÇMAK YA DA KAPAMAK NE FARKEDER DİYENLERE CEVAP YAŞAMAK YADA ÖLMEK NE FARKEDERSE SİZİN ÖLÇÜTÜNÜZDE , ODUR BAŞÖRTÜSÜNÜ AÇMAK BİZİM NAZARIMIZDA …HALA ANLAMIYORUM !!!NE İSTİYORLAR KİMSEYE ZARARI OLMAYAN İFFETİMİZDEN???kimin canına kastetti ,kimin malına zarar verdi örtümüz ki yasaklandı BÖYLE SORGUSUZCA???bu zulüm bir gün elbet son bulacak AMA NE ZAMAN? ? ? ? ?



MAZLUMUN GÖZÜNDEN DÜŞEN HER DAMLA
EDER ZALİME BİNLERCE BEDDUA



Tesettürlüyüm çünkü

’ı hatırlamak ve hatırlatmak için…

Yaratılış gayemin gereği…

Özel olduğum için …

Özel hissettiğim için …

İnsanların gözünde değil,

Rabbimin nazarında özel olduğum için...

Kulluğumun gereği…

Rabbimin rızasını kazanmak için…

Tesettürlüyüm diyorum.

Örtü, yükseklerden bir emir ve yüksek bir eylemdir!

’tan kuluna mahsus bir hediye, Mü’mine mahsus bir ahlaktır!

Göklerden gelen hediyeyi kabul ettiğim için Tesettürlüyüm...

Tesettürlüyken daha rahat olduğum için,
Dışarıda kendimi en rahat hissedebileceğim giyim şekli olduğu için,
rızası için,

Birtakım kötü gözlerden koruduğu için,

Tesettürlü bir insan dış görünüşüyle değil de kişiliği ve ahlakıyla davranışlarıyla, düşünceleriyle ön planda olduğu için…

Tesettürlüyüm çünkü hürüm ben…

Tesettürüm sayesinde namahremim saygı duruşuna geçmek zorunda…

(öyle bir temsil etmeliyim ki bu olmak zorunda)

Tesettürlüyüm çünkü Hak böyle istiyor…

Hak istedi mi, şek yok şüphe yok koşul yok şart yok…

Tesettürlüyüm çünkü; hürüm ben…

Budur sebebi örtümü başımda taşırken gözlerimin ışıması…

Gurur addetmeyiniz…

Tesettürlüyüm çünkü;

Ben çiçek gibi taşımıyorum başımda örtümü
ben örtümü kurşun gibi yüreğimde saklıyorum.

Tesettürlüyüm çünkü; değerliyim!

Tesettürlüyüm Çünkü…

Kem gözler-çirkef bakışlar bana göre değil…

Tesettürlüyüm Çünkü…

’a İtaat Ediyorum…

Tesettürlüyüm...Çünkü

’a Teslim oldum…

Tesettürlüsün Çünkü

güzelsin ve güzel olduğun için gizlisin(saklısın).Gizli olman emredilmiş…
Göz önünde olanın, kolay ulaşılanın ne değeri vardır ki?…

Tesettürlüyüm Çünkü;

Yüce Rabbim emretmiş.
o, bu dedi diye vazgeçecek kadar basit olsaydı başımda taşımaya utanırdım.
elhamdülillah gururla taşıyorum...

Tesettürlüyüm Çünkü;

“O” öyle emretti.

Tesettürlüyüm Çünkü;

AHLAK ANLAYIŞIMDIR

Tesettürlüsün Çünkü;

Büyük bir ağrısı çekmeyeceksin …

Tesettürlüyüm Çünkü;

o benim kimliğim !

Tesettürlüyüm Çünkü;

Rabbim in verdiği bedenle dünyaya cihat için gönderildim.

onu koruyacak en güzel zırhtır tesettür …

Ve silahımdır başörtüm …

zalime ve zulme karşı direnmek ben Rabbimin emriyim diye haykırmak için.. .

Tesettürlüyüm Çünkü;

başımda bulunan ufak bir bez parçasıyla sevap kazanıyorum,

Tesettürlüyüm Çünkü;

İslam’dan rahatsız olanlarla kavgasız, gürültüsüz, kansız-cansız ancak böyle savaşabiliyorum,

Tesettürlüyüm Çünkü;

Öbür tarafta tesettürsüzden tek ayrıcalığım bu olacak,



Tesettürlüyüm Çünkü; zevk alıyorum,


Tesettürlüyüm Çünkü;

kendimi seviyorum,rahat yaşıyorum çünkü;TESETTÜRLÜYÜM…

Daha ötesi var mı?
 

