BAHAR YÜZLÜ İNSANLAR
Bulutlar birbiri ardına devriliyordu sanki.
Durdu.
İki eliyle bastonundan destek alıp, gökyüzüne kaldırdı.
Başı döndü.
Bu bulutlar nerden çıkmıştı?
...
Sabah apaydınlıktı hâlbuki ortalık.
Gün gülümsüyordu.
Canı dışarı çıkmak istemişti.
Bahardı çünkü...
Cıvıl cıvıldı her şey.
Çiçekler öyleydi.
Kuşlarda...
“Sahilde şöyle bir dolaşırım” diye düşünmüştü...
Ama şimdi birden değişmişti hava. İçi sıkıldı...
Hemen yanında ki tahta sıraya çöküverdi.
Gökyüzü kararmıştı hafiften...
Çocuklar geçiyordu yoldan...
Gençler geçiyordu yoldan...
İhtiyarlar geçiyordu.
"İhtiyarlar deyince içi cız etti.
Sabah hanımının söyledikleri geldi aklına...
"Ne o? Yine bastonsuz çıkıyorsun. Bahar geldi geleli çocuklaştın..."
Aslında doğru söylüyordu.
Bastonsuz yürüyemezdi ki.
Gençliğe dönmek mümkün müydü?
İçi bir daha "cız" etti.
"Ben bir ihtiyarım" diye düşündü...
...
Ilık bir yağmur başladı...
O sırada karşı caminin kapısında insanlar belirdi.
Eller üstünde bir tabut ağır ağır ilerliyordu.
Gözleri yaşardı.
Günü geline herkes gidiyordu işte...
Gitmek. Sonsuza doğru...
İçi burkuldu. Hemen yanı başında ki rengarenk menekşelere baktı.
"Bu"dedi, "belki"de yaşadığım baharların sonuncusudur.
Ağlıyordu...
"Bu benim son baharımdır."
...
O tahta sırada kaç saattir oturduğunun farkında değildi.
Yağmur dinmişti.
Güneş sevimli ışıklarını yaymıştı yine gökyüzüne.
Yoldan insanlar geçiyordu.
İnsanlar gülüyordu.
Çocuklar gülüyor, gençler gülüyor, ihtiyarlar gülüyordu.
Yoldan gülen insanlar geçiyordu.
Bahar yüzlü insanlar.
Gözyaşlarını silip gülümsedi.
"Kalk be delikanlı" dedi kendi kendine...
"Yaşamasını bilene, ölümden sonrası sonsuz bahar..."
Bir ihtiyar, bastonunu koltuğunun altında çocuklar gibi koşuyordu...
ALINTI
Bulutlar birbiri ardına devriliyordu sanki.
Durdu.
İki eliyle bastonundan destek alıp, gökyüzüne kaldırdı.
Başı döndü.
Bu bulutlar nerden çıkmıştı?
...
Sabah apaydınlıktı hâlbuki ortalık.
Gün gülümsüyordu.
Canı dışarı çıkmak istemişti.
Bahardı çünkü...
Cıvıl cıvıldı her şey.
Çiçekler öyleydi.
Kuşlarda...
“Sahilde şöyle bir dolaşırım” diye düşünmüştü...
Ama şimdi birden değişmişti hava. İçi sıkıldı...
Hemen yanında ki tahta sıraya çöküverdi.
Gökyüzü kararmıştı hafiften...
Çocuklar geçiyordu yoldan...
Gençler geçiyordu yoldan...
İhtiyarlar geçiyordu.
"İhtiyarlar deyince içi cız etti.
Sabah hanımının söyledikleri geldi aklına...
"Ne o? Yine bastonsuz çıkıyorsun. Bahar geldi geleli çocuklaştın..."
Aslında doğru söylüyordu.
Bastonsuz yürüyemezdi ki.
Gençliğe dönmek mümkün müydü?
İçi bir daha "cız" etti.
"Ben bir ihtiyarım" diye düşündü...
...
Ilık bir yağmur başladı...
O sırada karşı caminin kapısında insanlar belirdi.
Eller üstünde bir tabut ağır ağır ilerliyordu.
Gözleri yaşardı.
Günü geline herkes gidiyordu işte...
Gitmek. Sonsuza doğru...
İçi burkuldu. Hemen yanı başında ki rengarenk menekşelere baktı.
"Bu"dedi, "belki"de yaşadığım baharların sonuncusudur.
Ağlıyordu...
"Bu benim son baharımdır."
...
O tahta sırada kaç saattir oturduğunun farkında değildi.
Yağmur dinmişti.
Güneş sevimli ışıklarını yaymıştı yine gökyüzüne.
Yoldan insanlar geçiyordu.
İnsanlar gülüyordu.
Çocuklar gülüyor, gençler gülüyor, ihtiyarlar gülüyordu.
Yoldan gülen insanlar geçiyordu.
Bahar yüzlü insanlar.
Gözyaşlarını silip gülümsedi.
"Kalk be delikanlı" dedi kendi kendine...
"Yaşamasını bilene, ölümden sonrası sonsuz bahar..."
Bir ihtiyar, bastonunu koltuğunun altında çocuklar gibi koşuyordu...
ALINTI