Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Askerin Emaneti..!! (1 Kullanıcı)

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
Eşi uyuyunca yataktan yavaşça çıkıp salona geçti. Elinde sigara paketi koltuğa oturup bir sigara yaktı. Bir nefes aldı ki ciğerleri delercesine, bir nefes bir nefes daha...




ikinci sigarasını ilk sigarasıyla yaktı, yine peş peşe derin nefesler, sigarasını yarılamıştı ki annesi lambayı açtı. Telaşla ayağa kalktı. Annesi oğluna yaklaştı, sarıldı boynuna, başını öptü “otur” dedi. Beraber oturdular. Annesi her zamanki şefkatle sözlerine başladı;
- Ne oldu oğlum işten mi ayrıldın ?”






Söz vermişti kendine, kimseye söylemeyecekti. Eşi hamileydi, annesi hasta, kardeşi asker... Söz vermişti kendine, yeni bir iş bulmadan işten çıkarıldığını kimseye söylemeyecekti. Sesi çıkmayınca annesi devam etti;

- Canını sıkma yavrum her işte bir hayır vardır. Cenab-ı Allah Azze ve Celle Bakara suresi 216. Ayette ne diyor hatırlasana.”



Ferhat eğik başını kaldırıp annesine baktı. “Boş ver ne diyorsa diyor” diyecekti vazgeçti. Usulca oturduğu yerden kalkıp duyulur duyulmaz bir sesle;
- Ben yatayım anne, sende yat”
- Allah rahatlık versin oğlum”


Ferhat “sana da” deyip odasına gitti. Uzandı Zehra’ nın yanına... Kardeşini düşündü. Ne demişti babası son nefesinde “annenle kardeşin sana emanet” babasının bu sözleriyle kardeşinin “Abi son paramla kart alıp seni aradım bana acil para gönder” sözleri aklını allak bullak ediyordu. Mazot işini kabul mü etmeli, düşün, düşün...







Sabaha doğru uykusuzluğa daha fazla dayanamayıp kapattı gözlerini. Saat sekizde Zehra dolaptaki üç beş zeytinle son peynir dilimini çay ve ekmekle masaya koyup Ferhat’ a seslendi;
- Canım hadi uyan, bak saat sekiz oldu, işe geç kalacaksın”
Ferhat uykusuz gözlerini açıp zehra’ ya baktı. Bu nasıl bir bakıştı, ne umutsuzluktu, ne mahmurluktu... Zehra bu çaresiz bakışı hiç bir zaman unutmayacaktı.



Sesini çıkarmadan yataktan çıkıp lavaboya gitti. Lavaboya giriş ve çıkışı bir olmuştu. Sofraya oturdu, masaya baktı, önce annesiyle peşinden eşiyle göz göze geldi. Burnuna belen çay kokusuna aldırmadan sofradan kalktı. Zehra;
- Ne oldu, kahvaltını yapta öyle git işe geç kalmazsın henüz...”
Zehra sözünü bitirmemişti ki kapıyı açıp kendini dışarı attı.


Akşam düşündüğü tüm lokantalara gidip iş isteyecekti, nede de olsa çoğu onu tanırdı. Temiz ve çalışkan olduğundan, dürüst olduğunda hepsi hemfikirdi.




Düşündüğü ilk lokantadan içeri girdi. Lokanta sahibi yazar kasanın olduğu masada oturmuş, elinde kürdan dişlerinin arasını temizlemeye çalışıyordu. Ferhat çaresizliğini gösteren ses tonuyla;
- Selamün Aleyküm Neşet abi”
- Ali iş arıyorum da aşçıya ihtiyacın var mı ?”
- Aşçıya ihtiyacım yokta bulaşıkçıya var”
Ferhat sesini çıkarmadan lokantadan çıktı. Neşet’ in böyle hakaret etmesinin sebebi daha önce Ferhat’ a iş teklif etmesi; Ferhat’ ın ise olumsuz cevap vermesinden di. Ferhat ikinci lokantaya gitti.


Lokanta sahibi önceki işyerinden neden ayrıldığını sordu Ferhat; “patronun daha ucuza çalışacak bir aşçı bulduğu” cevabını verdi. İkinci lokantanın işletmecisi; “Kardeşim o lokantaya pahalı gelen bize hayli hayli pahalı gelir” deyince Ferhat ikinci lokantadan da ayrılmak zorunda kaldı. Öğlene kadar tüm lokantaları gezmiş hepsinden de eli boş ayrılmıştı.








Cebine baktı altı milyonu vardı. Paketinde son sigara. Hanım gebe, her gün süt içmesi gerek, evde bir şey yok. Derin düşünceler içinde şehrin çıkışına doğru yürüdüğünden habersiz... Son sigarasını bir yakmak istiyor, bir vazgeçiyordu. Yok yakma, yok yakma... sigara paketini cebinden çıkarıp yakıverdi son sigarayı, paketi buruşturup attı. Sigarasını yarılamadan “abi bakar mısın ?” sesine başını çevirdi.



Nereye geldiğinin farkına şimdi varıyordu. Ses ikinci defa gelince sese yürüyüp;
- Buyur, ne istiyorsun ?”
Tel örgülerin arkasında ki bir gurup askerin hepsi Ferhat’ a yaklaşmıştı. İlk konuşan;
- Abi ya biz burdan dışarı çıkamıyoruz, bize şu karşı büfeden sigarayla içecek bir şeyler alabilir misin ?
Ferhat hiç düşünmeden “evet” dedi. Askerler kendisine para uzatıp siparişlerini verirken o askerlerde kardeşi Serhat’ ı görüyor, hüzünleniyordu.




Sekiz asker para vermişti. Üçü yirmi milyonluk, beşi ise onar milyonluk. Büfeye yürürken şeytan aklına girdi. “Bırak askeri maskeri, para sana lazım, çekip git asker ne yapacak... 110 milyon... yatır kardeşine 100 milyon, ya 50 sini yatır 50 siyle eşine süt al, bal al, et al hadi boş ver askeri” Büfeden adımını içeri atmıştı ki telefonu çaldı.



Korkarak telefonu açtı duyulur duyulmaz bir sesle;
- Alo”
- Alo abi, benim Serhat”
- Serhat sana henüz havale yapamadım ama birazdan”
Serhat yerinde donakaldı. 60 lık kartı arkadaşından ödünç almıştı. Sesini çıkarmadan telefonun ahizesini indirdi. Ferhat cebindeki asker paralarını bankaya götürüp yatırmaya niyetlenmişti ki, büfeci;
- Buyur delikanlı ne istedin ?”
İçinden bir ses git, biri kal diyordu. Siparişleri söylerken Murat’ ın arayacağı ihtimali gönlüne ferahlık verdi. Askerlere emanetini iade edip geri dönüyordu ki telefonu yeniden çaldı. Şükürler olsun dedi içinden.



Ekranda görünen numara Murat’ ın dı. Murat asker arkadaşıydı. “Bir ihtiyacın olduğunda ara demişti” İşte ihtiyacı vardı ve aramıştı. Murat “sana dönecem” demişti. İşte dönmüştü. Heyecanla telefonu açıp;
- Alo Murat”- Benim Ferhat nasılsın ?”
- İyiyim abi, sen nasılsın ?”
- Ya pek iyi değilim”



Ferhat cümlenin devamını tahmin etmişti. Murat;
- Kusura bakma kardeş bir alacağım vardı onu alıp sana ondan havale yapacaktım, ama maalesef alacağımı alamadım kusura bakma.”
- Neyse önemli değil canın sağ olsun”
- Sağol kardeş, Haa bir ara görüşelim geçmiş günleri anarız ne dersin ?”
- Olur abi bir ara olur, şimdilik hoşçakal”


Dizlerinin bağı çözülüyordu. Gördüğü ilk banka oturdu. Ne yapmalı, ne yapmalı ? “Tüm dünya bana hasım, denizin önüne gidip bir damla su almaya kalksam deniz kuruyacak” dedi mırıltıyla. Büyük amcası aklına geldi. Gitmeli mi, gitmemeli mi ? Gitmeli dedi annem istemese de gitmeli. Ne de olsa amca baba yarısıydı. Dizlerine biraz takat gelmişti. Amcasının evi biraz uzaktı ama olsun yarım saatte giderdi. İnceden yağmur yağmaya başlamıştı. Üşüyordu ama olsun. Birazdan amcasıyla görüşecek, amcası ihtiyaçlarını karşılayacaktı. 25 dakika sonra amcasının oturduğu apartmanın önündeydi.



Apartmana girer girmez asansörden inen amcasıyla karşılaştı.


Amcası;
- Ooo yeğenim hoş gelmişsin”
Ferhat amcasının eline uzanırken “hoş bulduk” diyordu. Amcası elini geri çekmeyip öptürdükten sonra;
- Yengeni göreceksen yukarı çık ama beni görmeye geldiysen hadi gelde sana ne gösterecem, bakalım beğenecek misin ?”
- Seni görmeye geldim amca”
- iyi o zaman gel”Amca önde Ferhat arkada apartmanın oto parkına gittiler. Amca yeni aldığı sıfır kilometre arabasını Ferhat’ a gösterip;
- Bak bunu yeni aldım nasıl ?”
Ferhat’ ta arabayı görecek göz kalmamış, yine de ;
- Çok güzel amca hayırlı olsun.”
- Sağol yeğenim. Amcana yakışır değil mi?”
- Yakışır amca çok güzel”
- Yakışır, yakışır hadi gel binde araba gör, hem de diyeceğin varsa...”
İkisi arabaya binip ana yola girince Ferhat eğik başını birazcık kaldırıp;
- Amca senden bir ricam olacak”
- Buyur yeğenim ne ricası elimden gelen bir şey olsun yeter”
- Amca biliyorsun Serhat asker, hanımda annem de rahatsızlar, benide işten çıkardılar, hani mümkünse bana borç olarak 1000 dolar versen”
Amca bir iki derin nefes alıp;
- Valla yeğenim bende 1000 dolar yok ki benim etim ne budum ne ? Ben kendi yağında kavrulan bir emekliyim, kusura bakma, hani olsa şerefsizim bir dediğini iki etmem”




Geldiğine geleceğine bin pişman Ferhat;
- Doğru amca bir dediğimi iki etmezsin, sana zahmet müsait bir yerde durda...” - Ne oldu yeğenim nereye gideceksin seni bırakayım”
- Buralar iyi amca, beni buralara bırak”
Umutsuzca amcasının arabasından indi. Cengiz’ in söylediği mazot işini düşündü. “iyi ki gelirim dedim” diye mırıldandı. Ne olacaktı hırsızlıksa hırsızlık kendi çalmamıştı ya o yanlızca satımını yapacaktı. Hem petrol sahibini çocukluğundan beri tanıyordu.






Yağmur biraz daha hızlanmıştı. Yeniden kardeşini düşündü. Askerliğini düşündü. Kendinden utandı. Kardeşi onu bir gün olsun parasız bırakmamıştı. Damarlarına hırs, bir gazap, bir öfke doldu. Gözleri bir şeyi görmez olmuştu. Bir şeyler yapmalı, bir şeyler yapmalı Serhat’ a para göndermeliydi. Bir kaç adım önünde yürüyen genç kız dikkatini çekti. Elinde en pahalılarından bir telefon, telefonu kulağına götürüyor. Sokağa atsan 500 - 600 eder. İçinde ki şeytan saldırmaya başladı. Hadi kapta kaç, hadi kaçır telefonu götür sat hem kardeşine para gönder, hem hamile eşine yiyecek al, hemde taksitini öde, kiranı öde... Yok dedi ben gaspçı değilim, ben hırsızlık yapamam, kimsenin malını gasp edemem. Edemezsin de ne oldu, al, amcan bile senden yüz çeviriyor.
 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
Amcanın bindiği arabaya bak, senin içine düştüğün duruma bak, hem bir seferden ne olur. Amcan neyle aldı arabayı, ondan bundan rüşvet alarak. Al da götür şu telefonu, sat, işini gör. Hadi kapıp kaç, kapıp kaç, kapıp... babanı hatırla babanın son sözlerini, kardeşin şimdi nasıl rezil rüsva olmuştur. Asker içinde kardeşini hatırla...



yok yok ben sapçı değilim ben hırsız değilim. Bir seferle bir şey olmaz, bir seferle bir şey olmaz, bir seferle... Ferhat konuşmasını bitiren kızın elinden telefonu alıp kaçtı. Kız bağırıyordu; “İmdat hırsız var, imdat hırsız, telefonumu kaçırdı, imdaaaaat !” Ferhat’ ın önüne çıkan iki delikanlı Ferhat’ ı yakalıyor. Polis beş dakika içinde olay mahallinde. Ferhat mırıldanıyor; “Ben hırsız değilim, gaspçı değilim, bir anda oldu, şeytana uydum” Şeytan ordan bağırıyor; “Suç işleyip işleyip üzerime atıyorsunuz, niye sevap işlediğiniz zaman da şeytana uydum demiyorsunuz.” Ferhat devam etti “Şeytana uydum, ben gaspçı değilim, ben hırsız değilim...”


10 dakika sonra Ferhat karakolda, kız şikayetçi. Fezleke hazırlanıyor. Fezleke savcının önünde, suç ortada. Savcı tutuklanma talebiyle dosyayı nöbetçi hakime gönderiyor. Karar sürpriz değil. “T:C: nın ilgili maddesi gereğince sanığın tutuklanmasına...”
Akşamın ilk karanlığında cezaevi önündeki jandarmaya parmak izi veriyor. Peşinden infaz koruma memuruna teslim. “geçmiş olsun” la başlayan kısa bir sohbet sonra cezaevine yeni giren mahkumların toplanma yeri olan büyük koğuşa. Koğuşta iki kişi var.


Ferhat korkuyla içeri giriyor. Filimlerden öğrendiği kadarıyla titreyen sesiyle;
- Selamün Aleyküm, Allah kurtarsın ben Ferhat”
- Aleyküm Selam koçum benim adım Deli Bayram ama alemde dayı derler sende öyle dersin tamam mı ?”
- Tamam dayı”
- Bu kardeşte Nuri”
- Tamam dayı”
- Geçmiş olsun bakalım suçun neydi”
- Dayı suçum, aslında suçum yok”
- Ne o camiden mi getirdiler koçum ?”
- Yok dayı camiden getirmediler”
- Öyleyse ?”
Ferhat cevap vermek istemese de korkusundan;
- Dayı ben şey, şey dayı, yani nasıl söylesem”
Deli Bayram ayağa kalkıp elini kaldır dı;
- Lan yoksa ırz mı deyyus ?!.
- Yok dayı Allah korusun, benim şey hırsızlık, hırsızlıkta değil gasp, aslında gaspta değil, kızın telefonunu aldım yakalandım.”
Nuri “kapkaç” deyince Deli Bayram;
- Yok bu kapkaç değil, bunun kapıp kaçamama.”
- Öyle dayı.”
- Şimdi oldu, otur bakalım”
Ferhat gösterilen sandalyeye oturur oturmaz;
- Bak koçum burda efendi olacaksın tamam mı ?”
- Tamam dayı”
- Sözümü kesme, sözümü kesme ! Ne demiştim burda efendi olacaksın öyle lamu cimi yok. Ağlama sızlama yok. Bura ana kucağı değil tamam mı ?



Ferhat’ la Nuri’ den ses çıkmayınca Deli Bayram bağırarak;
- Tamam mı lan”
- Tamam dayı”
- Hııı şimdi senin suçun gasp öyle mi ?”
- Öyle dayı gaspa eksik teşebbüs yazıyor”
- Ver bakalım o kağıdı”
Ferhat üzerine atılı suçun yazıldığı kağıdı ceketinin cebinden çıkarıp Deli Bayram’ a uzattı. Deli Bayram yazıları hece hece okuyup biraz düşündükten sonra bilge bir tavır takınıp;
- Koçum sen 3 - 4 yıl yatarsın”
- 3 - 4 yıl mı, bu suç için ?”
- Öyle koçum ne sandın, hem suç işle hemde seni hemen bıraksınlar oooh ne güzel 3 - 4 yıl yatacan ona göre”
Ferhat başını eğdi. Canı öylesine sigara istiyordu ki. Tüm cesaretini toplayıp;
- Dayı sigara var mı ?”
- Sigara var ama tanesi 1 milyon”
- Bir sigara”
- Öyle koçum bir sigara”
Ferhat elini cebine attı 6 milyonu vardı. Elleri titreyerek 1 milyonu uzattı. Deli Bayram 1 milyonu kapıp en ucuz sigaradan bir dal uzattı. Ferhat sesini çıkarmadan sigarayı aldı. Cebinden ateşi çıkarınca Deli Bayram;
- Koçum benim yanımda sigara içmeyeceksin değil mi?”
Ferhat etrafına baktı, bahçe kapısı kapalı, ağlamaklı oldu. Deli Bayram cevap bekliyordu;
- Yok dayı senin yanında içmeyeceğim”
- Benim yanımda içmeyeceksin ben yukarı çıktığımda içeceksin tamam mı ?”

- Tamam dayı”
Ferhat bir saate yakın Deli Bayram’ ın yukarı çıkmasını bekledi. İçi içini yiyiyordu. Bir tarafta gebe eş, bir tarafta hasta anne, bir tarafta asker kardeş...Gece kurşun gibi ağırlaşmıştı. Deli Bayram sallana sallana yukarı çıkıyordu. Yavaşça sigarasını yaktı. Bir nefes aldı ciğerlerini yararcasına, bir nefes daha aldı zehir saçan sigaradan. Nuri bir nefes diye bakıyordu. Uzatıp uzatmama arasında kaldı. Dayanama dı uzattı sigarayı. Nuri bir nefes çekti ki peeh sigara bitti. Ferhat duyulur duyulmaz bir sesle;

- Kardeş senin suçun ne ?”
- Trafik kazası”
- Ne zaman geldin ?”
- Öğlenden sonra geldim”
- Biz hep burda mı kalacağız ?”
- Yok yarın sabaha dağıtacaklarmış”
- İnşallah iyi bir yere verirler”
- İnşallah”
- Bu dayının suçu neymiş ?”
- Üçü kişiyi öldürmüş, iki yaralı, 20 yıldır içerdeymiş”
- 20 yıldır yatıyor ha”
- 20 yıldır yatıyormuş”
Ferhat’ la, Nuri’ nin muhabbeti iki saat kadar sürdü. Nuri yatmaya üst kattaki yatakhaneye geçerken Ferhat koğuşun alt katında voltalamaya başladı. Aklına ilk anası düştü yaralı, hasta, yaşlı annesi... Birden sinirlendi “Hadi her işte bir hayır vardı, al sana hayır, bir cezaevi kalmıştı cezaevine de düştün. Zehra’ m şimdi ne yapıyordur. Şimdi kahrolmuştur.

Çocuk, inşallah çocuğa bir şey olmaz. Ya Serhat, garibim arkadaşlarının arasında kim bilir ne kadar mahcup duruma düşmüştür. Lanet olsun nerden uydum mel’ un Şeytana.”
Voltaya alışkın olmadığından başı döndü. İlk oturduğu yere yeniden oturdu. Gece uydu, mahpus uyudu, mahkum uyudu... yok Ferhat’ ın uykusu yok canıda bir sigara çekiyordu ki. Ne yapmalı, ne etmeli. Bu insafsız şimdi yatmış mıdır? Bunun cebinden bir sigara alınsa ? Sigara, sigara, sigara... Ferhat parmak uçlarına basa basa yatak haneye çıktı. Yatakhanenin lambaları otomatik yandığından kapanmıyordu. Deli Bayram alt ranzada sırtı dönük yatıyor. Ceket ranzanın üstünde Ferhat’ ta bir korku, bir korku, birde sigara isteği... Ne yapsa aşağı mı inse, yoksa cekete mi uzansa ? Sağ elini usulca cekete uzattı.

Uzatır uzatmaz Deli Bayram yerinden fırlayıp;
- Ne yapıyorsun lan hırsız”
- Yok abi, dayı, şeeey amca bir şey yapmıyorum”
- Paramı çalacaktın yalan söyleme”
Gürültüden Nuri’ de uyandı. Ferhat cebinden 5 milyonu titreyen sağ eline alıp;
- Dayı valla billa sigaraya geldim al parasını bana bir sigara ver.”
Deli Bayram parayı görünce biraz yumuşadı ama fırsat bu fırsat;
- Gecenin bu vaktindeki sigaranın dalı 5 milyon al şunu ver parayı bir daha da cebime el uzatırsan seni öldürürüm, hadi şimdi defol”
Ferhat elinde sigara titreye titreye aşağı indi. Bana neler oluyor diye diye sandalyeye oturdu. Sağ eline aldığı sigaraya baktı, baktı...

cebinden çakmağı çıkardı yakacağı anda vazgeçti. Hızlıca tuvalete yürüyüp tuvaletin kapısını açtı elindeki sigarayı paramparça edip tuvalete attı. Geri dönüp sandalyeye oturdu, gözlerinden yaşlar akıyordu. “Öleceğimi bilsem dahi bir daha sigara yok, sigara içmeyeceğim, yemin olsun ki sigara yok.” Yeniden Zehra’ sını düşündü peşinden anası, kardeşi... İçi içini yiyiyordu. Peş peşe sıralanan sorular... Cevapsız yahut şimdilik cevabı bilinmeyen sorular... Yeniden yürümeye başladı, başı döndü oturdu. Aklına sigara geldi yok dedi sigara içersem adam değilim dedi. Sabah ezanının sesi geliyordu başını eğdi. “Allah benden ve ailemden ne istiyor ?” diye peşpeşe kendine sordu. Aklının ermediği sorular içinde boğulacağı an mazgal açıldı. Dışarıdan uzanan bir baş “ekmek al” dedi. Aldı altı tane ekmeği, ekmekçi;
- Her birinize iki tane adamların ekmeğini ver tamam mı?”
Sinirle “tamam” dedi oysa ben hırsız mıyım lan tabi vereceğim sözü dilinin ucuna gelmişti, aynı anda da hırsızlıktan tutuklandığı aklına... beş dakika geçmeden mazgal bir daha açıldı. Yemekçi;
- Tabak ver tabak, çorba için tabak ver”
Ferhat mazgala eğilip ağlamsı bir sesle;
- Abi tabak yok bizde ama ben çok açım bir yerden mümkünse...”

Yemekçi “bakarız” deyip kapattı mazgalı. Bu bakarız hiçte hoşuna gitmemişti. Taze ekmeğin köşesinden bir parça kesip kıt kırt dişlerinin arasında eziverdi. İkinci lokmayı ağzına atmıştı ki mazgal açıldı, yemekçi;
- Kardeş gel al şunu, yemeğini yedikten sonra yıkayıp şuraya koy, birazdan alırım. “
Ağzına kadar dolu çorba tabağını gören Ferhat hazine bulmuş gibi bir sevinçle;
- Abi sağol Allah senden razı olsun”
Mazgal kapanır kapanmaz Ferhat çorba tabağını masaya koyup bir ekmekle çorbayı içti. Karnı doymuştu. Neredeyse sabahtı, belki iyi bir koğuşa verilirdi. Gerçi iyi koğuş olur muydu ? Burası cezaevi iyi insanın burda ne işi var ? Olsun “belki de vardır” dedi mırıltıyla. Yeniden Zehra’ yı düşünmeye başlamıştı ki kapı açıldı güleç yüzlü bir memur selam verip bahçe kapısını açtı ve aynı tebessümle geri dönüp gitti. Ferhat attı kendini dışarı. Birkaç derin nefes aldı. Oooh dedi soğuk hava temiz hava filimlerde gördüğü gibi yürümeye başladı git gel 30 adım. Amma da büyükmüş dedi. İyi iyi mırıldana mırıldana dördüncü turunu tamamladığı anda Deli Bayram’ la göz göze geldiler. Deli Bayram sertçe;
- Gir içeri lan”
- Niye dayı ne oldu ?”
- Gir lan bak daha konuşuyor. Oğlum racon böyle ben bahçeye çıktım mı kimse volta atamaz. Yani ben bahçeye indim misiz hemen içeri tamam mı ?”
Ferhat tamam değil diyecekti aklına Zehra’ sı geldi, anası, Serhat... Deli Bayram tekrar tamam mı lan diye bağırınca “Tamam dayı” deyip içeri girdi. Bu hapis değil zulüm, Çin işlencesi, burda dakika geçmez ki gün nasıl geçsin diye içinden geçirdiği an kapı açıldı. İçeri giren uzun boylu, kilolu, beyaz yüzlü gardiyan selam verip;
- Ferhat kurt kim ?”
- Benim abi”
- Eşyanı alıp gel”
- Abi eşyam yok”
- Gel o zaman”
Gardiyan önde Ferhat peşinde doğruca baş memurluğa gittiler. Telefonla konuşan baş memur telefon konuşmasını bitirir bitirmez. “Gelsin, içeri gelsin” dedi. Ferhat içeri girince;
- Geçmiş olsun kardeşim”
- Sağol abi”
- İlk defa cezaevine giriyorsun”
- ilk abi”
- Tanıdığın, dostun, düşmanın kimse var mı burda ?”
- Yok abi, kimse yok”
- Nasıl insanların yanına seni verelim, kimle yatabilirsin ?”
- Abi hani efendi birileri olsa, ben kimsenin etlisine sütlüsüne...”
- Suçun neydi ?”
- Gasp abi, gaspa teşebbüs”
Baş memur dış kapıya bakan penceresinden dışarı bakarak;
- Ferhat seni iyi bir yere verecem ama adam gibi yat tamam mı ?”


- Tamam abi”
Baş Ferhat’ la, Ferhat’ ı getiren memura bakıp;
- Ferhat’ ı C1 e götürün, Nuri Sezer’ i de buraya getirin”
Ferhat ince uzun Maltalarda sırtına aldığı yatağıyla yorgun argın yürüyor. Önde yürüyen memur durunca o da durdu. Memur şak şak kapıyı açıp “Geç” dedi. Ferhat yeni koğuşuna gelmişti. Televizyonun karşısında oturan Evren hemen ayağa kalkıp;
- Buyurun abi”
Memur birazda resmi;
- Bu arkadaş yeni, ilgilenin, Salih nerde ?”
- Salih abi yukarda namaz kılıyor”
- Tamam Salih’ e söyle dilekçeleri yazıp göndersin”
- Tamam abi buyurun çay içelim...”
Memur kapıyı çekip gitmiş Ferhat şaşkınca etrafına bakınıyor Evren;
- Kardeş geçmiş olsun”
- Sağol abi”
- Şöyle geç otur”
 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
Ferhat oturdu, bahçeden tıng tıng boğuk bir bağlama sesi. 5 dakika kadar sonra Salih usul usul adımlarla indi.
- Selamün Aleyküm”
- Aleyküm Selam”
- Geçmiş olsun”
Sağol abi”
- Aç mısın ?”
Ferhat bu soruya oldukça şaşırdığından cevap veremedi. Salih soruyu yenileyince;
- Yok abi sağol”
- Adın ne kardeş”
- Ferhat, abi. Adım Ferhat”
- Ferhat ben Salih, bu Evren, dışardaki arkadaşta Yüksel. Bak kardeşim burası cezaevi ama bu koğuş cezaevi değil. Bu koğuşta ne kadar insanlık yaparsan o kadar insanlık görürsün. Senin ilk defa mı, ilk mi cezaevine giriyorsun ?”
- Evet abi ilk”
- Tamam kardeşim bak ben 2 yıldır yatıyorum. Evren 1 yıldır, Yüksel’ se senin gibi yeni geldi. Unutma burda ne ekersen onu biçersin insanlık yapsan insanlık görürsün, insansızlığa da aynısı...”
- abi bende insanlık görürsünüz benim öyle yanlışım olmaz.”
- İyi o zaman önce dilekçeleri yazalım sonra yatağını çıkaralım”
Dilekçeler yazıldı yatak yukarı çıkarıldı. Üst katta üç tane ikişer kişilik ranza. Yatakhanenin orta boşluğunda yere serilmiş bir battaniye, battaniyenin üstünde dört seccade... Salih içten bir sesle;
- Kardeş namaz kılıyor musun?”
- Cumadan cumaya abi”
- Burda her gününü cuma bilip...
- Bir kaç gün geçsinde abi sonra...
- Tamam bir kaç gün geçsin...





Ferhat’ ın yatağı hazırlanmıştı. Yeri Salih’ in üstündeydi. Ferhat yatakhaneye iyice baktı. Etraf kitap dolu... Yerde bir çöp desen yok... Gürültü, patırtı yok... Burası nasıl cezaeviydi ? Önde Salih peşinde Ferhat bahçeye çıktılar. Yüksel eline aldığı sazı tıngırdatmaya devam ediyordu. Ferhat’ ı görünce;
- Kardeş geçmiş olsun”
- Sağol abi Allah razı olsun”
- Suçun ne ?”
Salih bu soruya sinirlenip ; “Ben sana suçunu sordum mu da, adama gelir gelmez suçunu soruyorsun ?” diye çıkışınca Yüksel;
- Abi kusura bakma öylesine”
Ortamın gerildiği anda Evren dışarı çıkıp;
- Abi çay hazır dışarı mı getireyim ?”
- Dışarı getir Evren”
Evren çayı alıp dışardaki masaya koydu. İnce belli bardaklara çay doldurulurken Yüksel söze girip;
- Bak kardeş çayını iç... Sonra ben içeri düştüm bana çay vermediler. Yok şöyle oldu, yok böyle oldu deme tamam mı ?”
Ferhat bu sözlere bir anlam veremeyince Salih ulvi bir edayla;
- Kardeş bu böyledir, sen bunun dediklerine fazla aldırma...”
Yüksel yeniden söze girip;
- Kardeş kusura bakma senin suçun ne ?”
Ferhat derin bir iç çektikten sonra başından geçenleri kısaca anlattı. Önce bir sessizlik peşinden Yüksel’ den yükselen kahkaha... Gülüşler arasında;
- Yani kaptın ama kaçamadın. Kaçacaktın yakaladılar. Hıha, hıha, hıha. Yahu kardeşim kaptın niye kaçamadın ? Kaçamayacaktın niye kaptın ? Bir de zavallı kızcağızdan ne istedin ? Hıha, hıha, hıha... Şimdi kızın ödü patlamıştır...”






Salih yeniden söze girip “sus” deyince Yüksel sustu. Öğle yemeğine kadar havadan sudan konuştular. Öğle yemeğinin ardından Salih, Ferhat’ ı namaza davet etti. Ferhat kılıp kılmama arasında kalınca Salih;
- Bak kardeşim namaz kılıp kılmama konusunda serbestsin. Ben bir Müslüman olarak seni davet etme durumundayım. Çünkü biz din kardeşiz. Biz birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etmekle, Salih amelleri söylemekle mükellefiz. Belki bilmiyorsundur ama kişi ölünce ilk namazdan sorguya çekilir. Namaz sorgusu kolay geçen kulun öbür sorguları da kolay geçer. Ama namazı eksik olanın hesabı çok çetin olur.



Şöyle düşünsene Cenab-ı Allah bize sağlam bir beden vermiş. Bizleri Ümmeti Muhammed’ den (s.a.v.) eylemiş ve hepimiz Kalu Bela’ da O’ na (cc) iyi kul olma sözü vermişiz, buna rağmen namaz gibi kişinin mü’ min veya kafir olduğuna dair remzi olan bir ibadeti terk etmek çok büyük bir gaflet değil midir ? Sonra Cenab-ı Allah Kur’ an-ı Kerim’ de “Ben insanları ve cinleri yanlızca Bana kulluk etsinler diye yarattım” buyuruyor. İşte kur’an orda aç Zariyat Süresi 56. Ayet bak...



Sonra burası dar yer, biz bir yerde mazlumuz, mazlumun duasıyla Cenab-ı Allah arasında perde yoktur. Dua da en güzel namazda edilir. Yine Kur’an-ı Kerim’ in ikinci süresi olan Bakara süresi 153. Ayette Cenab-ı Allah; “Ey iman edenler sabır ve namaz ile yardım isteyin” buyuruyor... Ve daha nice ayet var namazla ilgili... Keza hadisler de öyle. Bak bir hadisi Şerifte Peygamber Efendimiz ( s.a.v.) şöyle buyuruyor, “Namaz konulmuş şeylerin en hayırlısıdır. Kim onu çoğaltabilirse çoğaltsın .” Yine başka bir hadiste; “Amellerin en faziletlisi vaktinde kılınan namazdır” Başka bir hadiste;
Ferhat dayanamayıp söze girdi;
- Abi yeter hemen abdest alıp geliyorum...”
Salih yerinden kalkan Ferhat’ ın önünde dikilip Ferhat’ ı kucakladı. “kardeşim” dedi “Bizler kardeşiz saflarımızı sıkıştıralım” Ferhat abdest alırken abdest li olan Salih yatakhaneye çıkıp secdeye kapandı. Gözleri nemliyken Cenab-ı Allah’ a (cc) hamd ve şükür etti. Zira biliyordu ki hidayet yanlızca Cenab-ı Allah’ tandır...





Öğle namazından sonra Ferhat’ ın eşi ve annesi ziyaretine geldiler. Ferhat başını öne eğmiş ikisine de bakamadan eline aldığı telefon ahizesiyle sesinin en alt perdesinden konuşuyordu. Annesi büyük amcasının eve geldiğini evin tüm ihtiyaçlarını karşıladığını, Serhat’ a da para gönderdiğini söylüyordu. Zehra ikiz camlarda tuttuğu eli, nemlenen gözleriyle çaresizliğin resmiydi. Ne kadar metin görünmeye çalışsa da, naçarlığı kendini dışa vuruyordu...
Ferhat görüş yerinden iki büklüm döndü. Annesine namaza başladığını söyleyecekti, dili tutulmuş lal olmuştu... Söyleyememişti...




Koğuşa döner dönmez yatakhanede Kur’an okuyan Salih’ in yanına çıkıp durumları anlattı. Salih İnşirah Süresi’ nin 5. Ve 6. Ayetlerinin mealini okudu meal; “Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık var. Evet, o zorlukla beraber bir kolaylık var...” Ferhat’ ın gönlü huzur dolmuştu. Cezaevine düşmüştü ama işleri tam tersine yoluna giriyordu. Sıkıntıları çözülmeye başlamıştı. Bir de ceza almasam diye düşünürken Salih aklından geçenleri okurcasına;
- Şimdi diyorsun bir de ceza almasam değil mi ?”
Ferhat şoka uğramış bir şekilde Salih’ e bakıp;
- Evet abi tam da öyle diyordum.”
- Korkma ceza almazsın. Çünkü bu suç değil, bir yerde teşebbüs. Hem sabıkan yok, bir şeyin yok. Bir de yeni yasalar çıktı. Yani sana ceza verme durumları neredeyse sıfır.”
- Ama öbür koğuşta...”
- Öbür koğuşu boş ver, benim dediğime bak tamam mı ?”
- Tamam abi... Yani tahliye diyorsun.”
- Aynen, İnşallah...”





Günler su gibi geçiyordu. Önce Ferhat hakkında hazırlanan iddianame geldi ardından duruşma günü belli oldu. Ferhat, Salih’ le tanıştıktan sonra hayatına yeni bir yön veriyordu. Günlük beş vakit namaz dışında geceleri teheccüd namazı, kuşluk vaktinde Duha namazı ve Akşam namazıyla Evvabin namazı da kılıyordu. Bir yandan da Kur’an öğrenmeye başlamıştı. İlk cüzün sonlarına gelmişti ki, koğuşun kapısı yeni biri için açıldı. Koğuşa yeni gelen şehrin en önemli lokantalarından birinin sahibiydi. Lokanta sahibi Nizam trafik kazasında bir kişinin ölümü, iki kişinin yaralanmasına sebebiyet vermekten tutuklanmıştı. Ferhat’ la Nizam dışarıdan tanışıyorlardı. İlk sohbet ve muhabbetlerin ardından beraberce aynı safta namaz kılma... dini sohbetler...


Nizam dışarıdan tanıdığı Ferhat’ ın böylesine değişmiş olduğuna inanamıyordu. Ne olmuştu bu çocuğa... Helal ve harama, sevgi ve saygıya, sünnete uymaya, ibadetlerini kusursuzca yerine getirmeye ne kadar gayret gösteriyordu. Bir insan çok kısa bir sürede nasıl bu kadar değişebilirdi. Salih koğuşları için Medressyyi Yusuffiye tabirini kullanıyordu. Salih’ in güçlü iradesi, kaderin olumlu tecellileri zındanı zından etmekten çıkarmış bir ibadethaneye, medreseye çevirmişti. Beraber kılınan namazlar, tutulan nafile oruçlar, mukabeleler...



Zaman gelip çatmıştı. Sabaha Ferhat2 ın mahkemesi vardı. Nizam “mahkemen nasıl olur ?” diye sorunca Ferhat; “Hayırlısı olsun” dedi. Ya Rabbi bu nasıl tevekküldü. Ferhat’ ta kendisindeki değişikliğin farkındaydı. Sık sık annesinin kendisine hatırlattığı Bakara Süresinin 216. Ayetini okuyup önce Cenab-ı Allah’ a tevbe ediyor peşinden Hamd ve Şükür...
Gece ufakta olsa bir heyecan vardı. Koğuştakiler Ferhat’ ın tahliye olacağından emindiler. Nizam sessizce ranzasında Kur’an okuyan Ferhat’ ın yanına çıktı. Kısa bir sohbetin ardından Nizam;
- Kardeşim benim ne zaman tahliye olacağım belli değil. Benim büyük çocuğu biliyorsun lokantaya şimdi o bakıyor. Ne yalan söyleyeyim işler pekte istediğimiz gibi değil. Diyorum ki lokantanın başına sen geçsen işletme senden, kâr yarı yarıya, ne dersin ?”



Ferhat fazla düşünmedi ve “tamam” dedi. Çünkü bir kaç gün öncesinden kendisine böyle bir teklifin geleceğini hissetmiş ve bu konuyu düşünmüştü. Detaylar üzerinde konuşacak bir şey yoktu ya Ferhat yine de kafasına takılanları sordu. Hepte beklediği cevapları aldı. Zaman epey geçmişti. Koğuşun lambaları kapandı. Herkes uyumaya çekildi.
Sabah ezanından 1 saat öncesine alarmı ayarlanmış olan saat çalınca peşpeşe uyandılar. Alınan abdestlerin ardından teheccüd namazları kılındı. Sabah ezanının ardından ise sabah namazı. Kahvaltı karavanasında mercimek çorbası vardı. Birer tabak mercimek çorba ardından birer bardak çay...



Saat 07 : 30 kapı ufak bir gürültüyle açıldı. Mahkeme hazırlığını bitirmiş olan Ferhat duâlarla koğuştan çıktı. Yarım saat angarya konuşmaların hakim olduğu avukat odasında mahkemeci mahkumlarla zaruri bekleyiş. Yarım saat sonra izlerini kollarda bırakan zincirlerle ringe binme... ve Adliye...
Üçüncü sırada Ferhat çıktı. Heyetin karşısında oldukça sakin bir duruş sergiledi. Sorulan sorulara net ve hilafsız cevaplar... Tüm heyet yalan söylemediğinde hemfikir. Pişman mısın ? sorusuna. “Böyle bir suç işlediğim için pişmanım” cevabı... Cezaevine girdiğime pişman değil, suç işlediğine pişman... On dakika ara. Aradan sonra herkes ayakta... Karar; “sanığın tahliyesine...”


Ferhat mahmur gözleriyle arkasına baktı biçare annesi, gebe hanımı ve amcası... Cezaevinden çıktığına her ne kadar sevinse de yüreği buruktu. Başta Salih olmak üzere hayatı boyunca tanıdığı en dobra, en samimi arkadaşlarından ayrılacaktı. Kafası karmakarışık bir şekilde koğuşa döndü. Yüzünü mutsuz gören koğuş arkadaşları mahkemenin attığını düşündüler. Ama o “tahliye” dedi.

Koğuşta bir bayram havası... hızlıca bir hazırlanma... Tahliye için gelen memurun eşliğinde sıcacık bir veda...
Bir takım prosüdürlerden sonra özgürlüğün kapısı açıp dışarı çıktı. Annesi, Zehra’ sı ve amcası onu bekliyorlardı. Önce annesinin elini öptü peşinden amcasının... Zehra’ ya sarılacaktı utandı. Amcasının gıcır gıcır arabasına binip soğuk duvarların sahibi cezaevinin önünden ayrıldılar.
Araba biraz gitmişti ki başını cezaevine doğru çevirdi. Cezaevine düştüğünde nasıl bir insandı. Aceleci, helal ve haram ayırmayan, sigara içen, ara ara da olsa alkol kullanan, namazı cumadan cumaya kılan... biriydi. Ya şimdi: Şimdi her şeyine dikkat ediyordu. Namazlarını kaçırmıyordu. Kur’an-ı Kerim’ i öğrenmişti. Sigarayı bırakmıştı. Alkol kullanmasına imkan yoktu. Bir iş sahibiydi artık. Amcasıyla araları düzelmişti ve daha bir çok olumlu gelişme.


Önüne bakacağı sıra annesiyle göz göze geldi. Usulen bir edayla; “... Olabilir ki siz bir şeyden hoşlanmazsanız; halbuki hakkınızda o bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, halbuki hakkınızda o bir şerdir. Allah bilir, siz bilemezsiniz.” Evet anne Cenab-ı Allah (cc) Bakara Süresi 216. Ayette böyle buyuruyor. Sen çok haklıydın... Dördünün de gözleri nemlenmişti. Şer sanılan hayır çıkmıştı...

Selam ve Duâ ile...
 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
B)''ANLATAMADIK KİMSEYE ; BİZE EYYÜBUN SABRI DÜŞTÜ ''B)
msn20ifadeleri2016xm9.gif


Allah'a Emanet Olunuz
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt