Gülüşü Yaralı
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 6 Şub 2008
- Mesajlar
- 5,741
- Tepki puanı
- 3
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
- Konum
- ha bura :)
- Web Sitesi
- www.facebook.com
Bahçenin duvarlarını yıkabiliyor muyuz?
TARLALARA korkuluk koyarız. Bu korkuluklara, bostan korkuluğu veya kukla deriz.
Ellerini yana uzatmış öylece durur korkuluklar. Başına da şapka geçiririz, iğreti durur. Bununla kuşları aldatırız, kuşları ürkütürüz, gelip de taneleri yemesinler diye rızklarına mani oluruz.
Doğru mu yapıyoruz bilmiyorum. Çünkü korkuluğu oraya koyan kendince haklıdır, o böylece tahılını korumak niyetindedir. Ben de kendimce haklıyım. Bu işe başka pencereden bakarak, bir iki kuşun yiyeceğinden ne çıkar ki derim.
İşin ilginç tarafı kargalar bu oyuna gelmez, alay eder gibi kuklanın başına konup kuyruk sallar dururlar. Olan yine gariban kuşlara olur. Başaklardaki hazır taneleri yiyemedikleri için, yiyecek ararken ya arsız bir çocuğun sapan taşına hedef olurlar veya zemindeki bir yırtıcının dişlerinde hayata veda ederler.
* * *
"Bahçe duvarlarını yıkmayı emreden bir Peygamber’in müminlerine tarlaya kukla dikmek yakışmıyor." Denir ki, Medine’de Avf b. Malik sülalesi, Hz. Peygamber’i ziyaret ederler. Bu sülalenin aşiret bahçelerini hayli yüksek duvarlar kapatıyordu. Kimse bunların bahçelerine giremiyordu. Halk bu hali Hz. Peygamber’e şikáyet etti. Halkla aralarında yüksek duvarlar koydular, yardımlaşmanın ve sevginin bağını kopardılar diye sızlanmalar başlayınca Efendimiz (SAV) kendisini ziyarete gelen Avf b. Malik ailesine söyle konuştu:
"Ey Medineliler. Siz cahiliye döneminde henüz Allah’a inanmıyorken bile mutlaka yardım eder, mallarınızla bağışta bulunurdunuz. Sonra yüce Allah sizi İslam diniyle şereflendirdi, Peygamber’iyle tanıştırdı. Ne o, yoksa bundan sonra mı mallarınızı halktan sakınıyorsunuz? Ey Medineliler, insanoğlunun tarlanızdan yediğinden size sevap vardır. Yırtıcı hayvanların ve kuşların tarlanızdan yediklerinden dolayı size sevap vardır."
Hz. Peygamber’in bu serzenişini duyan Medineliler, hemen bahçelerine koştular. Ellerine kazmalarını ve balyozlarını alıp bahçelerinin duvarlarını yıktılar. Böylece ararlındaki bağları güçlendirdiler, kazançlarını insanlarla paylaştılar.
Bu muhteşem dönüşümü gören Allah’ın Resulü şöyle karşılık veriyordu Medinelilerin cömertliğine: "Cömert Allah’a yakındır. Cömert cennete yakındır. Cömert insanlara yakındır. Cömert ateşten uzaktır. Cimri Allah’tan uzaktır. Cimri cennetten uzaktır. Cimri insanlardan uzaktır. Cimri ateşe yakındır."
Mesele sadece bahçe duvarlarını yıkmak veya tarlalardan kuklaları kaldırmakla formüle edilecek kadar basit değildir elbette. Gönlümüzdeki kin, nefret, çekememezlik, kıskançlık, cimrilik ve isyanın kuklalarını sökebiliyor muyuz?
Nefret duvarlarını yıkabiliyor muyuz? Cennetle aramızdaki duvarları kaldırabiliyor muyuz? Veya dünyamıza kardeşlik, rahmet, merhamet, anlayış, tahammül, hoşgörü ve affedicilik duvarları kurabiliyor muyuz? Kimse dışarıda kalmasın diye her birimiz diğerimizi aynı ailenin birer ferdi olarak, aynı kaderi paylaşan tek yürek olarak bağrımıza basabiliyor muyuz?
Bugünlerde birbirimize aynı toprağın ürünüsünüz, aynı baba ve annenin Hz. Ádem ve Hz. Havva’nın çocuklarısınız diyebiliyor muyuz? Yoksa birbirimize yaban ve yalan düşmenin tohumlarını mı atıyoruz. Yoksa birilerinin attığı çirkin ve yaban tohumların zehirli ürünlerini mi devşirmeye başlıyoruz.
* * *
Bizim ortak kültürümüz, ortak imanımız öylesine dolu dolu, öylesine asil ki, yanlış yaparsak, birbirimize dargın kalırsak, birbirimize yumruk sıkarsak, bizi besleyen toprak bize beddua eder. Zemin bize beddua eder. Gök bize beddua eder. Melekler bize beddua eder. Toprağın altındaki ölüler bize beddua eder.
Sahabe hassasiyeti, anlamak isteyen, iman etmeyi becerebilen için ne kadar büyük dersler taşır. Peygamberimiz, "Veren el alan elden, üstteki el alttaki elden daha hayırlıdır" buyurmuştu ya, bunu iyi bilen sahabenin zenginleri ne yaparlardı biliyor musunuz? Fakire verecekleri altını avuçlarına alır ve şöyle derlerdi: "Haydi gel ve avucumun içindeki altını al, senin elin benim elimin üzerinde olsun."
Biz Peygamber’in (SAV) ölümsüz dokunuşlarını böylesine insanca anlayan yürekleri barındırdıkça yarına ümitle bakabileceğiz. İnsanımıza gidebilmenin, köprü kurabilmenin tek yolu da budur.
Nihat HATİPOĞLU