CENNET GULU
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 9 Mar 2007
- Mesajlar
- 1,388
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 28
ACITAMAZSIN,köpekleri de beni de...
"Başörtülülerle köpeklerin girmesi yasaktır" (bir Türk tabelası) Sezer'in vurmadan önce, dokunmasını dilerdim... Örtüye. Hayatında hiç olmazsa bir defa, dokunmasını... Vurmadan önce.
Ama dokunabilmek için yürek ister, cesaret işidir değebilmek. Şayet dokunabilseydi, şayet değebilseydi ömründe tek defa olsun bir örtüye, onun aslında ne kadar da annesini hatırlatan bir şey olduğunu fark edecekti.
Ve örtünün aslında nasıl da yumuşacık bir ninni gibi, asırlar öncesinden kulaklarımıza doldurulmuş bir emanet olduğunu...
önce haminne ve annelerimizden, ardından kız kardeş, sevgili ve eşlerden bir emanet olduğunu... hasılı kadına yakıştığını ve kadını hatırlattığını... fark edebilecekti. Şayet, örtüye değebilecek yüreği olsaydı.
Örtü yeni bir şey değil ki, bu kadar tedirgin edici olsun. Asırlardır, örtülü kadınların salladığı beşiklerden yürüyerek gelmiyor muyuz? Nedir bu saplantılı tavırların arkasında yatan şey?
Anlamaya çalışıyorum. Örtülü kadınların örtüsünden rahatsız olanlar, aslında başka bir şeyden; örtünün hatırlattığı şeylerden de kaçınıyorlarmış gibi geliyor bana.
Büyük annelerinin, annelerinin hatırlattığı bir şeyden. Geçmişten ve biraz da gelecekten, hepimizin gün gelip bu dünyaya veda edeceğimizden falan dem vuran bir rüzgârı var örtünün.
Örtü; dışarıdan bakan kişiye ilkin, Allah'ı hatırlatıyor. Tıpkı; camilerin, ezanların, Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma gibi isimlerin de hatırlattığı bir yeri işaret ediyor: İslâm dinini. Bu bakımdan örtü, ister istemez görüntü olarak, İslâmi bir referans anlamına bürünüyor.
Dünyada bu kadar zıt halleri içinde barındıran başka bir eşya var mıdır? Boyu doksan santim civarında, on gram ağırlığında var ya da yok, yumuşak, naif, renkleri var, ipek ya da pamuk özü çoğu kez...
Ama bir de örtüyle içkinleşen anlamlar var; en önemlisi, kadınların dünyayla çizdiği çok önemli bir sınır anlamında: istersen kral ol, istersen padişah, beyim... buradan ileri geçemezsin diyen sert bir nöbetçi asker gibi örtü. Bu manada bayrağa çok benziyor mesela.
Eni sonu bez parçasıdır o da. Ama insanların nazarında bayrak; bağımsızlık ve varoluş demektir. İşte örtünün de, sanırım bu vadide, politikalar nazarında stratejik bir önemi çıkıyor ortaya: Örtü; onu takan kadının, Müslüman kadın olmasına dair en bariz ve dışarıdan fark edilen bir varoluş işaretidir.
Kadınlar, onunla bedenlerini saklar, bütün diğerleri ve elalem olanlardan ve bütün kendileri olmayanlardan. Kadınlar ona sarınarak,"Ben sadece bedenimden ibaret değilim, benim ruhum var, kişiliğim var, ümidim var, çabam, heyecanlarım, sevinçlerim ve hüzünlerim var, ben bedenimden ibaret değilim" derler.
Örtü onurlu bir duruş, sabırlı ve dirençli bir beklemenin adıdır.
Bu manada, kadını sadece bedenden ibaret gören materyalist dünya görüşüyle taban tabana zıt bir duruşu vardır örtünen kadınların.
Örtü, Allah'ın emridir.
Nasıl ki; namaz kılsan olur, kılmasan da, oruç tutsan da olur tutmasan da, doğru da söyleyebilirsin yalan da, insanları öldürebilirsin de öldürmeyebilirsin de, hırsızlık yapsan da olur yapmasan da diyemeyeceğimiz gibi...
Örtünsen de olur örtünmesen de diyemeyiz. İnşaallah; bütün Müslümanım diyen kadınların, bir gün örtüyle tanışmalarını tabii ki diler ve dua ederiz. Ama hiçbir şey zorla olmaz. Ya da bizim dinsel ahlâkımızda zor ile yapılan hiçbir şeyin kıymeti yoktur. Sevmek, güvenmek ve teslim olmak esastır bizde.
Bu kadar rencide ettiğimiz, bu kadar kovaladığımız ve bu kadar yasakladığımız, hapse attığımız, vatandaşlıktan çıkartıp, sürgün ettiğimiz halde, nasıl da hâlâ örtülü olmaya devam ediyorlar diye soruyorlar. Buruk bir gülümsemeyle diyorum ki: Beni anlayabilmen için, önce bir şeyi gerçekten sevmiş olman gerek...
Bir şeyi gerçekten sevememenin, büyük bir tanrıtanımazlık alâmeti de olduğunu düşünüyorum. Allah kalbi mühürlenmişlerden eylemesin. Büyük nasipsizlik.
Allah merhamet versin yüreklerimize.
Dünya kimseye kalmıyor.
--ALINTIDIR...--
"Başörtülülerle köpeklerin girmesi yasaktır" (bir Türk tabelası) Sezer'in vurmadan önce, dokunmasını dilerdim... Örtüye. Hayatında hiç olmazsa bir defa, dokunmasını... Vurmadan önce.
Ama dokunabilmek için yürek ister, cesaret işidir değebilmek. Şayet dokunabilseydi, şayet değebilseydi ömründe tek defa olsun bir örtüye, onun aslında ne kadar da annesini hatırlatan bir şey olduğunu fark edecekti.
Ve örtünün aslında nasıl da yumuşacık bir ninni gibi, asırlar öncesinden kulaklarımıza doldurulmuş bir emanet olduğunu...
önce haminne ve annelerimizden, ardından kız kardeş, sevgili ve eşlerden bir emanet olduğunu... hasılı kadına yakıştığını ve kadını hatırlattığını... fark edebilecekti. Şayet, örtüye değebilecek yüreği olsaydı.
Örtü yeni bir şey değil ki, bu kadar tedirgin edici olsun. Asırlardır, örtülü kadınların salladığı beşiklerden yürüyerek gelmiyor muyuz? Nedir bu saplantılı tavırların arkasında yatan şey?
Anlamaya çalışıyorum. Örtülü kadınların örtüsünden rahatsız olanlar, aslında başka bir şeyden; örtünün hatırlattığı şeylerden de kaçınıyorlarmış gibi geliyor bana.
Büyük annelerinin, annelerinin hatırlattığı bir şeyden. Geçmişten ve biraz da gelecekten, hepimizin gün gelip bu dünyaya veda edeceğimizden falan dem vuran bir rüzgârı var örtünün.
Örtü; dışarıdan bakan kişiye ilkin, Allah'ı hatırlatıyor. Tıpkı; camilerin, ezanların, Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma gibi isimlerin de hatırlattığı bir yeri işaret ediyor: İslâm dinini. Bu bakımdan örtü, ister istemez görüntü olarak, İslâmi bir referans anlamına bürünüyor.
Dünyada bu kadar zıt halleri içinde barındıran başka bir eşya var mıdır? Boyu doksan santim civarında, on gram ağırlığında var ya da yok, yumuşak, naif, renkleri var, ipek ya da pamuk özü çoğu kez...
Ama bir de örtüyle içkinleşen anlamlar var; en önemlisi, kadınların dünyayla çizdiği çok önemli bir sınır anlamında: istersen kral ol, istersen padişah, beyim... buradan ileri geçemezsin diyen sert bir nöbetçi asker gibi örtü. Bu manada bayrağa çok benziyor mesela.
Eni sonu bez parçasıdır o da. Ama insanların nazarında bayrak; bağımsızlık ve varoluş demektir. İşte örtünün de, sanırım bu vadide, politikalar nazarında stratejik bir önemi çıkıyor ortaya: Örtü; onu takan kadının, Müslüman kadın olmasına dair en bariz ve dışarıdan fark edilen bir varoluş işaretidir.
Kadınlar, onunla bedenlerini saklar, bütün diğerleri ve elalem olanlardan ve bütün kendileri olmayanlardan. Kadınlar ona sarınarak,"Ben sadece bedenimden ibaret değilim, benim ruhum var, kişiliğim var, ümidim var, çabam, heyecanlarım, sevinçlerim ve hüzünlerim var, ben bedenimden ibaret değilim" derler.
Örtü onurlu bir duruş, sabırlı ve dirençli bir beklemenin adıdır.
Bu manada, kadını sadece bedenden ibaret gören materyalist dünya görüşüyle taban tabana zıt bir duruşu vardır örtünen kadınların.
Örtü, Allah'ın emridir.
Nasıl ki; namaz kılsan olur, kılmasan da, oruç tutsan da olur tutmasan da, doğru da söyleyebilirsin yalan da, insanları öldürebilirsin de öldürmeyebilirsin de, hırsızlık yapsan da olur yapmasan da diyemeyeceğimiz gibi...
Örtünsen de olur örtünmesen de diyemeyiz. İnşaallah; bütün Müslümanım diyen kadınların, bir gün örtüyle tanışmalarını tabii ki diler ve dua ederiz. Ama hiçbir şey zorla olmaz. Ya da bizim dinsel ahlâkımızda zor ile yapılan hiçbir şeyin kıymeti yoktur. Sevmek, güvenmek ve teslim olmak esastır bizde.
Bu kadar rencide ettiğimiz, bu kadar kovaladığımız ve bu kadar yasakladığımız, hapse attığımız, vatandaşlıktan çıkartıp, sürgün ettiğimiz halde, nasıl da hâlâ örtülü olmaya devam ediyorlar diye soruyorlar. Buruk bir gülümsemeyle diyorum ki: Beni anlayabilmen için, önce bir şeyi gerçekten sevmiş olman gerek...
Bir şeyi gerçekten sevememenin, büyük bir tanrıtanımazlık alâmeti de olduğunu düşünüyorum. Allah kalbi mühürlenmişlerden eylemesin. Büyük nasipsizlik.
Allah merhamet versin yüreklerimize.
Dünya kimseye kalmıyor.
--ALINTIDIR...--