-Yalancı_Dünya-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Kas 2007
Mesajlar
1,470
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
"GüL AçTıKÇa, kAdIn KaPaNdIkçA gÜzElDiR!!!!"


Bacımın örtüsü batmakta zalimin gözüne
Acırım tükrüğe billahi tükürsem yüzüne

Mehmet Akif Ersoy



Allah razı olsun kardeşim maaşallah ne güzel sözler. Paylaşımınız için teşekkür ederim. Vallahi için kıpır kıpır oldu.
Hayırlı akşamlar.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
silairahim_nur2031.jpg


1incitanem_y1plIzYdIxXSJZ2PTf6D3sFxfSnWtOeMB2MeuNp_NXtDQJWCfEQFhYu0zCn7g0sbjC0bchNwAkeR_Q.jpg


basortusu2na2fe.gif



''Bu başörtüsü, ancak bu boyun ile çıkar...''
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
"GüL AçTıKÇa, kAdIn KaPaNdIkçA gÜzElDiR!!!!"


Bacımın örtüsü batmakta zalimin gözüne
Acırım tükrüğe billahi tükürsem yüzüne

Mehmet Akif Ersoy



Allah razı olsun kardeşim maaşallah ne güzel sözler. Paylaşımınız için teşekkür ederim. Vallahi için kıpır kıpır oldu.
Hayırlı akşamlar.


amin inşallah kardeşim
rabbim senden de razı olsun
rabbimize emanetsin inşallah
selam ve dua ile
 

mvkeskin

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2008
Mesajlar
9
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
hegel varlıkların oluşumlarını diyalektik mantıkta bulmuş. ve diyalektik üzre varlıklar anlamlarını buluyorlarmış. yani iyilik anlamını kötülükle buluyormuş. biri olmadan diğeri olmazmış. yani iki zıt kutup olmalıymış iki farklı varlığın varolması için. kadın ve erkek gibi... kadın kadın olursa erkek erkek olur, erkek; erkek olursa kadınkadın olurmuş bu manrığa göre. bakıyorum da etrafıma, kadınların giyim kuşam ve tavır itibariyle benden farkları kalmıyor, dolayısıyla benim de yavaş yavaş kadından bir farkım kalmıyor. iki zıt kutup olan kadın ve erkek ortadan kalkıyor, uniseks bir varlık ortaya çıkıyor. bu da galiba yaşamın diyalektik yapısını bozuyor. benim için tesettür; bana erkek oluşumu ve bundan kaynaklanan hasletleri hatırlatan , yerimi ve adabımı almama yardımcı olan birşey...
 

islam_güneşi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eyl 2007
Mesajlar
366
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Medeniyet dediğin açmaksa bedeni,desene hayvan senden daha medeni_Mehmet Akif Ersoy_çok anlamlı bir söz.hemen msn yazısına ekledim ve herkes görsün istedim.çok anlamlı.Allah a emanet olunuz..
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
silairahim_nur2031.jpg


1incitanem_y1plIzYdIxXSJZ2PTf6D3sFxfSnWtOeMB2MeuNp_NXtDQJWCfEQFhYu0zCn7g0sbjC0bchNwAkeR_Q.jpg


basortusu2na2fe.gif



''Bu başörtüsü, ancak bu boyun ile çıkar...''

selamun aleykum gül tanem benim ellerine saglık çok güzel rabbim senden razı olsun bunları öne alıyorum çitlenbiğim
rabbimize emanetsin inşallah
selam dua ve muhabbetle inşallah
<<B)>>
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
O BACIMIN BAŞÖRTÜSÜ İFFET, NAMUS VE ŞEREF MİSALİ…

O BACIMIN BAŞÖRTÜSÜNE UZANAN ELLER ŞEREFSİZLERİN ELİ…


Yüreğine bereket kardeşimiz...
BESMELE...SELAM....DUA...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
HÜRRİYETE FİRAR
Mehmed Ali Bayram..
Zehra Hanım 25 yaşındadır. Hanım hanımcık, masumiyet, rikkat ve şefkatin kendisinde cisimleştiği Müslümanlıkla eş Anadolu kadın seciyesinden bir hanım… Bir farkla ki, sadece fedâkârlığı onda muhatabını ezen bir asalet pırıltısına dönüşmüş ve en olmazlarda bile insana küçüklüğünü ihtar edici, hani neredeyse itici bir vasıf halini almıştır. “Olurda bu kadarı da olur mu canım?” Fare mizacına zıddiyet belirten bir edâ, cücelik intibaı uyandıran bir yükseklik hissi… Başını örten örtüsünün çerçevelediği mazruf cinsinden, yeşil yaprakların ortasında hayranlık uyandırıcı bir güzellikle kötülüğe ve çirkinliğe kafa tutan bir gül gibi arz-ı endam eden yüzünde; yepyeni doğumlara gebe taptaze iki tomurcuk nevinden asılı duran ve tabii olarak üst perdeden bakışa misâl teşkil eden fezâ derinliğindeki kahverengi gözleri, “Siz asla beni incitemezsiniz” ya da “her neyse, tamam affedildiniz” tavrının ifadecisi dudakları ve nihayet kavisli, minyon görünüşünün aksine kılıç kadar kesiciliğiyle yüzüyle tezat oluşturan burnunun tamamladığı portre.
İnsan hayâlinin dipsizliğinden bir kırıntı halinde saçılan ve dillerden dillere dolaşarak eskimeden hep yepyeni kalabilen büyülü masalların vazgeçilmezi olan, güzelliği baş döndürücü, asâlet eritici, zarâfeti sarhoş edici, bulunduğu mekanâ nezaketen teşrif eden prensesleri gibi ait olmadığı yeryüzüne tenezzülen ayak basan bir peri yabancılığındaki bu hanım, bölgesine ait akranlarının aksine daha henüz evlenmemiştir. Onda kendisini süzebileceği liyâkatli bir namzet bulamamaktan ya da başlıbaşına evlilik düşüncesine karşı olmaktan çok, ister hüzünle deyin, ister garib, isterseniz de saçma-sapan bir biçimde biten bir aşk hikayesi ve onun üstüne Zehra Hanımın kalbinde yıkılamaz bir sur metanetiyle dikili duran “birisine ömür boyu aşık olarak kalabilmenin” ulviyetine yönelik olan ihtişamlı inançtan.
O gözlerinde öldüğü, benliğini silen, evleneceği, ilk kez aşk sancıları çektiren, bir masumiyet abidesi halinde aralarına çekilen hicâp perdesinin ardında en mahrem hislerini paylaştığı, “seni seviyorum” diyebildiği, sabit düşüncelere hapsolmuş bir hastalıklı gibi düşüncelerinin, hayâllerinin, rüyalarının; hayatının mihrâk noktası haline getirdiği adam… Ne olmuştu?.. Hiç!.. Çalan bir telefon ve yıkılan dağlar altında kalan Zehra Hanım… Kıyameti yaşamak; aklını kaybetmiş bir zavallının ahizenin öteki ucunda çınlayan sesinde, bir daha hayat denilen şeyin hiç olmayacağına inanmak ve düşmek. Nefessiz, kaskatı, toprağa yatırılan ölüler gibi. “Oysa… Oysa belki de…”
Omzuna değen bir elle irkildi Zehra hanım… Kara kışın en sert ve en koyu tonlarıyla yaşandığı bir iklimin sokaklarında, kuru ayazın beceremediği üşütme hissinin müsebbibi, sarsan elin sahibine döndü ve elinden daha ürpertici bir ses tonuyla teselli vermeye çalışan bu garip his membaına; annesine dikti bakışlarını; “üzülme kızım!.. Belki de döner!…” Hayret! Cevapsızlığa mahkûm ettiği kadın, tabii bir annelik hissiyatıyla içini mi okuyordu ne. Bir hilkat garabeti halinde ruhuna ayak uyduramayan asi yüzünü, içinde şehirleri yağmalayan fırtınaya rağmen bir resim gibi cansız duruşuyla yeniden pencereye; birkaç dakika evvel içeriyi havalandırmak için açtığı ve onca imkâna rağmen, öleceğini bilebile hürriyetine kavuşacağı ânın bu soğuk kış günü olduğu kanaatine kapılan kuşunun hürriyetine; toz mavi gövdesini kapatan beyaz kanatlarıyla ölüme firâr ettiği boşluğa döndü. Sonrada ya bu halinin çok kaba kaçtığını düşündüğünden ya da bir sinir kumkuması halini almış kendisinin durumunu daha da vahim gösteren ve her defasında anne yüreğini parçalayan-parçalayacak olan bu gibi durumların önüne geçmek gerektiğine olan inancından; “belki de…” dedi “her giden gibi… belki de!..”
Masum yalanının sözcüsü sesiyle birlikte yüzü de başlamıştı yalancılığa, rol yapan, birkaç dakika önceki halini inkâr eden sakin duruşuyla. Usta aktörlere taş çıkartan bir dinginlik hali. Pencereyi kapattı ve “herneyse” dedi “benim işe gitmem lazım… Geç kalmak istemem…” Biraz giden adamın sebepsizliğinin yol açtığı yıkım, biraz da toplum içinde kendisini nereye koyabileceğini bilemeyen, “herkes” yaftalıklardan olmak istemeyen yanının tırmaladığı kimlik bunalımından bağımsızlığım gözüyle baktığı ve bunun için kendisinin olduğu halde bir gün olsun geç kalmamayı prensip haline getirdiği işyerine.
Valide hanım, her şeyin kendisinin varolabilmesi için bir vesile olduğu-olabildiği ve bağırıp-çağırmak, bir şeyleri parçalamak yerine sonunun nereye varacağı bilinmez bir sessizlik ve şüpheyle geçen, bu yüzdende tıpkı büyük yazarların okuyucunun hayâl gücüne ısmarlamak nevinden sözü yarıda kesmesi gibi dehşet verici bir korkuya mâl olan kızına ait sinir buhranlarının önünün bu şekilde alınması, başlamadan bitmesi karşısında mesud, kapı önüne kadar geçirdiği Zehra hanımı el sallayarak yolcu etti. “Ah bu kuş… Ne vardı canım şimdi kaçacak”, daha yeni yeni yatışan zavallı kadıncağızın korkularını ayaklandıracak, yüreğini ağzına getirecek.
Şehir dışına taşmış mahalleler arasına serpiştirilmiş toprak yollar. Sık sık evlerden kendisine yer bulabilen boş araziler, üzerini süsleyen ağaçlar. Köylerin kendisine has o tabii havası olmasa da, şehirleşmenin pisliklerinden de çok uzak. Birkaç senelik fasıla haricinde Zehra hanımın çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği yerler. Belki de şu çift katlı bahçeli evin önünden uzanan ve her gün üstünden birkaç kez geçtiği yolda yavaş yavaş ilerleyen araba ve şoför koltuğunda oturan Zehra hanım. Önce bahçeli eve yaklaştı, sonra önünde ve en sonunda ardında bıraktı ama gözleri hala aynada; birkaç yüz metre gerisinde bıraktığı, hâlâ kapının önünde dikilen ve büyük ihtimalle de köşeyi dönene kadar da orada kalacak olan annesinde, hani şu içini okuyanda… “Acaba gerçekten de içini mi okumuştu, yoksa hoş bir tesadüf müydü?” Kim bilebilir ki, Zehra hanım böyle şeylerin olabileceğine inanacak kadar zekiydi. Nihayetinde insan, gözle görülenin ötesinde, dar kalıplarla sınırlandırılamayacak kadar üstünlüğün karmaşıklığa dönüştüğü bir varlıktı ve “ben” dediği, “ben”in bir parçası olarak gördüğü bedenide dahil maddi fenomenlerle hayatı yaşamak yerine, bütün bunları da kendisine bağlayan, nisbet eden, bambaşka bir gerçeklikte hayatı yaşayan bir varlıktı. Zaten bir zamanların sözde ilim ve aydınlanma adına anlamadığını inkâr eden sığ kafalıları da şimdi aynı şeyleri söylemiyor, bir insanın sevdiği insan acı çekerken onu görmese veya bilinen mânâda onun durumundan haberdar olmasa bile kendisinin de acı duyduğundan dem vurmuyorlar mıydı?
Soğuğun dondurduğu ve adeta rüzgârında yardımıyla hüviyetinin bir parçası olmuş “tozun toprağa karıştığı” manzarasından uzak toprak yoldan sağa döndü ve insiyaki olarak elinin uzandığı radyosunun düğmesini çevirdi. Son zamanlarda bütün televizyon kanallarını saran, şimdilerde de radyolara kadar düşen ve “ben artık erkek kullanmıyorum” erkek kalmadı ihtarcısı entelektüel batı kadınının düşe düşe bilmem kaçıncı versiyonuna inenlerin “niye kadın altta” çirkefliğine hapsettiği, bunda bile fikir haysiyeti adına direnç gösteremeyecek, sanki Türk kadının yegane derdi buymuşçasına veya erkeğinin derdinden çok ta farklıymışçasına sosyal yapıyla uzaktan yakından alâkası olmayan tiplerin şahsında işi “aile içi sapık ilişkilere, zorlamalara” döken kadın programlarından biri.
Mikrofonu kapan ve program sunucusunun “bir dakika efendim” tekrarlarına aldırmadan ağzından köpükler saçan kadın hakları savunucusu azgın… Şu haliyle kadınlıktan ne denli uzak olduğundan habersiz “kadının özgürlüğünden, kırılması gereken bir hegomanyadan, ekonomik bağımsızlıktan” bahsediyor. Adeta derdinin çaresini saldırganlıkta bulmuş, içinden çıktığı muhitin yaşlanmış pislik kadın tipi olan kokona portresine can veren bu kadın “İslâm – Anadolu kadını olmasında her ne olursa olsun” diyen ve ideal kadın ifadesini kafasında canlandırdığı erkeklikte-erkekleşmede bulan haliyle tiksinti uyandırmanın yanında öyle acınasıydı ki. Kadına ve kadına ait tüm hasletlere düşüklük gözüyle bakan, erkekleşmeye çalışan bir hiç!..Zehra hanımın gözleri bir ân pardüsesinin altında kendisini saran pantolonda kulağında kadın bozmasının çınlayan sesinden çok kaçışının hesapsızlığındaki gidenin sesi: “Haramlığı-helâlliği bir yana, bence estetik açıdan bile kadını daha fazla çirkinleştirebilecek başka bir şey olamaz. Pantolon… Bir kadına ancak eteğin erkeğe yakıştığı kadar yakışabilir.” Zehra hanımın “ben asla bu kadın gibi olmam-olmayacağım” diye itiraz eden iç sesine rağmen utancından kızaran yüzü…Elbette ki, Zehra hanım, ne kadın nede erkek olmayan ve bir üçüncü cinse can vererek her sivri şey gibi insan midesini ayaklandıran bu kadın dönmesi gibi olmaktansa ölümü tercih ederdi ama her şeyin normallik kalıpları içinde yolunda gitmediği ve ortada bir problemin olduğu da su götürmezdi. O, anneliği bile bir yük olarak gören ve bunda bile erkeklerle eşitliğe meyletmek gibi anormalliklere imza atan, kadının hürriyetini erkeğinden, dolayısıyla “insan” ölçüsünün dışında görerek erkek düşmanlığı gibi bir saçmalığa kapılanlardan değildi, zaten böylesine karşılıklı şüpheler üzerine kurulu bir evliliğin, herhangi bir birlikteliğin yürümeyeceği baştan belliydi. Fakat öbür taraftan da kendisine biçilen “ev kadını” çerçevesinde yer alan dünyası dört duvardan ibaret kadın portresini de bir türlü kendisine uygun (layık) bulamıyordu.
Zehra hanım, tam bir Anadolu insanının yüksek fikirler nezareti altında değil de, kalbinde bulunan samimi imanın yol gösterici nuru altında keşfettiği ; “bunların hepsi öyle veya böyle ortak bir kader birlikteliği halinde kötü yollardan gelmiş insanlar. Bence bunların yeri televizyon kanalları değil.” Dediği ve sonrasında da Ankara’nın pekte hoş olmayan bir semtini işaretlediği, orayı layık gördüğü, bu nahoş yerin yolcusu kadının iç gıcıklayıcı sesinden kurtulmak için, açmak için insiyaki olarak uzandığı düğmeye yine insiyaki olarak uzandı ve kapattı. Şehre uzanan kısa mesafe bitmiş ve şehrin iç kısımlarına girmişti. Artık sokakları çepeçevre saran toprak yollar, ağaçlar, yuva sıcaklığı veren evler yerine yalnızca gözlerinin çepeçevre uzandığı dar mesafeleri kuşatan beton; ayaklı ölülerin kabir taşları vardı. Camı hafifçe araladı… Havasına kadar betonun işlediği bir hayat tarzı. Yan koltukta öylesine bırakılmışçasına duran yol arkadaşı; çantasından çıkardığı paketten bir sigara alarak yaktı. “Giden” in gidişiyle birlikte başlayan sıkıntılı dönemi atlatmak için başvurulan “ev, ev monotonluğunun yerine işten eve, evden işe tekdüzeliğinin” vazgeçilmezi. İnsanı bir kat daha mustarib ve dertli gösteren ona kattığı havayla ağırlaştıran, keskinleştiren, bu özelliğiyle de erkeklere yakıştırılan sigara ve onun tabii olarak beraberinde getiren, aklını yitirme korkularının çaresi iş hayatı. İlk başlarda oldukça faydası olmuşsa da sonraları o da bir yapılması gereken olarak yeni bir sıkıntı kaynağı olmanın ötesine geçememişti. Zaten zamanla savaşı bile normalleştiren bir muhatab oluş tarzının sahibi olarak insan için eğer böyle olmamış olsaydı başvurulan yolu birebir hayat tarzı olarak yaşayan erkekler mutlu olurdu evvelâ. Alışıyordu insan, zamanla her şeye alışıyor ve en olmazları bile normal zannediyordu. Aklına hücum eden alışma düşüncesi ile titredi Zehra hanım bir ân, giydiği pantolondan, alıştığı sigaradan, oturduğu yerden, gittiği istikametten çok, kafasında dolaşan bunları kendisine bağlayan düşüncelerden, farkında olmadan içinde bulunduğu ortamla birlikte yok olan utanma hissinin elinden kayışı karşısında. Ah giden”… Zehra hanımın kadınlığını mı da götürmüştü giderken?…
İdealize edilen, “işte kadın onuruna layık hayat” denilen, nasıl da yerlebir oluyordu gözlerinin önünde. Bu hiçliğin ve insan aklını çatlatan saçmalıkların kuşattığı apaçık bir esaretten başka neydi ki? Her şey yaldızlı kağıtlarla süslenmiş, önce aldatan sonrada bütün çirkefliği ile sırıtan birer tuzak, atılan her adımda çöken bataklık gibi. Pekiyi ya insan?.. Öyleyse insan nasıl bu kuşatmayı parçalayarak hürriyetine kavuşabilir, kadınlığını elde edebilir?.. Bilinen –maddi fenomenlerle tahdit edilmiş bir hayatın ötesinde rüyâların ve tedailerin peşindeki gerçeklikte hayat hikayesini anlatmış olan ünlü yönetmeni hatırladı Zehra hanım. Tabii ya, madem ki insan bedensel fonksiyonların toplamından fazla bir şeydi, öyleyse hürriyeti ve insanlaşmasıyla birlikte kadınlığını da iade edecek şeyde oralarda bir yerlerde olmalıydı.
Zehra hanım işyerine gelmişti. Kapının önünde işçi kız ve uzun zamandan beri yalnızca resmi evraklara hasredilmiş olan posta idaresinin sadık memuru. İşlerinde kendisine yardımcı olan hanım, birkaç imza karşılığında posta memurunu başından savarken Zehra hanım da arabasını park etti. Bugün ne de farklıydı diğer günlerden. Ah bu kuş… Yeryüzünün öteki ucundan, bambaşka iklimlerden ihraç edildiği kafesinden ve kendisini soğuktan, açlıktan, sevgisizlikten koruyan sahibinin şefkatli ellerinden ölüme eş olan hürriyetine fütursuzca firâr eden yanıyla neler hatırlatmıştı kendisine. Arabasından indi ve kendisini bekleyen hanıma selam verdi. Yüzünde kayıtsız bir “Neymiş o?” ifadesi. Aldığı cevap ise merakını gıcıklayan bir tebessüm. Hayret!.. “Özür Dileyen Adam.” Yoksa, yoksa gerimi geliyordu gidenler?..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt