Türkiye’yi idare edenler, Atatürk’ün yaptıklarını, yapmak istediklerini doğru olarak anlasalar, istismara kaçmasalar ve gerçekten onun yolunda yürüseler, yaşadığımız pek çok sorun kendiliğinden çözülür. Ama öyle yapmıyorlar, bile bile Atatürk’e iftira atıyorlar. Bu iftiraların en büyüğü ‘Batılılaşma’ iftirasıdır.
Diyorlar ki: “Atatürk bize hedef olarak Batılılaşmayı gösterdi. Onun için neye mal olursa olsun mutlaka AB’ye girmeliyiz”. Külliyen yalan. Atatürk’ün ne böyle bir sözü, ne de en ufak bir iması vardır. Onun söylediği “muasırlaşmak”, bugünkü deyimle ifade edersek “çağdaşlaşmak” idi.
Osmanlı Devleti’nin batılılaşmak yüzünden yıkıldığını gören ve batılılara karşı istiklal savaşı veren Atatürk, niye batılılaşmak istesin. Böyle bir isteği olsaydı, o da diğer mandacılarla birlikte hareket ederdi. Zira mandacılar batılılaşmayı istiyorlardı. İşte onlardan biri olan Rıza Tevfik’in sözleri: “Medeniyeti temsil eden İngiltere gibi bir devlete itiraz küstahlıktır”. Küstahlıkla suçlanan Atatürk ve arkadaşlarıydı.
Osmanlı Devleti, batılıların baskılarıyla Tanzimat ve Islahat fermanlarını yayınlayarak, batılılaşmayı, batılıların söylediklerini uygulayarak kurtulmayı denedi. Sonuç ortada. Koca bir devlet tarihe gömüldü.
Atatürk ise bunu yapmadı. Eskiyen ve aksayan kurumları çağın gereklerine göre yeniledi, yani batılılaşmayı değil, çağdaşlaşmayı seçti. Atatürk’ün yaptıklarının batılılaşmak olmadığını gören Amerikan Associadet Press muhabiri Miss Ring, ona şöyle bir soru sorar: “Türkiye ne zaman batılılaşacak ve Amerikanlaşacak?”. Atatürk, bu soruya şu cevabı verir: “Türkiye maymun değildir, hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye, ne batılılaşacak, ne de Amerikanlaşacaktır, yalnızca özleşecektir.” Şimdi insafla söyleyelim, öze dönmekle batılılaşmak aynı şey mi? Bunu aynı göstermeye çalışanlar, yalancı, istismarcı değil mi?
Bunca aşağılanmalara rağmen, hala batılılaşmak diyenlere ve bu yönde sürüklenenlere, Attilla İlhan’ın şu tespitlerini ithaf etmek istiyorum:
“Bir kere yaptığımız batılılaşmak değildi, ikincisi Batı bizim sandığımız gibi değildi, üçüncüsü Batı’nın ulaştığı yer özenilecek bir yer değildi.”
Attila İlhan’ın bu tesbitlerine Cemil Meriç şunu ilave eder: Yaptığımız batılılaşma değildi, çünkü batılılaşamazdık”. Batılılaşmamız için kendi kendimizi inkar etmemiz, batılıların dediği gibi din değiştirmemiz şarttır. Bu mümkün olmadığına göre, Atatürk’ten sonra batılılaşmak adına yapılanlar taklitten öteye geçmedi.
Bazıları, özellikle, AB’ciler “Batılılar ne zaman bize din değiştirin dediler?” diye itiraz edebilirler. Onlara cevabı batılıların ağzından verelim. Bakınız, ta 1963 yılında İngiliz düşünür William Pen ne diyor: “Kalıcı bir barış için AB’nin kurulması ve birliğe alınması için Türklerin din değiştirip Hıristiyan olması şarttır”.
Bu konuda verilecek örnekler çok. Ama biz ikinci örneği bizimkilerden verelim. Siyasi hayatını AB’ye girmeye adayan eski başbakanlardan Mesut Yılmaz 7 Şubat 1998 yılında Yavuz Donat’a verdiği bir mülakatta şöyle demiştir: “Bizi Avrupa Birliği’ne almak için bizden istedikleri tek şey, din değiştirmemizdir.” AB aşığı eski diplomat Yalım Erap da Mesut Yılmaz gibi düşünüyor. O da şöyle diyor: “Ayrımcılığın en belirgin olanı Türkiye’nin kimliğinin ve dininin tartışılması. Türkler Hıristiyan olsa idi, bu tartışmalar yapılmaz, Türkiye kucaklanırdı”.
Şu gerçeği artık görmek zorundayız. Türk milleti batılılaşamaz, batılılaşmadığı sürece de AB’ye alınmaz. Allah korusun, eğer Türk milleti söylendiği şekilde batılışasırsa, millet olmaktan çıkar, köleleşir. AB’nin Türk milletine reva gördüğü de budur, yani köleleştirmektir. AB yöneticileri açıkça şunu demek istiyorlar: “Atatürk ve arkadaşları bize karşı istiklal savaşı vermekle büyük yanlış yaptılar. Siz, bizim dediklerimizi yaparak bu yanlışı düzeltin”.
Biz buna var gücümüzle “hayır” diyoruz, demeye de devam edeceğiz.
Mustafa Hilmi YILDIRIM
:: Diyalog = Postmodern Misyonerlik :: Interfaith Dialogue = Postmodern Missionary ::
Diyorlar ki: “Atatürk bize hedef olarak Batılılaşmayı gösterdi. Onun için neye mal olursa olsun mutlaka AB’ye girmeliyiz”. Külliyen yalan. Atatürk’ün ne böyle bir sözü, ne de en ufak bir iması vardır. Onun söylediği “muasırlaşmak”, bugünkü deyimle ifade edersek “çağdaşlaşmak” idi.
Osmanlı Devleti’nin batılılaşmak yüzünden yıkıldığını gören ve batılılara karşı istiklal savaşı veren Atatürk, niye batılılaşmak istesin. Böyle bir isteği olsaydı, o da diğer mandacılarla birlikte hareket ederdi. Zira mandacılar batılılaşmayı istiyorlardı. İşte onlardan biri olan Rıza Tevfik’in sözleri: “Medeniyeti temsil eden İngiltere gibi bir devlete itiraz küstahlıktır”. Küstahlıkla suçlanan Atatürk ve arkadaşlarıydı.
Osmanlı Devleti, batılıların baskılarıyla Tanzimat ve Islahat fermanlarını yayınlayarak, batılılaşmayı, batılıların söylediklerini uygulayarak kurtulmayı denedi. Sonuç ortada. Koca bir devlet tarihe gömüldü.
Atatürk ise bunu yapmadı. Eskiyen ve aksayan kurumları çağın gereklerine göre yeniledi, yani batılılaşmayı değil, çağdaşlaşmayı seçti. Atatürk’ün yaptıklarının batılılaşmak olmadığını gören Amerikan Associadet Press muhabiri Miss Ring, ona şöyle bir soru sorar: “Türkiye ne zaman batılılaşacak ve Amerikanlaşacak?”. Atatürk, bu soruya şu cevabı verir: “Türkiye maymun değildir, hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye, ne batılılaşacak, ne de Amerikanlaşacaktır, yalnızca özleşecektir.” Şimdi insafla söyleyelim, öze dönmekle batılılaşmak aynı şey mi? Bunu aynı göstermeye çalışanlar, yalancı, istismarcı değil mi?
Bunca aşağılanmalara rağmen, hala batılılaşmak diyenlere ve bu yönde sürüklenenlere, Attilla İlhan’ın şu tespitlerini ithaf etmek istiyorum:
“Bir kere yaptığımız batılılaşmak değildi, ikincisi Batı bizim sandığımız gibi değildi, üçüncüsü Batı’nın ulaştığı yer özenilecek bir yer değildi.”
Attila İlhan’ın bu tesbitlerine Cemil Meriç şunu ilave eder: Yaptığımız batılılaşma değildi, çünkü batılılaşamazdık”. Batılılaşmamız için kendi kendimizi inkar etmemiz, batılıların dediği gibi din değiştirmemiz şarttır. Bu mümkün olmadığına göre, Atatürk’ten sonra batılılaşmak adına yapılanlar taklitten öteye geçmedi.
Bazıları, özellikle, AB’ciler “Batılılar ne zaman bize din değiştirin dediler?” diye itiraz edebilirler. Onlara cevabı batılıların ağzından verelim. Bakınız, ta 1963 yılında İngiliz düşünür William Pen ne diyor: “Kalıcı bir barış için AB’nin kurulması ve birliğe alınması için Türklerin din değiştirip Hıristiyan olması şarttır”.
Bu konuda verilecek örnekler çok. Ama biz ikinci örneği bizimkilerden verelim. Siyasi hayatını AB’ye girmeye adayan eski başbakanlardan Mesut Yılmaz 7 Şubat 1998 yılında Yavuz Donat’a verdiği bir mülakatta şöyle demiştir: “Bizi Avrupa Birliği’ne almak için bizden istedikleri tek şey, din değiştirmemizdir.” AB aşığı eski diplomat Yalım Erap da Mesut Yılmaz gibi düşünüyor. O da şöyle diyor: “Ayrımcılığın en belirgin olanı Türkiye’nin kimliğinin ve dininin tartışılması. Türkler Hıristiyan olsa idi, bu tartışmalar yapılmaz, Türkiye kucaklanırdı”.
Şu gerçeği artık görmek zorundayız. Türk milleti batılılaşamaz, batılılaşmadığı sürece de AB’ye alınmaz. Allah korusun, eğer Türk milleti söylendiği şekilde batılışasırsa, millet olmaktan çıkar, köleleşir. AB’nin Türk milletine reva gördüğü de budur, yani köleleştirmektir. AB yöneticileri açıkça şunu demek istiyorlar: “Atatürk ve arkadaşları bize karşı istiklal savaşı vermekle büyük yanlış yaptılar. Siz, bizim dediklerimizi yaparak bu yanlışı düzeltin”.
Biz buna var gücümüzle “hayır” diyoruz, demeye de devam edeceğiz.
Mustafa Hilmi YILDIRIM
:: Diyalog = Postmodern Misyonerlik :: Interfaith Dialogue = Postmodern Missionary ::