Aziz Mahmut Hüdai Hazretleri Bursa'da bir kadıdır.. herşey bir boşanma davasının huzuruna gelmesiyle başlar...
Eş olan bayan eşinin bir süredir ortadan kaybolduğunu iddia etmekte ve boşanmak istemektedir..Kocası ise hac vazifesini ifa ettiğini söylemekte..hatta Bursalı hacılara hediyelik birkaç eşya emanet ettiğini iddia etmektedir…oysaki bu kadar kısa bir sürede hac gibi meşakkatli ve uzun bir yoldan dönmek mümkün değildir…
Kadı kararını verir…hacdan gelecek olan Bursalı hacılar daha şehre girmeden önce toplanıp huzuruna getirilecek ve sorgulanacaktır…
Denilen yapılır…olay doğrudur..gerçekten de adam hac yapmış ve arkadaşlarına hediyelikler emanet etmiştir…dava kapanır…ancak bu kadı’nın içinde ukde olarak kalır ve günlerce düşünmesine vesile olur…
Gidip o adamı bulur ve böyle bir mucizeyi gerçekleştirmek için kimden feyz aldığını sorar…ve adamın söyledikleri doğrultusunda zamanın evliyalarından Üftade Hazretlerini gider bulur ve tüm malını mülkünü bırakıp onun öğrencisi olmayı ister…kendini tamamen dünya nimetlerinden uzak tutmayı başaran bu uğurda Pazar yerinde kadı kıyafetleriyle ciğer satan,tuvaletleri temizleyen ve benliğini Allahu tealaya adayan Hüdai Hz.leri en kısa zamanda Üftade Hz.lerinin en gözde öğrencisi olur…ve ona her sabah namazında uyanıp hocasının abdest suyunu ısıtma görevi verilir…bir sabah kötü bir kabusla uyanan Hüdai Hz.leri hocasının suyunu ısıtmakta geç kaldığını fark eder ve su dolu ibriği göğsüne bastırıp hocasından özür diler…Üftade Hz. Israrla suyla abdest almak ister …suyun üzerinden dumanlar yükselmektedir…O gün Üftade Hz. ^^Bu su belli ki odunla ısınmamış..Allah aşkıyla ısınmış…sen artık oldun…ayrılma zamanımız geldi^^…der ve onu başka bir yere öğrenci yetiştirmeye gönderir… kısa zaman sonra da hakkın rahmetine kavuşur…
DOĞRU ADRES
Kendisi gibi hayatı da örnek olan bu devasa yüreğin, mübarek hedefi doğrultusunda uğradığı ilk durak, Eskici Mehmed Dede olmuştur. Mübarek zatın “Senin nasibin bizden değildir! Üftâde Hazretlerine gitsen gerek!” cümlesi onun beraatına vesile teşkil etmiştir. Doğru adresi alan Kadı Mahmut Efendi hiç vakit kaybetmeden Üftâde Hazretleri’nin yoluna koyulur. Az gider uz gider derken, Üftâde Hazretleri’nin dergâhına yaklaşır. Tam bu sırada atının ayakları, kayalara saplanır. Atını oracıkta bırakıp, hedefe doğru yürümeye devam eder. Dergâha yaklaşınca karşısına çıkan ilk kişiye, “Allah’ın selâmı üzerine olsun ey derviş!”. “Ben, Bursa kadısıyım. Var git, geldiğimi söyle Üftâde Hazretleri’ne, onu göreceğim!”der. Kapıdaki yaşlı derviş önce acı acı güler, sonra, “Üftade benim evlâdım!” der. “Ama bu kapı, yokluk kapısıdır; varlıkla girilmez. Eğer şanını, şöhretini, servetini, sâmânını bu kapının önünde bırakamayacaksan, var git işine. Kendine yazık etme!” Bu sözler karşısında iyiden iyiye mahcup olan Sivrihisarlı Mahmut Efendi, mahcubiyetten ne diyeceğini bilemez bir hâlde ve pişmandır. Üftâde Hazretleri, devam eder: “Bu yol çilelidir. Görmüyor musun, atın bile döndü geriye!” her şeye rağmen bu kapıya geldiğini söyleyen Kadı Mahmut, dünyanın yalancı yüzünden sıyrılır ve Rabbine şu yakarışta bulunur: “Allah’ım! Ne olur beni bu kapıdan ayırma. İçime dolan bu huzur hiç bitmesin.”
NEFSİN ISLAHI ZORDUR
Fakat girdiği yol çetin bir yoldur. Halkın tabiriyle “koskoca kadı” bir dervişin her dediğini yapmakta, nefsini ıslah edebilmek için gâh sırtına vurup ciğer satmakta gâh hamal gibi yük taşımaktadır. Fakat nefsi ıslah etmek kolay değildir. Bunun kolay olmayacağının farkında olan Sivrihisarlı Mahmut Efendi’nin, kalbini ıslah için giriştiği bir başka sahne “Kadı Mahmut’u Aziz Mahmut Hüdâyî’ye çevirecek sırlı anahtar gibidir. Kadı Mahmut, bu sırlı anahtardan habersiz, tekkenin tuvaletlerinin temizliğiyle ilgilenirken sokaktan geçen bir tellâlın sesi, bütün avluyu doldurur. Tellâl, Bursa’ya yeni kadının atandığını duyurmaktadır. Tam bu esnada nefis, Kadı Mahmut’a son darbesini indirir. “Sen!” der, “Devam et tuvaletleri temizlemeye, bak başkaları senin koltuğuna oturdu bile!”
Nefsinin bu son kuvvetli saldırısına hazırlıklı yakalanan Kadı Mahmut Efendi, “Boş versene!” der, “Senin bu hizmetlere dahi lâyık olduğun söylenemez!” İşte bu his ve düşünce ufkunun zaman gergefine işlendiği vakit, tarih sahnesinde “Kadı Mahmut Efendi” isminin Aziz Mahmut Hüdâyî’ye çevrildiği vakittir. Zira artık kalbi perdeyi sıyırmış, perde ötesi güzelliklere aşina olmuştur.
Dönem padişahlarından II.Osman ülkedeki bütün velileri huzuruna çağırır…ve elindeki iğne kutusunda ne olduğunu bilenin onun danışmanı olacağını söyler…Bütün veliler orada olsa olsa iğne vardır padişahım derler…sıra Aziz Mahmut Hüdai Hazretlerine gelir...cevap verir..
^^Padişahım…ben o kutuda ne olduğunu bilemem…O kutuya iğne de sığabilir…bir küçük kertenkele de..^^diye cevap verir…Kutuda gerçekten kertenkele vardır ve hayretler içinde kalan padişah onu danışmanı ilan eder…Rüyalarını yorumlatmaya ferman gönderdiğinde bile fermanın içindekiler dahi okunmadan cevabı yazılmıştır…
Üftade Hz.lerinin bir duası vardır…Padişahlar peşin sıra yürüsün diye…Onu ziyarete gelen padişah Hüdai Hzlerini atına bindirir ve peşi sıra yürür…Hüdai Hz sırf hocasının duasını gerçekleştirmek adına bunu yaptığını söyler…
Aziz Mahmut Hüdai Hazretleri mütevazi bir hayat sürdürmüş ve dergahında birçok öğrenci yetiştirmiştir.Bir duası vardır…
^^Beni sevenler..türbemde bir kez dahi gelip fatiha okuyanlar…denizde boğulmasın…ömrü boyunca yokluk yüzü görmesin…^^…
Türbesi Üsküdar’dadır…Allah bir gün ziyaret edip ruhuna fatiha okumayı nasip eder inşallah
Eş olan bayan eşinin bir süredir ortadan kaybolduğunu iddia etmekte ve boşanmak istemektedir..Kocası ise hac vazifesini ifa ettiğini söylemekte..hatta Bursalı hacılara hediyelik birkaç eşya emanet ettiğini iddia etmektedir…oysaki bu kadar kısa bir sürede hac gibi meşakkatli ve uzun bir yoldan dönmek mümkün değildir…
Kadı kararını verir…hacdan gelecek olan Bursalı hacılar daha şehre girmeden önce toplanıp huzuruna getirilecek ve sorgulanacaktır…
Denilen yapılır…olay doğrudur..gerçekten de adam hac yapmış ve arkadaşlarına hediyelikler emanet etmiştir…dava kapanır…ancak bu kadı’nın içinde ukde olarak kalır ve günlerce düşünmesine vesile olur…
Gidip o adamı bulur ve böyle bir mucizeyi gerçekleştirmek için kimden feyz aldığını sorar…ve adamın söyledikleri doğrultusunda zamanın evliyalarından Üftade Hazretlerini gider bulur ve tüm malını mülkünü bırakıp onun öğrencisi olmayı ister…kendini tamamen dünya nimetlerinden uzak tutmayı başaran bu uğurda Pazar yerinde kadı kıyafetleriyle ciğer satan,tuvaletleri temizleyen ve benliğini Allahu tealaya adayan Hüdai Hz.leri en kısa zamanda Üftade Hz.lerinin en gözde öğrencisi olur…ve ona her sabah namazında uyanıp hocasının abdest suyunu ısıtma görevi verilir…bir sabah kötü bir kabusla uyanan Hüdai Hz.leri hocasının suyunu ısıtmakta geç kaldığını fark eder ve su dolu ibriği göğsüne bastırıp hocasından özür diler…Üftade Hz. Israrla suyla abdest almak ister …suyun üzerinden dumanlar yükselmektedir…O gün Üftade Hz. ^^Bu su belli ki odunla ısınmamış..Allah aşkıyla ısınmış…sen artık oldun…ayrılma zamanımız geldi^^…der ve onu başka bir yere öğrenci yetiştirmeye gönderir… kısa zaman sonra da hakkın rahmetine kavuşur…
DOĞRU ADRES
Kendisi gibi hayatı da örnek olan bu devasa yüreğin, mübarek hedefi doğrultusunda uğradığı ilk durak, Eskici Mehmed Dede olmuştur. Mübarek zatın “Senin nasibin bizden değildir! Üftâde Hazretlerine gitsen gerek!” cümlesi onun beraatına vesile teşkil etmiştir. Doğru adresi alan Kadı Mahmut Efendi hiç vakit kaybetmeden Üftâde Hazretleri’nin yoluna koyulur. Az gider uz gider derken, Üftâde Hazretleri’nin dergâhına yaklaşır. Tam bu sırada atının ayakları, kayalara saplanır. Atını oracıkta bırakıp, hedefe doğru yürümeye devam eder. Dergâha yaklaşınca karşısına çıkan ilk kişiye, “Allah’ın selâmı üzerine olsun ey derviş!”. “Ben, Bursa kadısıyım. Var git, geldiğimi söyle Üftâde Hazretleri’ne, onu göreceğim!”der. Kapıdaki yaşlı derviş önce acı acı güler, sonra, “Üftade benim evlâdım!” der. “Ama bu kapı, yokluk kapısıdır; varlıkla girilmez. Eğer şanını, şöhretini, servetini, sâmânını bu kapının önünde bırakamayacaksan, var git işine. Kendine yazık etme!” Bu sözler karşısında iyiden iyiye mahcup olan Sivrihisarlı Mahmut Efendi, mahcubiyetten ne diyeceğini bilemez bir hâlde ve pişmandır. Üftâde Hazretleri, devam eder: “Bu yol çilelidir. Görmüyor musun, atın bile döndü geriye!” her şeye rağmen bu kapıya geldiğini söyleyen Kadı Mahmut, dünyanın yalancı yüzünden sıyrılır ve Rabbine şu yakarışta bulunur: “Allah’ım! Ne olur beni bu kapıdan ayırma. İçime dolan bu huzur hiç bitmesin.”
NEFSİN ISLAHI ZORDUR
Fakat girdiği yol çetin bir yoldur. Halkın tabiriyle “koskoca kadı” bir dervişin her dediğini yapmakta, nefsini ıslah edebilmek için gâh sırtına vurup ciğer satmakta gâh hamal gibi yük taşımaktadır. Fakat nefsi ıslah etmek kolay değildir. Bunun kolay olmayacağının farkında olan Sivrihisarlı Mahmut Efendi’nin, kalbini ıslah için giriştiği bir başka sahne “Kadı Mahmut’u Aziz Mahmut Hüdâyî’ye çevirecek sırlı anahtar gibidir. Kadı Mahmut, bu sırlı anahtardan habersiz, tekkenin tuvaletlerinin temizliğiyle ilgilenirken sokaktan geçen bir tellâlın sesi, bütün avluyu doldurur. Tellâl, Bursa’ya yeni kadının atandığını duyurmaktadır. Tam bu esnada nefis, Kadı Mahmut’a son darbesini indirir. “Sen!” der, “Devam et tuvaletleri temizlemeye, bak başkaları senin koltuğuna oturdu bile!”
Nefsinin bu son kuvvetli saldırısına hazırlıklı yakalanan Kadı Mahmut Efendi, “Boş versene!” der, “Senin bu hizmetlere dahi lâyık olduğun söylenemez!” İşte bu his ve düşünce ufkunun zaman gergefine işlendiği vakit, tarih sahnesinde “Kadı Mahmut Efendi” isminin Aziz Mahmut Hüdâyî’ye çevrildiği vakittir. Zira artık kalbi perdeyi sıyırmış, perde ötesi güzelliklere aşina olmuştur.
Dönem padişahlarından II.Osman ülkedeki bütün velileri huzuruna çağırır…ve elindeki iğne kutusunda ne olduğunu bilenin onun danışmanı olacağını söyler…Bütün veliler orada olsa olsa iğne vardır padişahım derler…sıra Aziz Mahmut Hüdai Hazretlerine gelir...cevap verir..
^^Padişahım…ben o kutuda ne olduğunu bilemem…O kutuya iğne de sığabilir…bir küçük kertenkele de..^^diye cevap verir…Kutuda gerçekten kertenkele vardır ve hayretler içinde kalan padişah onu danışmanı ilan eder…Rüyalarını yorumlatmaya ferman gönderdiğinde bile fermanın içindekiler dahi okunmadan cevabı yazılmıştır…
Üftade Hz.lerinin bir duası vardır…Padişahlar peşin sıra yürüsün diye…Onu ziyarete gelen padişah Hüdai Hzlerini atına bindirir ve peşi sıra yürür…Hüdai Hz sırf hocasının duasını gerçekleştirmek adına bunu yaptığını söyler…
Aziz Mahmut Hüdai Hazretleri mütevazi bir hayat sürdürmüş ve dergahında birçok öğrenci yetiştirmiştir.Bir duası vardır…
^^Beni sevenler..türbemde bir kez dahi gelip fatiha okuyanlar…denizde boğulmasın…ömrü boyunca yokluk yüzü görmesin…^^…
Türbesi Üsküdar’dadır…Allah bir gün ziyaret edip ruhuna fatiha okumayı nasip eder inşallah