Az konuşup, çok iş yapmak" güzel bir atasözüdür. Bu hususa uyulsa, gerçekten iyi neticeler alınır. Bu güne kadar siyasisinden bürokratına, öğretmeninden talebesine, ustasından çırağına kadar her kesimde devam eden usul, çok konuşup, az iş yapılmasıdır.
Ülkemizde konuşmaması gerekenler konuşmakta, konuşması gerekenler de her nedense susmaktadır. Çok konuşan çok hata işler, az konuşanlar da iş yapmaya çalışır. Hele Başbakan her konuda konuşmaz ve hem de her gün konuşmaz. Ekranlarda her gün görünmek bir hobi haline gelirse, her gün konuşma mecburiyeti hissedilirse, iyi düşünmek gerekir.
Bir hükümetin sadece başı konuşur, diğer üyeleri susarsa, hükümet üzerinde bir baskı olduğu anlaşılır ve hükümet üyeleri de gölgelenir. Bu durum millet nezdinde de itibar kaybetmelerine sebebiyet verir. Olması gereken, her hükümet üyesi kendi icraatlarını dillendirebilmeli, yaptıklarının doğruluğunu etki-tepkiden algılayabilmelidir. AKP hükümetleri dışında bu hep ifade etmeye çalıştığımız gibi olmuştur. Ne var ki, bu uygulama, bu görüntü mevcut iktidar döneminde bozulmuştur. Sadece konuşan hükümetin başıdır. Sanki tüm hükümet üyeleri lal olmuş, sadece konuşabilen hükümetin başı kalmıştır.
Siyasetimizde teamül hükümet ve devlet başlarının az konuşmasıydı. Ama, konuştukları zaman da mutlaka gündem oluştururlardı. Hatta ne zaman konuşacakları günlerce beklenilirdi. Şimdi ise, başların konuşmasını değil beklemek, konuşmamaları beklenilir oldu. Çünkü millet her gün aynı insanı seyretmekten, aynı üslupla konuşanı dinlemekten bıktı.
Üstelik, icraat yapması gerekenlerin devamlı konuşarak mazeret üretmeleri hiç de hoş değildir. Millet iktidarların mazeret üretmelerinden hoşlanmaz. Söylenenlerin yerine getirilmesini bekler. Ertelemelere ve avutmalara ise hiç gelmez. Cek, caklarla vakit geçirenleri de hiç beğenmez. Yapamayacağını söyleyenlere de, milletin itibarı olmaz, hatta güveni kalmaz. Çünkü "ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz."
Bu uygulama, sadece hükümet erkanında değil, bürokraside de ziyadesiyle mevcuttur. İş yapmamak için mazeret üstüne mazeret uydurmak, bürokraside vazgeçilmez prensip halindedir. İşini yapmak isteyenlere karşı da, disiplin baskısı uygulanır. Zaaflarını kamufle etmek için de iş kırtasiyeciliğe havale edilir. Ama lafa gelince, alabildiğine lakırdı, sadece konuşma... İcraat ise mafiş.
Böyle bir ülkenin kalkınması düşünülebilir mi? Böyle bir ülke çağdaş medeniyeti yakalayabilir mi? Böyle bir ülkede kaynaşma, bütünleşme olabilir mi? Böyle bir ülkede üretim olabilir mi? Böyle bir ülkenin ziraatı gelişir mi? Tabii ki hayır. Ülkemiz buna en güzel örnektir.
Aydın diye geçinen, akademisyen olanların durumu da beş aşağı, beş yukarı aynıdır. Nazari bilgi hamallığından öte, akılcı ve faydalı proje üretenlerin sayısı son derece azdır. Ama, konuşmaya sıra gelince susturulmaları için kolluk kuvvetlerine ihtiyaç vardır. Zira, susmazlar.
Politikacılar ise bir başka alem. Vaad üstüne vaadlerde bulunurlar. Durmadan konuşurlar ama konuştuklarını realize etmeye gelince, hem vaadlerini ve hem de konuştuklarını unuturlar. Mecliste konuşurlar, meydanda konuşurlar, sokakta konuşurlar, TV ekranlarında konuşurlar, ama sadece tumturaklı laflarla yetinirler, alkış beklerler. Acayip bir dünyada yaşıyoruz. Çünkü, konuşmayanlar çalışıyor, konuşanlar ise keyif çatıp, yatıyor. Bu ne haldir, bu ne vurdumduymazlıktır?
Ülkemizin medeniyet seviyesini yakalayabilmesi, az konuşup, çok iş yapmaya bağlıdır. Bu lüzumeye siyasetçisi, bürokratı, aydını, akademisyeni, işvereni, işçisi tam manasıyla uymalıdır. Ayrıca birikimi olanlar desteklenmeli, kösteklenmemelidir.
İktidar da muhalefetiyle kucaklaşmalı, Meclis laf üretme alanı olmaktan çıkartılmalı, ciddi projelerin konuşulduğu mekan haline getirilmelidir. Gösteri merkezi durumundan, şov yapma alanı olmaktan kurtarılmalıdır. Bugüne kadar çok konuşulduğu ve az iş yapıldığı için problemlerimiz azalmamış, tam aksi yığın haline gelmiştir. Çok konuşmanın marifet olduğunu sananlar yanılıyorlar. Çünkü çok söz yalansız olmaz. Yalan ise doğru olanın zıddıdır.
Nitekim Ziya Paşa, çok konuşanlar için; "Onlar ki laf ile verirler dünyaya nizamat, bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde" demiştir.
Hiçbir insan bu duruma düşmemeli, hele hele devletin başı, hükümetin başı, Meclisin başı, hükümet üyeleri, milletvekilleri, bürokratlar, akademisyenler bu duruma asla düşmemelidir.
İsmail Müftüoğlu
Ülkemizde konuşmaması gerekenler konuşmakta, konuşması gerekenler de her nedense susmaktadır. Çok konuşan çok hata işler, az konuşanlar da iş yapmaya çalışır. Hele Başbakan her konuda konuşmaz ve hem de her gün konuşmaz. Ekranlarda her gün görünmek bir hobi haline gelirse, her gün konuşma mecburiyeti hissedilirse, iyi düşünmek gerekir.
Bir hükümetin sadece başı konuşur, diğer üyeleri susarsa, hükümet üzerinde bir baskı olduğu anlaşılır ve hükümet üyeleri de gölgelenir. Bu durum millet nezdinde de itibar kaybetmelerine sebebiyet verir. Olması gereken, her hükümet üyesi kendi icraatlarını dillendirebilmeli, yaptıklarının doğruluğunu etki-tepkiden algılayabilmelidir. AKP hükümetleri dışında bu hep ifade etmeye çalıştığımız gibi olmuştur. Ne var ki, bu uygulama, bu görüntü mevcut iktidar döneminde bozulmuştur. Sadece konuşan hükümetin başıdır. Sanki tüm hükümet üyeleri lal olmuş, sadece konuşabilen hükümetin başı kalmıştır.
Siyasetimizde teamül hükümet ve devlet başlarının az konuşmasıydı. Ama, konuştukları zaman da mutlaka gündem oluştururlardı. Hatta ne zaman konuşacakları günlerce beklenilirdi. Şimdi ise, başların konuşmasını değil beklemek, konuşmamaları beklenilir oldu. Çünkü millet her gün aynı insanı seyretmekten, aynı üslupla konuşanı dinlemekten bıktı.
Üstelik, icraat yapması gerekenlerin devamlı konuşarak mazeret üretmeleri hiç de hoş değildir. Millet iktidarların mazeret üretmelerinden hoşlanmaz. Söylenenlerin yerine getirilmesini bekler. Ertelemelere ve avutmalara ise hiç gelmez. Cek, caklarla vakit geçirenleri de hiç beğenmez. Yapamayacağını söyleyenlere de, milletin itibarı olmaz, hatta güveni kalmaz. Çünkü "ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz."
Bu uygulama, sadece hükümet erkanında değil, bürokraside de ziyadesiyle mevcuttur. İş yapmamak için mazeret üstüne mazeret uydurmak, bürokraside vazgeçilmez prensip halindedir. İşini yapmak isteyenlere karşı da, disiplin baskısı uygulanır. Zaaflarını kamufle etmek için de iş kırtasiyeciliğe havale edilir. Ama lafa gelince, alabildiğine lakırdı, sadece konuşma... İcraat ise mafiş.
Böyle bir ülkenin kalkınması düşünülebilir mi? Böyle bir ülke çağdaş medeniyeti yakalayabilir mi? Böyle bir ülkede kaynaşma, bütünleşme olabilir mi? Böyle bir ülkede üretim olabilir mi? Böyle bir ülkenin ziraatı gelişir mi? Tabii ki hayır. Ülkemiz buna en güzel örnektir.
Aydın diye geçinen, akademisyen olanların durumu da beş aşağı, beş yukarı aynıdır. Nazari bilgi hamallığından öte, akılcı ve faydalı proje üretenlerin sayısı son derece azdır. Ama, konuşmaya sıra gelince susturulmaları için kolluk kuvvetlerine ihtiyaç vardır. Zira, susmazlar.
Politikacılar ise bir başka alem. Vaad üstüne vaadlerde bulunurlar. Durmadan konuşurlar ama konuştuklarını realize etmeye gelince, hem vaadlerini ve hem de konuştuklarını unuturlar. Mecliste konuşurlar, meydanda konuşurlar, sokakta konuşurlar, TV ekranlarında konuşurlar, ama sadece tumturaklı laflarla yetinirler, alkış beklerler. Acayip bir dünyada yaşıyoruz. Çünkü, konuşmayanlar çalışıyor, konuşanlar ise keyif çatıp, yatıyor. Bu ne haldir, bu ne vurdumduymazlıktır?
Ülkemizin medeniyet seviyesini yakalayabilmesi, az konuşup, çok iş yapmaya bağlıdır. Bu lüzumeye siyasetçisi, bürokratı, aydını, akademisyeni, işvereni, işçisi tam manasıyla uymalıdır. Ayrıca birikimi olanlar desteklenmeli, kösteklenmemelidir.
İktidar da muhalefetiyle kucaklaşmalı, Meclis laf üretme alanı olmaktan çıkartılmalı, ciddi projelerin konuşulduğu mekan haline getirilmelidir. Gösteri merkezi durumundan, şov yapma alanı olmaktan kurtarılmalıdır. Bugüne kadar çok konuşulduğu ve az iş yapıldığı için problemlerimiz azalmamış, tam aksi yığın haline gelmiştir. Çok konuşmanın marifet olduğunu sananlar yanılıyorlar. Çünkü çok söz yalansız olmaz. Yalan ise doğru olanın zıddıdır.
Nitekim Ziya Paşa, çok konuşanlar için; "Onlar ki laf ile verirler dünyaya nizamat, bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde" demiştir.
Hiçbir insan bu duruma düşmemeli, hele hele devletin başı, hükümetin başı, Meclisin başı, hükümet üyeleri, milletvekilleri, bürokratlar, akademisyenler bu duruma asla düşmemelidir.
İsmail Müftüoğlu