Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Atatürke en büyük iftira (1 Kullanıcı)

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Türkiye’yi idare edenler, Atatürk’ün yaptıklarını, yapmak istediklerini doğru olarak anlasalar, istismara kaçmasalar ve gerçekten onun yolunda yürüseler, yaşadığımız pek çok sorun kendiliğinden çözülür. Ama öyle yapmıyorlar, bile bile Atatürk’e iftira atıyorlar. Bu iftiraların en büyüğü ‘Batılılaşma’ iftirasıdır.

Diyorlar ki: “Atatürk bize hedef olarak Batılılaşmayı gösterdi. Onun için neye mal olursa olsun mutlaka AB’ye girmeliyiz”. Külliyen yalan. Atatürk’ün ne böyle bir sözü, ne de en ufak bir iması vardır. Onun söylediği “muasırlaşmak”, bugünkü deyimle ifade edersek “çağdaşlaşmak” idi.

Osmanlı Devleti’nin batılılaşmak yüzünden yıkıldığını gören ve batılılara karşı istiklal savaşı veren Atatürk, niye batılılaşmak istesin. Böyle bir isteği olsaydı, o da diğer mandacılarla birlikte hareket ederdi. Zira mandacılar batılılaşmayı istiyorlardı. İşte onlardan biri olan Rıza Tevfik’in sözleri: “Medeniyeti temsil eden İngiltere gibi bir devlete itiraz küstahlıktır”. Küstahlıkla suçlanan Atatürk ve arkadaşlarıydı.

Osmanlı Devleti, batılıların baskılarıyla Tanzimat ve Islahat fermanlarını yayınlayarak, batılılaşmayı, batılıların söylediklerini uygulayarak kurtulmayı denedi. Sonuç ortada. Koca bir devlet tarihe gömüldü.

Atatürk ise bunu yapmadı. Eskiyen ve aksayan kurumları çağın gereklerine göre yeniledi, yani batılılaşmayı değil, çağdaşlaşmayı seçti. Atatürk’ün yaptıklarının batılılaşmak olmadığını gören Amerikan Associadet Press muhabiri Miss Ring, ona şöyle bir soru sorar: “Türkiye ne zaman batılılaşacak ve Amerikanlaşacak?”. Atatürk, bu soruya şu cevabı verir: “Türkiye maymun değildir, hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye, ne batılılaşacak, ne de Amerikanlaşacaktır, yalnızca özleşecektir.” Şimdi insafla söyleyelim, öze dönmekle batılılaşmak aynı şey mi? Bunu aynı göstermeye çalışanlar, yalancı, istismarcı değil mi?

Bunca aşağılanmalara rağmen, hala batılılaşmak diyenlere ve bu yönde sürüklenenlere, Attilla İlhan’ın şu tespitlerini ithaf etmek istiyorum:

Bir kere yaptığımız batılılaşmak değildi, ikincisi Batı bizim sandığımız gibi değildi, üçüncüsü Batı’nın ulaştığı yer özenilecek bir yer değildi.”

Attila İlhan’ın bu tesbitlerine Cemil Meriç şunu ilave eder: Yaptığımız batılılaşma değildi, çünkü batılılaşamazdık”. Batılılaşmamız için kendi kendimizi inkar etmemiz, batılıların dediği gibi din değiştirmemiz şarttır. Bu mümkün olmadığına göre, Atatürk’ten sonra batılılaşmak adına yapılanlar taklitten öteye geçmedi.

Bazıları, özellikle, AB’ciler “Batılılar ne zaman bize din değiştirin dediler?” diye itiraz edebilirler. Onlara cevabı batılıların ağzından verelim. Bakınız, ta 1963 yılında İngiliz düşünür William Pen ne diyor: “Kalıcı bir barış için AB’nin kurulması ve birliğe alınması için Türklerin din değiştirip Hıristiyan olması şarttır”.

Bu konuda verilecek örnekler çok. Ama biz ikinci örneği bizimkilerden verelim. Siyasi hayatını AB’ye girmeye adayan eski başbakanlardan Mesut Yılmaz 7 Şubat 1998 yılında Yavuz Donat’a verdiği bir mülakatta şöyle demiştir: “Bizi Avrupa Birliği’ne almak için bizden istedikleri tek şey, din değiştirmemizdir.” AB aşığı eski diplomat Yalım Erap da Mesut Yılmaz gibi düşünüyor. O da şöyle diyor: “Ayrımcılığın en belirgin olanı Türkiye’nin kimliğinin ve dininin tartışılması. Türkler Hıristiyan olsa idi, bu tartışmalar yapılmaz, Türkiye kucaklanırdı”.
Şu gerçeği artık görmek zorundayız. Türk milleti batılılaşamaz, batılılaşmadığı sürece de AB’ye alınmaz. Allah korusun, eğer Türk milleti söylendiği şekilde batılışasırsa, millet olmaktan çıkar, köleleşir. AB’nin Türk milletine reva gördüğü de budur, yani köleleştirmektir. AB yöneticileri açıkça şunu demek istiyorlar: “Atatürk ve arkadaşları bize karşı istiklal savaşı vermekle büyük yanlış yaptılar. Siz, bizim dediklerimizi yaparak bu yanlışı düzeltin”.
Biz buna var gücümüzle “hayır” diyoruz, demeye de devam edeceğiz.

Mustafa Hilmi YILDIRIM
:: Diyalog = Postmodern Misyonerlik :: Interfaith Dialogue = Postmodern Missionary ::
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
s a kardeşim allah razı olsun elinize sağlık...

ve aleyküm selam, teşekkürler sizden de Allah razı olsun


“Efendiler! Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi istiklâl vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir.”

Gazi Mustafa Kemal, 6 Mart 1922, Türkiye Büyük Millet Meclisi.
 

Rüyam3

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Ağu 2007
Mesajlar
2,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Selamün Aleyküm

Bugün gündüz siteye giren baş örtüye karşı olan şahısla ilgili ben bi yazı yazmıştım
benim o yazıma istinaden sizde bişeyler yazmıştınız o kişinin yapıcaklarını merak mı ediyosunuz "laiklik" yazısını görünce o foruma girdiniz yoksa o tarz kişiler siteye girdiğinde hiç ses sadamız çıkmıyomuş gibi yazılarınız vardı size bu yazıyı bana mı yazdınız dedim ama cevap vermediniz o forum silindiği için buraya yazdım çünkü o yazınızı okuduğumdan beri kendimi kötü hissettim benim için öyle düşünmenize ne yaptım diye düşünüp durdum sonuç bulamadım bu yüzden bo formubuza yazdım kusuruma bakmayın hala merak içindeyim bana mı yazdınız acaba
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Selamün Aleyküm

Bugün gündüz siteye giren baş örtüye karşı olan şahısla ilgili ben bi yazı yazmıştım
benim o yazıma istinaden sizde bişeyler yazmıştınız o kişinin yapıcaklarını merak mı ediyosunuz "laiklik" yazısını görünce o foruma girdiniz yoksa o tarz kişiler siteye girdiğinde hiç ses sadamız çıkmıyomuş gibi yazılarınız vardı size bu yazıyı bana mı yazdınız dedim ama cevap vermediniz o forum silindiği için buraya yazdım çünkü o yazınızı okuduğumdan beri kendimi kötü hissettim benim için öyle düşünmenize ne yaptım diye düşünüp durdum sonuç bulamadım bu yüzden bo formubuza yazdım kusuruma bakmayın hala merak içindeyim bana mı yazdınız acaba

aleyküm selam
forum silindiğine göre, uzatmayalım, her halde sizi üzmek istememişidir, kimin ne yazdığını şu anda hatırlamıyorum
iyi geceler

Atatürkün hanımıda annesi de başörtülü idiler ,hiç bir zaman başörtüsüne karşı olmadığı gibi şunlar söyledi :

Düşmanlarımızı aldatan görüntü bilhassa kadınlarımızın seklinden, giyim tarzından ve örtünme şeklinden kaynaklanıyor. Onların aldanmalarına yol açan nokta yabancılarla temas edebilecek mevkide bulunan kadınlarımızın tavır ve hareketlerinin milli tavır ve hareketlerimizin timsali olmayıp, belki Avrupa tavır ve hareketlerinin taklitçisi olarak görülmesidir. Filhakika, memleketimizin bazı yerlerinde, en ziyade büyük şehirlerinde giyim tarzımız, kıyafetimiz bizim olmaktan çıkmıştır. Şehirlerdeki kadınlarımızın giyim tarzı ve örtünmesinde iki şekil tecelli ediyor; ya ifrat, ya tefrit görülüyor. Yani ya ne olduğu bilinemeyen, çok kapalı, çok karanlık bir dış görünüm gösteren bir kıyafet veya Avrupa’nın en serbest balolarında bile dış kıyafet olarak arz edilemeyecek kadar açık bir giyim. Bunun her ikisi de şeriatın tavsiyesi, dinin emri haricindedir. Bizim dinimiz kadını o tefritten de, bu ifrattan da tenzih eder. 0 şekiller dinimizin muktezası değil, muhalifidir.

Dinimizin tavsiye ettiği tesettür hem hayata, hem fazilete uygundur. Kadınlarımız şeriatın tavsiyesi, dinin emri mucibince örtünseler, ne o kadar kapanacaklar, ne o kadar açılacaklar. Dini örtünme, kadınlar için zorluk çıkarmayacak, kadınların toplum hayatında, ekonomik hayatta, çalışma hayatında ve ilim hayatında erkeklerle ortak çalışmalar yapmasına mani bulunmayacak bir normal şekildedir. Bu normal şekil, toplumumuzun ahlak ve terbiyesine uygundur.Giyim tarzımızı ifrata vardıranlar, kıyafetlerinde aynen Avrupa kadınını taklit edenler düşünmelidir ki, her milletin kendine mahsus ananesi, kendine mahsus âdetleri, kendine göre millî hususiyetleri vardır.

Hiçbir millet aynen diğer bir milletin mukallidi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti dahilinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki hüsrandır. Bizim örtünme meselesinde nazarı itibara alacağımız şey, bir yandan milletin ruhunu, diğer yandan hayatın icabatını düşünmektir. Örtünmedeki ifrat ve tefritten kurtulmakla bu iki ihtiyacı da temin etmiş olacağız.
Giyim tarzımızda milletin ruhi ihtiyacını tatmin için, İslam ve Türk hayatını başlangıçtan bugüne kadar layıkıyla tetkik ve etrafiyle açıklamamız lazımdır.
Bunu yaparsak görürüz ki, şimdiki giyim tarzımız ve kıyafetimiz onlardan başkadır, lakin onlardan daha iyidir diyemeyiz. Bizim kadın hayatımızda, kadının giyim tarzında yenilik yapmak söz konusu değildir. Milletimize bu hususta yeni şeyleri bellettirmek mecburiyeti karşısında değiliz.
Belki ancak dinimizde, milliyetimizde, tarihimizde zaten mevcut olan beğenilir âdetlere uygunluğu sağlamak mevzubahis olabilir. Biz başlıbaşına ferden her türlü şekilleri tatbik edebilir, kendi zevkimize, kendi arzumuza, kendi terbiye ve seviyemize göre istediğimiz kıyafeti seçebiliriz.

Ancak bütün milletin şayanı kabul göreceği şekilleri, bütün milletin hayatında uygulanması mümkün olan kıyafetleri herhalde genel temayülde aramak ve o şekillerin gerçekleşmesini de genel temayüle uygunlukta görmek lazımdır. Bazı milletlerin zevk alemlerini memleketimizde tatbike kalkmak şüphesiz ki hatadır. Bu yol toplum hayatımızı feyz ve fazilete ulaştırmaz. Eğer kadınlarımız dinin tavsiye ve emrettiği bir kıyafetle, faziletin icap ettirdiği hareket tarzıyla içimizde bulunur; milletin ilim, sanat, içtimaiyat hareketlerine iştirak ederse bu hali, emin olunuz, milletin en mutaassıbı daha takdir etmekten geri duramaz. Bilakis o halin aleyhinde söylenecek sözlere karşı, belki onun müteşebbislerinden daha fazla savunucusu olur.”
(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 11. Cilt, s. 149–151)
 

Rüyam3

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Ağu 2007
Mesajlar
2,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Beni yanlış anlamayın konu uzatmak değildi maksadım sadece benim hakkımda yanlış bir teşhisde bulundunuz ben asla baş örtüsüne karşı değilim Allah c.c. şükürler olsun hayırlı geceler

Selamün Aleyküm
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Beni yanlış anlamayın konu uzatmak değildi maksadım sadece benim hakkımda yanlış bir teşhisde bulundunuz ben asla baş örtüsüne karşı değilim Allah c.c. şükürler olsun hayırlı geceler

Selamün Aleyküm

aleyküm selam ,galiba siz yanlış anlamışsınız, sizin başörtüsüne karşı biri olmadığınızı biliyorum:)

hayırlı geceler
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt