BAŞARIYI VERECEK OLAN ALLAH’TIR
Allah’a ve ahiret gününe iman edenler dünya hayatının çok kısa bir deneme süresi olduğunu bilirler. Bu nedenle de iman edenlerin dünya hayatındaki en önemli sorumluluklarından birisi, kendi nefislerini terbiye etmeleridir. İradeli davranmayı, en zor şartlarda dahi mütevekkil ve sabırlı olmayı, koşullar ne olursa olsun affedici ve hoşgörülü olmayı, kendi istek ve tutkularını değil Allah’ın rızasını ve rahmetini tercih etmeyi öğrenen bir kişi, etrafındaki insanların da güzel ahlakı kazanmaları için çalışma yapabilir. Çünkü müminler sadece kendi ahiretleri için değil, aynı zamanda çevrelerindeki insanların ahiretleri için de çaba gösterirler.
Allah’a iman eden her insan, kendi nefsini kötülüklerden korumakla sorumlu olduğu gibi, diğer insanlara Allah’ın varlığını ve birliğini anlatmakla ve iyiliği emredip kötülükten menetmekle de sorumludur. Ancak bu sorumluluğu yerine getirirken ihlas ve samimiyet çok önemlidir. Zira dünyada pek çok insan karşılığında maddi veya manevi bir kazanç elde etmek için çalışmakta, hatta pek çoğu bunu insanlığa hizmet gayesiyle yapmaktadır. Müminin ise yaptığı işlerde Allah’ın rızası, rahmeti ve cennetinden başka hiçbir beklentisi yoktur. Zaten etkili sonuç ve başarı da ancak o zaman elde edilir.
Unutulmamalıdır ki, hiç kimse hiç kimsenin kalbinde etki oluşturmaya güç yetiremez. Yapılan tebliği etkili ve hikmetli kılan, anlatan kişiye anlatım çarpıcılığı veren, dinleyen kişini göğsünü İslam’a açan Allah’dır. Eğer Allah dilerse yapılan tüm çalışmalar başarı ile neticelenir, eğer Allah izin vermezse bir çalışmanın başarı ile neticelenmesini kimse sağlayamaz. İşte bu nedenle müminler Allah yolunda hizmet ederlerken, tebliğ yapıp, insanların hidayeti için çaba gösterirlerken yaptıkları işin neticesini verecek olanın Allah olduğunu asla unutmazlar.
Verdikleri mücadele başarı ile neticelenirse, herhangi bir şımarıklığa veya büyüklenmeye kapılmaz, hamd edip Allah’a yönelirler. Aynı şekilde eğer yaptıkları çalışma başarısızlıkla neticelenirse, bunun da Allah’tan olduğu bilip hayırlı ve hikmetli olduğunu düşünürler. Çünkü asıl önemli olan bu hizmet yapılırken kişinin ihlaslı olması ve yalnızca Allah’ın rızasını gözetmesidir.
Nitekim Bediüzzaman Said Nursi de talebeleri ile yaptığı sohbetlerde bu konunun üzerinde önemle durmuştur. Yakınlarına her fırsatta sadece ihlasın önemli olduğunu vurgulayan Üstad, başarının Allah’tan olduğunu da çeşitli sohbetlerde belirtmiştir. Üstad yakınlarına sık sık Allah yolundaki hizmetlerinde çok şevkli ve istekli olmalarını, ancak neticeyi verenin Allah olduğunu da hiçbir zaman akıllarından çıkarmamalarını öğütlemiştir. Bu nasihatlardan birisi “Son Şahitler Bediüzzaman Said Nursi’yi Anlatıyor” kitabında şöyle aktarılmıştır:
Üstadımız daima derslerinde,
“Kardeşlerim bizim vazifemiz ihlas ile iman ve Kuran’a hizmet etmektir. Ama bizi muvaffak etmek ve halka kabul ettirmek, muarızları kaçırmak ise vazife-i İlahiye’dir. Biz buna karışmayacağız. Mağlup da olsak, kuvve-i maneviye ve hizmetimize noksanlık vermeyeceğiz. Bu noktadan kanaat etmek lazımdır. Mesela bir zaman İslam büyüğü Celaleddin Harzemşah’a demişler: “Cengiz’e karşı muzaffer olacaksın.” O demiş, “Vazifemiz cihad etmektir. Bizi galip etmek ise, vazife-i İlahiye’dir. Ona karışmam.” Ben de o kahraman-ı İslama iktidaen, benim vazifem hizmet-i imaniyedir. Kabul ettirmek Cenab-ı Hakk’a aittir. Vazifemi yaparım, Allah’ın vazifesine karışmam” derdi. (Son Şahitler Bediüzzaman Said Nursi’yi Anlatıyor, 3. Cilt, s 96)
Üstad’ın da belirttiği gibi bizim üzerimize düşen ihlasla ve azimle Allah yolunda gayret etmektir. Kuran’da belirtildiği gibi Allah kendi dinine yardım edenlere mutlaka yardım eder. Mümin bunun bilinci ile her durumda azimle ve şevkle Allah için çalışır. Çünkü mümine düşen Allah yolunda mücadele etmektir. Bunun karşılığının nasıl olacağını ise Allah bilir. Dilerse, bu çaba ve azmin karşılığında büyük başarılar verir, dilerse insan dünya hayatı boyunca çalışmalarının başarılarına şahit olamayabilir.
Ama şu bir gerçektir ki, eğer kişinin niyeti salihse ve yaptığı işi yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak için yapıyorsa o zaman, Allah’ın izni ile, her koşul altında başarılı olmuş olur. Çünkü bu insan dünya hayatında yaptığı işin nasıl sonuçlandığına şahit olamasa bile, ahirette yaptığı hizmetin ecrini almış olur. Zaten mümin için asıl önemli olan sonuç da budur.
İşte bu nedenle müminler yaptıkları her işte asıl olanın niyetleri olduğunu unutmamalı, başarıyı verecek olan Allah’a dua edip yaptıkları işlerin hayırla neticelenmesini talep etmelidirler.
Allah’a ve ahiret gününe iman edenler dünya hayatının çok kısa bir deneme süresi olduğunu bilirler. Bu nedenle de iman edenlerin dünya hayatındaki en önemli sorumluluklarından birisi, kendi nefislerini terbiye etmeleridir. İradeli davranmayı, en zor şartlarda dahi mütevekkil ve sabırlı olmayı, koşullar ne olursa olsun affedici ve hoşgörülü olmayı, kendi istek ve tutkularını değil Allah’ın rızasını ve rahmetini tercih etmeyi öğrenen bir kişi, etrafındaki insanların da güzel ahlakı kazanmaları için çalışma yapabilir. Çünkü müminler sadece kendi ahiretleri için değil, aynı zamanda çevrelerindeki insanların ahiretleri için de çaba gösterirler.
Allah’a iman eden her insan, kendi nefsini kötülüklerden korumakla sorumlu olduğu gibi, diğer insanlara Allah’ın varlığını ve birliğini anlatmakla ve iyiliği emredip kötülükten menetmekle de sorumludur. Ancak bu sorumluluğu yerine getirirken ihlas ve samimiyet çok önemlidir. Zira dünyada pek çok insan karşılığında maddi veya manevi bir kazanç elde etmek için çalışmakta, hatta pek çoğu bunu insanlığa hizmet gayesiyle yapmaktadır. Müminin ise yaptığı işlerde Allah’ın rızası, rahmeti ve cennetinden başka hiçbir beklentisi yoktur. Zaten etkili sonuç ve başarı da ancak o zaman elde edilir.
Unutulmamalıdır ki, hiç kimse hiç kimsenin kalbinde etki oluşturmaya güç yetiremez. Yapılan tebliği etkili ve hikmetli kılan, anlatan kişiye anlatım çarpıcılığı veren, dinleyen kişini göğsünü İslam’a açan Allah’dır. Eğer Allah dilerse yapılan tüm çalışmalar başarı ile neticelenir, eğer Allah izin vermezse bir çalışmanın başarı ile neticelenmesini kimse sağlayamaz. İşte bu nedenle müminler Allah yolunda hizmet ederlerken, tebliğ yapıp, insanların hidayeti için çaba gösterirlerken yaptıkları işin neticesini verecek olanın Allah olduğunu asla unutmazlar.
Verdikleri mücadele başarı ile neticelenirse, herhangi bir şımarıklığa veya büyüklenmeye kapılmaz, hamd edip Allah’a yönelirler. Aynı şekilde eğer yaptıkları çalışma başarısızlıkla neticelenirse, bunun da Allah’tan olduğu bilip hayırlı ve hikmetli olduğunu düşünürler. Çünkü asıl önemli olan bu hizmet yapılırken kişinin ihlaslı olması ve yalnızca Allah’ın rızasını gözetmesidir.
Nitekim Bediüzzaman Said Nursi de talebeleri ile yaptığı sohbetlerde bu konunun üzerinde önemle durmuştur. Yakınlarına her fırsatta sadece ihlasın önemli olduğunu vurgulayan Üstad, başarının Allah’tan olduğunu da çeşitli sohbetlerde belirtmiştir. Üstad yakınlarına sık sık Allah yolundaki hizmetlerinde çok şevkli ve istekli olmalarını, ancak neticeyi verenin Allah olduğunu da hiçbir zaman akıllarından çıkarmamalarını öğütlemiştir. Bu nasihatlardan birisi “Son Şahitler Bediüzzaman Said Nursi’yi Anlatıyor” kitabında şöyle aktarılmıştır:
Üstadımız daima derslerinde,
“Kardeşlerim bizim vazifemiz ihlas ile iman ve Kuran’a hizmet etmektir. Ama bizi muvaffak etmek ve halka kabul ettirmek, muarızları kaçırmak ise vazife-i İlahiye’dir. Biz buna karışmayacağız. Mağlup da olsak, kuvve-i maneviye ve hizmetimize noksanlık vermeyeceğiz. Bu noktadan kanaat etmek lazımdır. Mesela bir zaman İslam büyüğü Celaleddin Harzemşah’a demişler: “Cengiz’e karşı muzaffer olacaksın.” O demiş, “Vazifemiz cihad etmektir. Bizi galip etmek ise, vazife-i İlahiye’dir. Ona karışmam.” Ben de o kahraman-ı İslama iktidaen, benim vazifem hizmet-i imaniyedir. Kabul ettirmek Cenab-ı Hakk’a aittir. Vazifemi yaparım, Allah’ın vazifesine karışmam” derdi. (Son Şahitler Bediüzzaman Said Nursi’yi Anlatıyor, 3. Cilt, s 96)
Üstad’ın da belirttiği gibi bizim üzerimize düşen ihlasla ve azimle Allah yolunda gayret etmektir. Kuran’da belirtildiği gibi Allah kendi dinine yardım edenlere mutlaka yardım eder. Mümin bunun bilinci ile her durumda azimle ve şevkle Allah için çalışır. Çünkü mümine düşen Allah yolunda mücadele etmektir. Bunun karşılığının nasıl olacağını ise Allah bilir. Dilerse, bu çaba ve azmin karşılığında büyük başarılar verir, dilerse insan dünya hayatı boyunca çalışmalarının başarılarına şahit olamayabilir.
Ama şu bir gerçektir ki, eğer kişinin niyeti salihse ve yaptığı işi yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak için yapıyorsa o zaman, Allah’ın izni ile, her koşul altında başarılı olmuş olur. Çünkü bu insan dünya hayatında yaptığı işin nasıl sonuçlandığına şahit olamasa bile, ahirette yaptığı hizmetin ecrini almış olur. Zaten mümin için asıl önemli olan sonuç da budur.
İşte bu nedenle müminler yaptıkları her işte asıl olanın niyetleri olduğunu unutmamalı, başarıyı verecek olan Allah’a dua edip yaptıkları işlerin hayırla neticelenmesini talep etmelidirler.