Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Azabı acele istemeleri (1 Kullanıcı)

osmanyusuf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
387
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
*
Azabı acele istemeleri
Dünyadaki birçok ülkede cahili eğitim ve kültür fa*aliyetleri sürdürülmekte, ve bu faaliyetlerin- neticesinde sayıları milyarları aşan cahili kimlikler oluşmaktadır. Bu insanlar İslam'a, bu insanlar İlahi vahye yabancıdırlar. Hakka ve hakikate yabancı olan, Hatta bunun da ötesinde batılı hak olarak kabul eden bu insanlar İlahi mesaj ve Sünetullah gerçeği ile karşılaştıkları zaman bir kısmı tasdik, bir kısmı sükut ve büyük bir kısmı da şaşkınca inkar edebilecektir. Şeytani öğretilerle şeytana ve şeytanın dostlarına kulluk yapan insanlar, yaşadıkları kulluk psikolojisi ile velvele yapacaklar ve kendilerini cid*di bir şekilde uyaran müslümanları, gayri ciddi tavırlarla alaya alacaklardır.
Kur'an'ı Kerim'de beyan edildiği gibi geçmiş hıristiyanlardan ve yahudilerden bir kısmı şu batıl ifadeyi kullanmışlardı.
"Ey Allah eğer (bu kitab) senin tarafından gelmiş bir hak ise durma bizim üzerimize taş yağdır veya
(daha) acıklı bir azab getir." Enfal 32
Bozuk bir akide ile Allah'a inanan, Resulullah (s.a.v.)'e ve Kur-an'ı Kerim'e ise iman etmeyen günümüz hıristiyanlarından ve yahudilerinden bu gibi batıl ifadeler yine gelebilecektir. Çünkü Resulul*lah (s.a.v.)'e ve Kur'an'ı Kerim'e iman etmedikleri içirt ateistlerle aynı tavrı gösterebilecekler ve Kur'an'ı Ke*rim'deki İlahi tehditleri şaşkınca bir alay ve küfrî bir in*kar ile karşılayabileceklerdir.
Kendilerini müslüman olarak adlandıran ancak Kur'an'ı Kerim'e yabancı olan insanların bulunduğu ülkelerde de benzer olaylar yaşanabilecektir. Çünkü kendilerini müslüman olarak adlandıran bu insanlar, yaşantılarına müdahale etmeyen bir kitabı sahiplenmek*te, raftan inmeyen veya mushaf torbasından çıkmayan Kur'an'ı Kerim'i işaret ederek, "Bu Kitab, bizim İlahi ki*tabımızdır" demektedirler. Halkında müslüman olan ülkelerde tağutu temsil eden birçok müstekbir bu ne*denle Kur'an'ı Kerim'den rahatsız olmamaktadır. Kendilerine ve emperyalist çıkarlarına müdahale hakkı tanınmayan, raflarda ve mushaf torbalarında veyâ Rabbani mesajını anlamayan hafızların dilinde bir garib olan Kur'an'ı Kerim'den neden rahatsız olsunlar ki?
Net ve açık tebliğin gündeme gelmesi ile, yaşan*makta olan bu muğlak durum elbetteki değişmeye başlayacaktır. Allah'a inanan fakat İslamı bilmeyen sa*mimi insanları aldatmak için ellerine Kur'an'ı Kerim'i alarak söz meydanlarında; "Bu yüce kitâb, bizim İlahi ki*tabımızdır." diyen müstekbirler ve bel'amlar, ellerine aldıkları o Kitâbları yükselen davete şahit olacaklardır: Dünyevi çıkar ve menfaatlerine düşkün olanlar, bu İlahi
davetten rahatsız olacaklar ve yaşamadıktan Kitabı elle*rine alarak ne kendilerini ne de çevresindeki insanları aldatamayacaklarını anlayacaklardır. İşte böyle bir du*rumda, Kur'an'ı Kerim'e kimlerin sahip çıktığı ye Kur'an'ı Kerim'in kimlerin Kitab'ı olduğu ortaya çıkacaktır.
Yakinen iman ettikleri Kur'an'ı Kerim'e sahip çıkan ve Sünnetullahın gerektirdiği net ve açık tebliği günde*me getiren dünya müslümanları çeşitli alay ve inkarlarla karşılaşabileceklerdir, İlahi hükümlerle Allah'a kulluğa davet edilen ve Sünnetullah gerçeği ile tehdit edilen dünya müstekbirleri, hükmü çerçevesine girdikleri Sünnetullah'a inanmadıklarını ifade ederek; "Madem ki dünyada helakle tehdit ediliyoruz, söyleyin Rabbinize bizleri helak edecek azabı hemen göndersin" diyebile*ceklerdir
Çünkü geçmiş kavimler bu gibi batıl ifadelerle küfre ve helake sürükleyen şeytan aleyhîllane, çağdaş dostlarını da aynı batıl ifadelerle aynı akibete sürükle*mek isteyecektir.
Derler ki "Eğer doğru söyleyenlerden iseniz, bu va'dolunan (azab) ne zaman?" De kİ: "Size va'dolunan (belirlenmiş) öyle bir gündür ki, siz ondan ne bir saat ertelenebilirsiniz, ne de öne alınabilirsiniz." Sebe 29:30
 

osmanyusuf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
387
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Dediler ki: "Seni, bize, bizi ilahlarımızdan çevir*mek için mi geldin. Şu halde eğer doğru sözlülerden isen, bize va'detmekte olduğun şeyi (biz helak edecek azabı şimdi) bize getir. Ahkaf 22
Bunun üzerine kendi, kavminin (Lut'a) cevabı yalnızca: "Eğer doğru söyleyenlerden isen, bize (va'dettigin) Allah'ın azabını getir." demek oldu. Ankebut 29
Onlar senden, azabın hemen getirilmesini istiyor*lar. Allah, elbetteki vaadinden dönmeyecektir. Gerçek*ten Habbinin katında bir gün, sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir. HACC47
Senden azabı acele (getirmeni) istiyorlar. Eğer takdir edilmiş bir ecel (belirlenmiş bir vakit) olma*saydı, azab onlara muhakkak gelmiş olurdu. Elbette o (azab), kendileri farkında değilken onlara ansızın ge*lecektir. Ankebut53
İnsan, bilindiği gibi aceleci olan bir varlıktır. Karşılaştıkları İlahi hükümlere ve Sünnetullah'a iman etmeyen kimseler şeytanın etki sahasına girmekte ve şeytani telkinlere kapılarak, inanmadıkları azabın he*men gelmesini istemektedirler. Kendileri va'dedilen aza*ba inansalar, elbetteki bu azabı talep etmezlerdi.
Bu kimseler Sünnetullah gerçeğine inanmadıkları gibi geçmiş tarihten ve yaşanan örneklerden de ibret al*mayan sapıklardır. Merhum Mehmet Akif bu gerçeği ne güzel dile getirmiştir.
Geçmişten adam hisse kaparmış? Ne masal şey…
Beşbin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
Tarih tekerrür diye tarif ediyorlar , Hiç ibret alınsa tekerrür mü ederdi?

Mühlet
Allah (c.c.)'ın ayetlerine ve sünnetine iman etme*yen, geçmiş tarihten ve yaşanan örneklerden ibret almayan sapıklar, kendilerine va'dedilen azabı acele isteme*lerine rağmen Rahman ve Rahim olan Rabbimiz onlara bir süre, bir mühlet vermektedir.
Artık bu sözü yalan sayanları sen bana bırak. Biz onları bilmeyecekleri bir yönden derece derece aza*ba yaklaştırıyoruz. Ben onlara mühlet veriyorum. Hiç şüphe yok ki Benim düzenim (onların müstahak olduğu fendim) sağlamdır. Kalem 44. .45
Andolsun ki senden evvelki peygamberlerle de alay edildi, Ben o kafirlere bir mühlet (fırsat) verdim. Sonra onlan (azabla) yakalayıverdim. İşte nasılmış sonuçlandırmam. Ra'd32
Sen şimdi o kafirlere bir mühlet ver, onlara az bir süre tanı. Tarık 17
Eğer seni yalanlıyorlarsa onlardan Önce Nuh, Ad, Semud kavmi de, İbrahim'in kavmi de ve Lut'un kavmi de, Medyen halkı da yalanlamıştı. Musa da ya*lanlanmıştı. Ben de o kafirlere bir mühlet verdim, son*ra da onları yakalayıverdim. Nasılmış benim (inkarcı*ları) inkarım (inkılabım). Hacc 42.44
Allah (cc.) bu mühleti, İlahi davete muhatap olan bütün insanlara tanımaktadır. Tabi ki bu mühletin verilmesinde birçok hikmetler bulunmaktadır: Bu mühletin verilmesinde ilk neden, İlahi davetin geniş boyutlarıyla gün yüzüne çıkması ve davete muhatap olan insanlar tarafından yeterince anlaşılabilmesi içindir.
Bilindiği gibi cahili sitemlerde yaşayan insanlar, ca*hili propagandaların tesirinde kalabilmekte ve bilerek veya bilmeyerek cahili değer ölçülerine sahip çıkmakta*dırlar. Karşılaştıkları Rabbani gerçeklerin, cahili değer ölçüsüyle değerlendirecek olan insanlar, elbetteki Rab*bani gerçekleri kavrayamayacaklar ve kavrayamadıkları bu gerçeklere karşı çıkacaklardır. Cahili sistemler ta*rafından empoze edilen bu gibi birikimler, İlahi davet ile bu davete muhatap olan insanlar arasında birer engel durumundadır, İlahi davetin davete muhatap olan insan*larca anlaşılabilmesi için bu gibi cahili birikimlerin izale edilmesi gerekmektedir. Cahiliyeyi muhatap alan Kur'an'ı Kerim ayetleri başlangıç ve gelişim aşamaları dikkate alınarak incelendiği zaman, Rabbani davetin söz konu*su cahili birikimlere hikmetli bir şekilde müdahale ettiği müşahade edilecektir.
İlahi daveti gündeme getiren bütün peygamberler kavimlerine verilen mühlet süresince, İlahi davetin anlaşılmasına engel olan cahili birikimleri ve cahili değer ölçülerini Rabbani yaklaşımlarla izale etmektedirler. Rabbani davetin süreklilik kazandığı bu mühlet zarfında İlahi davet ile insanlar arasındaki, psikolojik ve sosyolo*jik cahili engeller kaldırılmakta, kabul edenler neyi kabul ettiklerini, reddedenler de neyi reddettiklerini bilmektedir*ler. Yine bu mühlet zarfında İlahi davet net ve açık ola*rak her köşeye, her insana ulaşmakta ve davete muha*tap olan insanlar Allah (c.c.)'ın rahmeti ve azabı ile karşı karşıya getirilmektedir. Nitekim vuku bulan bazı mucizeler de, bu mühlet içerisinde tecelli etmektedir.
Netice olarak bazı insanlar sapıklıktan rucu etmekte, İlahi daveti anlamalarına rağmen dünyevi menfaatleri için küfürlerinde inat edenler ise şiddetli azaba müstahak ol*maktadır.
Tabi ki kendilerine tanınan mühletin sonunda helak edilmeleri, küfürlerinde inat etmeleri ile ilgili bir hadise*dir, İlahi daveti kabul edenlerin ise felah bulacakları, Al*lah (c.c.)'ın affına mazhar olacakları ve helak edilmeye*cekleri bir gerçektir. Çünkü bilindiği gibi toplumların helakı ile ilgili Sünnetullah Allah (c.c.)'ın ayetlerini inkar eden ve bu inkarlarından vazgeçmeyen kavimler üzerine tecelli etmektedir.
Sünnetullah gereği helak edilen kavimler kendileri*ne verilen mühlet zarfında küfürlerinden vazgeçmeyen, küfürlerinde ısrar eden kavimlerdir. Bunlara tanınan mühlet, bunlara bir hayır getirmemiştir.
O küfredenler, kendilerine tanıdığımız mühleti sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, biz onlara günahları daha da artsın diye mühlet vermekteyiz. Onlar için hor ve zelil edici bir azab vardır. Al-i İmran 178
Azabdan başka bir şey mi bekliyorlar?
Davet edildikleri İlahi hükümlere ve Sünnetullah'a iman etmeyen kimselere tanınan mühlet, bu kimseler için bir fitne, bir deneme unsuru olmaktadır. Kendilerine tanınan mühlet zarfında bazı kimseler sapıklıktan rucu etmekte, bazı kimseler ise bu mühleti yanlış yorumlayarak sapıklıkta ve küfürde ısrar etmektedirler.
Andolsun ki eğer, onlardan azabı sayılı bir müd*dete kadar ertelesek, mutlaka: "Onu (bizden) alıkoyan nedir?" derler. Haberiniz olsun ki, o (azabın) onlara geleceği gün, onlardan geri çevrilecek değildir ve ala*ya aldıkları şey, kendilerini kuşatacaktır. Hud 8
Kendilerine tanınan mühleti batıl yaklaşımlarla yo*rumlayarak sapıklıkta ve küfürde ısrar eden kimselere; "Allah (c.c.)'ın sünnetini gözetin ve azabtan başka birşey beklemeyin" denilmektedir. Çünkü sapıklıkta ve küfürde ısrar eden bu kimselerin başka bir şey bekle*meye haklan yoktur.
Onlar, kendilerinden önce gelip geçmişlerin (acıklı) günleri gibi bir günden başkasını mı bekliyor*lar? De ki: "Bekleyin ben de sizinle beraber bekleyen*lerdenim. Yunus 102
(Kafirler) Kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rabbinin emrinin (onlara erişip) çatmasından başka birşey mi beklerler. Onlardan öncekiler de böyle yaptılar. Allah (cc) onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı. Böylece yaptıkları*nın cezası onları çarpmış, alaya aldıkları şey kendile*rini kuşatıvermiştir. Nahl 33-34
Artık, onlar o saatten ve onun kendilerine ansızın gelmesinden başkasını mı gözlüyorlar? Onun işaret*leri gelmiştir. Fakat kendilerine geldikten sonra öğüt alıp-anlamaları neye yarar. Muhammed 18
Zikrettiğimiz son ayet-i kerimede de beyan edildiği gibi azabı gördükleri zaman inanmaları, teslim olmaları hiçbir yarar sağlamayacaktır. Çünkü kendilerine geçmiş kavimlerden örnekler verilmiş, örneklerde adı geçen ka*vimlerin azabı gördükleri zaman iman etmelerinin kendi*lerine hiçbir yarar sağlamadığı açıkca beyan edilmiştir.
Onlar bizim azabımızı gördükleri zaman dediler ki: "Allah’ın birliğine iman ettik, O'na şirk koştuğu*muz şeyleri inkar ettik." Azabımızı gördükleri zaman imanları kendilerine fayda verecek değildi. (Bu) Al*lah'ın kulları arasında süregelen sünnetidir. îşte ka*firler burada hüsrana uğramışlardır. Mümin 84.85
Biz kendilerinden önce nicelerini yıkıma uğrattık da feryad ettiler, âncak kurtulma zamanı değildi. Sad 3
Geçmiş kavimlerden bu gibi örnekler verilerek Al*lah (c.c.)'ın sünneti açıklanmakta ve İlahi davete muhatap olan insanlara, azab gelmezden önce iman etmeleri, teslim olmaları emredilmektedir. Çünkü azab gelmezden önce iman etmemişlerse, azabı gördükten sonra ki imanları kendilerine bir yarar sağlamayacaktır.
Onlar kendilerine illa meleklerin gelmesini mi ya da Rabbinin emrinin gelmesini mi veyâ Rabbinin ayetlerinden birinin gelmesini mi bekleyip-gözlüyorlar. Rabbinin ayetlerinden biri geldiği gün daha önce iman etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış kimseye (o günkü) imanı hiç bir fayda vermez. De ki: "Bekleyip gözleyin, şüphesiz bizde bekleyip-gözlemekteyiz." Enam 158
Kur'an'ı Kerim'de zikredilen Yunus (a.s.)'ın kavmi ise bu konuda istisnai bir durum göstermektedir. Nitekim bu durum Kur'an'ı Kerim'de şöyle zikredilmektedir.
Gerçek şu ki Rabbinin kelimesi üzerlerine hak olanlara her ayet getirilse bile onlar acıklı azabı görünceye kadar iman etmezler. (Helaktan önceki azabımızı görerek) İman edipte imanı kendisine yarar sağlamış bir ülke olsaydı ya! Ancak Yunus'un kavmi müstesnadır ki, onlar iman ettikleri zaman dünya hayatındaki rezillik-rüsvaylık azabını kendilerindan kaldırmış ve onları bir zamana kadar faydalandırmıştır.
Yunus 96.98
İstisna olarak belirtilen bu durum, Sünnetullah'a muhalif veya Sünnetullah'da istisna olan bir durum değildir. Ayet-i kerimenin mealini verirken parantez içinde belirttiğimiz gibi, Yunus'un kavmi helaktan önce tecelli eden bir ayet, bir alamet niteliğinde olan azabı görerek iman etmişlerdir. Rabbimiz bu alametleri zaten iman etmeleri, korkup sakınmaları için göndermektedir. Ayrıca Yunus (a.s.)'ın, peygamber olarak gönderildiği kavmini Allah (c.c.)'ın emrini beklemeden terketmesi, bindiği geminin alışılmamış bir durumla karşılaşması ve bu durumun bir uğursuzun bulunduğuna yorumlanması, uğursuzu tesbit etmek için çekilen kuranın Yunus (a.s.)'a isabet etmesi, denize atıldıktan sonra bir balık tarafından yutulması, balığın karnında Allah (c.c.)'ı tes*bih ederek Allah (c.c.)'ın affına mazhar olması, sahile bırakıldıktan sonra kavmine dönerek tebliğe devam et*mesi ve kavminin iman etmesi dikkate alınması gereken hususlardandır.








.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt