Gülüşü Yaralı
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 6 Şub 2008
- Mesajlar
- 5,741
- Tepki puanı
- 3
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
- Konum
- ha bura :)
- Web Sitesi
- www.facebook.com
Eğer aşk ve muhabbet, aile yaşamına hâkim olur ve eşler birbirlerini canı gönülden severlerse; sorunların birçoğu yok olur. Hatta sorun diye bir şey kalmaz. Örnek olarak; müminlerin Allah yolunda cihat ederken karşılaştıkları zorluk ve sıkıntılar, baldan daha tatlıdır. Ya da Allah için ilim konusunda araştırma yapan bir insan karşılaştığı zorluklar karşısında sabrederek onlardan lezzet almasını bilir.
Eğer aşk ve muhabbet olmazsa, birçok konu, hatta sorun olmayan konular bile sorun olmaya başlar; hapishanedeki ağır suçluların davranışları gibi görünmeye başlar. Dolayısıyla ruh ve beden zarar görür.
Eğer aşk ve muhabbet olursa, kadın ve erkek güzel görüş gözlüğünü gözlerine takarlar. Gördükleri her şeyi güzel ve harika görürler. Hatta birbirlerinin eksiklerini bile güzel görmeye başlarlar.
Ancak eğer bu hayat verici unsurlar olmazsa, kötü görüş gözlüğünü gözlerine takarlar. Birbirlerinin her şeyini ve bütün yaşamı kötü görürler. Hatta birbirlerinin güzelliklerini bile kötü ve çirkin görmeye başlarlar.
Müminlerin Emiri Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:
“Bir kimse bir şeyden nefret ederse; ona bakmak ve onu hatırlamaktan da nefret edecektir.” 11
İnsan, bir kimseyi veya bir şeyi sevmezse; adından, anısından, hatırasından ve onunla ilgili olan her şeyden nefret etmesi onun doğasından kaynaklanmaktadır.
İnsan, bir kimseyi veya bir şeyi severse; onunla ilgili ne olursa olsun ve onu hatırlatan şey ne olursa olsun hoşuna gider. Onunla ilgili olan her şey onun için mutluluk verici olur.
İnsan, eşini sevmezse ve ondan nefret ederse; istemeyerek de olsa ona zulüm edecektir. Önemsiz konularda bile bahaneler bulacak ve kavga çıkaracaktır.
Ancak onu severse önemsiz konuların farkına bile varmaz. Görse bile görmezlikten gelecektir.
Eşlerin birbirlerini sevdikleri sıcak bir yuvada, her şey güzelleşir. Güzellik ve sevinç, kapılardan ve pencerelerden yağmaya başlar. Aile ortamı, huzur ve umut verici olur. Sevgiyle dolu olan kalpleri birbirleri için atar. Kalpleri, birbirlerinin kalp atışlarına göre düzenlenir. Kalpleri iki ayrı kalp değildir. İki göğüste yer alan bir tek kalp gibidir. İki bedende yer alan bir tek ruh gibidir. Birbirlerinin her şeyini severler. Birbirlerinin ailelerini, yakınlarını ve akrabalarını severler. Kendileriyle ilgisi olan yüz, boy, tavır, söz, ses, resim, elbise, mektup, hatıra vb. her şey birbirleri için güzel ve sevecendir. İki eş birbirlerini severlerse, birbirlerinin eksiklerini tamamlarlar.
Karı-koca olarak bir ömür boyu birlikte yaşamak isteyen eşler, dünya hayatının yapısından kaynaklanan birçok sıkıntıyla karşılaşacaklardır. Bu uzun yolu bitirebilmeleri için azıkları olması gerekiyor. Bu yolun en güzel azığı aşk ve muhabbettir.
Eğer evlilik yaşamlarının başında iki eş arasında sevgi ve muhabbet gücü olursa, bu yolun sonuna kadar omuz omuza hareket ederek mutluluk yurduna ulaşabilirler. Eğer böyle bir güçleri ve azıkları olmazsa, hayat yolunun engebeli yokuşlarında güçleri tükenecektir. Ağır sorumlulukları yerine getiremeyecekler ve bu emaneti yerine ulaştıramayacaklardır.
Aşk ve muhabbetin neşe verici ışınları altında, buzlar su olup eriyecektir. Acılar tatlı olacaktır. Zorluklar kolaylaşacaktır. Bu mis kokulu havada neşeli ve salih çocuklar yetişecektir.
Yine aşk yolunun şehidi, bilge üstat Mutahhari, şöyle söylemektedir:
“Erkeğin canı gönülden eşini koruması ve şefkat göstermesi, kadın için çok değerlidir. Bunlar olmaksızın kadının evliliğe tahammül etmesi olanaksızdır…
Kadın, çocuklarını şefkate doyurabilmek için kocasının şefkatine ve muhabbetine ihtiyaç duyar.
Erkek ulu dağlara, kadın pınara, çocuklar da güllere ve bitkilere benzerler.
Pınarın tertemiz berrak sular vererek gülleri ve bitkileri neşelendirebilmesi için, ulu dağların yağmur sularını biriktirmesi gerekir.
Eğer dağlara yağmur yağmazsa veya dağların yapısı, toprağın suları biriktirmesini engelleyecek bir şekilde olursa pınar kurur. Güller ve bitkiler yok olur giderler.
Dolayısıyla düz arazilerin hayat kaynağı nasıl yağmurlarsa; özellikle de dağlık bölgelerden gelen yağmurlarsa; aile yaşamının hayat kaynağı da erkeğin kadına olan muhabbeti ve sevgisidir. İşte bu muhabbet ve sevgiyle hem kadın hem de çocuklar, mutlu ve neşeli olurlar.”12
[11]- Nehcü’l Belağa, Suphi Salih, Hutbe.160
[12]- Nizam-ı Hukuk-i Zen Der İslam, İntişarat-i Sadra, 5.baskı, S.313-326
.
Eğer aşk ve muhabbet olmazsa, birçok konu, hatta sorun olmayan konular bile sorun olmaya başlar; hapishanedeki ağır suçluların davranışları gibi görünmeye başlar. Dolayısıyla ruh ve beden zarar görür.
Eğer aşk ve muhabbet olursa, kadın ve erkek güzel görüş gözlüğünü gözlerine takarlar. Gördükleri her şeyi güzel ve harika görürler. Hatta birbirlerinin eksiklerini bile güzel görmeye başlarlar.
Ancak eğer bu hayat verici unsurlar olmazsa, kötü görüş gözlüğünü gözlerine takarlar. Birbirlerinin her şeyini ve bütün yaşamı kötü görürler. Hatta birbirlerinin güzelliklerini bile kötü ve çirkin görmeye başlarlar.
Müminlerin Emiri Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:
“Bir kimse bir şeyden nefret ederse; ona bakmak ve onu hatırlamaktan da nefret edecektir.” 11
İnsan, bir kimseyi veya bir şeyi sevmezse; adından, anısından, hatırasından ve onunla ilgili olan her şeyden nefret etmesi onun doğasından kaynaklanmaktadır.
İnsan, bir kimseyi veya bir şeyi severse; onunla ilgili ne olursa olsun ve onu hatırlatan şey ne olursa olsun hoşuna gider. Onunla ilgili olan her şey onun için mutluluk verici olur.
İnsan, eşini sevmezse ve ondan nefret ederse; istemeyerek de olsa ona zulüm edecektir. Önemsiz konularda bile bahaneler bulacak ve kavga çıkaracaktır.
Ancak onu severse önemsiz konuların farkına bile varmaz. Görse bile görmezlikten gelecektir.
Eşlerin birbirlerini sevdikleri sıcak bir yuvada, her şey güzelleşir. Güzellik ve sevinç, kapılardan ve pencerelerden yağmaya başlar. Aile ortamı, huzur ve umut verici olur. Sevgiyle dolu olan kalpleri birbirleri için atar. Kalpleri, birbirlerinin kalp atışlarına göre düzenlenir. Kalpleri iki ayrı kalp değildir. İki göğüste yer alan bir tek kalp gibidir. İki bedende yer alan bir tek ruh gibidir. Birbirlerinin her şeyini severler. Birbirlerinin ailelerini, yakınlarını ve akrabalarını severler. Kendileriyle ilgisi olan yüz, boy, tavır, söz, ses, resim, elbise, mektup, hatıra vb. her şey birbirleri için güzel ve sevecendir. İki eş birbirlerini severlerse, birbirlerinin eksiklerini tamamlarlar.
Karı-koca olarak bir ömür boyu birlikte yaşamak isteyen eşler, dünya hayatının yapısından kaynaklanan birçok sıkıntıyla karşılaşacaklardır. Bu uzun yolu bitirebilmeleri için azıkları olması gerekiyor. Bu yolun en güzel azığı aşk ve muhabbettir.
Eğer evlilik yaşamlarının başında iki eş arasında sevgi ve muhabbet gücü olursa, bu yolun sonuna kadar omuz omuza hareket ederek mutluluk yurduna ulaşabilirler. Eğer böyle bir güçleri ve azıkları olmazsa, hayat yolunun engebeli yokuşlarında güçleri tükenecektir. Ağır sorumlulukları yerine getiremeyecekler ve bu emaneti yerine ulaştıramayacaklardır.
Aşk ve muhabbetin neşe verici ışınları altında, buzlar su olup eriyecektir. Acılar tatlı olacaktır. Zorluklar kolaylaşacaktır. Bu mis kokulu havada neşeli ve salih çocuklar yetişecektir.
Yine aşk yolunun şehidi, bilge üstat Mutahhari, şöyle söylemektedir:
“Erkeğin canı gönülden eşini koruması ve şefkat göstermesi, kadın için çok değerlidir. Bunlar olmaksızın kadının evliliğe tahammül etmesi olanaksızdır…
Kadın, çocuklarını şefkate doyurabilmek için kocasının şefkatine ve muhabbetine ihtiyaç duyar.
Erkek ulu dağlara, kadın pınara, çocuklar da güllere ve bitkilere benzerler.
Pınarın tertemiz berrak sular vererek gülleri ve bitkileri neşelendirebilmesi için, ulu dağların yağmur sularını biriktirmesi gerekir.
Eğer dağlara yağmur yağmazsa veya dağların yapısı, toprağın suları biriktirmesini engelleyecek bir şekilde olursa pınar kurur. Güller ve bitkiler yok olur giderler.
Dolayısıyla düz arazilerin hayat kaynağı nasıl yağmurlarsa; özellikle de dağlık bölgelerden gelen yağmurlarsa; aile yaşamının hayat kaynağı da erkeğin kadına olan muhabbeti ve sevgisidir. İşte bu muhabbet ve sevgiyle hem kadın hem de çocuklar, mutlu ve neşeli olurlar.”12
[11]- Nehcü’l Belağa, Suphi Salih, Hutbe.160
[12]- Nizam-ı Hukuk-i Zen Der İslam, İntişarat-i Sadra, 5.baskı, S.313-326
.