nihalim
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 3 Eki 2006
- Mesajlar
- 2,593
- Tepki puanı
- 2
- Puanları
- 0
- Yaş
- 45
- Konum
- *meftun*
- Web Sitesi
- www.hatim-online.com
Âtılın Vâsılı...
Ağaç gölgesinde dinlenen aklımı zora koşuyorum; ayarını bozmuş, gevşemiş, yer yer pörsümüş aklımı, bir taraftan sıkılamaya diğer taraftan temizlemeye çalışıyorum…
Yorgun ve bîtap düşünce duygulardaki akıl, insan üç beş damlayla gecenin koynunda beşik sallamaya başlarmış…
Beşikte ne var ki? Duyguların zifirinde akıl neyi uyutur, neyi sallar?!
….
Tarih neyi işaret ediyordu?
Kaftanımı çıkarmadan savaşa koyulduğum bu yolda, tebdil-i mekânıma çağrılırken, göze aldığım yalnızlığı, tarihin hangi yamacında bulacaktım?
Yine sorular içinde soruydum. Her şeyi tebdil-i mekânıma arz eylemiş, soruların cevabını yolculuğunda bulacağına inanan bir derviş gibi yola koyulmuştum…
Hikâyem, dimağımdaki derin yaraları kaşıyarak, hayal ötesi düşüşlerimi ayağa kaldırarak başlamıştı…
Yolculuğumda büyük bir karmaşa yoktu. Henüz yolculuğu kabullenemediğim için adımı duyuncaya kadar uyumak istedim, bir ara… Uyumak ve girdiğim kılıftan çıkmak istiyordum.
Öyle ya yorgun düşen bedene ne düşerdi başka… Ama öyle olmadı… Uykuyu çekip aldılar; kavuşmak istediğim o anın heyecanını yaşamalıydım.
Zaman büyüyordu yine gözümde… Zamanın dışında bir duvar daha var mı ki! Zamanı delerek geçmek istiyordum. Başka engel görmeden zamansız, mekânsız, bitmek, tükenmek bilmeyen bir anın kendisi olmak istiyordum..
Tıpkı küçük bir çocukken annemi telaş ve endişe ipine bağlayıp ağacın tepesinde, ay ışığında akşamlarken duyduğum zevk gibi; zamana görünmeden onu endişeye gark ederek ortadan kaybolmak ve zamanı kendi içinde düğümlemek istiyordum…
Ne demekti bu?! Yalnızca Yâr ile olmaktı!
Küçükken ağacın tepesinde, ay ışığında bulduğum Yâr’i şimdi de bulabilmenin acısı içerisindeydim… Peki ya nerde bulacaktım, ağacın tepesine çıksam yine aynı hazzı alabilecek miydim?
Uzak varsayımlar, aklın gölgesinde ham düşünceler ve işte iki zıt duygunun karışamadığı ben… Zorlamak, ipi germek ve iki uç duygunun arasında kaybolmak!!
….
Yolculuğum evime götürmüştü beni… Yıllardır varlığımın şekillendiği, anlam kazandığı, beni besleyen yere bırakıvermişti, yollar…
Ve işte, evimdeyim!
Önce ruhu yoğuran bir sohbetle başladı, zihnimi dinlendirmem. Arkasından ruhum bir çınar ağacı gölgesinde dinlendi. Üstadımın elinin değdiği yerde ruhuma bir ışık geldi… Loş ışıklar altında seccademi çimenlerin üzerine sererken, arkama aldığım; belki acizliğim, firakım, dokunulmazlığımdı. Teslim ettim, dünyalık ne varsa kapının girişinde ve o çınar fidanının gölgesinde rayihalarda kayboldum… Gecenin bilmediğim bir vaktinde ruhum kabz olurken bedenime enjekte olan hazzın ruhuma akışını seyrettim…
Tunç/tan bir ağ örmüştü nefsim/e/, eridi birden; gözyaşıyla erimeyen ve yoğruldum, seher vaktinin nurunda…
…
Günler kısıtlı, lütfûnden sual sorulmayana vakit genişlesin nidaları hücrelerimde…
Gezinirim yine o tepelerde
Ruhum, yine Üsküdar’da göklerde…
Neler yaşadım sor, ten kafesinde
Vuslatım, dönüşümün gölgesinde…
Vuslat anının firak anından meydana gelişini; cennette de görüşürüz, ifadesiyle nur-i melâhatımda seyrettim…
Derin bir yara, atmosferin en dışında kendinden bîhaber, bileşenimi kaybetmiştim. Müjdeler mi aldım, ayrılıklar mı biçtim anlayamamıştım…
Bir Cuma vakti sıyrıldım, evimden, vatanımdan… Sanki ışık hızıyla tekrar gönderilmiştim, geleceksin diyerek…
Yol boyu mahzenimde kalanların endişesiyle yoğruldum. Kaftanım yine üzerimdeyken onlara hükmetmeye çalıştım… Kanmadılar, diş bilediler ve âtıl bir serzenişe aldırmadılar, yola devam, sırra kadem basmak yok, dediler…
…
Bir nazar ile değişene
Gittiği yolu yâr bilene
Dilinde gül yetiştirene
İşte bu gönül hayran oldu
Evimden ayrıldıktan sonra ve üstadın gösterdiği yolda hayata devam ederken daha önce hiç uğramadığım yollarda, gül yetiştirenlerin, destansı güllerini kokladım. Acıyı bilmeyen ruhuma acı işlendi ve gözlerimde donuk bir gül demeti kaldı.
Garip bir tepede, şehirden uzakta, daha önce rastlamadığım hallerle yoğrulurken gördüm kendimi… Hatıramda; şeker çocuklarım, ellerim şeker kokulu, yanaklarımda şekerlerin dudakları, ruhumda şekerlerin nakışları, eve dönüş vakti geldi…
Derin derin nefes alma vakti… Ah! seslerine, gözyaşlarına boğulma vakti…
Kaftanıma bu sefer neler dikilecek?
…
(bekleme vakti)
alıntı( yazan kardeşimin emeğine sağlık)
Ağaç gölgesinde dinlenen aklımı zora koşuyorum; ayarını bozmuş, gevşemiş, yer yer pörsümüş aklımı, bir taraftan sıkılamaya diğer taraftan temizlemeye çalışıyorum…
Yorgun ve bîtap düşünce duygulardaki akıl, insan üç beş damlayla gecenin koynunda beşik sallamaya başlarmış…
Beşikte ne var ki? Duyguların zifirinde akıl neyi uyutur, neyi sallar?!
….
Tarih neyi işaret ediyordu?
Kaftanımı çıkarmadan savaşa koyulduğum bu yolda, tebdil-i mekânıma çağrılırken, göze aldığım yalnızlığı, tarihin hangi yamacında bulacaktım?
Yine sorular içinde soruydum. Her şeyi tebdil-i mekânıma arz eylemiş, soruların cevabını yolculuğunda bulacağına inanan bir derviş gibi yola koyulmuştum…
Hikâyem, dimağımdaki derin yaraları kaşıyarak, hayal ötesi düşüşlerimi ayağa kaldırarak başlamıştı…
Yolculuğumda büyük bir karmaşa yoktu. Henüz yolculuğu kabullenemediğim için adımı duyuncaya kadar uyumak istedim, bir ara… Uyumak ve girdiğim kılıftan çıkmak istiyordum.
Öyle ya yorgun düşen bedene ne düşerdi başka… Ama öyle olmadı… Uykuyu çekip aldılar; kavuşmak istediğim o anın heyecanını yaşamalıydım.
Zaman büyüyordu yine gözümde… Zamanın dışında bir duvar daha var mı ki! Zamanı delerek geçmek istiyordum. Başka engel görmeden zamansız, mekânsız, bitmek, tükenmek bilmeyen bir anın kendisi olmak istiyordum..
Tıpkı küçük bir çocukken annemi telaş ve endişe ipine bağlayıp ağacın tepesinde, ay ışığında akşamlarken duyduğum zevk gibi; zamana görünmeden onu endişeye gark ederek ortadan kaybolmak ve zamanı kendi içinde düğümlemek istiyordum…
Ne demekti bu?! Yalnızca Yâr ile olmaktı!
Küçükken ağacın tepesinde, ay ışığında bulduğum Yâr’i şimdi de bulabilmenin acısı içerisindeydim… Peki ya nerde bulacaktım, ağacın tepesine çıksam yine aynı hazzı alabilecek miydim?
Uzak varsayımlar, aklın gölgesinde ham düşünceler ve işte iki zıt duygunun karışamadığı ben… Zorlamak, ipi germek ve iki uç duygunun arasında kaybolmak!!
….
Yolculuğum evime götürmüştü beni… Yıllardır varlığımın şekillendiği, anlam kazandığı, beni besleyen yere bırakıvermişti, yollar…
Ve işte, evimdeyim!
Önce ruhu yoğuran bir sohbetle başladı, zihnimi dinlendirmem. Arkasından ruhum bir çınar ağacı gölgesinde dinlendi. Üstadımın elinin değdiği yerde ruhuma bir ışık geldi… Loş ışıklar altında seccademi çimenlerin üzerine sererken, arkama aldığım; belki acizliğim, firakım, dokunulmazlığımdı. Teslim ettim, dünyalık ne varsa kapının girişinde ve o çınar fidanının gölgesinde rayihalarda kayboldum… Gecenin bilmediğim bir vaktinde ruhum kabz olurken bedenime enjekte olan hazzın ruhuma akışını seyrettim…
Tunç/tan bir ağ örmüştü nefsim/e/, eridi birden; gözyaşıyla erimeyen ve yoğruldum, seher vaktinin nurunda…
…
Günler kısıtlı, lütfûnden sual sorulmayana vakit genişlesin nidaları hücrelerimde…
Gezinirim yine o tepelerde
Ruhum, yine Üsküdar’da göklerde…
Neler yaşadım sor, ten kafesinde
Vuslatım, dönüşümün gölgesinde…
Vuslat anının firak anından meydana gelişini; cennette de görüşürüz, ifadesiyle nur-i melâhatımda seyrettim…
Derin bir yara, atmosferin en dışında kendinden bîhaber, bileşenimi kaybetmiştim. Müjdeler mi aldım, ayrılıklar mı biçtim anlayamamıştım…
Bir Cuma vakti sıyrıldım, evimden, vatanımdan… Sanki ışık hızıyla tekrar gönderilmiştim, geleceksin diyerek…
Yol boyu mahzenimde kalanların endişesiyle yoğruldum. Kaftanım yine üzerimdeyken onlara hükmetmeye çalıştım… Kanmadılar, diş bilediler ve âtıl bir serzenişe aldırmadılar, yola devam, sırra kadem basmak yok, dediler…
…
Bir nazar ile değişene
Gittiği yolu yâr bilene
Dilinde gül yetiştirene
İşte bu gönül hayran oldu
Evimden ayrıldıktan sonra ve üstadın gösterdiği yolda hayata devam ederken daha önce hiç uğramadığım yollarda, gül yetiştirenlerin, destansı güllerini kokladım. Acıyı bilmeyen ruhuma acı işlendi ve gözlerimde donuk bir gül demeti kaldı.
Garip bir tepede, şehirden uzakta, daha önce rastlamadığım hallerle yoğrulurken gördüm kendimi… Hatıramda; şeker çocuklarım, ellerim şeker kokulu, yanaklarımda şekerlerin dudakları, ruhumda şekerlerin nakışları, eve dönüş vakti geldi…
Derin derin nefes alma vakti… Ah! seslerine, gözyaşlarına boğulma vakti…
Kaftanıma bu sefer neler dikilecek?
…
(bekleme vakti)
alıntı( yazan kardeşimin emeğine sağlık)